hezâbir |
: | هزابر |
(a. i. hizebr'in c.) : zool. arslanlar; yiğitler. |
hezâr |
: | هزار |
(f. i. c. : hezârân) : 1) bülbül, (bkz. : andelîb). 2) s. bin. 3) s. pek çok. |
hezârân |
: | هزاران |
(f. i. hezâr'ın c.) : 1) bülbüller, (bkz. : anadil). 2) s. binler. |
hezâr-dâstan, hezâr-destân |
: | هزار داستان ، هزار دستان |
(f. b. i.) : bülbül. |
hezâr-fenn |
: | هزار فن |
(f. a. b. s.) : 1) çok bilen, elinden çok iş gelen. 2) i. minare yapmakta mahir olan usta. |
hezâr-mîh |
: | هزار ميخ |
(f. b. i.) : 1) bin yerinden yamalı olan derviş hırkası. 2) s. gök yüzlü. 3) s. çok süslü. |
hezâr-pâ |
: | هزارپا |
(f. b. s.) : 1) bin ayaklı, ayaklan çok olan. 2) i. zool. kırkayak. |
hezâr-pâre |
: | هزار پاره |
(f. b. s.) : bin parça, un ufak. |
hezir-tâb |
: | هزار تابه |
(f. b. i.) : Güneş, (bkz. : Âftâb, Mihr, Şems). |
hezâr-yâr |
: | هزار يار |
(f. zf.) : bin kerre, bin defa. |
hezec |
: | هزج |
(a. i.) : 1) güzel sesle şarkı söyleme. 2) ed. (bkz. : bahr-i hezec). 3) müz. Türk müziğinin büyük usullerindendir. Yirmi iki zamanlı ve on beş darblıdır (22 zamanlı yegâne usuldür). Peşrev, beste ve kâr ölçülmesine mahsus olup, asırlardanberi kullanılmadığından elde numunelik bir misal yoktur. Hezec, bir yürük semaî ile onu müteakip üç muhtelif şekilde dizilmiş 4 adet sofyan'dan mürekkeptir. |
hezeyan |
: | هزيان |
(a. i. c. : hezeyânât) : 1) sayıklama. 2) saçma sapan konuşma. |
hezeyân-ı mürteiş |
: |
sarhoşluktan ileri gelen titremeli sayıklama hastalığı. |
|
hezeyân-ât |
: | هزيانات |
(a. i. hezeyân'ın c.) : 1) sayıklamalar. 2) saçma sapan konuşmalar. |
hezheze |
: | هزهزه |
(a. i.) : cisimlerin, ,hava veya başka bir şey dokunmasiyle titremesi. |
hezîl |
: | هزيل |
(a. i.) : (bkz. : hüzâl). |
hezîm |
: | هزيم |
gürültüsü, (bkz. : ra'd). 2) koşarken kişpiyen at. 3) sağanaklı yağmur. |
hezimet |
: | هزيمت |
(a. i.) : bozgun, bozgunluk, savaşta bir taraf askerinin bozulması. |
hezl |
: | هزل |
(a. i. c. : hezliyyât) : 1) eğlence, alay, şaka, lâtife. 2) ed. meşhur ve yaygın bir nazmın vezni ve kafiyesi taklîdedilmek suretiyle lâtife tarzında nazım yazma; bu tarzda yazılan nazım, (bkz. : tehzîl). |
hezl-âmîz |
: | هزل آميز |
(a. f. b. s.) : şaka ile karışık [söz]. |
hezl-gû |
: | هزل گو |
(a. f. b. s.) : hezel söyliyen, hezelci, şakacı, lâtîfeci. |
hezl-gû-yâne |
: | هزل گويانه |
(a. f. zf.) : hezlgû'ca, hezl, şaka, lâtîfe söyliyene yakışacak surette. |
hezl-gû-yî |
: | هزل گويی |
(a. f. b. i.) : hezlgû'luk, şakacılık, lâtîfecilik. |
hezliyyât |
: | هزليات |
(a. i. hezl'in c.) : şaka ve mizahla ilgili şiir veya sözler. |
hezm |
: | هزم |
(a. i.) : 1) sıkma, sıkıştırma. 2) bozma, bozguna uğratma. |
hezr |
: | هذر |
(a. s.) : mânâsız, boş, saçma [söz]. |
hezz |
: | هز |
(a. i.) : diretme; tahrik. |
hezzâr |
: | هذار |
(a. s.) : dâima saçmalıyan [adam]. |