gayâhib |
: | غياهب |
(a. i. gayheb'in c.) : gece karanlıkları. |
gayât |
: | غايات |
("ga" uzun okunur, a. i. gaye, gayet'in c). : (bkz. : gaye). |
gayb |
: | غيب |
(a. s. c. : guyûb) : 1) gizli olan, göze görünmiyen şey, kayıp, 2) belirsiz, bilinmiyen şeyler. Alem-i gayb : gözle görünmiyen şeylerin âlemi. Alim-i gayb, Alim-ül-gayb : görünmez şeyleri bilen, Allah. Hazîne-i gayb : Allah nimetlerinin gözle görünmiyen hazînesi. Lisân-ül-gayb : Hafız Şîrâzî'nin lâkabı. Ricâl-i gayb : her devirde bulunan, ancak herkes tarafından görülmeyen ve Allah'ın emirlerine göre insanları idare etmeye çalışan kutsal kimseler. |
gayb-ı meknûn ve gayb-ı masun |
: |
ilâhi yerinde kullanılır bir tâbirdir; künh-i zâtını Hak'dan başka sı bilemediğinden ağyardan masun, ukul ve ebsardan meknundur, mesturdur. |
|
gayb-dân |
: | غيبدان |
(f. b. s.) : gaybı bilen. |
gaybet |
: | غيبت |
(a. i.) : (bkz. : gıybet). |
gaybî, gaybiyye |
: | غيبی ، غيبيه |
(a. s) : göze görünmiyen şeylere âit, görünmezlik dünyâsına mensup. |
gaybûbet |
: | غيبوت |
(a. i.) : kaybolma, yokluk, bulunmayış, gözönünde olmayış. |
gaye |
: | غايه |
("ga" uzun okunur, a. i. c. : gayât) : maksat, meram; netîce, son; hedef. Fevk-al-gaye : son derece, umulmadık kadar. |
gayet |
: | غايت |
("ga" uzun okunur.a. i. c. : gayât) : 1) nihayet, uc, son. 2) zf. çok, fazla, son derece. |
gayet-i meram |
: |
meramın gayesi, sonu. |
|
gayet-üUgaye |
: |
en son derecede, (bkz. : nihayet-ün-nihâye). |
|
gayheb |
: | غيهب |
(a. i. c. : gayâhib) : gece karanlığı. |
gaym |
: | غيم |
(a. i. c. : guyûm) : 1) bulut. (bkz. : ebr, gamam, sehâp). 2) susama, susuzluk. 3) kin. |
gayn |
: | غ |
(a. ha.) : Osmanlı alfabesinin yirmi ikinci harfi olup, "ebced" hesabında bin sayısının karşılığıdır. |
gayr |
: | غير |
(a. s. agyâr) : 1) ayrı, başka, özge, artık, diğer, ma'dâ, değil, (bkz. : âher, gayrı). 2) yabancı, bildik olmıyan. 3) e. Arapça sıfatların başında neft edatı olan "-sız", "değil" mânâsına gelir. |
gayr-i fıkariyye |
: |
omurgasızlar. |
|
gayr-i kabil |
: |
imkânsız, olamaz. |
|
gayr-i meş'ûr, gayr-i müsteş'ar |
: |
fels. fr. inconscient. |
|
gayı-i mahdûd |
: |
hudutsuz, sonsuz, uçsuz. |
|
gayr-i müsüm |
: |
İslâm olmıyan. |
|
gayr-i mutabık |
: |
uymiyan, uygun gelmiyen. (bkz. : nâ-hemvar 2) . |
|
gayr-endîş |
: | غير انديس |
(a. f. b. s.) : başkalarım düşünen. |
gayret |
: | غيرت |
(a. i.) : 1) çalışma, çabalama. 2) kıskanma, çekememe. 3) aziz ve kutsal bir şeye tecâvüz edildiğini görmekten doğan asîl, temiz duygu. Sâhib-i gayret : gayretli, cesaretli, [gayreti vataniyyesine dokundu]. |
gayret-i bâtıla |
: |
faydasız uğraşma. |
|
gayret-i câhiliyye |
: |
körükörüne uğraşma. |
|
gayret-i dîniyye |
: |
din uğruna didinme. |
|
gayret-i İslâmiyye |
: |
islâmlık gayreti. |
|
gayret-i merdâne |
: |
mertçesine gayret. |
|
gayret-keş |
: | غير تكش |
(a. f. b. s.) : 1) çalışkan, çabalayıcı. 2) kıskanç. 3) taraftar, bir tarafı tutan. |
gayret-mend |
: | غيرتمند |
(a. f. b. s.) : gayretli, (bkz. : gayret-şiâr). |
gayret-şiâr |
: | غيرت شعار |
(a. b. s.) : gayretli, (bkz. : gayret-mend). |
gayrı |
: | غيری |
(a. i. s. e.), : (bkz. : gayr). |
gayriyyct |
: | غيريت |
(a. i.) : gayrı 11 k ayrılık, fels. fr. alterite. |
gays |
: | غيث |
(a. i. c. : guyûs) : 1) yağmur. (bkz. : bârân, matar). |
gays-i nâfi' |
: |
faydalı yağmur. 2) bulut, (bkz. : abr, gamam, gaym, sehâb). |
|
gayur |
: | غيور |
(a. s. gayret'den. c. : gayûrân) : 1) gayretli, çok çalışkan. [Allah'ın adlarından biridir]. 2) kıskanç. 3) hamiyetli. 4) dayanıklı, ["gayyur" şekli yanlıştır]. |
gayûrân |
: | غيوران |
(a. f. gayûr'un c.) : gayretliler, çok çalışkanlar. |
gayûr-âne |
: | غيورانه |
(a. f. zf.) : gayur olana, gayretliye yakışacak surette. |
gayya |
: | غيا |
(a. i.) : cehennemde bir kuyu veya bir dere. Bi'r-i gayya : gayya kuyusu, mec. belâlı yer, içine düşenin kolay kolay bir daha çıkamıyacağını anlatan yer veya vaziyet, mec. gayya kuyusu. |
gayz |
: | غيظ |
(a. i.) : hiddet, öfke, kızma, kızgınlık; kızgınlık başlangıcı, hınç. (bkz. : gazab). Kâzım-ül-gayz : öfkesini yenen. |
gayz ü gazab |
: |
kızgınlık ve hiddet. |
|
gayz-efşân |
: | غيظ افشان |
(a. f. b. s.) : öfke saçan, öfkeli, hiddetli. |