ez |
: | از |
(f. e.) : "den, dan" mânâsına gelir. |
ez-dil |
: |
gönülden. |
|
ez an cümle |
: |
o cümleden olarak. |
|
ez dil ü cân |
: |
can ve gönülden. |
|
ez her cihet |
: |
her bakımdan. |
|
ez kaza |
: |
kazârâ. |
|
ez ser-i nev |
: |
yeni baştan. |
|
ezâ |
: | اذا ، اذی |
(a. i.) : incinme, incitme, can yakma, eziyet, (bkz. : cefâ, cevr). |
ezâ-yi derûn |
: |
iç incinmesi. |
|
ez'af |
: | اضعف |
(a. s. zaîf'den.) : daha (en, pek) zayıf, dermansız, kuvvetsiz. |
ez'af-ı ibâd |
: |
halkın en zayıfı, [evvelce saygı göstermiş olmak için "ben" zamîri yerine kullanılırdı!. |
|
ez'af-ı nâs |
: |
insanların en zayıfı. |
|
ez'âf |
: | اضعاف |
(a. s. zı'f'ın c.) : bir şeyi iki misli yapan fazlalıklar, katlar. |
ez'af-ı muzâafa |
: |
kat kat, pek çok. |
|
ezâfîr |
: | اظافير |
(a. i. zufr'un c. olan "ezfâr" in c.) : tırnaklar, (bkz. : ezfâr). |
ez'akî |
: | ازعكی |
(a. s.) : 1) kötülük eden[kimse]. 2) kısa boylu, alçak [kimse]. 3) kısa boylu ve kötü huylu [adam]. |
ezâmîm |
: | اضاميم |
(a. i. ızmâme'nin c.) : cemaatler. |
ezan |
: | اذان |
(a. i.) : Müslümanları ibâdete çağırmak için çok defa minareden, muayyen kelimeleri söylemek suretiyle, yüksek sesle yapılan davet. [Allâhü ekber Allâhü ekber, Allâhü ekber Allâhü ekber. Eşhedü en lâ ilahe il-l'Allah. Eş-hedü en iâ ilahe il-l'Allah. Eşhedü enne Muhammeden Resûl-Ullah. Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah. Hayya-al-esselâ, Hayya-al-esselâ, Hayya-al-el-fe-lâh Hayya-al-el-felâh (sabah ezanlarında ilâveten : es-salâtü hayrün min-en-nevm). Allâhü ekber Alla-hü ekber. Lâilâhe il-l'Allah]. (ezanı ilk okuyan zât : Hz. Bilâl-i Habeşî'dir). |
ezânî |
: | اذانی |
(a. s.) : ezan ile igili. |
ezânî saat |
: |
Güneşin battığı zaman 12 olan saat. |
|
ez'ar |
: | ازعر |
(a. s.) : gaddar ve zâlim [adam]. |
ezbâd |
: | ازباد |
(a. i. zebed'in c.) : 1) köpükler. 2) paslar. 3) çeyrekler. |
ez-ber |
: | ازبر |
(f. b. i.) : zihinde tutma, unutmamıya çalışma, [ez : den; "ber : göğüs"; ez + ber : göğüsten" kelimesinin karşılığı olduğuna göre "ezberden" kelimesi yanlıştır. ]. |
ezberm |
: | اربرم |
(f. i.) : ezber. |
ezdâd |
: | اضداد |
(a. i. zıdd'ın c.) : karşı olan şeyler, * karşıtlar. Cem'-i ezdâd : birbirine zıt olan şeyleri bir araya toplama. |
ezder |
: | ازدر |
(f. s.) : lâyık, münâsip, yaraşık, (bkz. : bercâ, çespân, şâyeste). |
ez-dil |
: | ازدل |
(f. b. s.) : gönülden. |
ez-dil-i cân |
: |
can ve gönülden. |
|
ezebb |
: | ازب |
(f. s.) : kaşlarının kılı çok ve saçı uzun [adam]. |
ezecc |
: | ازج |
(a. s.) : ince ve uzun kaşlı, kalem kaşlı. |
ezecc-ül-hâcibîn |
: |
ince ve uzun kaşlı. |
|
ezel |
: | ازل |
(a. i.) : başlangıcı olmıyan geçmiş zaman, öncesizlik [zıddı "ebed" dir]. Min al ezel : çok eskiden, (bkz. : min-el-kadîm). Tâ ezel : ezelden beri. |
ezelî, ezeliyye |
: | ازلی ، ازليه |
(a. s.) : ezele mensup, ezel île ilgili, öncesiz, başlangıçsız. İlm-i ezeli : Allah'ın İlmi Kudret-i ezeliyye : Allah'ın Kudreti |
ezeliyyet |
: | ازليت |
(a. i.) : ezelîlik, öncesizlik, başlangıçsızlık. |
ezeli |
: | اذل |
(a. s. zelîl'den.) : daha (en, pek, çok) zelîl, aşağılık [kimse]. |
ezell-i nâs |
: |
en zelîl ve aşağılık adam. |
|
ezfâr |
: | اظفار |
(a. i. zufr'un c.) : 1) tırnaklar, (bkz. : ezâfîr). 2) tırnak bahuru denilen tıbbî bir koku. 3) Kuzey kutbunda bulunan küçük yıldızlar. |
ezfer |
: | اذفر |
(a. s.) : güzel kokulu [şey]. |
ezfile, ezfelî |
: | ازفله ، ازفلی |
(a. i.) : güruh, cemaat bölük. |
ezgehân |
: | ازگهان |
(f. s.) : işsiz güçsüz, tenbel [adam]. |
ezhâb |
: | اذهاب |
(a. i. zeheb'in c.) : 1) altınlar. 2) yumurta sarıları. |
Ezhân |
: | اذهان |
(a. i. zihn'in c.) : insanda akıl, fikir, zekâ, hafıza, anlayış, kavrayış kudretleri. |
ezhân-ı nâs |
: |
halkın zihni. |
|
ezhâr |
: | اظهار |
(a. i. zahr'ın c.) : 1) arkalar, sırtlar; satıhlar, yüzler. 2) binek hayvanının sırtları. |
ezhâr |
: | ازهار |
(a. i. zehre ve zehere'nin c.) : çiçekler, (bkz. : zühûr). |
ezhâr-j erbaa |
: |
"ebegümeci, hatmi, menekşe, gelincik" çiçekleri. |
|
ezhâr-ı nev-bahâr |
: |
bahar çiçekleri, |
|
ezhâr-ı rebîî |
: |
bahar çiçekleri. |
|
ezhel |
: | اذهل |
(a. s.) : pek dalgın ve unutkan, çok gaflette bulunan. |
ezher |
: | ازهر |
(a. s.) : pek beyaz, güzel ve parlak. Câmi'-i Ezher : Mısır'da meşhur bir medrese. |
ezher-ül-levn |
: |
parlak yüzlü. [Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in vasıflarından biri]. |
|
ezher-ül vech |
: |
yüzü gözü nurlu. |
|
ezherân, ezhereyn |
: | ازهران ، ازهرين |
(a. i. c.) : Ay ve Güneş. |
ezheriyye |
: | ازهريه |
(a. i.) : Halvetiyye tarikatı şubelerinden birinin adı. [kurucusu : Şeyh Ebî Abdullah Muhammed bin Abdurrahmân-üz-Zü-vâvî-ül Ezherî'dir]. |
ezîb |
: | ازيب |
(a. i.) : 1) kıble rüzgârı. 2) s. alçak, aşağılık [adam]. |
ezikka |
: | ازقه |
(a. i. zukak'ın c.) : sokaklar, yollar. Tanzîf-i ezikka : sokakları temizleme. |
ezille |
: | اذله |
(a. s. zelîl'in c.) : alçaklar, adîler, aşağılıklar. |
ezimme |
: | ازمه |
(a. i. zimâm'ın c.) : 1) yularlar, dizginler. 2) mec. idare. Mâlik-î ezimme-i kâinat : herkesin idaresine sahip olan (Allah). |
ezimme-i umur |
: |
işlerin idaresi. |
|
ezîr |
: | ازير |
(f. i.) : haykırma. |
Eziyyet |
: | اذيت |
(a. i.) : eziyet, incinecek, incitecek hal, incitme, cefâ, meşakkat, zahmet, (bkz. : âzâr, renciş). |
ezîz |
: | ازيز |
(a. s.) : 1) soğuk, soğuk [şey]. 2) i. ateşte tencerenin içindeki şeyin kaynıya kaynıya taşma derecesine gelmesi. |
ezkâ |
: | ازكی |
(a. s.) : daha (en, pek, çok) hâlis, lekesiz, faziletli, temiz. |
ezkâ |
: | اذكی |
(a. s.) : daha (en, pek) anlayışlı, çok zekî. |
ez-kadîm |
: | از قديم |
(f. a. zf.) : eskiden. |
ezkâr |
: | از قديم |
(a. i. zikr'in c.) : 1) anmalar, hatırlamalar, bildirmeler, söylemeler, (bkz. : zikr). 2) zikirler, (bkz. : evrâd). |
ezkâr-ı cemile |
: |
medih ile, iyilikle yâd etmeler, anmalar. |
|
ezkât |
: | ازكات |
(f. s.) : kötü düşünceli [kimse]. |
ez-kazâ |
: | ازقضا |
(f. a. zf.) : kazârâr yanlışlıkla. |
ezkiyâ' |
: | ازكياء |
(a s zekî'nin c.) : lekesizler, hâlisler, faziletliler. |
ezkiyâ-yi ehl-i tarikat |
: |
tarikat ehlinin en fazîletlileri. |
|
ezkiyâ' |
: | اذكياء |
(a. s. zekî'nin c.) : keskin fikirliler, anlayışlılar. |
ezkiyâ-yi etfâl |
: |
zekî çocuklar. |
|
ezkiyâ-yi şübbân |
: |
gençlerin en zekîleri. |
|
ezlâf |
: | اظلاف |
(a. i. zılf'ın c.) : zool. çatal tırnaklar [hayvanlarda]. |
ezlag, ezlagi |
: | اذلغ ، اذلعی |
(a. i.) : tenasül âleti. |
ezlaî |
: | اذلعی |
(a. s.) : iri, uzun şey. |
ezlak |
: | اذلق |
(a. s.) : 1) keskin şey. 2) dil uzatan, aleyhte söz söyliyen [adam]. |
ezlâm |
: | ازلام |
(a. i. zelem ve zelm'in c.) : Câhiliyet devrinde Arapların fal açmak veya uğur saymak için kullandıkları kumar okları. |
ezmân |
: | ازمان |
(a. i. zamân'ın c.) : vakitler, anlar, çağlar [dilimizde az kullanılır], (bkz. : ezmine). |
ezmâr |
: | اذمار |
(a. s. zimr ve zemîr'in c.) : bahâdırlar, kahramanlar, yiğitler. |
ezmâr-ı Etrâk |
: |
Türk yiğitleri. |
|
ezmine |
: | ازمنه |
(a. i. zamân'ın c.) : anlar, vakitler, çağlar, (bkz. : ezmân). |
ezmine-i cedide |
: |
yeni zamanlar. |
|
ezmine-i kadîme |
: |
eski zamanlar. |
|
ezmine-i mâziyye |
: |
geçmiş zamanlar. |
|
ezmine-i meçhule |
: |
bilinmiyen zamanlar. |
|
ezmine-i müstakbele |
: |
gelecek zamanlar. |
|
ezmine-i selâse |
: |
uç zaman. |
|
eznâb |
: | اذناب |
(a. i. zenb'in c.) : 1) günahlar, suçlar, (bkz. : zünûb). 2) (zenb'in c. ) : kuyruklar. |
ez-nev |
: | ازنو |
(f. zf.) : yeniden. |
ezra' |
: | اذرع |
(a. s.) : pek fasih, sözü düzgün, [adam]. Şahs-ı ezra' : fasih, sözü düzgün adam. |
ezrâ' |
: | اذراء |
(a. i.) : beyaz kulaklı siyah at. |
ezrak |
: | ازرق |
(a. s.) : 1) mavi, gök renkli. 2) saf ve temiz [su]. |
ezrâr |
: | ازرار |
(a. i. zırr'ın c.) : 1) esvap düğmeleri. |
ezrâr-ı libâs |
: |
elbisenin düğmeleri. 2) bot. nebatların (* bitkilerin) üzerinde ilk ve son baharda meydana gelen tomurcuklar. |
|
ezrâr-ı ıbtıyye |
: |
bot. yaprakların dibinde meydana gelen tomurcuklar. |
|
ezrâr-ı intihâiyye |
: |
bot. dal tepelerindeki tomurcuklar. |
|
ezrâr-ı lâhmiyye |
: |
hek. yaranın etrafında meydana gelen et çıkıntıları. |
|
ezrâr-ı şahmiyye |
: |
bot. kozalak. |
|
Ezrebî |
: | اذربی |
(a. i.) : Azerbaycan'ın Arapça adı. |
ezûc |
: | ازوج |
(a. s.) : 1) edepsiz [adam]. 2) başı sert [at]. |
ezûm |
: | ازوم |
(a. s.) : ısıran, ısırıcı. Kelb-i ezûm : ısırıcı, ısıran köpek. |
ezûz |
: | اذوذ |
(a. s.) : pek keskin olan [hançer, kılıç v.b. ] Seyf-i ezûz : pek keskin kılınç. (bkz. : bürrân). |
ezvâc |
: | ازواج |
(a. i. zevç ve zevce'nin c.) : kocalar, eşler, çiftler, kadının veya kocanın eşleri, ["zevce" nin c. olarak "zevcât" kelimesi daha çok kullanılır]. |
ezvâc-ı tâhirât |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in ismetli zevceleri. [Hadîcet-ül-Kübrâ; Şevde bintü Zem'a; Aişe bintü Ebî-Bekr; Hafsa bintü Ömer-el-Fârûk; Zeyneb bintü Cahş; Zeyneb bintü Haris; Zeyneb bintü Hüzeyme; Remle bintü Ebî-Süfyân; Cüveyriyye bintü Haris; Safiyye bintü Hayy; Ümmü Seleme; Meymûne bintü Haris; Mâriyet-ül Kubtiyye]. |
|
ezvâk |
: | اذواق |
(a. i. zevk'ın c.) : tatlar, neşeler, lezzetler, hazlar. |
ezvâk-ı pâdişâhâne |
: |
pâdişâhlara yakışır zevkler. |
|
ezver |
: | ازور |
(a. s.) : boynu eğri [kimse]. |
Ezverî |
: | ازوری |
(f. i.) : karaçalı denilen kalın ve çok dikenli bir ağaç. |
ezyâf |
: | اضياف |
(a. i. zayf'ın c.) : misafirler, davetliler, konuklar, (bkz. : zuyûf). |
ez-yah |
: | ازيح |
(f. b. s.) : "buzdan soğuk" mânâsına gelir. |
ezyak |
: | اضيق |
(a. s. zîk'dan.) : pek dar, sıkıntılı. |
ezyâl |
: | اذيال |
(a. i. zeyl'in c.) : etekler, ilâveler; kuyruklar, ekler. |
ezyed |
: | ازيد |
(a. s.) : daha (en, pek, çok) ziyâde, fazla. |