hâb |
: | خواب |
(f. i.) : uyku; rü'yâ. |
hâb-ı adem |
: |
(Yokluk) : ölüm uykusu. |
|
hâb-ı câvîd |
: |
(ebedî uyku) : ölüm. |
|
hâb-ı ecel |
: |
ölüm uykusu. |
|
hâb-ı gaflet |
: |
gafiet uykusu. |
|
hâb-ı girân |
: |
ağır uyku. |
|
hâb-ı hargûş |
: |
tavşan uykusu, hafif ve kuşkulu uyku; hîle, yalan. |
|
hâb-ı nâz |
: |
naz uykusu, cilve ile kendini uykuda gösterme hâli. |
|
hâb-ı nâz-ı yâr |
: |
sevgilinin naz uykusu. |
|
hâb-ı nûşîn |
: |
tatlı uyku. |
|
hâb-ı perişan |
: |
dağınık, rahatsız uyku. |
|
hâb-ı pür-ıztırâb |
: |
ıztırablı uyku. |
|
hâb-ı rahat |
: |
dinlenme uykusu. |
|
habâb, habâbe |
: | حباب حبابه |
(a. i.) : su üzerinde olan hava kabarcıkları. |
habâbîr |
: | حابير |
(a. i. c.) : zool. tokuşunun yavruları. |
habâ'b |
: | حبائب |
(a. s. habîbe'nin c) : sevgili kadınlar. |
habâil |
: | حبائل |
(a. s. habîke'nin c.) : 1) çizgiler. 2) samanyolları, kehkeşanlar. |
habâil |
: | حبائل |
(a. i. hibâle'nin c.) : ince ipten yapılmış olan tuzaklar, ağlar. |
habâil-i mevt |
: |
ölümün sebepleri |
|
habâil-üş-seytân |
: |
(şeytan tuzakları) : kadınlar. |
|
habâir (-) |
: | حبائر |
(a. i. habâri'nin c.) : zool. toy kuşları. |
habâis |
: | حبائث |
(a. i. habîse'nin c.) : kötü şeyler, kötülükler. Umm-ül-habâis (kötülüklerin anası) : şarap; içki. |
habak |
: | حبق |
(a. i.) : bot. yarpuz veya narpuz da denilen ve nane cinsinden olan güzel kokulu, tadı iştihâ açıcı bir ot, lât. mentha pulegium. |
habâk |
: | حباك |
(f. i.) : 1) dört yanı çevrilmiş olan yer; avlu. 2) ağıl, mandıra. |
habâl |
: | حبال |
(a. i.) : düzensizlik, bozulma; üzüntü, sıkıntı. |
habâis |
: | حالی |
(a. i. hublâ'nın c.) : gebeler. |
habâleyâ* |
: | حباليات |
(a. s. hublâ'nın c. olan habâlâ'nın c.) : gebeler. |
hâb-âlûd, hâb-âlûde |
: | خواب آلود ، خواب آلوده |
(f. b. s.) : uykusu gelmiş, uyku basmış. (bkz. : hâb-nâk). |
habâr, hibâr |
: | حبار ، حبار |
(a. i. c. : habârât) : 1) damga. 2) imza. |
habârât |
: | حبارات |
(a. i. habâr'ın c.) : 1) damgalar. 2) imzalar. |
habârîr |
: | حبررير |
(a. i. hibrîr'ip c.) : dağ çiçekleri. |
Habaset |
: | خباثت |
(a. i.) : habislik, kötülük, alçaklık. |
habat |
: | حبط |
(a. i.) : yara iyileştikten veya vücûdun bir tarafına değnekle vurulduktan sonra kalan iz, nişane. |
habâyâ |
: | خايا |
(a. i. habîbe'nin c.) : 1) gizli şeyler, gizli işler, (bkz. : hafâyâ). 2) defîneler. |
habb |
: | حب |
(a. i. c. : hubûb. c. c. : hububat) : 1) tane, tohum, çekirdek. 2) yutulacak yuvarlak ilâç, hap. |
habb |
: | خب |
(a. s.) : hîlekâr, aldatıcı, kurnaz, (bkz. : hibb, hubb). |
habb, hibb |
: | خب ، خب |
(a. i.) : denizin dalgalanması, kabarması. |
habbâl |
: | حبال |
(a. i. habl'den.) : ip ve urgan satan kimse; ipçi, urgancı. |
habbâr |
: | حبر |
(a. i.) : 1) mürekkepçi. 2) terzi. |
habbâs |
: | حباس |
(a. i) : hapseden, zindancı. |
habbât |
: | حبات |
(a. i. habbe'nin c.) : 1) habbeler : 2) haplar. |
habbâz |
: | حباز |
(a. i. hubz'dan. c. : hab. bâzân) : ekmekçi. |
habbâzi |
: | حبازی |
(a. s.) : ekmekçilikle ilgili. |
habbe |
: | حبه |
(a. i. c. : habbât. hubeb) : buğday, arpa vesaire gibi ufak ve yuvarlak olan şeyler, taneler. |
habbe-i hadrâ |
: |
bot. çitlenbik. |
|
habbe- |
: |
sevda, habbet-üs sevda : bot. çörekotu. |
|
habbe-i vahide |
: |
tek tane; -azlıktan kinaye olarak- hiçbir şey. |
|
habbet-ül-kalb |
: |
(bkz. : süveydâ-ül-kalb). |
|
habbezâ |
: | حبذا |
(a. zf.) : "ne sevimli, ne güzel" mânâsında takdir edatı, (bkz. : hoşâ'-zihî). |
habb-ül-bülûg |
: | حب البلوغ |
(a. b. i) : erkek ve kız çocuklarının alınlarında ve yüzlerinde çıkan kabarcıklar, ergenlik. |
habb-ül-gamâm |
: | حب الغمام |
(a. b. i.) : yağan dolu. |
habb-ül-guı-âb |
: | حب الغراب |
(a. b. i.) : bot. kargabüken denilen zehirli bir ağaç ve bu ağacın meyvası, lât. strychnos nox vomica. |
habb-ül-lezîz |
: | حب الذيذ |
(a. b. i.) : galat olarak abdülleziz denilen, Akdeniz bölgesinde ve Afrika'da yetişen bir ağacın dut kurusu şeklinde ve büyüklüğünde olan yağlı ve tatlı yemişi; buttum. |
hâb-câme |
: | خواب جامه |
(a. b. i.) : Gecelik entarisi, pijama gibi uyku sırasında giyilen şey. (bkz. : câme-hâb). |
hâb-dîde |
: | خواب ديده |
(f. b. s.) : mee. "rü'yâ görmüş" : bülûga ermiş, düşü azmış [genç]. |
hâb, hâbe |
: | حاب ، حابه |
(a. i.) : günah, suç. |
habe |
: | خبه |
(f. i.) : boğulma, bunalma, sıkılma. |
habeb |
: | خبب |
(a. i.) : hîle, aldatma, kurnazlık. |
habek |
: | خبك |
(f. i.) : üzülme; sıkılma. |
habel |
: | حبل |
(a. i.) : 1) cenîn, ana karnındaki çocuk. 2) fels. musallat fikir, * takınak, fr. obsession. 3) gebelik; gebelik zamanı. |
haben |
: | حبن |
(a. i.) : hek. karında su toplanmasından ileri çelen bir hastalık, siroz. |
haben |
: | خبن |
(a. i.) : 1) kasma, kısaltma. 2) ed. aruzda, "fâilâtün" den "ât, hecesini atarak "fâilün" veznine sokma. |
haber |
: | خبر |
(a. i. c. : ahbâr) : 1) son ve yeni havadis, bilgi. 2) ağızdan ağıza dolaşan söz. haber-i kâzib : yalan haber. |
haber-i sâdık |
: |
doğru haber. 3) hadîs, Peygamberimizin sözü. |
|
haber-i mütevâtir |
: |
birçoklarının birçokları vâsıtasiyle rivayet ettikleri hadîs-i şerifler. |
|
haber-i meşhur |
: |
bir veya birkaç kişiden birçoklarına söylenerek böylece sürüp giden hadîs-i şerif. |
|
haber-i vâhid |
: |
haber-i mütevâtir ve haber-i meşhur kadar yayggın olarak gelmiş bulunan hadîs-i şerîf. 4) gr. isim cümlelerinde * yüklem. |
|
haber |
: | حبر |
(a. i.) : çürüme; berelenme. |
haberdâr |
: | خبر دار |
(a. zf.) : haberli, (bkz. : habîr, vâkıf). |
haberi, haberiyye |
: | خبری ، خبريه |
(a. s.) : 1) haberle ilgili; haberden ibaret olan. 2) gr. * yüklemle ilgili. |
haber-pijûh |
: | خبر پژوه |
(a. (f. b. s.) : haber araştıran, haber almıya çalışan. |
habese |
: | خبثه |
(a. s. habîs'in c.) : kötüler, alçaklar, pisler, (bkz. : hubesâ). |
Habeş |
: | حبش |
(a. h. i.) : Afrika'nın doğusunda, Yemen'in karşı kıyısında bulunan ve halkının çoğu Hıristiyan olan, Habeşistan kıtasında yaşıyan yerli halk. |
habeşe |
: | حبشه |
(a. h. i.) : 1) Habeşistan. 2) Habeş. |
Habeşî |
: | حبشی |
(a. s. ve i.) : Habeşistan halkından olan kimse. |
habeşî |
: | حبشب |
(a. i.) : güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi, [tezhip, hat, minyatür v. b.]. |
Habeşistan |
: | حبشستان |
(a. h. i.) : Habeşlerin vatanı. |
hâb-gâh, hâb-geh |
: | خوابگاه ، خوابگه |
(f. b. i.) : uyunacak yer, yatak odası. |
hâb-güzâr |
: | خواب گذار |
(f. b. s.) : uyuyucu. (bkz. : nâim). |
habhâb |
: | خبخاب |
(a. i.) : 1) canbaz ayaklığı, fr. echasse. 2) takunye. |
habhâbî |
: | خبخابی |
(a. i.) : işsiz güçsüz dolaşan adam. |
hâbıt |
: | هابط |
(a. s. hübût'dan.) : hubût eden, yukarıdan aşağı inen. Tedrîc-i hâbıt : derece derece küçülen [top, tüfek, süngü, tırnak.... gibi]. |
habîb |
: | حبيب |
(a. s. hubb'dan. c. : ahib. bâ) : 1) sevgili. 2) seven, dost. 3) erkek adı. |
habîb-ullah |
: |
(Allah'ın sevgilisi) : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm). [müen. "habîbe" dir]. |
|
hâbîde |
: | حوابيده |
(f. s. c. : hâbîdegân) : uyumuş, uykuya dalmış. |
hâbîde-gân |
: | خوابيدگان |
(f. b. s. hâbî-de'nin c). : (bkz. : hâbîde). |
habîe |
: | خبيئه |
(a. s.) : görülmemiş, keşfedilmemiş; göze görülmiyen şey. |
habîke |
: | حيكه |
(a. i. c. : habâik) : 1) çizgi. 2) samanyolu. (bkz. : kehkeşân). |
hâbil |
: | حابل |
(a. s.) : büyücü, sihirbaz, efsuncu. |
habîl |
: | حبيل |
(a. i.) : 1) tuzak. 2) yiğit |
Hâbîl |
: | هابيل |
(a. h. i.) : Hz. Âdem'in oğullarından birinin adı, Kabil'in kardeşi. |
hâbile |
: | حابله |
(a. s.) : gebe, yüklü, (bkz. : -hâmile). |
habîn |
: | حبين |
(a. i.) : 1) zakkum' ağacı 2) s. sıska, istiska. |
habîr |
: | خبير |
(a. s.) : 1) haberli, bilgili. 2) h. i. Cenâbıhak. |
habîr |
: | حبير |
(a. s.) : taze; yeni, turfanda. |
habîrâne |
: | خبيرانه |
(a. f. zf.) : haberli,, bilgili olana yakışacak surette. |
habîs |
: | حبيس |
(a. s.) : parasız olarak verilen, bağışlanan şey. |
habis |
: | حابس |
(a. s.) : hapseden, tutan. |
habîs |
: | خبيث |
(. s. hubs'dan. c. : habe. se. habîsîn. habîsûn. habesâ) : kötü, alçak, pis, soysuz. Ervâh-ı habîse : kötü ruhlar. |
habîs, habîsa |
: | خبيص ، خبيصه |
(a. i.) : un helvası, (bkz. : berîk, berîke). |
habîse |
: | خبيثه |
(a. i. c. : habâis) : fenâ huy, fena hal, çirkin şey, kötü hareket. |
hâb-istân |
: | خوابستان |
(f. b. i.) : yatak odası, yatakhane, (bkz. : hâb-gâh, hâb-geh). |
habl |
: | حبل |
(a. i. c. : hibâl, hubûl) : ip, urgan, halat, (bkz. : rismân). |
habl-i metîn |
: |
(sağlam ip) : İslâm dîni. |
|
habl-i mevhum |
: |
olacak gibi görünüp de gittikçe-uzaklaşan gaye. |
|
habl-i savtî |
: |
anat. hançere içinde gerilmiş olar. ve sesin perdelerini düzenliyen ipler. |
|
habl-i servî |
: |
anat. ana rahmindeki çocuğu me-şîme denilen sona bağlıyan ip. |
|
habl-ül-mesâkîn |
: |
bot. sarmaşık. |
|
habl-ullah |
: | حبل الله |
(a. b. i.) : 1) : Kur'ân-ı Kerîm. 2) İslâm dîni. |
habl-ül-verîd |
: | حبل الوريد |
(a. b. i.) : anat. boyun daman, şahdamarı. |
hâb-nâ-dîde |
: | خواب ناديده |
(f. b. s.) : buluğa ermemiş [çocuk]. |
hâb-nâk |
: | خواببناك |
(f. b. s.) : uykulu, uykusu aelmiş [kimse], (bkz. : hâb-âlûd, hâb-âlûde). |
hâb-nâme |
: | خوابنامه |
(f. b. i.) : rü'yâ kitabı. |
habr |
: |
(a. i. c. : ahbâr, hubûr) : 1) âlim, bilgin, fak'îh, zekî, anlayışlı. 2) İsrail oğulları "bilgini, (bkz. : hibr). |
|
habs |
: | خبث |
(a. s.) : 1) murdar, çirkin. 2) ayıp. |
habs |
: | حبس |
(a. i.) : hapis, alıkoyma, bir yere kapama, salıvermeme, bir yere kapayıp dışarı çıkarmama, hapishane. 2) tutma, zaptetme. |
habs-i bevl |
: |
idrarını tutma. |
|
habs-i dümû |
: |
gözyaşlarını zaptetme, metanet gösterme. |
|
habs-hâne |
: | حبسخانه |
(a. f. b. i.) : hapsolunan yer, hapislerin bulunduğu yer, hapis, cezâevi. |
habt |
: | حبط |
(a. i.) : 1) iptal etme, bozma. 2) bir bahiste birini susturma, ağzını kapama. |
habt-i a'mâl |
: |
dinden çıkan bir kimsenin daha önce yapmış olduğu ibâdetlerin boşa gitmesi, [bu mesele, "Mâtürîdiyye" ile "Eş'ariyye" arasındaki ihtilâf mevzularından biridir]. |
|
hab |
: | خبط |
(a. i.) : yanlış hareket etme, yanılma. |
habt ü hatâ, habt ü halel |
: |
yanlış, düzensizlik. |
|
habûk |
: | خبوق |
(a. i.) : şarap [akşam üzeri acilen], (bkz. : bade, handerîs, rahik, sahbâ). |