Hat

: خات

(f. i.) : çaylak [kuş],

hatâ'

: خطاء

(a. i.) : ' : 1) yanlış; yanlışlık; yanılma. 2) günah. 3) kabahat, kusur.

hatâ muadelesi

:  

jeod. ; top. her hangi bir nirengi şebekesinin muvâzene hesaplarına başlandığı zaman beher üçgen için hazırlanan muhtemel hatâlara âit muadele (* denklem).

Hatâ

: خطا

(a. h. i.) : şimalî (kuzey) Çin.

hatab

: حطب

(a. i. c. : ahtâb) : odun. (bkz. : hîzem).

hatâ-bahş

: خطا بخش

(a. f. b. s.) : kabahatleri affeden, bağışlıyan.

hatâen

: خطاءً

(a. zf.) : yanlış olarak, yanlışlıkla.

hatâir

: خطائره

(a. i. hatîre'nin c.) : mühim, * önemli işler.

hatâiyyât

: خطائيات

(a. i. c.) : yanlışlar, yanlışlıklar.

hatâ-kâr

: خطاكار

(a. f. b. s.) : hatâ eden, yanlış yapan, yanılan.

hatâ-pûş

: خطاپوش

(a. f. b. s.) : kabahatleri örten, örtbas eden.

hatâr

: حتار

eteklerine bağlanan parça. 2) birşeyîn etrafını çevreliyen pervaz, çenber gibi şeyler.

hatar

: خطر

(a. i. c. : hatarât) : tehlike.

Hatarât

: خطرات

(a. i. hatar'ın c.) : tehlikeler, (bkz. : hıtâr).

hatar-gâh

: خطر گاه

(a. f. b. i.) : tehlike yeri, tehlikeli yer.

hatar-nâk

:  

(a. f. b. s.) : tehlikeli, korkulu, korkunç.

hatâ-sevâb

: خطاصواب

(a. b. i.) : kitaptaki yanlışlıkları gösteren düzeltme cetveli.

hatât

: حطاط

(a. i.) : 1) süt kaymağı. 2) hek. cilt iltihabından meydana gelen kabukların soyularak iyi olanları.

hatât

: حتات

(a. i.) : bağırma, çağırma, (bkz. : feryâd, gırîv).

hatâtîf

: حطاطيف

(a. i. huttâf'ın c.) : kırlangıçlar.

hatavât

: خطوات

(a. i. hatve'nin c.) : adımlar.

hatavât-üş-şeyâtîn

:  

şeytanın mesleği, eğri yol. [Kur'an da "hutuvât" olarak geçer].

hatâya

: خطايا

(a. i. hatâ'nın c.) : kabahatler, suçlar, günahlar, yanlışlar yanlışlıklar.

hatâyî

: هاتاي

(a. i.) : 1) Hatay kumaşı. 2) g. s. süslemede (tezhip) açılmış lotüsü andıran bir çiçek motifi 3) tezhipte, merkezini hatâyî denilen çiçek motifi işgal etmek üzere birbirine geçmiş sipiral dallardaki çiçek motiflerinden teşekkül eden süsleme tarzı. 4) güzei sanatlarda kullanılan ve Çin'de pirinçten yapılan bir kâğıt cinsi, [tezhip, hat, minyatür v. b.].

hâtem

: خاتم

(a. i.) : 1) mühür, üstü mühürlü yüzük.

hâtem-î merâret

:  

acılık mührü. 2) en son.

hâtem-i sadâret

:  

pâdişâhın sadrâzamlarda duran mühürü.

hâtem-ül-enbiyâ, hâtem-ün-nebiyyîn

:  

(nebilerin. peygamberlerin sonuncusu) : Hz. Muhammed (Aleyhisselam)

Hâtem

: حاتم

(a. h. i.) : 1) Arab kabileleri arasında tanınmış "Tayyi" kabilesine mensup ve cömertliğiyle meşhur olan "ibnü Abd-illâh Bin Sa'd" in lâkabı. 2) s. çok cömert [adam].

hâtem-âne

: حاتمانه

(a. f. zf.) : hâtem'e yakışacak surette, cömertcesine.

hatemât

: ختمات

(a. i. hatme'nin c.) : hatim etmeler, bitirmeler.

hatemât-ı Fürkan-ı Kerîm

:  

Kur'ân-ı Kerîm'i birkaç defa hatmetme.

hateme

: ختمه

(a. n.) : "Allah sona erdirsin!" mânâsında kullanılan bir dilek.

hâtemî

: حاتمی

(a. s.) : hâtem'e mensup.

hâtemî

: خاتمی

(a. s.) : 1) mühürle ilgili. 2) mühür yapan.

hâtem-kârî

: خاتمكاری

(a. f. b. i.) : bir sathın (*düzeyin) üzerine süs şekilleri oyarak meydana gelen boşlukları o satha benziyen başka bir madde veya mâdenle doldurmak suretiyle yapılan süslemeler.

hâtemi-kerem

: حاتمی كرم

(a. b. s.) : Hâtem gibi lütfü, ihsanı çok olan.

haten

: ختن

(a. i.) : dâmât. 

hatenât

: ختنات

(a. i. hatene'nin c.) : kaynanalar

hatene

: ختنه

(a. i. c. : hatenât) : kaynana, (bkz. : hatne).

Hatf

: حتف

(a. i.) : ölüm, ölme. (bkz. : mevt).

hatfe enfihi vefat

:  

rahat döşeğinde eceliyle ölen.

hatf

: خطف

(a. i.) : 1) kapma, aşırma, çalma. 2) şimşeğin göz kamaştırması, gözü alması.

hâtıb

: حاطب

(a. s. ve i. hatab'dan) : 1) odun toplıyan, oduncu, (bkz. : hattâb). 2) iyiyi kötüyü ayırdedemiyen kimse.

hâtıb-ı leyl, hâtıb-ül-leyl

:  

(gece odun toplıyan) : mec. saçmasapan konuşan [adam].

hâtıf

: خاطف

(a. s. c. : havâtıf) : 1) kapıp götüren. 2) göz kamaştıran.

hatim

: حاطم

(a. s.) : kırıcı, kırıp ufalayıcı.

hatır

: حاطر

(a. i. hutûr'dan.) : 1) zihin, fikir. 2) keyif, hal. 3) gönül.

hâtır-ı âtır

:  

mektuplarda geçen hatır sorma formülü.

hâtır-ı nâ-şâd

:  

tasalı gönül. 4) tas. kalbe gelen manevî hitap

hâtır-ı melekî

:  

tas. Âhiret muhabbeti, rûhânî kuvvetlerin geleceği ve bu yüzden taatın zuhuru.

hâtır-ı nefsânî

:  

tas. nefis ve dünyâ muhabbetinin cismânî kuvvetlere üstünlüğü.

hâtır-ı rahmani

:  

tas. sâlikin kalbinde cemâl-i vahdetin tecellîsiyle tam bir sükûnet husulü, [ayni zamanda "muhabbet-ül-Allah" da demektir].

hâtır-ı şeytanî

:  

tas. nefse muhabbet yüzünden ma'siyyet işlemesi, [şehvet ve ma'siyyet demektir].

hâtıra

: خاطره

(a. i. hutûr'dan. c. : hâtırât) : hatıra gelen, hatırda kalan şey, andaç.

hâtır-âşüfte

: خاطر آشفته

(a. f. b. s.) : gönlü perişan olan.

hatırat

: خاطرات

(a. i. hâtıra'nın c.) : 1) hatıra gelen, hatırda kalan şeyler. 2) ed. bir kimsenin, yaşadığı zamana, bulunduğu işlere, görüştüğü kimselere dâir düşüncelerini ve duygularını içinde topladığı kitap.

hâtır-âzâr

: خاطر آزار

(a. f. b. s.) : hatır kıran.

hâtır-âzürde

: خاطر آزرده

(a. f. b. s.) : hatırı kırılmış.

hâtır-güşâ

: خاطر كشا

(a. f. b. s.) : gönül açan, gönüle ferahlık veren.

hâtır-mând

: خاطر مانده

(a. f. b. s.) : hatırı kalmış, gücenmiş.

hâtır-nevâz

: خاطر نواز

(a. f. b. s.) : gönlü okşıyan, hatırnaz.

hâtır-nevâzî

: خاطر نوازی

(a. f. b. i.) : gönül okşayıcılık, hatırnazlık.

hâtır-nişân

: خاطر نشان

(a. f. b. s.) : hatırda, kalan, akılda kalan.

hâtır-nişîn

: خاطر نشين

(a. f. b. s.) : hatırda kalan, akılda kalan.

hâtır-sâz

: خاطر ساز

(a. f. b. s.) : gönül yapan, hoşnut eden.

hâtır-şiken

: خاطر شكن

hatır kıran, gönül inciten.

hatırşinas

: خاطر ساز

(a. f. b. s.) : hatır alıcı, gönül alıcı.

hâtır-şinâsâne

: خاطر شناسانه

(a. f. zf.) : hatırşinas olana yakışacak surette.

hâtır-şinâsî

: خاطر شناسی

(a. f. b. i.) : hatırşinaslık, gönül alıcılık.

hâtır-zâd

: خاطر زاد

(a. f. b. s.) : hatıra doğan, akla gelen.

hâtî

: خاطی

(a. s.) : yanıltan, şaşırtan; hatâya düşüren, (bkz. : muhtî).

hatîa

: خطيئه

(a. i. c. : hatâya) : 1) günah, kabahat, suç. 2) yanlış, yanlışlık.

hâtib

: خاطب

(a. s.) : hitabeden, söz söyliyen.

hatîb

: خطيب

(a. i. c. : hutebâ) : camide hutbe okuyan. 2) güzel, düzgün konuşan kimse, (bkz. : nâtıka-perdâz).

hatîb-âne

: خطيبانه

(a. f. zf.) : hatibcesine, hatiblere, güzel söz söyliyenlere yakışırcasına; nutuk söylercesine.

hatibe

: خطيبه

(a. i.) : odunluk, ormanlık.

Hatif

: هاتف

(a. s.) : 1) sesi işitilip de kendisi görülmiyen [kimse], seslenici, çağına. 2) i. gayipten haber veren melek.

hâtif-âne

: هاتفانه

(a. f. zf.) : hatife yakışacak surette.

hâtifî

: هاتفی

(a. s.) : hatifle ilgili.

hâtil

: هاتل

(as.) : 1) durmadan akan [yağmur]. 2) yorgun; dingin.

hatim

: خاتم

(a. s. hatm'den.) : 1) hitâma erdiren, bitiren. 2) mühürliyen, mühürleyici. ["hâtem" olarak da kullanılır],

hatime

: خاتمه

(a. i.) : 1) son, nihayet.

Hüsn-i hatime

:  

iyi bir şekilde bitirme. 2) son nefeste kelime-i şahadet getirme.

hâtime-kes

: خاتمه كش

(a. f. b. s.) : hatime çeken, son veren, bitiren.

hatîr

: ختير

(a. s.) : (bkz. : hattâr, hatûr).

hatîr

: حطيره

(a. s.) : 1) şan ve şeref sahibi [kimse]. 2) yüce, ulu. 3) muhataralı, tehlikeli, [müen. "hatîre" dir].

hatîre

: حطيره

(a. i.) : (bkz. : hazîre).

hatm

: ختم

(a. i.) : 1) hitâma erdirme, bitirme. 2) Kur'ân'ı başından sonuna kadar okuma. 3) mühürleme, mühürlenme.

hatm-i hâcegân

: ختم خواجگان

(a. f. b. i.) : tas. nakşî tarîkati müritlerinin şeyh huzurunda diz çöküp fikrî ve nazarî mâsivâdan tecerrüd ederek şeyhe ve dolayısiyle hakka vasi ile yönelip şeyhin işaretleriyle "Fatiha, İhlâs, Elemneşrah" sûrelerini muayyen âdetlerde okuma.

hatm

: ختم

(a. s.) : 1) hâlis. 2) i. hüküm ve kaza îcâbettirme. 3) i. sağlamlaştırma.

hatm

: خطم

(a. i.) : 1) kuş gagası. 2, burun [insan ve hayvanda].

hatme

: ختمه

(a. i. c. : hatemât) : hatim etme, bitirme, [bir kere].

hatmî

: خطمی

(a. i.) : bot. Ebegümeciye benziyen, ondan daha büyük bir çiçek olup kök ve çiçekleri hekimlikte kullanılır.

hatn

: ختن

(a. i.) : 1) sünnet etme. 2) dâmad.

hatne

: ختنه

(a. i.) : kaynana, (bkz. : hatene).

hatra

: خطره

(a. i.) : den. nehirlerde işi iyen vapurların iskandil direği.

hatt

: خط

(a. i. c. : hutût) : 1) çizgi. 2) satır. 3) yol. 4) yazı. 5) pâdişâh yazısı, ferman, buyruk. 6) sıra, saf. 7) gemiler için hareket istikameti olarak belirtilen taraf. 8) geo. yalnız uzunluğu olan buut, * boyut. 9) gençlerde yeni terliyen bıyık veya sakal. 10) parmağın onikide biri olan bir ölçü.

hatt-ı bâlâ

:  

coğr. doruk çizgisi, tepelerin en yüksek noktasından geçen hâyâlî çizgi.

hatt-ı butlan

:  

battal etmek kasdiyle bir kaydın veya künyenin üzerine çekilen çizgi.

hatt-ı celî

:  

bütün islâm yazılarının uzaktan okunabilecek kadar iri yazılmış nev'i ve sülüs yazısının irisi.

hatt-ı dest

:  

el yazısı, el yazması. 

hatt-ı divanî

:  

rık'a'nın birleştirilmesinden doğmuştur. Düz ve devirli kısımların daha kısa şekilde tatbik edilmesi suretiyle çabukluk elde edilmiştir. "İnce dîvânî, kırma dîvânî, celî dîvânî" diye çeşitleri vardır. Bunların hepsine birden "çepyazısı" denir. Divanî ile celî dîvânî, ferman ve berat gibi yazılarda; ince ve kırma dîvânî, vakfiye, îlân, hüccet, ilmihaber gibi resmî kayıtlarda kullanılmıştır.

hatt-ı fasıl

:  

fasledici, ayırıcı çizgi.

hatt-ı gubârî

:  

g. s. bir yazı sitili.

hatt-ı hareket

:  

davranış, davranma yolu.

hatt-ı hubân

:  

sevgilinin yanağında çıkan ince tüyler.

hatt-ı hümâyûn

:  

pâdişâhların herhangi bir iş için bizzat yazdıkları yazılar, (bkz. : hatt-ı şerîf).

hatt-ı içtimâ-i miyâh

:  

suların toplandığı hat, çizgi, dere.

hatt-ı imtiyaz

:  

XIX. asırda, Sırbistan, Romanya gibi beylik olan yerlerin sınırı.

hatt-ı istiva

:  

coğr. ekvator, fr. equateur.

hatt-ı istivâ-i semavi

:  

astr. arzın merkezinden geçerek mihver-i âlem'e amut (* dikey) olmak üzere tasavvur edilen düzlemin semâ küresi ile arake-sidi.

hatt-ı kûfî

:  

"mensûbî" adı da verilen bu yazı Lle sikke, kitabe ve Kur'an yazılmıştır. IV. Halîfe Hz. Alî'nin bunu geliştirdiği ve ustaca kullandığı söylenir. Önceleri "Mekkî", "Medenî, "Basrî" adları verilmiş olan bu yazının, nesih yazısından sonra itibârını kaybederek yslnız kitabelerde ve süs yazısı olarak arasıra kullanılmıştır.

hatt-ı lâ ism-i leh

:  

anat. azm-i kas (sternum) üzerinden karına kadar geçen mevhum çizgi, fr. grand droit de I'abdomen.

hatt-ı mağribi

:  

mağrip adı verilen : Cezayir, Tunus ve Fas'lıların yazıları.

hatt-ı mevhum

:  

hayalî çizgi.

hatt-ı mîhî, - mismârî

:  

çivi yazısı.

hatt-ı muvazi

:  

geo. paralel çizgi, doğru.

hatt-ı müdâfaa

:  

ask. müdâfaa, korunma, savunma hattı.

hatt-ı münhanî

:  

geo. eğri çizgi.

hatt-ı münkesir

:  

geo. kırık çizgi.

hatt-ı müstakim

:  

geo. doğru çizgi.

hatt-ı nesih

:  

kalınlığı "sülüs" yazısının üçte biri kadardır. Sonradan, tashihe elverişli olmadığından, yazanın ustalığını deneme bakımından, hattatlar arasında bir meheng olmuştur. Başka yazılara nispeten daha kolay okunduğundan, çok yayılmıştır. Kur'an, tefsir ve hadîs yazmakta çok kullanılmıştır. "Nesih kırması" ve "ince nesih" diye iki şekli daha vardır.

hatt-ı nev, -nevhîz, -nevin

:  

yeni yeni terlemeye başlamış olan sakal.

hatt-ı nev-zuhûr

:  

yüzde yeni yeni çıkmıya başlıyan tüy.

hatt-ı nısfın nehâr

:  

coğr. meridyen, fr. meridien.

hatt-ı reyhânî

:  

kalınlığı sülüs gibidir. Bunda gözü kapalı harf yoktur. Kur'an ve duâ yazmakta çok kullanılmış ise de, sonraları kullanılmaz olmuştur. Ibni Bevvâb tarafından îcâdedildiği söylenir.

hatt-ı rıka'

:  

"tevki" e bağlı ve tevki'î, kırması gibidir, kat'î bir şekli olmadığı gibi, kalınlığı için de bir ölçü yoktur. Harflerinin çoğu bitişiktir. Çabuk yazılabilir bir yazı olduğundan mektup ve şâire yazmakta kullanılmıştır. Bunun, Bağdatlı Ebül FazI bin Hâzin tarafından îcâdedildiği söylenir.

hatt-ı rık'a

:  

divânî'deki harf şekillerinini sadeleştirilmesi ile meydana- gelmiştir. Devir ve meyiller azaltılmış, bu suretle yazıda çabukluk elde edilmiştir. Müsvedde, pusula, mektup gibi şeylerde kullanılır. "Rık'a kırması", "Babıâlî kırması" ve II. Abdülhamid devrinden beri kullanılan "İzzet Efendi rık'ası" gibi çeşitleri vardır.

hatt-ı siyâkat

:  

bir yazı çeşididir. Her kelimede bir kısaltma yapılmış, çok defa nokta da kullanılmamıştır. Okunması çok zordur. Mâliye, Tapu, Evkaf gibi dâirelerde resmî kayıtlar tutmada çok kullanılmıştır. Güç okunur bir yazıdır.

hatt-ı sülüs

:  

harflerin altıda dört parçası düz, iki parçası devirlidir. Yazının sülüs (=üçte bir) adını alması, bu üçte iki ve üçte bir nisbetinin dâima korunmasındandır. Kalınlığı meşk kalemidir; daha incelerine "ince sülüs" (ı kalınlarına da celî (= iri, kalın) veya "sülüs celîsi" denir.

hatr-ı şecerî

:  

budak şeklinde bir yazıdır.

hatt-ı taksîm-i miyâh

:  

coğr. su bölümü çizgisi, * su çatı.

hatt-ı ta'lîk

:  

İran yazısıdır, bütün harfleri devirlidir. Kalınlığı sülüs kadardır. Daha incelerine, "ince ta'lîk", "hurda ta'lîk", "gubârî tâ'lik", daha kalınlarına da "ta'lik celîsi" denir. "Kırma ta'lîk" diye bir şekli daha vardır. Rivayete göre Hoca Ebü-I Âl, Pehlevî yazısı ile "kûfî furûstı" nı birleştirmek suretiyle îcâdetmiştir.

hatt-ı tevki' (icazet)

:  

eski hattatlarımızın "icazet" dedikleri yazıdır. Yansı düz, varisi devirlidir. Kalınlığı nesih gibidir. Ferman, menşur, süfera, nâ. me, mahkemelerden çıkan vakfiye suretlerinde kullanılmıştır. Bunun da Ebü-I FazI bin Hâzin tarafından icâdolunduğu söyletnir.

hatt-ı ufki

:  

geo. * yatay.

hntt-ı vâsıt

:  

geo. * kenarortay.

hatt-ı vasi

:  

bitiştirici, bitiştiren çizgi.

hatt-ı yemânî

:  

hatti hamîrî denilen ve Arap harflerinin asıl ve esâsını meydana getiren hat, yazı.

hatt-ı zemîn

:  

geo. yer * ekseni.

hatt-zer-endûd

:  

altınla yazılmış cel? yazılar.

hatt-üs-semt ve-l-kadem

:  

astr. her hangi bir mahalde râsıdın bulunduğu noktadan ve semâ küresinin merkezinden, yânî Arzın merkezinden geçerek iki tarafa doğru uzanan ve semâ küresini iki noktada delen hattın bu iki nokta arasında kalan parçası.

hatt-üs-semt ve-n-nazîr

:  

astr. muayyen bir maksatla rasat yapmak için belli bir noktada (mev-kıf) duran râsıdın bulunduğu noktadan ve Arzın merkezinden geçip iki tarafa uzanarak küre-i semâvî'yi iki noktada delen mevhum hat ve bu-hattın iki nokta arasında kalan parçası.

hatt

: حط

(a. i.) : 1) aşağı inme, indirme. 2) oyunda taş çıkarma.

hattâ

: حتی

(a. zf.) : bundan başka, fazla olarak, dahî, bile, hem de, üstelik de.

hattâb

: حطاب

(a. i.) : oduncu, (bkz. : hâtıb).

hattâf

: خطاف

(a. b.) : 1) kapan, aşıran, kapıp alıcı. 2) i. kırlangıç.

hattan

: ختان

(a. i.) : sünnetçi.

hattâr

: ختار

(a. s.) : hîlekâr. (bkz. : hud'a-kâr).

hattat

: خطاط

(a. i.) : el yazısı çok güzel olan sanatkâr.

hatt-âver

: خط آور

(a. s.) : sakalı yeni yeni çıkmıya başlamış [genç],

hatt-âverde, -hatt-ber-âverde

: خط آورده ، خط برآورده

(a. f. b. s.) : sakalı gelmiş, sakalı çıkmış olan.

hattî

: خطی

(a. s.) : 1) hat'ta âit, hatla ilgili. 2) i. g. s. bir yazı stili.

hatt-şinâs

: خط شناس

(a. f. b. s.) : yazıdan anlıyan, yazı uzmanı, fr. graphologue.

hâtûn

: خاتون

(a. f. c. : havâtîn) : kadın.

hâtûn-i kıyamet

:  

Hz. Fâtime.

hatûr

: ختور

(a. s.) : (bkz. : hattâr).

hatve

: خطوه

(a. i. c. : hatevât) : adım. Fesîh-ül-hatve : geniş adım atan.

hatve-endâz

: خطو انداز

(a. f. b. s.) : adım atan.

Hatve-endâzî

: خطوه اندازی

(a. f. b. i.) : adım atıcılık.

hatve-şümir

: خطوه شمار

(a. f. b. s.) : 1) hatve, adım sayan. 2) ihtiyatla, çekinerek yürüyen.