esâ |
: | اسا |
(a. i.) : merhem, ilâç. |
es'ab |
: | اصعب |
(a. s. sa'b'dan.) : daha (en, pek) güç, zor. |
es'ab-ı umur |
: |
işlerin en zoru. |
|
esâbi' |
: | اصابع |
(a. i. ısbı'ın c.) : parmaklar. |
esâbi'-ül-kadem |
: |
ayak parmaklan. |
|
esâbi'-zîb |
: |
parmaklarını süsliyen. |
|
esâbi'-zîb-i dest-i tekrîm |
: |
tekrîm elinin parmaklarını süsliyen; mec. ele hürmetle alınan. |
|
esâbî' |
: | اسابيع |
(a. i. üsbû'un c.) : haftalar. |
es'abî |
: | اثعبی |
(a. i.) : gayet güzel ve beyaz göz. |
esâbi'-sukur |
: | اصابع صقر |
(a. b. i.) : bot. meryem-ana eli denilen bir kök. |
esâbi'-ül-azârî |
: | اصابع الذاری |
(a. b. i.) : parmak üzümü. [Anadoluda "hâtûn parmağı" denilen üzüm]. |
es'ad |
: | اسعد |
(a. s. saîd'den.) : pek saîd, daha saâdetli; çok hayırlı, en mutlu. |
es'ad-ı eyyam |
: |
günlerin en mutlusu. |
|
esâfil |
: | اسافل |
(a. s. esfel'in c.) : pek aşağı ve bayağı olanlar, halkın en aşağı tabakası. |
esâfil-i nâs |
: |
halkın en aşağı, en bayağı takımı. |
|
esâfil-i Şark |
: |
paryalar. |
|
Esahh |
: | اصح |
(a. s. sahîh'den.) : daha (en, pek) sahih, doğru. |
esâhic |
: | اساهيج |
(a. i. eshece'nin c.) : türlü türlü yürüyüşler. |
esâka |
: | اساقه |
(a. i.) : üzengi kayışı. |
esâkıf |
: | اساقف |
(a. i. üsküfün c.) : piskoposlar, metrepolitler. |
esâkif |
: | اساكف |
(a. s. eskef'in c.) : eskiciler, kunduracılar, köşkerler. |
esâlîb |
: | اساليب |
(a. i. üslûb'un c.) : usuller, yollar, tarzlar, ifâde şekilleri. |
Esâme |
: | اسامه |
(a. i.) : Yeniçerilerin kaydı, ulufe defteri. |
esâmî |
: | اسامی |
(a. i. ism'in c. olan esmâ'ın c.) : namlar, adlar, (bkz. : esmâ : ). |
esânîd |
: | اسانيد |
(a. i. isnâd'ın c.) : (bkz. : isnâd). |
es'âr |
: | اسعار |
(a. i. sı'r'ın c.) : satılan şeylerin bilinen fiyatları, narhlar. Galâ-yi es'âr : fiatların yüksekliği. |
es'âr |
: | اسآر |
(a. i. su'r'un c.) : yiyecek içecek artığı. |
esâre |
: | اثاره |
(a. i.) : (bkz. : esîre, esre). |
esaret |
: | اسارت |
(a. i.) : 1) esirlik, harbesirliği, tutsaklık. 2) kölelik, kulluk, hüküm altında bulunma. Taht-ı esaret : esirlik altında. |
esâret-i vicdâniyye |
: |
vicdan esirliği. |
|
esârîr |
: | اسارير |
(a. i. sırr'ın c. olan esrarin c.) : 1) avuç ve alındaki çizgiler. 2) yüz güzelliği. |
esâs |
: | اثاث |
(a. i.) : döşeme, minder gibi ev eşyası. |
esâs-i bevt |
: |
ev eşyası. |
|
esâs |
: | اساس |
(a. i. c. : esâsât) : 1) asıl, temel, dip, kök. 2) doğruluk, gerçek. |
esâsât |
: | اساسات |
(a. i. esâs'ın c.) : esaslar. |
esâse |
: | اساسه |
(f. i.) : gözucu ile bakma. |
Esasen |
: | اساسا |
(a. zf.) : esâsından, aslından, kendiliğinden, temelinden. (bkz. : zâten). |
esâsî, esâsiyye |
: | اساسی ، اساسيه |
(a. s.) : asıl ve temele mensup, esasla ilgili. Kanûn-ı esâsî Teşkîlât-ı esâsiyye : Anayasa. |
esaslı |
: | اساسلی |
(a. t. s.) : sağlam, doğru, (bkz. : hakîkî, sahih). |
esâtîn |
: | اساطين |
(a. i. üstüvâne'nin c.) : |
esâtîn-i ulemâ |
: |
âlimlerin (* bilginlerin) ileri gelenleri. |
|
esâtîr |
: | اساطير |
(a. i. üstûre'nin c.) : uydurma hikâyeler, yalanlar, masal nevinden şeyler, mitoloji. |
esâtîr-i Irâniyye |
: |
İran mitolojileri. |
|
esâtîr-i Yûnâniyye |
: |
Yunan mitolojileri. |
|
esâtîr-ül-evvelîn |
: |
ilk zamanlara âit masallar. |
|
esâtîz, esâtize |
: | اساتيذ ، اساتذه |
(a. i. üstâz'ın c.) : üstadlar, ustalar, [kelime Farsça "üstad" sözünden alınmıştır]. |
esâtize-i mûsiki |
: |
mûsiki, müzik üstatları. |
|
esâvid |
: | اساود |
(a. i. sevâd'ın c.) : siyahlıklar, karalıklar. |
esâvir, esâvire |
: | اساور ، اساوره |
(a. i. sivâr'ın c. olan "esvire" nîn c.) : kadın bilezikleri. esâvire-i murassaa : mücevherli, pırlantalı bilezikler. esâvir-i nisvân : kadın bilezikleri. |
esâvire-i murassaa |
: |
mücevherli, pırlantalı bilezikler. esâvir-i nisvân : kadın bilezikleri. |
|
esâvir-i nisvân |
: |
kadın bilezikleri. |
|
esb |
: | اسب |
(f. i.) : at, beygir, (bkz. : feres). |
esb-i sabâ-reftâr |
: |
yel gibi seyirten at. |
|
esb-i sabâ-reftâr |
: |
yel gibi seyirten at. |
|
esb-i tâzî |
: |
Arap atı. |
|
esbâb |
: | اسباب |
(a. i. sebeb'in c.) : vâsıtalar, lâzımalar. |
esbâb-ı cefâ |
: |
cefâ sebepleri. |
|
esbâb-ı feshiyye |
: |
huk. bir ilâmın istinaf [yeniden başlama] suretiyle cerhini [çürütülmesini] îcâbeden sebepler. |
|
esbâb-ı hakikiyye |
: |
hakiki, gerçek sebepler. |
|
esbâb-ı matlub |
: |
huk. [eskiden] iflâs hâlinde bulunan şahsın alacaklarının kanunî topluluğu. |
|
esbâb-ı muhaffife |
: |
işlenen cürmü hafifletici sebepler. |
|
esbâb-ı mücbire |
: |
zorhyan, icbar eden sebepler. |
|
esbâb-ı müşeddide |
: |
"esbâb-ı muhaffife" nin zıddı. Arttırıcı, kuvvetlendirici sebepler. Bir hükmün usul ve kanununa uygunluğunu ispat için ileri sürülen sebepler. |
|
esbâb-ı nakziyye |
: |
bir îlâmın temyîz suretiyle cerhini (çürütülmesini) îcâbettiren sebepler. |
|
esbâb-ı sahîha |
: |
doğru sebepler. |
|
esbâb ü efâil-i azîme |
: |
büyük işler ve sebepler. |
|
Esbak |
: | اسبق |
(a. s. sâbık'dan) : 1) öncekinden daha önceki, geçmişten önceki, daha eski. 2) çok daha evvel olan. |
esbân |
: | اسبان |
(a. i.) : 1) kadınların başlarını örttükleri ince ve güzel bir örtü. 2) kadınların yüzlerini kapadıkları tül, peçe. |
esbât |
: | اسبات |
(a. i. sebt'in c.) : 1) rahatlar, huzurlar. 2) cumartesiler. |
esbât |
: | اسباط |
(a. i. sıbt'ın c.) : 1) evlât ve torunlar. 2) kıvırcık olmıyan düz ve uzur saçlar. |
esbât-ı benîisrâil |
: |
İsrail oğulları [Yahudiler]. |
|
esb-efgen |
: | اسب افگن |
(f. b. s.) : yalnız başına düşmana saldıran ve düşman atı öldüren yiğit, cenk eri. |
esbel |
: | اسبل |
(a. s.) : uzun bıyıklı [adam]. |
esb-engîz |
: | اسب انگيز |
(f. b. i.) : mahmuz. |
esbgul |
: | اسبغول |
(f. b. i.) : karnıyarık denilen tohum, ["gul" kulak manasınadır; bu tohumun nebatı at kulağına benzediğinden bu ismi almıştır]. |
esbîl |
: | اسبيل |
(f. ') : at hırsızı. |
esb-rân |
: | اسبران |
(f. b. s.) : at süren, at koşturan. |
esb-rîz,-rîs |
: | اسب ريز ، ريس |
(f. b. i.) : 1) at koşusu. 2) savaş meydanı, (bkz. : mızmar). |
esb-süvâr |
: | اسب سوار |
(f. b. s.) : ata binmiş. |
esb-tâz |
: | اسب تاز |
(f. b. s.) : 1) at koşturucu. 2) i. at koşturacak meydan. 3) her şemsî ayın 18 inci günü. |
escâ' |
: | اسجاع |
(a. i. sec'in c.) : ed. nesirde fıkra sonlarının kafiye tarzında olan uygunlukları, mevzun nesirler. |
escâl |
: | اسجال |
(a. i. secel'in c.) : içi su dolu kovalar. |
esdâf |
: | اصداف |
(a. i. sedefin c.) : sedefler, inci kabuklan. |
esdak |
: | اصدق |
(a. s.) : daha (en, pek, çok) sâdık, doğru, candan [kimse], |
esed |
: | اسد |
(a. i.) : 1) arslan. (bkz. : dırgam, gazanfer, haydar, hizebr, hizber, leys, şîr). esedullah (Allah'ın arslanı) : Hz. Alî. 2) astr. Güneşin, rûmî temmuzun dokuzunda ve efrencî temmuzun yirmi üçünde içine girdiği ve semanın kuzey yarım küresi eteğinde bulunan birçok parlak yıldızdan müteşekkil beşinci burç, lât. Leo; fr. le Lion. |
esedî |
: | اسدی |
(a. i.) : üzerinde arslan resmi bulunan Selçûkî parası. |
esediyye |
: | اسديه |
(a. i.) : 1) zool. arslangiller. 2) bot. sukamışıgiller, fr. typhacees. |
esef |
: | اسف |
(a. i.) : acıma, keder, hüzün, gam, tasa. |
Esefâ |
: | اسفا |
(a. e). : eyvah, yazık! |
esef-hân |
: | اسف خوان |
(a. f. b. s.) : esef eden, acıyan. |
esef-nâk |
: | اسفناك |
(a. f. b. s.) : acıklı, hüzünlü. |
eşele |
: | اثله |
(a. i. c. : eslâl, üsel) : bot. (bkz. : esi). |
esenn |
: | اسن |
(a. s.) : daha (en, pek, çok) yaşlı. |
esenn-i şüyûh |
: |
yaşlıların en yaşlısı. |
|
eser |
: | اسر |
(a. i.) : serçe kuşu. (bkz. : usfûr). |
eser |
: | اثر |
(a. i. c. : âsâr) : 1) nişan, iz, alâmet. 2) te'lif. 3) basılmış kitap. 4) hadîs-i şerîf. 5) târih, vakayi kitabı. 6) bir kimsenin meydana getirdiği şey. 7) te'sir. |
eser-i cedîd |
: |
[eskiden] mevcut kâğıtlardan birinin adı. [kâğıdın başında Arap harfi ve soğuk damga ile eser-i cedid yazılı olduğu için bu adı almıştır]. |
|
eser-i san'at |
: |
sanat eseri, fr. objet d'art. |
|
esere, eserî |
: | اثره ، اثری |
(a. i.) : 1) anlatılan "ilm ü kelâm" in. sonu, neticesi. 2) s. en güzel eşyayı kendine ayıran [kimse]. |
esfâ |
: | اصفی |
(a. s.) : en saf, en temiz. |
esfâr |
: | اسفار |
(a. i. sefer'in c.) : 1) yolculuklar, yola gidişler. 2) düşmana karşı gidişler. |
esfâr-ı bahriyye |
: |
deniz seferleri. |
|
esfâr-ı baîde |
: |
uzak seferler, yolculuklar. |
|
esfâr-ı haşire |
: |
içdenizlerde yapılan seferler. |
|
esfâr |
: | اسفار |
(a. i. sifr'in c.) : büyük kitaplar, ciltler. |
esfât |
: | اسفاط |
(a. i. sefet'in c.) : sepetler. |
Esfel |
: | اسفل |
(a. s.) : 1) en sefil, pek aşağı, çok bayağı. 2) aşağı [ taraf ] |
esfel-i sâfitîn |
: |
cehennem. 3) kıç, makat. |
|
esfeliyyet |
: | اسفليت |
(a. i.) : aşağılık. |
eshâ' |
: | اسفهاء |
(a. s. c.) : rengârenk, türlü türlü, (bkz. : günâ gûn). [müfretsiz cemidir]. |
eshâ |
: | اسخی |
(a. s. sahî'den.) : daha (en, pek, çok) sahî, cömert, eli açık [kimse]. |
eshâb |
: | اصحاب |
(a. s. sâhib ve sahbın c.) : 1) sahipler, mâlik ve mutasarrıf olanlar, (bkz. : sâhib). 2) Peygamberimizi görmek ve sohbetine erme. k şerefini kazanmış kimseler. |
eshâb-ı Bedr |
: |
Bedir Gazâsı'nda Peygamberimizin maiyetinde bulunan îman sahibi kimseler, [bunların bâzı kaynaklara göre (305. bâzı kaynaklara göre de (313) olduğu bildiriliyor]. |
|
eshâb-ı câh |
: |
rütbe sahipleri. |
|
eshâb-ı devlet |
: |
1) servet sahipleri, zenginler; 2) ileri gelenler. |
|
eshâb-ı ferâiz |
: |
huk. terekeden kendilerine şer'an muayyen sehim takdîr olunan verese. |
|
eshâb-ı idare |
: |
idare adamları. |
|
eshâb-ı kalem |
: |
me'murlar. |
|
Eshâb-ı Kehf |
: |
Kur'an'da kendilerinden bahsedilen ve bir mağarada uzun müddet uyumuş bulunan kişiler . [Yemlîha, Mekselînâ, Mislînâ, Mernûş, Debernûş, Şârenûş, Kefeştatayyuş, Kıtmîr (köpekleri)]! |
|
eshâb-ı kehânet ü şerâfet |
: |
kâhinler ve şerefli, itibarlı kimseler. |
|
eshâb-ı kiram |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in sahabeleri. |
|
eshâb-ı mesâiih |
: |
resmî dâirelerde işlerini tâkibeden kimseler. |
|
eshâb-ı menâsib |
: |
Yüksek rütbeli me'murlar. |
|
eshâb-ı muâhaze |
: |
tenkitçiler, her şeyi tenkit fikri ile düşünenler. |
|
eshâb-ı Nâr |
: |
Cehennemdekiler. |
|
eshâb-ı rivayet |
: |
rivâyetçiler. (bkz. : râvî, ruvât). |
|
eshâb-ı sebt |
: |
"cumartesiciler, cumartesiye bağlı olanlar"; Yahudi kavmi, (bkz. : Sebtiyyûn). |
|
eshâb-ı Suffa |
: |
Medine'de Mescid-i Nebevî civarında "Suffa" denilen misafirhanede Peygamberimiz tarafından yedirilip içirilen fakir müslümanlar. |
|
eshâb-ı süyûf |
: |
"kılıç adamları" : askerler. |
|
eshâb-ı tahrîc |
: |
içtihada muktedir olmayıp mezhep usûl ve kaidelerine vesâir fıkıh hükümlerini ve bunların delil ve mehazlerini kavramış olduklarından sâhib-i mezhepten veya mezhepte müçtehit olan zâtın eshâbından nakledilmiş olup ta birçok cihetlere ihtimâl olan bir muhtemel sözü tafsile ve iki cihete ihtimâli bulunan müphem bir hükmü tavzî-ha ve mevcut olmıyan mes'elelerin hükümlerini mezhep usûl ve kaidelerinden istinbat ve tahrîce muktedir olan kimseler. |
|
eshâb-ı temyiz |
: |
tahrîc ve tercih kudretini hâiz olmayıp yalnız zâhir-i mezhep ve zâhir-i rivayet ile rivâyet-i nâdireyi tefrika ve mezhepte mevcut kuvvetli rey ve mütâlâa ile zayıf mütalâayı ayırmağa muktedir olan kimseler. |
|
eshâb-ı tercih |
: |
huk. mezhepte mevcut sözlerden ve rivayetlerden birini diğerine tercih iktidarları bulunan kimseler, [bunlar muhtelif sözler arasından "esas" veya "sahih" olan veyahut hassa veya kıyâsa uygun olan budur gibi tâbirlerle değişik sözlerden birini diğerine terâh ederler]. |
|
eshâb-ür-re'y |
: |
bir emre veya bir maddeye bağ-lanmaksızın, kendi görüşüne ve ölçüsüne göre hükmedenler. |
|
eshâb-ür-rakim |
: |
Kur'ân'ı Kerîm'in "18" inci sûresinin "9" uncu âyetinde bahsedilen ve bir tefsire göre, isimleri ve nesebleri yazılan levha sahipleri, [bir tefsire göre de "rakîm", kehf'in bulunduğu dağın, vadinin veya Eshâb-ı Kehf'in köpeğinin, yâni kıtmîr adiyle meşhur olan köpeğin adıdır]. |
|
esham |
: | اسهام |
(a. i. sehm'in c.) : 1) oklar. 2) hisseler, paylar, nasipler. 3) borç alınan paraya karşılık senetler. |
eshâm-ı umûmiyye |
: |
Tanzimat sıralarında devletin, halka borç karşılığı olarak, verdiği senetler. |
|
esham ve tahvilât |
: |
hisse senetleri ve tahviller, fr. actions. |
|
eshâr |
: | اسحار |
(a. i. seher'in c.) : sabahlar, sabah vakitleri. Nesim-i eshâr : sabahları osen rüzgâr. |
eshâr-ı bahar |
: |
bahar sabahları. |
|
eshed |
: | اسهد |
(a. s.) : becerikli, açıkgöz [adam]. |
eshel |
: |
(a. s. sehl'den.) : daha (en, pek) kolay. |
|
eshel-i tarîk |
: |
en kestirme, en çıkar yol. |
|
eshel-i umur |
: |
işlerin en kolayı. |
|
eshıyâ' |
: | اسخياء |
(a. s. sahî'nin c.) : cömertler, eliaçık olanlar. |
esîf |
: | اسيف |
(a. s.) : esefli, kederli, gamlı. |
esihhâ' |
: | اصحاء |
(a. s. sahîh'in c.) : vücûdu sıhhatte bulunanlar, özürsüz olanlar. |
esil |
: | اسيل |
(a. s.) : 1) uzun, dolgun ve parlak [yüz]. 2) doğru şey. |
esil |
: | اثيل |
(a. s.) : şerefli ve otoriter [adam]. |
es'ile |
: | اسئله |
(a. i. suâl'in c.) : sorulan şeyler. |
esim |
: | اثيم |
(a. s.) : günahkâr, yalancı, kabahatli, suçlu [kimse]. |
esine |
: | اسينه |
(a. i.) : 1) kirişin bir katı. 2) yalın kat tasma. |
esinne |
: | اسنه |
(a. i. sinân'ın c.) : 1) kılıçlar. 2) süngüler. 3) bileği taşları. |
esîr |
: | اثير |
(a. i.) : kâinatı dolduran ve bütün cisimlere nüfûzeden, fizikcilerce, ışık, hararet ve elektrik gibi şeylere nakil vâsıtası hizmeti gördüğü farzolunan, tartısız, elâstikî ve akıcı hafif bir cisim, [kelime Rumcadan Arapçaya geçmiştir]. |
esîr |
: | اسير |
(a. s. c. : üserâ) : 1) savaşta düşman eline düşen kimse, tutsak. 2) kul, köle. 3) düşkün, vurgun. |
esîr-i aşk |
: |
aşkın esiri, aşka tutulmuş. |
|
esîr-i firâş |
: |
yatalak. |
|
esîr-i harb |
: |
harp esiri. |
|
esîr-i hizmet |
: |
hizmet esiri. |
|
eslr-i sâfiyyet |
: |
saflık esiri. |
|
esîr-i turra-i cânân |
: |
sevgilinin perçeminin esiri. |
|
esîr-âne |
: | اسيرانه |
(a. f. zf.) : esirce, kulca, kölece. |
esire |
: | اثيره |
(a. i.) : (bkz. : esâre, esre). |
esîrî |
: | اسيری |
(a. i.) : esirlik, kulluk, kölelik. |
esîrî |
: | اثيری |
(a. s.) : esirle ilgili, uçacak gibi hafif. |
esirre |
: | اسره |
(a. i. serîr'in c.) : tahtlar, oturacak yerler. |
esîr-ül-Hind |
: | اسير الهند |
(a. b. i.) : "Hint esîri" : sözü dinlenmiyen, şarlatan [kimsel. |
esîs |
: | اسيس |
(a. i.) : 1) asıl. 2) armağan olarak verilen şey. |
eşkal |
: | اثقال |
("ka" uzun okunur. a. i. sıkal'ın c.) : ağır yükler, ağır şeyler. |
eşkal |
: | اثقل |
(a. s. sakil'den) : 1) daha (en, pek) sakil, en ağır. 2) en çirkin. 3) kaba, can sıkıcı. |
eskam |
: | اسقام |
("ka" uzun okunur.a. i. sakam'ın c.) : hastalıklar, illetler, dertler, (bkz. : emraz). |
eslcef |
: | اسكف |
(a. i. c. : esâ,kif) : eskici, kunduracı, köşker. |
eskefe |
: | اسكفه |
(a. i.) : eşik, kapının basamağı, (bkz. : atebe, südde). |
Esl |
: | اثل |
(a. i. esl'in c.) : bot. karaılgın ağacı, (bkz. : eşele). |
eslâf |
: | اسلاف |
(a. i. selefin c.) : bir me'murluk veya hizmette birinden önce bulunmuş olanlar, yerlerine geçilen kimseler, geçmişler. |
eslah |
: | اصلح |
(a. s. sâlih'den.) : daha (en, pek) sâlih, iyi. |
eslaha-k'Allah |
: |
Allah seni ıslâh etsin. |
|
eslâl |
: | اثلال |
(a. i. esl'in c.) : bot. karaılgın ağaçlan. |
eslâs |
: | اثلاث |
(a. s. süls'ün c.) : üçtebirler, üçtebir parçalar. |
esleb |
: | اثلب |
(a. i.) : 1) insanın yüzünde veya vücudunda bulunan ben. (bkz. : hâl). 2) çörçöp, süprüntü, moloz. |
eslem |
: | اسلم |
(a. s. sâlim'den.) : en selâmetli, en emin, en doğru, en sağlam. |
eslem-i turuk |
: |
yolların en selâmetlisi, en emini; en doğru yol. |
|
Eslenc |
: | اسلنج |
(f. i.) : bot. Ulama yonca, yerde sürünerek açılan yonca. |
Esliha |
: | اسلحه |
(a. i. silâh'ın c.) : (bkz. : silâh). |
esiiha-i atîka |
: |
eski silâhlar. |
|
esliha-î câriha |
: |
cerh edici, yaralayıcı silâhlar, [kılıç, hançer, kama ve şâire gibi]. |
|
esliha-i cedide |
: |
yeni silâhlar. |
|
esliha-i hafîfe |
: |
hafif silâhlar, [tabanca, tüfek gibi]. |
|
esliha-i nâriyye |
: |
ateşli silâhlar. |
|
eslîha-i sakile |
: |
ağır silâhlar, [top gibi]. |
|
esma' |
: | اسماء |
(a. i. ism'in c.) : adlar, (bkz. : esâmî). |
esma -yi hüsnâ, esma -yi şerife |
: |
Allah'ın adları. |
|
esma' |
: | اسماع |
(a. i. sem'in c.) : kulaklar, kulak işitmeleri. |
Esmah |
: | اسمح |
(a. s.) : en semahatli; çok eli açık, pek cömert. |
esmâk |
: | اسمك |
(a. i. semek'in o.) : balıklar. |
estnâk-i azmiyye |
: |
zool. kemikli balıklar. |
|
esman |
: | اثمان |
(a. i. semen'in c.) : bedel(ler), kıymet(ler), değer(ler). [bizde, müfret gibi kullanılır]. |
esmâr |
: | اسمار |
(f. i.) : bot. mersin ağacı. |
esmâr |
: | اسمار |
(a. i. simer'in c.) : gece |
esmâr |
: | اثمار |
masalları, kıssalar, hikâyeler. |
esmâr-ı bünye-hîz |
: |
(a. i. semer'in c.) : meyvalar. |
|
esmâr-ı eşcâr |
: |
vücûdu canlandıran meyvalar, ağaçların meyvaları. |
|
Esmed |
: | اثمد |
(a. i.) : kaba tutya, sürmetaşı, antimon. |
esmer |
: | اسمر |
(a. s.) : buğday renkli, karayağız. |
esmer-ül-levn |
: |
karayağız. |
|
esna' |
: | اثناء |
(a. i. siny'in c.) : [bizde kullanılmaz] ara, aralık, vakit, sıra. (bkz. : hengâm, hîn). |
esnâ-yi harb |
: |
ask. savaş sırası, savaş zamanı. |
|
esnâ-yi tesâdüm |
: |
ask. müsademe sırası, çarpışma zamanı. |
|
esna' |
: | اسنع |
(a. s.) : "efdal" gibi "bülent, yüksek" [şey]. |
esnaf |
: | اصناف |
(a. i. sınf'ın c.) : 1) nevîler, çeşitler, cinsler, zümreler, kategoriler. 2) bir sanatla veya dükkâncılıkla geçinen [kimse], 3) uygunsuz, namussuz kadın, (bkz. : âlüfte, aşüfte, fahişe, zâniye). |
esnâh |
: | اسناخ |
(a. i. sinh'in c.) : asıllar, kökler. |
esnâh-ı rieviyye |
: |
anat. akciğer petekleri. |
|
esnam |
: | اصنام |
(a. i. sanem'in c.) : putlar, Hıristiyanların taptıkları heykeller, suretler. (bkz. : ensâb). |
esnâm-perestân |
: |
puta tapanlar. |
|
esnan |
: | اسنان |
(a. i. sinn'in c.) : 1) dişler. |
esnân-ı askeriyye |
: |
kurra seneleri. |
|
esnân-ı katıa |
: |
kesici dişler. 2) yaşlar. 3) çürümüş ağaç kökleri. |
|
esniye |
: | اثنيه |
(a. i. senâ'nın c.) : medihler, sitayişler, bir adamın, bir şeyin iyiliğini ve güzelliğini söylemeler. |
esniye-i seniyye |
: |
pâdişâhı medhetmeler, övmeler. |
|
esr |
: | اسر |
(a. i.) : esirlik, kulluk, tutsaklık. Kayd-i esr : esirliğe düşme. |
esra' |
: | اسرع |
(a. s. serî'den.) : daha (en, pek, çok) : serî, çabuk. |
esrar |
: | اسرار |
(a. i. sırr'ın c.) : 1) gizlenilen ve bilinmiyen şeyler, aklın eremiyeceği işler. |
esrâr-ı hafiyye |
: |
gizli sırlar. |
|
esrâr-ı hüsn ü ân |
: |
güzelliğin sırları. 2) Hint kenevirinden çıkarılan, uyuşturucu ve sarhoş edici te'sirleri olan bir zehir, [kelime, müfret olarak kullanılırl. |
|
esrâr-engîz |
: | اسرار انگيز |
(a. f. b. s.) : sırlı, gizli. |
esrâr-keş |
: | اسرار كش |
(a. f. b. s.) : esrar çeken, esrar kullanan, esrar tiryakisi. |
esre |
: | اثره |
(a. t.) : eski zamanlardan rivayet ve hikâye edilegelen bilgi ve haberlerin netîcesi. (bkz. : esîre, esâre). |
esrem |
: | اثرم |
(a. s.) : dişi kırık, dişleri dökük kimse. |
Esrib |
: | اثرب |
(a. h. i.) : Medîne-i Münevvere'nin bir başka adı. (bkz. : Yesrib). |
e-s-salâ |
: | الصلا |
(a. cü.) : halkı namaza davet için kullanılan bir söz mânâsına gelmekle beraber : "kendine güvenen meydana çıksın!" mânâsında kullanılır. |
e-s-selâm |
: | السلام |
(a. cü.) : selâmlar, hayır dualar olsun [sulh ve selâmet]. |
esta' |
: | اسطع |
(a. s. satı'dan.) : uzun boyunlu [insan ve hayvan]. |
estabe |
: | اسطبه |
(a. i.) : üstübü denilen keten tarantısı. |
Estağfirullah |
: | استغفر الله |
(a. b. zf.) : "Allah'tan mağfiret (afiv) dilerim, rica ederim; hiç bir zaman, mahcûbediyorsunuz, hâşâ, bir şey değil" mânâlarına kullanılır. |
estân, estâne |
: | استان ، استانه |
(f. i.) : uyku uyunacak ve istirahat edilecek yer. |
estâr |
: | استار |
(a. i. sitr'in c.) : örtüler, perdeler. (bkz. : sütûr). |
estâr |
: | اسطار |
(a. i. satr'ın c.) : yazı sıraları, dizileri, (bkz. : sütûr). |
estâr-ı kitâb |
: |
kitap satırları, ["sütûr" daha çok kullanılır]. |
|
estarek |
: | اصطرك |
(f. i.) : kara günlük ağacının zamkı. |
esteh |
: | استه |
(f. i.) : 1) çekirdek, (bkz. : heste). 2) kemik. |
ester |
: | استر |
(f. i.) : katır, (bkz. : bagl). |
esterven |
: | استرون |
(f. s.) : çocuk doğurmıyan, kısır kadın. |
Estine |
: | استينه |
(f. i) : yumurta, (bkz. : âstîne, beyzâ). |
esûf |
: | اسوف |
(a. s.) : pek çabuk eseflenen, kederlenen, yüreği yufka, (bkz. : esvef). |
esûm |
: | اثوم |
(a. s.) : pek yalancı ve günahkâr [adam]. |
esvâ' |
: | اصواع |
(a. i. sâ'ın c.) : 1) çukur yerler. 2) ölçekler. 3) şarap kadehleri. |
esvâb |
: | اثواب |
(a. i. sevb'in c.) : giyimler, giyecek şeyler. |
esvâf |
: | اصواف |
(a. i. sûf'un c.) : koyun yünleri, [halk "sof" der]. |
esvâk |
: | اسواق |
(a. i. sûk'un c.) : alışveriş yerleri, çarşılar, pazarlar. |
esvâr |
: | اسوار |
(a. i. sûrdun c.) : 1) kaleler, hisarlar. 2) ziyafetler. |
esvât |
: | اصوات |
(a. i. savt'ın c.) : sesler, sadâlar. |
esvât-ı hayvanât |
: |
hayvanların] sesleri. |
|
esved |
: | اسود |
(a. s. sevâd'dan.) : siyah, kara. |
esvedeyn |
: | اسودين |
(a. i. c.) : "iki siyah" : yılanla akrep. |
esved-ül-kalb |
: | اسود القلب |
(a. b. i.) : (bkz. : süveydâ-ül-kalb). |
esvef |
: | اسوف |
(a. s.) : (bkz. : esûf). |
Esvide |
: | اسوده |
(a. i. sevâd'ın c.) : 1) siyahlıklar, karalıklar; karaltılar. 2) çok mal[lar]. |
Esyâf |
: | اسياف |
(a. i. seyf'in c.) : kılıçlar, (bkz. : süyûf). [bizde "süyûf" daha çok kullanılır]. |
esyâh |
: | اسياح |
(a. i. seyh'in c.) : 1) akar sular. 2) çizgili elbiseler, (büz : süyûh). |
esvân |
: | اسيان |
(a. s.) : hüzünlü, kederli, üzüntülü [adam]. |
Eş'ab |
: | اشعب |
(a. h. i.) : Araplar arasında meşhur bir tamahkârın adı. |
eşâib |
: | اشائب |
(a. s. üşâbe'nin c.) : karışıklıklar; cins bozuklukları. |
esâim |
: | اشائم |
(a. s. eş'em'in c.) : en uğursuzlar, en şomlar. |