gâv

: گاو

(f. i.) : öküz, slğır. (bkz. : cevder). 

gâv-ı arı

:  

eski Hintlilerin, dünyâyı boynuzlan üzerinde taşıdığını sandıkları öküz. 

gâv-ı deştî

:  

yaban sığırı.

gâv-ı zemîn

:  

(bkz. : gâv-ı arz). 

gavâfil

: غوافل

(a. s. gafile'nin c.) : gaflette bulunanlar. 

gavâil

: غوائل

(a. i. gaile'nin c.) : dertler, sıkıntılar, felâketler, musibetler, belâlar. 

gavâlî

: غوالی

(a. i. galiye'nin c.) : güzel kokular. 

gavâmız

: غوامض

(a. i. gamız ve gamıza'nın c.) : 1) anlaşılmaz şeyler, güç şeyler, karışık ve kapalı sözler. 2) sırlar, gizli tutulan şeyler. 

gavânım

: غوانم

(a. s. ganim'in c.) : (bkz. : ganim). 

gavânî

: غوانی

(a. i. ganiye'nin c.) : 1) zenginler. 2) kadın şarkıcılar. 

gavâşî

: غواشی

(a. i. gaşiye'nin c.) : perdeler, örtüler, zarlar. 

gavâyâ

: غوايا

(a. i. gaviyye'nin c.) : sapmışlar, sapıtmışlar. 

gavâyet

: غوايت

(a. i.) : azgınlık, hak yolundan sapma, kötü yola sapma.

gavâyet-i nefs

:  

nefsin azgınlığı. 

gâv-bân

: گاوبان

(f. b. i.) : sığırtmaç, sığır çobanı. 

Gâve

: گاوه

(f. h. i.) : Dahhâk'in zulmüne karşı halkı ayaklandıran iranlı meşhur demirci. 

gavga

: غوغا

(f. i.) : kavga, döğüşme, vuruşma; gürültü. 2) harp, savaş. 

gavga-yi hürriyyet

:  

hürriyet kavgası. 

gavî

: غاوی

("ga" uzun okunur, a. s. c. : gavûn. guvât) : azmış, azgın, yoldan çıkmış, [adam], (bkz. : gaviyy). 

gavî

: غوی

(a. s.) : çok azmış, çok azgın, çok gümrah. (bkz. : gavî). 

gâv-meşreb

: گاو مشرب

(f. a. b. s.) : öküz tabîath.

gavr

: غور

(a. i.) : dip, esas, hakikat, (bkz. : gıyâbe, ka'r, künh). 

gavr-ı amîk

:  

derin dip.

gavr-ı mes'ele

:  

meselenin dibi, esâsı, künhü. 

gavs

: غوث

(a. i. c. : agvâs) : 1) yardım, muavenet. 2) yardım istemek için bağırma, medet. 3) s. yardımcı, imdada yetişen. [Allah'ın velîleri, ululan hakkında kullanılır]. 

gavs-i a'zâm

:  

tarikat kurucusu, (bkz. : kutb). [tahsîsen Abdülkadir-i Geylânî hakkında kullanılır].

gavs

: غوص

(a. i.) : 1) suya dalma dalgıçlık, (bkz. : gavta-bâzî). 2) içine girmek için bir şeyi derinleştirme, iyice anlama. 

gâv-sâle

: گاوساله

(f. i.) : (bkz. : gûsâle). 

gavt

: غوط

(a. i.) : 1) batma, bir nesne içine girme. 2) derin çukur. 

gavta

: غوطه

(a. i.) : 1) çukur yer [toprakta]. 2) sulak, ağaçlık. 

gavta-i Şâın

:  

Şam düzlüğü, Şam ovası. 

gavta

: غوطه

(f. i.) : su içindeki derinlik. 

gavta-bâz

: غوطه باز

(f. b. i.) : dalgıç. 

gavta-bâzî

: غوطه بازی

(f. b. i.) : dalgıçlık, (bkz. : gavs 1). 

gavta-gâh

: غوطه گاه

(f. b. i.) : dalma yeri. 

gavta-hâr

: غوطه خوار

(f. b. s.) : batan, dalan. 

gavûn

: غاوون

("ga" uzun okunur. e. s. gavî'nin c.) : azmışlar, azgınlar, yoldan çıkmışlar, (bkz. : guvât). 

gavvâs

: غواص

(a. i.) : dalgıç, inci ve sünger bulmak veya denize düşen bir şeyi çıkarmak ve yahut rıhtım gibi deniz altında yapılan inşâatın temellerini düzenlemek üzere suya dalan, denizin dibine inen kimse.