füccâr

: فجار

(a. s. fâcir'in c.) : günahkârlar, fena huylular, (bkz. : fâcir). 

füc'e

: فجأه

(a. i.) : ansızın, birdenbire. 

fücâ'

: فجاء

(a. zf.) : ansızın, birdenbire, (bkz. : ficâ). 

fücâeh

: فجاءه

(a. zf.) : (bkz. : füc'eh). 

fücâeten

: فجاءةً

(a. zf.) : (bkz. : füc'eten). 

füc'eh

: فجأه

(a. zf.) : apansızın, birdenbire. 

füc'eten

: فجأةً

(a. zf.) : birdenbire, ansızın olarak. 

füc'iyy

: فجئی

(a. s.) : (bkz. : füc'eten). 

fücur

: فجور

(a. i.) : işret; sefihiik, günahkârlık, ahlâka aykırı durum. 

fügen

: فگن

(f. s.) : atıcı, yıkıcı, düşürücü, ["efgen" kelimesinin hafifletilmîşi]. (bkz. : efgen). 

fükâhât

: فگاهات

(a. i. fükâhet'in c). : (bkz. : fükâhet). 

fükâhet

: فكاهات

(a. i. c. : fükâhât ) : lâtife, mizah, alay, hoşa giden söz. 

fülân

: فلان

(a. i.) : herhangi bir şahıs, biri, belirsiz bir şey, filân. 

fülânibn-i fülân

:  

filân oğlu filân. 

fülfül

: فلفل

(a. i.) : kara biber. Dâr-ı fülfül : kara biberin uzunca bir çeşidi, tarçın tohumu denilen kuyruklu biber. 

fülfül-i tavîl

:  

uzun biber. 

fülk

: فلك

(a. i.) : 1) gemi. 2) sandal, kayık. 3) Nuh'un gemisi, (bkz. : keştî, sefine, zevrak, zevrakçe). 

fülk-i dil

:  

gönül gemisi. 

füls

: فلس

(a. i. c. : fülûs) : 1) pul, mangır, akçe, para. 

füls-i ahmer

:  

kızıl mangır, bakır sikke. 

füls-i ahmere mühtac

:  

pek fakir. 2) hek. pul pul düşen kabuk. 

fülûs

: فلوس

(a. i. füls'ün c.) : pullar, mangırlar, akçeler, paralar, bakır sikkeler. 

fülük

: فلك

(a. i. felek'in c). : (bkz. : eflâk). 

fünûn

: فنون

(a. i. fenn'in c.). : (bkz. : fenn). Dâr-ül-fünûn : üniversite. Mecmûa-i fünûn : 1862 de Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye tarafından çıkarılan aylık mecmua. 

fünûn-i bahriyye

:  

den. denizcilik fenleri. 

fünûn-i harbiyye

:  

ask. harp bilgileri. 

fünûn-i şettâ

:  

çeşitli fenler. 

fürâde

: فراده

(a. i.) : yalnızlık. Ale-l-fürâde : tek tek. 

fürât

: فرات

(a. i.) : 1) tatlı su. 2) h. i. meşhur nehir, Fırat. 

fürce

: فرجه

(a. i.) : 1) iki şey arasındaki açıklık, yarık, arahk. 

fürce-i dîvâr

:  

duvar yarığı. 2) güzel manzara, fr. panorama. 3) şiddetten kurtulma. 4) vakit; fırsat. 

fürkat-ııümâ

: فرقتنما

(a. f. b. i.) : ayrılığı gösteren. 

fürkat-zede

: فرقتزده

(a. f. b. s.) : sevdiğinden ayrılmış [kimse]. 

Fürs

: فرس

(a. h. i. c.) : Farslılar, Fars milleti; eski İran. 

fürsân

: فرسان

(a. i. fâris'in c.) : 1) usta biniciler. 2) atlılar, (bkz. : rükbân). 

fürû

: فرو

(f. i.) : aşağı. Fürû-mânde aşağıda geride kalmış olan, âciz, beceriksiz; yorgun, şaşkın. 

fürû'

: فروع

(a. i. fer'in c). : (bkz. : fer'). 

Fürsî

: فرسی

(a. s.) : Farslı. 

fürsiyyât

: فرسيات

(a. i. c.) : Fars dili ve edebiyatı bilgisi. 

fürûât

: فروعات

(a. i. fer'in c. c). : (bkz. : fer', fürû'). 

fürû-bürde

: فروبرده

(f. b. s.) : aşağı, öne eğilmiş. 

fürûc

: فروج

(a. i. ferc'in c). : (bkz. : fere). 

fürûg

: فروغ

(f. i.) : nur. ziya, ışık, parlaklık, parıldayış, (bkz. : furâğ). Mihr-i fürûg-efşân : ışık saçan Güneş. 

fürûg-ı âftâb

:  

Güneş'in ışığı. 

fürûg-ı asefî

:  

meşhur bir çeşit lâle. 

fürûg-efşân

: فروغ افشان

(f. b. s.) : ışık saçan. 

fürûht

: فروخت

(f. i.) : satma, satım, satış, (bkz. : bey'). 

fürûhtâr

: فروختار

(f. b. i.) : satıcı. 

fürûk

: فروق

(a. i. fark'ın o.) : (bkz. : fark). 

fürûmânde

: فرومانده

(f. b. s.) : aşağıda, geride kalmış olan, âciz, beceriksiz; yorgun, şaşkın. 

fürû-mandegî

: فروماندگی

(f. b. i.) : beceriksizlik; yorgunluk, bitkinlik. 

fürû-mâye

: فرومايه

(f. b. s.) : sütü bozuk, mayası bozuk, soysuz, aşağılık [kimse]. 

fürû-nihâde

: فرونهاده

(f. b. s.) : tenzîledilmiş, indirilmiş. 

fürûsî

: فروسی

(f. i.) : ata iyi binen, iyi binici. 

fürûsiyyet

: فروسيت

(a. i.) : 1) süvarilik, binicilik. 2) at yetiştirme bilgisi, (bkz. : feraset). 

fürûş (-)

: فروش

(f. s.) : satan, satıcı. Azamet-fürûş : büyüklük satan. Hod-fürûş : kendini satan, kendini yüksek gösteren. Nân-fürûş : ekmek satan. 

fürûş

: فروش

(a. i. ferş'in c.) : döşemeler. 

fürûz (-)

: فرور

(f. s. -efrûz'dan.) : parlatan, aydınlatan. Cihân-fürûz : cihanı aydınlatan ["efrûz" un hafifletilmişi]. (bkz. : efrûz). 

fürûzân

: فروزان

(f. s.) : 1) parlayıcı, parlıyan, parlak. Necm-i füruzân : parlak yıldız. 2) erkek ve kadın adı. 

fürûzende

: فروزنده

(f. s.) : yanıcı, yakıcı; parlatan, parlayıcı, parlıyan, aydınlatıcı, aydınlatan. 

füseyfisa

: فسيفسا

(a. i.) : küçük boncuk ve taş veya cam parçalariyle nakş olunmuş satıh. 

füshat

: فسحت

(a. i.) : genişlik, açıklık, (bkz. : vüs'at). 

füshat-kede

: فسحتكده

(a. f. b. s.) : geniş yer. 

füshat-serây

: فسحتسرای

(a. f. b. i.) : geniş saray, geniş yer. 

füshat-zâr

: فسحتزار

(a. f. b. s.) : ganiş [yer]. 

füsun

: فسون

(f. i.) : 1) sihir, büyü. 2) kadın adı. ["efsun" un hafifletilmişi]. (bkz. : efsun). 

füsûn-ger

: فسونگر

(f. b. i.) : sihirbaz, üfürükçü. 

füsûn-kâr

: فسونكار

(f. b. s.) : 1) sihirbaz. 2) büyüleyici, (bkz. : füsûn-perver, füsûn-sâz). 

füsûn-perver

: فسون پرور

(f. b. s.) : büyüleyici, (bkz. : füsûn-kâr, füsûn-sâz). 

füsûn-sâz

: فسونساز

(f. b. s.) : büyüleyici, (bkz. : füsûn-kâr2, füsûn-perver). 

füsûs

: فسوس

(f. n.) : yazık, eyvah! ["efsûs" un hafifletilmişi]. (bkz. : efsûs). 

füşürde

: فسرده

(f. s.) : donmuş, ["efsürde" nin hafifletilmişi]. 

füsürde-dil

: فسرده دل

(f. b. s.) : kalbi donmuş, hissiz, duygusuz, (bkz. : efsürde). 

füşürde

: فشرده

(f. s.) : ısrar eden, direnen. 

füşürde-kadem

: فشرده قدم

(f. a. b. s.) : ayak direyen. 

fütâde

: فتاده

(f. s. c. : fütâde -gân) : 1) düşmüş, düşkün. 2) tutkun, müptelâ. 3) bîçare, (bkz. : üftâde). 

fütâde-gân

: فتادگان

(f. s. fütâde'nin c.) : 1) düşmüşler. 2) düşkünler. 3) bîçâreler, tutkunlar. 

fütân

: فتان

(f. s.) : düşen, düşerek, (bkz. : eftân). 

füttâk

: فتاك

(a. s. fâtik'in c.) : fırsat buldukça adam öldürenler. 

fütûh

: فتوح

(a. i. c. : fütuhat) : 1) zafer, galibiyet, üstünlük, (bkz. : feth). 2) açma; açılma, ferahlanma, gönül ferahlığı. 

fütuhat

: فتوحات

(a. i. feth'in c. olan "fütûh" un c.) : zaferler, fethedilen, zaptedilen memleketler . 

fütûhât-ı Mekkiyye

:  

Muhiddîn-i Arabi'nin meşhur tasavvufi eseri. 

fütur

: فتور

(a. i.) : 1) zayıflık, gevşeklik, bezginlik, usanma, usanç, bıkma. 2) keder, ümitsizlik. Bilâ-fütûr : korkusuzca, aldırmıyarak, pervasızca, bezmeksizin. 

Fütüvvet

: فتوت

(a. i.) : 1) soy temiz liği. 2) mertlik, yiğitlik, gençlik, delikanlılık. 3) cömertlik, elaçıklığı. (bkz. : güşâde-destî). 4) eski esnaf teşkilâtı. 

fütüvvet-li

: فتوتلی ، لو

(a. t. s.) : 1) fütüvvet sahibi. 2) [eskiden] askerlikte mülâzım (teğmenler) ile kol ağası ve yüzbaşılara mülkiyede, râbia ve hâmise rütbeleri taşıyan kimselere verilen unvan. 

fütüvvet-mend

: فتوتمند

(a. f. b. s.) : cömert, eliaçık. (bkz. : güşâde-dest). 

fütüvvet-nâme

: فتوتنامه

(a. f. b. i.) : esnaf teşkilâtı ile bunların riâyet etmeleri lâzımgelen usul ve kaidelerden bahseden eser, * yönetmelik, * tüzük. 

füûs

: فئوس

(a. i. fe's'in c.) : iki yüzlü baltalar. 

füyûl

: فيول

(a. i. fîl'in c.) : filler, (bkz. : efyâl). 

föyûz

: فيوض

(a. i. feyz'in c). : (bkz. : feyz). 

füyûzât

: فيوضات

(a. i. feyz'in c. olan füyûz'un c.). : (bkz. : feyz). 

füzûd

: فزود

(f. s.) : artıran, çoğaltan. Mahabbet-füzâd : sevgi artıran, ["efzûd" un hafifletilmişi]. (bkz. : efzûd). 

füzûn (-)

: فزون

(f. s.) : çok, fazla [efzûn un hafifletilmişi]. (bkz. : efzûn). 

füzûnî

: فزونی

(f. i.) : çokluk, fazlalık. 

füzûn-ter

: فزونتر

(f. s.) : pek çok, pek fazla.