fî |
: | فی |
(a. i. c. : fîat) : fiat, baha, kıymet. |
fî-i aslî |
: |
asıl değer. |
|
fî-i câri |
: |
geçer değer. |
|
fî-i kat-i |
: |
son fiat, olacağı. |
|
Fi-i maktu |
: |
biçilmiş kıymet, değer. |
|
fî |
: | فی |
(a. zf. ve e.) : 1) içinde, -de ["fîhâ"müfret müennes için kullanılır] 2) [evvelce] târihin başına konurdu. |
fî 20 teşrinievvel |
: |
20 * ekimde. |
|
fî zemâninâ |
: |
(f. zf.) : zamanımızda, şimdiki zaman içinde. |
|
fiâl |
: | فعال |
(a. i. fi'l'in c.) : işler, kârlar, ameller. Bed-fiâl : kötü işler işliyen kimse, (bkz. : -ef'âl). |
fî amân-illâh |
: | فى امان الله |
(a. cü.) : Alilah'ın hıfz ve siyânetinde; Allah kerîm. |
fîât |
: | فيئآت |
(a. i. fî'nin c.) : bahalar, kıymetler, değerler, [yapma kelimelerdendir], |
ficâ |
: | فجا |
(a. zf.) : ansızın, birdenbire, (bkz. : fücâ'). |
fidâ' |
: | فداء |
(a. i.) : bir esiri kurtarmak için verilen şey, fidye, (bkz. : feda). |
fidye |
: | فديه |
(a. i.) : can kurtarma karşılığı verilen akçe vesaire. |
fidye-i necat |
: |
kurtulmalık, can kurtarma akçesi. |
|
fie |
: | فئه |
(a. i. c. : fiât) : taife, güruh, cemaat, bölük, takım. |
fie-i kalîle |
: |
az cemâat, [çok zaman küçümseme yoliyle söylenir]. |
|
figan |
: | فغان |
("ga" uzun okunur. f. i.) : ıztırap ile bağırıp çağırma, inleme, (bkz. : feryad). |
figan- tîz |
: |
yüksek feryâd. |
|
figan-ı tîz-i heves |
: |
arzunun yüksek feryadı. |
|
figân-perver |
: | فغان پرور |
(f. b. s.) : figan ettiren, bağırtan. |
figâr |
: | فگار |
(f. i.) : yara. (bkz. : ceriha1 ). |
figâr (-) |
: | فگار |
(f. s.) : yaralı, müteessir, incinmiş. Dilfigâr : yüreği yaralı, (bkz. : efgâr). |
figen (-) |
: | فگن |
(f. s.) : atıcı, yıkıcı, düşürücü, ["efgen" kelimesinin hafifletilmişi], (bkz. : efgen ). |
figende (-) |
: | فگنده |
(f. s.) : yıkılmış, yıkık, düşkün, ["efgende" kelimesinin hafifletilmişi]. (bkz. : efgende). |
fîh (-) |
: | فيه |
(a. e.) : "onda, içinde" mânâsını verir. Mâ nahnü fîh : konuştuğumuz. Münâziün fîh : hakkında münâkaşa, çekişme olan, kavgalı. Mef'ûlün fîh : "-de" hâli. |
fihâl |
: | فحال |
(a. i. fahl'in c.) : itibarlı, üstün kimseler. |
fihâm |
: | فخام |
(a. s. fahîm ve fahm'ın c.) : çok kuvvetli, nufûz ve îtibar sahibi olan kimseler, ulular, büyükier. |
fihris |
: | فهرس |
(a. i. c. : fehâris) : 1) bir kitabın idinde neler bulunduğunu gösteren ve kitabın ya başına, ya sonuna konulan cetvel, indeks. 2) eşyanın adlarını gösteren defter, [kelime Farsça "fihrist" den alınmıştır]. |
fihrist |
: | فهرست |
(f. i.) : (bkz. : fihris). |
fikir |
: | فكر |
(s. i. c. : efkâr), : (bkz. : fikr). |
fikr |
: | فكر |
(a. i. c. : efkâr) : 1) fikir, düşünce. 2) idrâk. 3) hatır. 4) zihin, akıl. 5) rey, oy, zan, inanma. 6) zihin tasavvuru, kuruntu. 7) murad, maksat, niyet. |
fikr-i amiyane |
: |
alelade, bayağı fikir, düşünce. |
|
fikr-i âteşin |
: |
ateşli fikir, düşünce. |
|
fikr-i fâsid |
: |
bozuk, bozucu fikir. |
|
fikr-i ferda |
: |
yarının fikri, düşüncesi. |
|
fikr-i galat |
: |
yanlış düşüncesi, yanlış bir şeyi düşünme. |
|
fikr-i garâib-perver |
: |
garip şeyler icâdeden fikir, düşünce. |
|
fikr-i mukaddes |
: |
mukaddes fikir, kutsal düşünce. |
|
fikr-i muzmar |
: |
dışarı vurulmamış, gizli fikir. |
|
fikr-i sabit |
: |
* saplantı, fr. idee fixe. |
|
fikr-i ta'kib |
: |
peşini bırakmama, sona erdirme. |
|
fikr-i vatan |
: |
vatan fikri, vatan düşüncesi, (bkz. : fikret). |
|
fikren |
: | فكرا |
(a. zf.) : fikir ile, düşünerek, zihnen. |
fikret |
: | فكرت |
(a. i.) : 1) (bkz. : fikr) : 2) erkek ve kadın adı. |
fikrî, fikriyye |
: | فكری ، فكريه |
(a. s.) : 1) fikre mensup, fikirle ilgili, düşünerek meydana getirilen [şey]. Hayât-ı fikriyye : düşünce hayâtı, düşünce âlemi. 2) i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. |
fikriyyât |
: | فكريات |
(a. i. c.) : fikir, düşünce ile olan işler. |
fîl |
: | فيل |
(a. i. c. : efyâl, füyûl) : bilinen büyük hayvan, fil. |
fi'l |
: | فعل |
(a. i. c. : ef'al, fiâl, c. c. : efâîl) : iş, kâr, amel; zamanla ilgili olup mânâya yol açan kelime, eylem. |
fi'l-i basît |
: |
gr. basit fiil, tek kökten yapılan fiil. [olmak, gelmek; gitmek] gibi. |
|
fi'l-i cevher? |
: |
gr. "imek" mastarından yapılan varlık fiili. |
|
fi'l-i gayr-ı kıyâsı |
: |
gr. kaidesiz, kuralsız fiil. [yemek; içmek; oturmak] gibi. |
|
fi'l-i hayr |
: |
iyi iş. |
|
fi'l-i hikâye |
: |
gr. geçmiş zamanda olmuş, fakat konuşanın görmüş olduğu bir işi anlatan fiil [yazmış idi; okumuş idi] gibi. |
|
fi'l-i iane |
: |
gr. yardımcı fiil [idi, imiş, ise] gibi; |
|
fi'l-i iktidar! |
: |
gr. "bilmek" maddesiyle meydana gelen fiil [yazabildim; koşabildim] gibi. |
|
fi'l-i iltizâmı |
: |
gr. emir sîçjasının sonuna : "-elim, -e sin, -e siniz" katılarak yapılan fiil, dileme kipi. [sevelim; çekesin; yeresiniz] gibi. |
|
fi'l-i istimrarı |
: |
gr. sürerlik fiili, [gide durmak; baka kalmak] gibi. |
|
fi'l-i kıyâsı |
: |
gr. kaideli, kurallı fiil [ateş'den : ateşlemek; iş'den : işlemek] gibi. |
|
fi'l-i lâzım |
: |
gr. "-i hâli" almıyan fiil. [uyumak; gülmek] gibi. |
|
fi'l-i ma'lûm |
: |
gr. faili, öznesi bilinen fiil, * etken fiil [yemek; içmek] gibi. |
|
fi'l-mâzî |
: |
gr. bir işin geçmiş zamanda olduğunu bildiren sîga, kip. |
|
fi'l-i mechûl |
: |
gr. faili, * öznesi bilinmiyen fiil, * edilgen fiil [yazılmak; açılmak] gibi. |
|
fi'l-menfî |
: |
gr. kendisinde nefi edatı bulunan fiil, * olumsuz fiil. |
|
fi'l-i mezmûm |
: |
gr. kötü iş, fena iş; zina ve livâta. |
|
fi'l-i mukarebe |
: |
gr. "yazmak" maddesiyle meydana gelen fiil. [düşeyazdım] gibi. |
|
fi'l-i mutavaat |
: |
gr. * dönüşlü fiil. |
|
fi'l-i muzâri' |
: |
gr. hem hâle, hem istikbâle delâjet eden sıyga (kip) [gelirim; giderim] gibi. |
|
fi'l-i mün'akis |
: |
tepke, fr. reflexite. |
|
fi'l-i mürekkeb |
: |
gr. yardımcı bir fiille birleşerek tek kelime hükmüne giren fiil, * birleşik fiil [yazabilmek; koşabilmek] gibi. |
|
fi'l-i müsbet |
: |
gr. kendisinde nefi edatı bulun-mıyan fiil, * olumlu fiil. |
|
fi'l-i müşareket |
: |
gr. * işteşlik fiili, [koşuşmak; sevişmek] gibi. |
|
fi'l-i müteaddî |
: |
gr. "-İ hâli" alan geçişli fiil, nesne tümleci alan fiil [yemek; içmek] gibi. |
|
fi'l-i rivayet |
: |
gr. geçmiş zamanda olmuş, fakat konuşanın işitmiş olduğu bir işi anlatan fiil [koşmuş imiş; sevmiş imiş] gibi. |
|
fi'l-i şartî |
: |
gr. bir şeyin vukuunu başka bir şeye şart kılmak için kullanılan sîga, kip ki, s morfemi ile yapı lir. [gelecekse; verecekse] gibi. |
|
fi'l-i şenî |
: |
(kötü fiil) : ırza geçme, [mutlaka "ırza geçme" mânâsına gelmez], |
|
fi'l-i şerr |
: |
fena, kötü iş. |
|
fi'l-i ta'cîlî |
: |
gr. "vermek" maddesiyle meydana gelen fiil [yazıverdim; alıverdim] çjibi. |
|
fi'l-i temennî |
: |
gr. dilek - şart kipi. |
|
fi'l-i vücûbî |
: |
gr. emrihâzırın sonuna "meli" sözü katılarak meydana getirilen sîga, gereklik kipi [girmeliyim; sevmeliyim] gibi. |
|
filâhat |
: | فلاحت |
(a. i.) : ekincilik, çiftçilik, (bkz. : harâset, zirâat). |
fîl-bân |
: | فيلبان |
(a. f. b. i.) : (bkz. : feyyâl). |
fi-l-asl |
: | فی الاصل |
(a. zf.) : aslında. |
fi-l-cümle |
: | فی الجمله |
(a. zf.) : nihayette, sonunda. |
fi'len |
: | فعلا |
(a. zf.) : hakikatte, gerçekten, işliyerek. (bkz. : bi-l-fi'l). |
fi'len zî-medhal |
: |
huk. iş görerek karışmış [kimse]. |
|
fi-l-hakika |
: | فی الحقيقه |
(a. zf.) : hakikatte, hakikaten, gerçekten, doğrusu. |
fi-l-hâl |
: | فی الحال |
(a. b. zf.) : bu anda, hemen, şimdi. |
fi'lî, fi'liyye |
: | فعلی ، فعليه |
(a. s. c. : fi'liyyât) : fiille ilgili, gerçekten yapıları iş. Cümle-i fi'liyye : gr. fiil-cümlesi, * yüklemi fiil olan cümle. Hizmet-i fi'liyye : ilk askerlik vazifesi, *görevi. |
fi'liyyât |
: | فعليات |
(a. s. fi'lî'nin c.) : gerçekten işlenilen işler. |
fi'liyye |
: | فعليه |
(a. i.) : fels. etkincilik, fr. activisme. |
filizz |
: | فلز |
(a. i. c. : filizzât) : 1) eritilip temizlenmemiş olan altın, gümüş, bakır, demir gibi ham maden, külçe. 2) erimiş bakır. |
filizzât |
: | فلزات |
(a. i. filizz'in c.) : ham mâdenler, ham külçeler. |
filizzât-ı seb'a |
: |
(7 ham mâden) : altın; gümüş; cıva; bakır; demir; kalay; kurşun filizleri. |
|
filka |
: | فلقه |
(a. i.) : bot. tohumda cücüğü kaplıyan etli kısım. |
fi-l-mesel |
: | فی المثل |
(a. zf.) : meselâ, misâldeki gibi. (bkz. : farza). |
fi-l-vâki' |
: | فی الواقع |
(a. zf.) : vakıa, hakîkaten, gerçekten. |
fi-mâba'd |
: | فی ما بعد |
(a. zf.) : bundan sonra, bundan böyle, bir daha. |
finâ |
: | فنا |
(a. i. c. : efniye) : 1) avlu. 2) evin ve şehrin önü. |
fî-nefs-il-emr |
: | فی نفس الامر |
(a. zf.) : hakikatte, gerçekte. |
firâd |
: | فراد |
(a. i. ferd'in c.) : fertler. |
firâk |
: | فراق |
(a. i.) : 1) ayrılık, ayrılma; sevişenlerin ayrılığı. Leyl-i firak : ayrılık gecesi, (bkz. : hicran). 2) hüzün, keder, sıkıntı, (bkz. : gamm, gussa). |
firar |
: | فرار |
(a. i.) : kaçma, savuşma, izinsiz veya nizamsız olarak ortadan kaybolma. |
firârî |
: | فراری |
(a. s.) : kaçak, kaçkın. [firâriyân şeklinde c. de kullanılmıştır]. |
fîrâset |
: | فراست |
(a. i.) : 1) (bkz. feraset). 2) binicilik, at yetiştirme bilgisi, (bkz. : fürûsiyyet). 3) yiğitlik, mertlik). |
firâş |
: | فراس |
(a. i. c. : fürüş) : 1) döşek, yatak; yaygı, şilte. 2) hasır, halı. Esîr-i firâş : yataktan kalkamıyan hasta. Hem-firâş : zevce. Sâhib-firâş : hasta. |
firâş-ı derûn |
: |
iç yatağı, içteki yatak. |
|
firâş-ı istirahat |
: |
rahat döşeği. |
|
firâş-ı kavî |
: |
fık. evli kadının firâşı. [bilâ davet neseb sabit olup nefy ile nesep nefy olunmayıp lâkin laan ile nefy olunur]. |
|
firâş-ı mutavassıt |
: |
fık. ümm-i veled'in firâşı. [bilâ davet nesep sahih olmaz]. |
|
firâş-ı sahih |
: |
fık. nikâh ve mülk-i yemîne müstenit bulunan istifrâş [mülk-i yemîn, bir kimsenin temellükünde bulunan câriyedir; bu bakımdan, bu iki şarta dayanan istifraştan, meydana gelecek çocuk vâris sayılır. Ancak, cariyeyi istifraşta husule gelen çocuğun kendisinden olduğunu müstefrişin söylemesi gerekir]. |
|
firâş-i zaif |
: |
fık. cariyenin firâşı. [bununla nesep sabit olur]. |
|
firâvân |
: | فراوان |
(f. s.) : çok, bol, fazla, aşırı, (bkz. : bisyâr, kesîr, vâfir). Nakd-i firâvân : para bolluğu. Ömr-i firâvân : çok ömür. |
Fir'avn |
: | فرعون |
(a. i. c. : ferâine) : 1) eski zamanlarda Mısır hükümdarlarına verilen ünvân. 2) Allahlık iddiasında bulunduğu için Hz. Mûsâ'nın mücâdele ettiği Mısır hükümdarı. 3) s. pek kibirli, gururlu ve inat [adam], firaun. [bâzı metinlerde "firavun, firavuniyyet" şeklinde de geçer]. |
fir'avnî |
: | فرعونی |
(a. f. i.) : 1) firaunluk. 2) s. firaun ile ilgili. |
firâz |
: | فراز |
(f. i.) : 1) yokuş, çıkış. |
firâz ü nişîb |
: |
yokuş ve iniş. 2) yüksek, yukarı. 3) s. yükselten, kaldıran. Serfirâz : îtibar makamında bulunan, müstesna mevkide olan, sivrilmiş [kimse], (bkz. : serefrâz). |
|
firâzî |
: | فرازی |
(f. i.) : yükseklik, yukarılık. |
firdevs |
: | فردوس |
(a. i. c. : ferâdîs) : 1) cennet, uçmak. 2) bostan, bahçe. 3) kadın adı. |
firdevs-âşiyân |
: | فردوس آشيان |
(f. b. s.) : cennetlik, merhum, (bkz. : cennet-mekân). |
Firdevsî |
: | فردوسی |
(f. h. i.) : İran'ın millî destanı olan "Şehname" nin nâzımıdır. Adı Mansur, Hasan veya Ahmed'dir; künyesi Ebülkasım'dır. Takriben 934-1020 yılları arasında yaşamıştır. Eseri, muhtelif dillere, bu arada Türkçe'ye de çevrilmiştir. |
Firdevsiyye |
: | فردوسيه |
(a. h. i.) : Kibreviyye tarikatı kollarından birinin adı. [kurucusu : Rükneddîn-ül-Ferdevsî'dir]. |
fireng-i fer’ |
: | فرنگك فرع |
(f. a. b. i.) : Türk müziğinin büyük usullerindendir. Yirmi sekiz zamanlı ve onüç darblıdır; çok nâdir kullanılmış olan bu usul ile sâdece bestelerin ölçüldüğü görülmüştür. Fireng-i fer' usûlü, başta iki adet yürük semaî ile üç muhtelif şekilde dizilmiş dört tane sofyan'dan mürekkeptir. |
fireûnî |
: | فرعونی |
(a. i.) : Güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi, [tezhip, hat, minyatür v.b. ]. |
firîb |
: | فريب |
(f. s.) : aldatan, aldatıcı [firîbînden mastarından], Dil-firîb : gönül aldatan. Ebleh-firîb : ahmak aldatan. Nazar-firîb : göz aldatan. |
Firîbend |
: | فريبنده |
(f. s.) : aldanmış, kapılmış. |
firîb-gâh |
: | فريبگاه |
(f. b. i.) : tılsım bağlanan yer. |
firîfte |
: | فريفته |
(f. s.) : aldatılmış, kandırılmış, aldanmış. |
firîfle-dil |
: | فريفته دل |
(f. b. s.) : gönlü aldanmış. |
firistâde |
: | فرستاده |
(f. i. c. : firistâde. gân) : 1) peygamber. 2) s. gönderilmiş, elçi. |
Firişt |
: | فرشته |
(f. i. c. : firişte. gân) : 1) melek, (bkz. : sürüş). 2) s. mec. iyi ve yumuşak huylu [adam]. 3) s. günahsız, masum. |
firîşte-hû, firişte-haslet |
: | فرشته خو فرشته خصلت |
(f. a. b. s.) : huy ve tabîatçe melek gibi olan. (bkz. : firişte-sı-fat). |
firişte-sıfat |
: | فرشته صفت |
(f. a. b. s.) : huy ve tabîatçe melek gibi olan. (bkz. : firişte-haslet). |
firişte-sîret |
: | فرشته سيرت |
(f. a. b. s.) : melek huylu, (bkz. : firişte-hû, firişte-haslet). |
firkat |
: | فرقت |
(a. i.) : dostlardan ve sâireden ayrılık, ayrılış, (bkz. : firak, iftirâk, müfârekat). [aslı : "fürkat" dir]. |
firkat-nümâ |
: |
(bkz. : fürkat-nümâ). |
|
firkat-zede |
: | فرقتزده |
(a. f. b. s.) : (bkz. : fürkat-zede). |
firodest |
: | فرودست |
(f. b. i.) : birkaç hanendenin bir ağızdan usul ile söyledikleri nağme. |
fîrûz |
: | فيروز |
(a. s.) : 1) mes'ut, mutlu, sevinçli, ferah, uğurlu, iyi bahtlı. 2) erkek adı. [kelime, Farsça "pîrûz" dan alınmıştır]. |
fîrûz-baht |
: | فيروز بخت |
(a. f. b. s.) : talihi kutlu, uğurlu. |
fîruze |
: | فيروزه |
(a. i.) : Nişâbur'da çıkan açık mavi renkli ve değerli bir yüzük taşı. [kelime, Farsça "pîrûze" den alınmıştır. ] |
fîrûze-fâm |
: | فيروزه فام |
(a. f. b. s.) : mavi renkli, gök renkli. |
firuzende |
: | فيروزنده |
(f. i.) : meşhur bir çeşit lâle. |
fîrûze-rivâk |
: |
(a. b. i.) : gökyüzü. |
|
fîrûz-mend |
: | فيروزمند |
(a. f. b. s.) : zafer kazanmış, talihi açık. |
fîrûz-mendî |
: | فيروز مندی |
(a. f. b. i.) : zafer, üstünlük. |
fî-sebîl-illâh |
: | فی سبيل الله |
(a. zf.) : Allah yolunda; karşılık beklemeksizin. |
fiten |
: | فتن |
(a. i. fitne'nin c.) : fitneler, aycrtmalar, azdırmalar, ara bozmalar, (bkz. : fitne). |
fitne |
: | فتنه |
(a. i. c. : fiten) : 1) belâ, mihnet, sıkıntı. 2) ayartma azdırma. 3) fesat, ara bozma, karışıklık, ihtilâl. îkaz-ı fitne : karışıklık çıkarma. 4) dinsizlik; canilik. 5) ceza. 6) delilik. 7) güzel yüz, güzel göz; güzel kadın. |
fitne-i âlem |
: |
herkesi birbirine düşüren güzel. 8) ara bozan, karıştırıcı. |
|
fitne-âmîz |
: | فتنه آميز |
(a. f. b. s.) : fesat karıştıran, bozgunculuk yapan. |
fitne-cihân |
: | فتنه جهان |
(a. f. b. s.) : fitne sıçratan, fitne koparan. |
fitne-cû |
: | فتنه جو |
(a. f. b. s.) : fesat ariyan. |
fitne-engiz |
: | فتنه انگيز |
(a. f. b. s.) : fesat koparan, fesat çıkaran. |
fitne-kâr |
: | فتنه كار |
(a. f. b. s.) : fitneci, fesat çıkarmak âdetinde bulunan. |
fitrâk |
: | فتراك |
(f. i.) : atın terkisi, terki kayışı, eğerin arkasındaki tasma, at eğerinin arkasında bulunan ve eşya bağlamıya yarıyan kayışlar. |
fitret |
: | فترت |
(a. i.) : (bkz. : fetret). |
fityân |
: | فتيان |
(a. s. fetâ'nın c.) : gençler, delikanlılar, yiğitler, mertler, (bkz. : fetâ). [evvelce "ahi" teşkilâtına dâhil bulunanlar]. |