etâ |
: | اطا |
(f. i.) : bot. kavak ağacı. |
etân |
: | اتان |
(f. i.) : 1) dişi eşek. 2) yosunlu taş; bir kısmı suyun içinde, bir kısmı dışında kalan kaya. |
etâve |
: | اتاوه |
(a. s.) : gelmiş, gelen, misafir, garip. |
etâyib |
: | اطايب |
(a. s. etyab'ın c.) : seçkin, seçme nesneler. |
etbâ' |
: | اتباع |
(a. s. tâbi'nin c.) : 1) birinin sözüne, işine, mesleğine uyanlar. 2) hizmetçiler, uşaklar. |
etbâ ü hadem |
: |
taraflılar ve hizmet edenler. |
|
etbâk |
: | اطباق |
(a. i. tabak ve tabaka'nın c.) : 1) büyük sahanlar, yemek tepsisi veya tahtaları, kapaklar, örtüler. 2) haller, katlar, mertebeler, dereceler, (bkz. : tabalcat). 3) kabîleler. |
etem |
: | اتم |
(a. s. tamm'dan.) : daha (en, pek,) tam; kusursuz, eksiksiz. |
etfâl |
: | اطفال |
(a. i. tıfl'ın c.) : 1) çocuklar. |
etfâl-i mekâtip |
: |
mektep çocukları. 2) taze fidanlar, çiçekler. |
|
Etfâl-i bâg |
: |
yeni yetişen, körpe fidanlar. |
|
etfâl-i behâr |
: |
taze çimenler, çiçekler. |
|
etfâliyyet |
: | اطفاليت |
(a. i.) : çocuk bilgisi, fr. pedologie. |
etıbba, etıbbe |
: | اطباء ، اطبه |
(a. i; tabîb'in c.) : hekimler, doktorlar, tıb ilmini' bilenler. |
etıbbâ-yi hâssa |
: |
saray doktorları. |
|
et'ime |
: | اطعمه |
(a. i. taâm'ın c.) : yemekler, aşlar. |
et'ime-i lezize |
: |
lezzetli yemekler. |
|
et'ime-i nefise |
: |
çok güzel yemekler. |
|
etka |
: | اتقی |
("ka" uzun okunur, a. s. takî'den.) : pek takî, ziyâde perhizkâr, günah işlemekten çok çekinen. |
etkıyâ' |
: | اتقیاء |
(a. s. takî'nin c.) : Allah korkusiyle günah işlemekten çekinenler. |
etlâd |
: | اتلاد |
(a. i. c.) : tel idler, evde doğan kul ve cariyeler. |
etra' |
: | اترع |
(o. i.) : dere gibi akan su. |
etrâb |
: | اتراب |
(a. s. tirb'in c.) : akranlar, bir yaşda olanlar. |
etraf |
: | اطراف |
(a. i. tarafın c.) : yanlar, uçlar, kıyılar. |
etrâf-ı halfiyye |
: |
anat. hayvanın iki ard ayağı. |
|
etrâf-ı kuddâmiyye |
: |
anat. hayvanın iki ön ayağı. |
|
etrâf-ı süfliyye |
: |
anat. her iki ayak. |
|
etrâf-ı ulviyye |
: |
anat. her iki el. |
|
etrâf-ül-beden |
: | اطراف |
anat. baş; eller, ayaklar. |
etraf |
: | اتراف |
(a. i. türfe'nin c.) : 1) zarif ve nâzik şeyler. 2) güzel yemekler. |
etrâh |
: | اتراح |
(a. i. terah'ın c.) : gamlar, tasalar, kaygılar, kederler. |
etrâh-r kalb |
: |
gönül sıkıntıları. |
|
Etrâk |
: | اتراك |
(a. i. Türk'ün c.) : Türkler. |
etrâs |
: | اتراس |
(a. i. türs'ün c.) : kalkanlar fharb âleti]. |
etribe |
: | اتربه |
(a. i. türâb'ın c.) : topraklar. |
etrika |
: | اطرقه |
(a. i. tarîk'in c.) : 1) yollar, caddeler. 2) geçinmek üzere tutulan yollar, meslekler, tarîkatler. 3) sebepler, vâsıtalar, vesîleler. (bkz. : turuk). |
Et-tâir |
: | الطائر |
(a. i.) : astr. (bkz. : nesr-üt-tâir). |
ettûn |
: | اتون |
(a. i.) : hamam külhanı. |
etvâk |
: | اطواق |
(a. i. tavk'ın c.) : 1) kadın gerdanlıkları. 2) Hindistan cevizinin sütü. |
etvâr |
: | اطوار |
(a. i. tavr'ın c.) : hal ve hareketler, işler, tarzlar. |
etvâr-ı mütehayyirâne |
: |
şaşkınca tavırlar. |
|
etvâr-ı nâ-lâyıka |
: |
uygunsuz hareketler. |
|
etvâr-ı seb'a |
: |
tas. nefsin yedi derecesine göre değişen haller. |
|
etvâs |
: | اطواس |
(a. i. tâûs'un c.) : tavus kuşları. |