hâv

: خاو

(a. i.) : 1) şeftalide olduğu gibi bâzı meyvaların üstündeki ince tüy. 2) çuha ve benzeri gibi kumaşların ters yüzünde bulunan tüy.

havâ

: هوا

(a. i.) : 1) hava. Serd-i havan'ın soğukluğu. 2) müz. saz veya söz müziğine âıt olup da husûsî bir isimle belirtilmiyen parçadır.

havâcib

: حواجب

(a. i. hâcib'in c). : ( bkz. : hâcib).

havadis

: حوادث

(a. i. hâdise'nin c.) : ilgi ile karşılanan haber; yeni söz. [kelime müfred gibi kullanılır].

havâdis-i mütevâliye-i muhtelife-i kevniyye

:  

dünyâya âit türlü türlü ve birbiri ardından gelen hâdiseler.

havâfî

: خوافی

(a. i. hâfiye'nin c.) : anat. omuzun içyüzleri.

havâfir

: حوافر

(a. i. hâfir'in c). : (bkz. : hâfir).

havâkin

: خواقين

(a. i. hâkan'ın c.) : hükümdarlar, padişahlar, başbuğlar.

havâlât

: حوالات

(a. i. havâle'nin e.). : (bkz. : havale).

havale

: حواله

(a. i. c. : havâlât) : 1) bir işi veya bir şeyi başka birine bırakma, üstüne bırakma, ısmarlama. 2) gebelerde ve küçük çocuklarda bâzan görülen sar'a nevinden bir hastalık. 3) görmeyi önliyen, mâni, hâil, tahta perde, duvar gibi şeyler.

havâle-i muaccele

:  

huk. muhal-ün-bih'in fil hal ödenmesi lâzım olarak yapılan havale.

havâle-i mukayyede

:  

huk. muhilin muhal-ün-aleyh zimmetinde yahut yedinde olan malından vermek üzere diye mukayyet olan havale, -aleyh zimmetinde yahut yedinde olan malından vermek üzere diye muhayyet olan havale.

havâle-i mübheme

:  

huk. muhal-ün-bih'in tacil ve te'cîli beyan olunmaksızın yapılan havale.

havâle-i müeccele

:  

huk. muhal-ün-bih'in muayyen vâdesi hululünde ödenmesi lâzım olarak yapılan havale.

havalename

: حواله نامه

(a. f. b. i.) : posta, banka gibi vâsıtalarla para göndermek üzere yazıL.ı mektup, havale mektubu.

havâleten

: حوالةً

(a. zf.) : havâle olarak, havale suretiyle.

havâlî

: حوالی

(a. i.) : etraf, civar, çevre, yöre.

havâlî-i beyn-el-hücerât

:  

bot. nebatların hüceyreleri arasındaki boşluklar.

havâmis-i Süleymaniyye

: خواس سليمانيه

(a. b. i.) : Süleymaniye Medresesi'ni teşkil eden medreselerden beşinin müderrisine verilen ünvân.

havânık

: خوانق

(a. i. hânkah'ın c.) : tekkeler.

havânît

: حوانيت

(a. i. hânût'un c.) : 1) dükkânlar. 2) meyhaneler.

havâre

: خواره

(f. i.) : yiyecek, yiyinti.

Havârık

: خوارق

(a. s. hârık ve hârika'nın c.) : hârikalar, imkân ve yaradılışın üstünde olan, insanda hayranlık uyandıran, şeyler, * tansıklar.

havarık-ı âde

:  

fevkalâde hâdiseler, * olaylar.

havârî

: حواری

(a. i. c. havâriyyûn) : 1) yardımcı. 2) peygamberlerin fikirlerini yaymada yardımları dokunan kimselerden her biri. Hz. İsa'nın on iki yardımcısından her biri.

havâric

: خوارج

(a. s. hâriç ve hârice'nin c.) : 1) âsîler; zorbalar. 2) "Hakemeyn vakası" ndan sonra Hz. Ali'ye isyan eden zümre, haricîler.

havâriyyûn

: حواريون

(a. h. i. havârî'nin c.) : havariler, İsâ Peygamberin oniki kişiden ibaret olan yakın dostları, yardımcıları* [Simun Petrus ve kardeşi Andreas, Yakub (Zebedi'nin oğlu), Yuhanna (Zebedi'nin oğlu), Filipus, Bartolo-meus, Tomas, Matta (vergi mültezimi), Yakub (Alfeus'un oğlu), Taddeus, Simun (gayur-), Yahu-da iskariyot (İsâ'yi ele veren)].

Havarnak

: خورنق

(a. h. i.) : (bkz. : Havernak).

havâsıb

: حواصب

(a. i. hâsıb'ın c.) : şiddetli rüzgârlar.

havasın

: حواصن

(a. i. hâsın. hâsına'nın c.) : namuslu kadınlar.

Havâss

: حواس

(a. i. hâsse'nin c.) : hasseler, duygular.

havâss-ı hamse-i bâtına

:  

(içteki beş duygu) : Hiss-i müşterek, hayâl, vehm, hafıza, mutasarrıfa.

havâss-ı hamse-i zahire

:  

(dıştaki beş duygu) : görme, işitme, tatma, koklama, dokunma.

havâss

: خواص

(a. s. hass ve hassa'nın c.) : 1) hassalar, keyfiyetler. 2) muhterem, saygın olanlar.

havâss-ı hümâyûn

:  

tar. Osmanlı Devleti'nin fütuhat devirlerinde zaptolunan arazîden hazîne uhdesinde alıkonulanları.

havâss-ı me'murîn

:  

me'murların ileri gelenleri. 3) i. bâzı manevî te'sirler için okunan dualar. Ehl-i havâss : büyücüler.

havâss-ı refîa

:  

resmî yazılarda Eyüp Kadıları hakkında kullanılan bir tâbir.

havâss ü avam

:  

ileri gelenler ve halk.

havâşî

: حواشی

(a. i. hâşiye'nin c.) : 1) haşiyeler, derkenarlar, (bkz. : haşiye). 2) kuyruklar, maiyet adamları.

havâtıf

: خواطف

(a. i. hatifin c.) : göz kamaştırıcı şeyler.

havâtır

: خواطر

(a. i. hâtıra'nın c.) : hâtıralar, fikirler, düşünceler.

havâtır-ı rabbâniyye

:  

İlâhî ilhamlar, telkinler. 

havâlır-ı şeytâniyye

:  

şeytan telkinleri.

havâtim, havâtîm

: خواتم ، خواتيم

(a. i. hâtem'in c.) : 1) mühürler.

havâtim-i resmiyye

:  

resmî mühürler. 2) sonlar, âkibetler.

Havâtîn

: خواتين

(a. i. hâtûn'un c.) : hâtûnlar, şerefli kadınlar.

havâyic

: حوايج

(a. i. hâcefin c.) : ihtiyaçlar, lüzumlu, gerekli şeyler.

havâyic-i zarûriyye

:  

zarurî, giderilmesi gereken ihtiyaçlar, ["havâic" şekli doğrudur],

havelân

: حولان

(a. i.) : 1) dönme, dolaşma. 2) değişme.

hâven

: هاون

(a. i.) : havan.

havene

: خونه

(a. s. hâin'in c.) : hainlik edenler, hayınlar.

hâver

: خاور

(f. i.) : şark, doğu yönü, gün doğusu.

hâverân

: خاوران

(f. i. c.) : şark ile garb (doğu ile batı).

hâverî

: خاوری

(f. s.) : şarkla, doğu ile ilgili. 

hâver ü bâhter

:  

şark ve garb (doğu ve batı). 

Havernak

: خورنق

(a. h. i.) : mîmar Sinimmâr tarafından, Fırat'ın Hîre yakınlarında, yapılmış meşhur köşk.

Havf

: خوف

(a. i.) : korku; korkma. 

havf-i âr

:  

utanma korkusu. 

havf-i bari

:  

Allah korkusu.

havf-i füshat

:  

meydan korkusu, fr. agoraphobie.

havfen

: خوفاً

(a. zf.) : korkarak, çekinerek, korku ile.

havfen min Allah

:  

Allah'dan korkarak.

havf-nâk

: خوفناك

(a. f. b. ş.) : korkulu, korkutan.

Hâvî

: حاوی

(a. s.) : 1) ihtiva eden, içine alan, şâmil, kaplıyan, toplıyan. (bkz. : cami'). 2) müz. Türk müziğinin büyük uşullerindendir. 64 zamanlı ve 48 darblıdır. 64 zamanlı yegâne ölçü olan hâvî'nin 64/2 lik "ağır hâvî" mertebesi de kullanılmıştır. Bu usul ile peşrev ve besteler ölçülmüştür. Hâvî, 16 uzun ("2" kıymetinde) ve 32 kısa ("1" kıymetinde) zamanı teşkîl eden, sırasiyle 2 sofyan, 2 yürük semaî, 7 sofyan ve 1 nîm hafiften mürekkeptir.

hâvî, hâviye

: خاوی ، خاويه

(a. i.) : 1) ıssız, tenha yer. 2) boş çöl.

Hâviye

: حاويه

(a. i.) : havya, tenekecilerin lehim yaparken kullandıkları, çekice benzer bir âlet.

Hâviye

: هاويه

(a. h. i.) : Cehennem'in yedinci katı, en şiddetlisi, (bkz. : hutame, sakar, saîr).

havkale

: حوقله

(a. i. c. : havâkıl) : 1) hızla yürüme. 2) s. çok ihtiyar, zayıf ve çelimsiz adam. 3) (bkz. : havlaka).

havi

: حول

(a. i.) : 1) yıl, sene. 2) etraf, çevre. 3) güc, kuvvet, takat. Lahavle velâ kuvvete illâ billâh : kuvvet ve kudret ancak Cenâbıhakk'a mahsustur.

havlaka

: حولقه

(a. cü.) : lâ havle çekme, "lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (güç de, kuvvet de ancak Allah'ın yardımı ile husule gelir)" cümlesini söyleme.

havme

: حومه

(a. i.) : tasarruf dâiresi.

havra

: خورا

(a. i. c. : hûr) : âhû gözlü [kız, kadın], (ahver'in müennesi).

havsal

: حوصل

(a. i.) : havuzun kenarında suyun durulduğu yer.

havsala

: حوصله

(a. i.) : 1) kuş kursağı. 2) mîde. 3) anlayış, akıl; zihin. 4) biy. leğen.

havsala-sûr

: حوصله سوز

(a. f. b. s.) : takati, tahammülü yakan, mahveden.

Havva'

: حواء

(a. h. i.) : 1) Hz. Adem'in zevcesi olup, Adem Cennet'te uykuda iken sol taraf kaburgasından ajınan bir kemikten yaratılmış ve bu ameliyeden Adem hiç acı duymamıştır. Âdem topraktan, Havva, kemikten yaratılmıştır, (bkz. : ümm-ül-beşer). 2) esmer kadın. 3) kadın adı.

havâcc

: حواج

(a. i. hâcce'nin c.) : hacca giden, Kabe'yi ziyaret eden hacı [kadınlar, kızlar],

havve

: حويه

(a. i.) : yaranın etrafındaki kabarık etler.

havz

: خوض

(a. i.) : 1) suya girme. 2) sakınılacak işe sokulma, girişme.

havz

: حوض

(a. i. c. : hiyâz) : havuz..

havz-ı behişt

:  

cennet havuzu. 

havz-ı hayâl

:  

hayal havuzu.

havz-ı sâbih

:  

yüzer, yüzen havuz.

havza

: حوزه

(a. i.) : 1) bir hükümetin idaresi altında bulunan ülkelerin bütünü.

havza

: حوضه

(a. i.) : 1) coğr. açık ve düz olan deniz kıyısı. 2) kenar, yan, taraf. 3) memleket.