Eşâire |
: | اشاعره |
(a. s. eş'arî'nin c.) : dinde meşhur, İmam Ebü-l-Hasen-il Eş'arî'ye bağlı olanlar, sünnet ehlinin bir kısmına dâhil olanlar, (bkz. : mâtürîdiyye). |
eşâm |
: | اشام |
(f. i.) : ölmiyecek kadar az yiyecek ve içecek şey. (bkz. : âşâm, kut-i lâ-yemût). |
eş'âr |
: | اشعار |
(a. i. şi'r'in c.) : 1) vezinli ve kafiyeli sözler, (bkz. : nazm). 2) (şa'r'ın c. ) : kıllar. eş'âr-ı guddeviyye : anat. bez tüyler. |
eş'ar |
: | اشعر |
(a. s. şâir'den.) : en, daha güzel şiir söyliyen. |
eş'ar-ı nâs |
: |
halkın en iyi şiir söyliyeni. |
|
eş'ar-ı zemin |
: |
zamanın en iyi şiir söyliyeni. |
|
eş'arî |
: | اشعری |
(a. s. c. : eşâire) : (bkz. : eşâire). |
eşbâh |
: | اشباح |
(a. i. şebah'ın c.) : 1) şahıslar, cisimler, vücutlar, gövdeler. 2) büyük kapılar. 3) uzaktan görünen şeyler, hayaller, karaltılar. |
eşbâh |
: | اشباه |
(a. s. şibh ve şebîh'in c.) : 1) nazîrler, misiller, benzeyenler, eşler, (bkz. : endâd). 2) ibn-i Nüceym ile İbn-i Vekîl'in "Furû'a, Süyûtî'nin "nahv" e âit meşhur eserleri, [kısaltılmış adı : el-eşbâh ve-n-nezâir]. |
eşbâl |
: | اشبال |
(a. i. şibl'in c.) : arşları yavruları. |
Eşbeh |
: | اشبه |
(a. s. şebîh'den.) : en müşabih, pek benziyen. |
eşbû |
: | اشبو |
(f. i.) : kömürlük, kömür konulacak yer. |
eşca' |
: | اشجع |
(a. s. şecî'den.) : da ha (en, pek) şecâatli, en cesur ve yiğit. |
eşcân |
: | اشجان |
(a. i. şecen'in c.) : gamlar, tasalar, elemler, kederler, sıkıntılar. |
eşcâr |
: | اشجار |
(a. i. şecer'in c.) : ağaçlar. |
eşcâr-ı bâg |
: |
bahçenin ağaçları. |
|
eşcâr-ı müsmire |
: |
meyva ağaçlan. |
|
eşdak |
: | اشدق |
(a. s.) : doğru söz söyliyen. |
eşedd |
: | اشد |
(a. s. şedîd'den.) : daha, (en, pek) şiddetli, çetin ve sert. |
eşedd-i ihtiyâç |
: |
en zorlu ihtiyaç. |
|
eşedd-i mücâzât |
: |
en şiddetli ceza. |
|
eşekk |
: | اشك |
(a. s.) : çok şek sahibi, fazla tereddüdeden. |
eşell |
: | اشل |
(a. s.) : çolak [kimse]. |
eş'em |
: | اشئم |
(a. s. c. : eşâim) : daha (en, pek) uğursuz, şom. |
eş'emü min Besûs |
: |
Besûs'dan daha uğursuz. [Arap atasözü], (bkz. : besûs). |
|
eşen |
: | اشن |
(f. s.) : 1) ters giyilmiş elbise. 2) kavun ve karpuzun hamı, kelek. |
eşerr |
: | اشر |
(a. s. şerîr'den.) : daha (en, pek, çok) şerir, şerli. |
eşerr-i nâs |
: |
insanların en şerlisi. |
|
eşfâ |
: | اشفی |
(a. s.) : en şifalı [şey]. |
eşfâ-yi edviye |
: |
ilâçların en şifalısı. |
|
eşfak |
: | اشفق |
(a. s. şefîk'den.) : 1) daha (en, pek) şefkatli, çok merhametli. 2) i. erkek adı. |
eşfâk |
: | اشفاق |
(a. i. şafakat mânâsına. gelen "şafak" in c.) : şefkatler, merhametler, acımalar, [müfredi, bu mânâda kullanılmaz]. eşfâk-ı şâmile : herkese yapılan merhametler. |
eşfâk-ı şâmile |
: |
herkese yapılan merhametler. |
|
eşfâr |
: | اشفار |
(a. i. şüfr'ün c.) : göz kapağının kenarları, kirpik yerleri. |
eşgal |
: | اشغال |
("ga" uzun okunur, a. i. şugl'ün c.) : işler, güçler. Ta'tîl-i eşgal (işleri bırakma ) : grev. |
eşgal-i mühimine |
: |
ehemmiyetli işler. |
|
eşnal |
: | اشغل |
(a. s. meşgul'den.) : daha (en, pek) meşgul, çok işi olan. |
eşhâ |
: | اشهی |
(a. s. şehî'den.) : en çok, pek fazla sevilip beğenilen, istekle yenilen [şey]. |
eşhâd |
: | اشهاد |
(a. i. şâhid c. c.) : (bkz. : şevâhid, şühûd). |
eşhâr |
: | اشخار |
(f. i.) : 1) kalye taşı denilen radyom hamızı. 2) nisadır. |
eşhas |
: | اشخاص |
(a. i. şahs'ın c.) : adamlar, kişiler, kimseler. |
eşhâs-ı ma'rûfe |
: |
bilinen, tanınmış kimseler. |
|
eşheb |
: | اشهب |
(a. s.) : 1) beyaz, kırat. 2) soğuk [gün]. 3) güç iş. 4) i. arslan. (bkz. : esed, gazanfer, şîr, dırgam). |
eşhel |
: | اشهل |
(a. s.) : koyun gözlü, elâ gözlü [adam]; kırmızı ile karışık koyu mavi, elâ [müen. "şehlâ" dır], |
eşher |
: | اشهر |
(a. s. Şehîr'den.) : en şöhretli, pek meşhur, çok iyi tanınmış. |
eşher-i şüerâ-yi zemân |
: |
zamanın en tanınmış şâiri. |
|
eşhür |
: | اشهر |
(a. i. şehr'in c.) : aylar. |
eşhür-ül-hac |
: | اشهر الحج |
(a. b. i.) : "hac ayları" islâm'dan evvel "Kabe" nin tavaf edildiği aylardır : [Şevval, Zilka'de ile Zilhicce'den de alınan 10 günle, cem'an (70) gündür]. |
eşhür-ül-hurum |
: | الشهر الحرم |
(a. b. i.) : İslâmdan evvel, harbin ve ölümün haram kabul edildiği arabî aylarından "Zilka'de, Zilhicce, Muharrem ve Receb" aylan, [bu aylarda "Kabe" civarında av dahî avlanamazdı]. |
eşhürün ma'lûmât |
: | اشهر معلومات |
(a. b. i.) : (bkz. : eşhür-ül-hacc). |
eşi'a |
: | اشعه |
(a. i. şuâ'ın c.) : aydınlıklar, ışıklar, (bkz. : pertev, ziya'). eşi'a-yi âlem-tâb-ı âftâb : Güneşin âlemi ışıtan aydınlıkları. eşi'a-yi hûrşîd : Güneşin ışıkları. |
eşi'a-yi âlem-tâb-ı âftâb |
: |
Güneşin âlemi ışıtan aydınlıkları. |
|
eşi'a-yi hûrşîd |
: |
Güneşin ışıkları. |
|
eşiddâ' |
: | اشداء |
(a. s. şedîd'in c.) : şiddetli davranan yiğitler. |
eşiddâ-yi mücâhidin |
: |
cehdeden, savaşan yiğitler. |
|
eşîha |
: | اشيهه |
(f. i.) : at kişnemesi, (bkz. : sahîl). |
esir |
: | اشر |
(a. s.) : pek sevinçli. |
eşirrâ, eşrâr |
: | اشرا ، اشرار |
(a. s. şerîr'in c.) : azılılar, fesat karıştıranlar, kötülük edenler, edepsizler, haşarılar. |
eşk |
: | اشك |
(f. i.) : gözyaşı, (bkz. : dem', sirişg). |
eşk-i sürür |
: |
sevinç gözyaşı. |
|
eşk-i şâdî, eşk-i şîrîn |
: |
sevinçten dökülen gözyaşı, sevinçle ağlayış. |
|
eşk-i tahassür |
: |
tahassürden, hasretten, ayrılıktan dolayı akan gözyaşı. |
|
eşk-i tarab |
: |
sevinç ile ağlayış, sevinç ile dökülen gözyaşı. |
|
eşk-i teessür |
: |
teessürden akan gözyaşı. |
|
eşka |
: | اشقی |
("ka" uzun okunur, a. s.) : daha (en, pek) şaki, haydut. |
eşkah |
: | اشقح |
1) al renkli [at)] 2) kızıl donlu [hayvan]. 3) kırmızı yüzlü [adam], (bkz. : eşkar). |
eşkâl |
: | اشكال |
(a. i. şekl'in c.) : biçimler, suretler, tarzlar. |
eşkâl-i hayât |
: |
hayâtın şekilleri. |
|
eşkâl-i hendesiyye |
: |
geometri şekilleri. |
|
eşkâl-i nazm |
: |
ed. mısra'dan kasîde'ye varmaya kadar manzumelerin mısra' sayısı ve kafiye sırası ile bulunduğu suretler. |
|
eşkal-i zemân |
: |
(zamanın şekilleri) : Ahmed Râsim'in bir romanı. |
|
eşk-âlûd |
: | اشك آلود |
(f. b. s.) : gözüyaşı |
eşkar |
: | اشقر |
(a. s.) : 1) al renkli [at]. 2) kızıl donlu [hayvan]. 3) kırmızı yüzlü [adam], (bkz. : eşkah). |
eşk-bâr |
: | اشكبار |
(f. b. s.) : gözyaşı yağdıran, cok ağlıyan. (bkz. : eşkrîz). |
eşk-bârî |
: | اشك باری |
(f. b. i.) : ağlayıcılık, (bkz. : eşkrîzî). |
eşk-efşân, -feşân |
: | اشك افشان ، فشان |
(f. b. s.) : yaş döken, çok ağlıyan, ağlayıcı. |
eşk-efşânî, -feşânî |
: | اشك افشانی ، فشانی |
(f. b. i.) : ağlayıcılık. |
eşkel |
: | اشكل |
(a. s.) : gözlerinin akı kırmızılı olan [adam]. |
eşkel-ül-ayneyn |
: |
iki gözünün akı kızıl olan. |
|
Eşkeş |
: | اشكش |
(f. h. i.) : Şehnâme'de adı geçen tûranlı bir cenkçi. |
eşkıya' |
: | اشقياء |
(a. s. şakî'nin c.) : dağ hırsızları, haydutlar. |
eşk-rîz |
: | اشكريز |
(f. b. s.) : gözyaşı döken, ağlıyan. (bkz. : eşkbâr). |
eşk-rizî |
: | اشكريزی |
(f. b. i.) : gözyaşı dökücülük, ağlayış, (bkz. : eşkbârî). |
eşkû, eşkûb |
: | اشكو ، اشكوب |
(f. i.) : 1) tavan. 2) tabaka, kat. |
eşk-ver |
: | اشكور |
(f. b. s.) : gözyaşı döken, ağlayıcı. |
eşkyûd |
: | اشكيود |
(f. s.) : müfret ve basit karşılığı olan mürekkep. |
eşmat |
: | اشمط |
(a. s.) : saçına, sakalına kır düşmüş olan. |
eşmel |
: | اشمل |
(a. s. şâmil'den) : daha (en, pek) şâmil, çokşümullü olan, kaplıyan. |
eşnâ |
: | اشنا |
(f. s.) : 1) çok kıymetli mücevher. 2) yüzgeç, yüzücü. |
eşna' |
: | اشنع |
(a. s. şenî'den.) : daha (en, pek, çok) şeni', fena, kötü ve çirkin. |
eşne |
: | اشنه |
(a. i.) : ağaç yosunu. |
eşneb |
: | اشنب |
(a. s.) : inci gibi, beyjz dişli [adam]. |
eşraf |
: | اشراف |
(a. s. şerîf'in c.) : şeref ve îtibar sahibi kimseler, ilerigelenler. |
eşrâf-ı belde |
: |
memleketin ileri gelenleri. |
|
esrâk |
: | اشراك |
(a. s. şerîk'in c.) : ortaklar, arkadaşlar, [şerîk'in cem'i olan "şürekâ" bizde çok kullanılır]. |
eşrât |
: | اشراط |
(a. i. şarat'ın c.) : alâmetler, nişanlar [Türkçe'de müfredi kullanılmaz], |
eşrât-ı saat |
: |
kıyamet alâmetleri. |
|
eşref |
: | اشرف |
(a. s. şerîf'den.) : 1) daha (en, pek) şerefli, onurlu. |
eşref-î mahlûkat |
: |
(mahlûkların en şereflisi) : insan. |
|
eşref-i sâât |
: |
uğurlu ve mesut saat. 2) i. erkek adı. |
|
Eşref |
: | اشرف |
(a. h. i.) : Kırkağac'ın Gelenbe köyünde doğmuştur. Babasının adı Hafız Mustafa'dır. Medresede okumuş ve bir ara Avrupa'ya kaçarak Paris ve İsviçre'de bulunmuştur. 1908 den sonra İstanbul'a dönmüştür. Hicivleriyle tanınmış olan bu şâirin pervasız bir karakteri vardı. Eserleri : Hasbihal, Iranda Yangın Var, İstimdat, Deccâl, Külliyat-ı Eş'âr. [şiirleri toplanarak sonradan neşredilmiştir], (d. : 1846, ö. : 1911) |
eşrefiyye |
: | اشرفيه |
(a. h. i.) : Kadirî tarikatı şubelerinden birinin adı. [kurucusu : kuzey batı Anadolu kadirîleri arasında pîr-i sânî (ikinci pir) olarak tanınan Eşrefoğlu'dur]. |
eşrem |
: | اشرم |
(a. s.) : burunsuz, burnu kesik [kimse], |
eşria |
: | اشرعه |
(a. i. şirâ'ın c.) : yelkenler. |
eşria-i süfün |
: |
gemilerin yelkenleri. |
|
eşribe' |
: | اشربه |
(a. i. şerâb'ın c.) : içilecek şeyler, içkiler. |
eşribe-i bâride |
: |
soğuk içkiler. |
|
eş-Şücâ |
: | الشجا |
(a. h. i.) : astr. semânın güney yarım küresinde Esed (Arslan) burcu ile Kelb-i Asgar (Küçük Köpek) burçları arasında cenuba (güney) doğru uzanan büyük zincirvâri bir burç, lât. Hydra; fr. Hydre. |
eştâd |
: | اشتاد |
(f. i.) : 1) Güneş ayının yirmi altıncı günü. 2) o güne me'mur sayılan melek. 3) 21 sûreden ibaret olan zend'den (Zerdüşt'ün kendisine nüzulünü iddia ettiği kitapdan) bir sûrenin adı. |
eştât |
: | اشتات |
(a. i. şetît'in c.) : takımlar, fırkalar, sınıflar, neviler, çeşitler. |
eştât-ı ulûm |
: |
ilimlerin nevileri, çeşitleri. |
|
eşvâk |
: | اشواق |
(a. i. şevk'in c.) : şiddetli arzular, istekler, neşveler. |
eşvâk |
: | اشواك |
(a. i. şevk'in c.) : 1) bot. dikenler [bitki]. 2) hek. kemiklerin uzamaları. |
eşvât |
: | اشواط |
(.a. i. şavt'ın c.) : 1) koşmalar, sıçrayışlar. 2) Kabe'yi yedi kerre tavaf etme (dolaşma) hareketleri. |
eşya' |
: | اشياء |
(a. i. şey'in c.) : nesneler, mevcut oian şeyler, levazım; çamaşır, elbise, yolcunun sandığı, bavulu, çıkını, sepeti; evin masası, koltuğu, kanapesi, perdesi ve benzerleri gibi nesneler. |
eşyâ-yi beytiyye |
: |
ev eşyası. |
|
eşya' |
: | اشياع |
(a. i. şîa'nın c.) : bölükler, cemaatler; yardımcılar. (bkz. : siya'). |
eşyah |
: | اشياخ |
(a. s. şevh'in c.) : ihtiyarlar, yaşlılar, (bkz. : şüyûh). ["eşyah", müfret olarak "usul" mânâsına da gelir], |
eşyeb |
: | اشيب |
(a. s. şeyb'den.) : saçı sakalı ağarmış ihtiyar [adam]. |
eşyem |
: | اشيم |
(a. s.) : yüzünde, vücûdunda çok beni olan [adam], (bkz. : hâldâr). |