hâşâ

: حاشا

(a e.) : asla, katiyen, hiçbir vakit, Allah göstermesin, uzak olsun, (bkz. : hâşe-li-llâh).

haşâfet

: حشافه

(a. i.) : kin ve düşmanlık.

haşâhiş

: خشاحش

(a. i. haşhâş'ın c.) : haşhaşlar.

haşâiş

: حشائش

(a. i. haşîş'in c.) : kuru otlar. (bkz. : haşîş). ["haşâyiş" şeklinde de kullanılmıştır], (bkz. : haşâyiş).

hâşâk

: خاشاك

(f. i.) : çöp, süprüntü; yonga, (bkz. : hâş1).

hâşâk-i zaîf

:  

kuru çalı, çırpı.

haşâyiş

: حشايش

(a. i. haşîş'in c). : (bkz. : haşâiş).

haşeb

: خشب

(a. i.) : kereste yapılan kalın, kuru ağaç, odun.

haşeb-i kâzib

:  

(yalancı odun), bot. enine kesilen ağacın kabuğuna yakın olan yumuşak kısmı.

haşeb-i sâdık

:  

bot. ağacın hakiki odun hâline gelen kısmı.

haşeb-ül-enbiyâ

:  

bot. peygamber ağacı.

hasebe

: خشبه

(a. i. c. : haşebât) : ağaç, odun; yonga, (bkz. : haşeb).

hasebi, haşebiyye

: خشبی ، خشبيه

(a. s.) : 1) odun yapısında, odun gibi, odunla ilgili, odun cinsinden. 2) bot. * ağaçsıl.

haşebiyyet

: خشبيت

(a. i.) : odun niteliği, odunluk.

haşeb-pâre

: خشبپاره

(a. f. b. i.) : ağaç, tahta parçası; yonga.

haşed

: حشد

(a. i.) : insan topluluğu.

haşefe

:  

(a. i.) : 1) anat. erkeğin tenasül âletinin baş tarafı. 2) bot. başçık.

haşel

: حشل

(a. i.) : âdî, bayağı, rezîl olma; bayağılık.

hâşe li-llâh

: حاش لله

(a. zf.) : Allah göstermesin, asla kati'yen, hiçbir vakit, (bkz. : hâşâ).

haşem

: حشم

(a. i. c. : ahşam) : 1) maiyet, yanında bulunanlar. 2) aile. 3) hademe. Hadem ü haşem : hizmet edenler, maiyet halkı.

haşem-nişîn

: حشمنشين

(a. f. b. i.) : göçebe. 

haşerât

: حشرات

(a. i. haşere'nin c.) : 1) küçük böcekler. 2) örümcek, karınca, akrep; fare; yılan ve benzerleri gibi hayvanlar. 3) mec. değersiz ve zararlı kimseler.

haşerât-ı lâ yüflihûn

:  

mec. insanı rahatsız eden küçük çocuk güruhu.

haşere

: حشره

(a. i. c. : haşerât) : arı, karınca, örümcek ve benzerleri gibi küçük hayvanlar, böcek.

haşhaş

: خشخاش

(a. i.) : bot. kapsüllerinden afyon, tohumlarından da yağı çıkarılan bir nebat, * bitki.

haşhâşiyye

: خشخاشيه

(a. s.) : haşhaş ile ilgili, haşhaş nev'inden. Fasîle-i haşhâşiyye : gelincikgiller.

haşır

: حاشر

(a. s.) : hasreden, cemeden, toplıyan. Nidâ-yi haşır : toplıyan ses.

hâşi'

: خاشع

(a. s. huşû'dan. c. : hâşiîn) : alçak gönüllülük gösteren.

hâşian

: خاشعا

(a. zf.) : alçakgönüllülük göstererek.

hâşiâne

: خاشعين

(a. zf.) : alçakgönüllülük göstererek, (bkz. : mütevâzıâne).

haşîf

: حشيف

(a. i.) : eski, yıpranmış elbise. 

hâşin

:  

(a. s. hâşi'in c.) : alçakgönüllüler.

Haşîm

: حشيم

(a. s.) : haşmetli, gösterişli, (bkz. : muhteşem, müdebdeb).

Haşîm

: هاشم

(a. s.) : 1) kuru ekmek kırıntısı doğruyan [çorba ve benzeri gibi şeylere]. 2) ezen, yaran, kıran, parçalıyan. 3) erkek adı.

Hâşimiyye

: هاشميه

(a. h. i.) : tas. Celvetî tarîkatı şubelerinden biri. [Üsküdarlı Seyyit Mustafa Hâşim. (Hâşim baba) Melâmîliğe de girdiği için adına nisbet edilen Hâşimiyye'yi Bayrâ-miyye şubesinden sayanlar da vardır. Seyyit Mustafa Hâşim, Bektaşiliğe de girdiği için kendisine ondan dolayı baba denilmiştir].

haşin, haşin

: خشين ، خشن

(a. s. huşûnet'den.) : katı, sert, kırıcı, gönül kırıcı, kaba.

haşîş

: حشيش

(a. i.) : 1) kuru ot. 2) bot. esrar denilen "Hind keneviri" yaprağı.

haşîşe

: حشيشه

(a. i.) : ot. 

haşîşet-üd-dîk

:  

bot. ökse otu.

haşîşet-üd-dûd

:  

zool. soğulcan otu.

haşîşet-ül-buzâk

:  

bot. tükrük otu.

haşîşet-ül-cereb

:  

bot. uyuz otu. 

haşîşet-ül-hattâf

:  

bot. kırlangıç otu.

haşîşet-ül-himâr

:  

bot. eşek otu.

haşîşet-ür-rie

:  

bot. ciğer otu.

haşîşet-ür-rühbân

:  

bot. papas otu.

haşîşet-üz-zîbâk

:  

bot. yaban fesleğeni.

haşîşet-üz-zücâc

:  

bot. yapışkan otu.

haşiye

: حاشيه

(a. i. c. : havâşî) : 1) kenar, pervaz, bir kitabın sahifeleri kenarına veya altına yazılan yazı. (bkz. : hamiş). 2) bir eserin metnini şerh ve îzah eden kitap.

haşl

: حشل

(a. s.) : herşeyin fenası, adîsi, bayağısı.

haşmet

: حشمت

(a. i.) : 1) "haşem" den meydana gelen büyüklük, heybet. 2) saygıdan dolayı çekinme. 3) nezâket. 4) hiddet, kızgınlık. 5) alçak gönüllülük.

haşmet-li, -lü

:  

haşmet sahibi mânâsına olup ecnebî hükümdarlarına verilen bir unvandır.

haşmet-meâb

: حشمتمأب

(a. b. s.) : haşmetli, haşmet sahibi, [pâdişâhlar için kullarin-dan, hürmet bildiren cümlelerden idi].

haşr

: حشر

(a. i.) : 1) toplama, cem'etme. 2) ölüleri diriltip mahşere çıkarma; kıyamet. Sûre-i haşr : Kur'ân'ın 59) sûresi.

haşr-ı ertıvât

:  

ölülerin bir araya toplanması; kıyamet günü. (bkz. : yevm-ül-haşr).

haşr ü neşr

:  

toplanıp dağılma.

haşr ü neşr. [olmak]

:  

haşır neşir, [olmak], uğraşıp durmak.

haşrece

: حشرجه

(a. i.) : can çekişme hâlinde bulunan bir hastanın çıkardığı hırıltı.

haşşâş

: حشاش

(a. s.) : esrar içen, esrar gibi uyuşturucu şeyler kullanan.

haşv

: حشو

(a. i. c. : haşviyyât) : 1) minder, yastık gibi şeylerin içine doldurulan pamuk, kıtık, kuru ot. 2) kırılacak şeylerin arasına konulan saman ve şâire. 3) ed. uzun ve faydasız söz, dolma ve doldurma söz.

haşv-i kabîh

:  

ed. söze çirkinlik veren fazlalık.

haşv-i melîh

:  

ed. ibare arasında, cümle-i mutarıza, kabilinden bir söz karıştırma ve ikinci derecede bir mânâ ifâde etmektir.

haşv-i müfsid

:  

ed. yalnız kalabalık etmekle kalmayıp mânâyı da anlaşılmaz bir hâle getiren.

haşv-i mutavassıt

:  

ed. söze çirkinlik te, güzellik te vermiyen fazlalık.

Haşvi

: حشوی

(a. s.) : 1) haşve mensup; Emânâsız sözler söyliyen. 2) haşve benziyen.

haşviyyât

: حشويات

(a. i. haşv'in c.) : söz arasında "şey, meselâ, sözüm yabana" gibi söylenen sözler.

haşye, haşyet

: خشيه ، خشيت

(a. i.) : korku, korkma.

haşyeten

: خشية

(a. zf.) : korku ile, ürkerek.

haşyeten min-Allah

:  

Allah'tan korkarak.

haşyet-ullah

: خشية الله

(a. b. i.) : Allah korkusu.