esâ

: اسا

(a. i.) : merhem, ilâç. 

es'ab

: اصعب

(a. s. sa'b'dan.) : daha (en, pek) güç, zor. 

es'ab-ı umur

:  

işlerin en zoru. 

esâbi'

: اصابع

(a. i. ısbı'ın c.) : parmaklar.

esâbi'-ül-kadem

:  

ayak parmaklan.

esâbi'-zîb

:  

parmaklarını süsliyen. 

esâbi'-zîb-i dest-i tekrîm

:  

tekrîm elinin parmaklarını süsliyen; mec. ele hürmetle alınan. 

esâbî'

: اسابيع

(a. i. üsbû'un c.) : haftalar. 

es'abî

: اثعبی

(a. i.) : gayet güzel ve beyaz göz. 

esâbi'-sukur

: اصابع صقر

(a. b. i.) : bot. meryem-ana eli denilen bir kök. 

esâbi'-ül-azârî

: اصابع الذاری

(a. b. i.) : parmak üzümü. [Anadoluda "hâtûn parmağı" denilen üzüm]. 

es'ad

: اسعد

(a. s. saîd'den.) : pek saîd, daha saâdetli; çok hayırlı, en mutlu.

es'ad-ı eyyam

:  

günlerin en mutlusu. 

esâfil

: اسافل

(a. s. esfel'in c.) : pek aşağı ve bayağı olanlar, halkın en aşağı tabakası.

esâfil-i nâs

:  

halkın en aşağı, en bayağı takımı.

esâfil-i Şark

:  

paryalar. 

Esahh

: اصح

(a. s. sahîh'den.) : daha (en, pek) sahih, doğru. 

esâhic

: اساهيج

(a. i. eshece'nin c.) : türlü türlü yürüyüşler. 

esâka

: اساقه

(a. i.) : üzengi kayışı. 

esâkıf

: اساقف

(a. i. üsküfün c.) : piskoposlar, metrepolitler. 

esâkif

: اساكف

(a. s. eskef'in c.) : eskiciler, kunduracılar, köşkerler. 

esâlîb

: اساليب

(a. i. üslûb'un c.) : usuller, yollar, tarzlar, ifâde şekilleri. 

Esâme

: اسامه

(a. i.) : Yeniçerilerin kaydı, ulufe defteri. 

esâmî

: اسامی

(a. i. ism'in c. olan esmâ'ın c.) : namlar, adlar, (bkz. : esmâ : ). 

esânîd

: اسانيد

(a. i. isnâd'ın c.) : (bkz. : isnâd). 

es'âr

: اسعار

(a. i. sı'r'ın c.) : satılan şeylerin bilinen fiyatları, narhlar. Galâ-yi es'âr : fiatların yüksekliği. 

es'âr

: اسآر

(a. i. su'r'un c.) : yiyecek içecek artığı. 

esâre

: اثاره

(a. i.) : (bkz. : esîre, esre). 

esaret

: اسارت

(a. i.) : 1) esirlik, harbesirliği, tutsaklık. 2) kölelik, kulluk, hüküm altında bulunma. Taht-ı esaret : esirlik altında.

esâret-i vicdâniyye

:  

vicdan esirliği. 

esârîr

: اسارير

(a. i. sırr'ın c. olan esrarin c.) : 1) avuç ve alındaki çizgiler. 2) yüz güzelliği. 

esâs

: اثاث

(a. i.) : döşeme, minder gibi ev eşyası.

esâs-i bevt

:  

ev eşyası. 

esâs

: اساس

(a. i. c. : esâsât) : 1) asıl, temel, dip, kök. 2) doğruluk, gerçek. 

esâsât

: اساسات

(a. i. esâs'ın c.) : esaslar. 

esâse

: اساسه

(f. i.) : gözucu ile bakma.

Esasen

: اساسا

(a. zf.) : esâsından, aslından, kendiliğinden, temelinden. (bkz. : zâten). 

esâsî, esâsiyye

: اساسی ، اساسيه

(a. s.) : asıl ve temele mensup, esasla ilgili. Kanûn-ı esâsî Teşkîlât-ı esâsiyye : Anayasa. 

esaslı

: اساسلی

(a. t. s.) : sağlam, doğru, (bkz. : hakîkî, sahih). 

esâtîn

: اساطين

(a. i. üstüvâne'nin c.) :

esâtîn-i ulemâ

:  

âlimlerin (* bilginlerin) ileri gelenleri. 

esâtîr

: اساطير

(a. i. üstûre'nin c.) : uydurma hikâyeler, yalanlar, masal nevinden şeyler, mitoloji. 

esâtîr-i Irâniyye

:  

İran mitolojileri. 

esâtîr-i Yûnâniyye

:  

Yunan mitolojileri. 

esâtîr-ül-evvelîn

:  

ilk zamanlara âit masallar. 

esâtîz, esâtize

: اساتيذ ، اساتذه

(a. i. üstâz'ın c.) : üstadlar, ustalar, [kelime Farsça "üstad" sözünden alınmıştır].

esâtize-i mûsiki

:  

mûsiki, müzik üstatları. 

esâvid

: اساود

(a. i. sevâd'ın c.) : siyahlıklar, karalıklar. 

esâvir, esâvire

: اساور ، اساوره

(a. i. sivâr'ın c. olan "esvire" nîn c.) : kadın bilezikleri. esâvire-i murassaa : mücevherli, pırlantalı bilezikler. esâvir-i nisvân : kadın bilezikleri. 

esâvire-i murassaa

:  

mücevherli, pırlantalı bilezikler. esâvir-i nisvân : kadın bilezikleri. 

esâvir-i nisvân

:  

kadın bilezikleri. 

esb

: اسب

(f. i.) : at, beygir, (bkz. : feres).

esb-i sabâ-reftâr

:  

yel gibi seyirten at. 

esb-i sabâ-reftâr

:  

yel gibi seyirten at. 

esb-i tâzî

:  

Arap atı. 

esbâb

: اسباب

(a. i. sebeb'in c.) : vâsıtalar, lâzımalar.

esbâb-ı cefâ

:  

cefâ sebepleri. 

esbâb-ı feshiyye

:  

huk. bir ilâmın istinaf [yeniden başlama] suretiyle cerhini [çürütülmesini] îcâbeden sebepler. 

esbâb-ı hakikiyye

:  

hakiki, gerçek sebepler. 

esbâb-ı matlub

:  

huk. [eskiden] iflâs hâlinde bulunan şahsın alacaklarının kanunî topluluğu. 

esbâb-ı muhaffife

:  

işlenen cürmü hafifletici sebepler. 

esbâb-ı mücbire

:  

zorhyan, icbar eden sebepler. 

esbâb-ı müşeddide

:  

"esbâb-ı muhaffife" nin zıddı. Arttırıcı, kuvvetlendirici sebepler. Bir hükmün usul ve kanununa uygunluğunu ispat için ileri sürülen sebepler. 

esbâb-ı nakziyye

:  

bir îlâmın temyîz suretiyle cerhini (çürütülmesini) îcâbettiren sebepler. 

esbâb-ı sahîha

:  

doğru sebepler. 

esbâb ü efâil-i azîme

:  

büyük işler ve sebepler. 

Esbak

: اسبق

(a. s. sâbık'dan) : 1) öncekinden daha önceki, geçmişten önceki, daha eski. 2) çok daha evvel olan. 

esbân

: اسبان

(a. i.) : 1) kadınların başlarını örttükleri ince ve güzel bir örtü. 2) kadınların yüzlerini kapadıkları tül, peçe. 

esbât

: اسبات

(a. i. sebt'in c.) : 1) rahatlar, huzurlar. 2) cumartesiler. 

esbât

: اسباط

(a. i. sıbt'ın c.) : 1) evlât ve torunlar. 2) kıvırcık olmıyan düz ve uzur saçlar. 

esbât-ı benîisrâil

:  

İsrail oğulları [Yahudiler]. 

esb-efgen

: اسب افگن

(f. b. s.) : yalnız başına düşmana saldıran ve düşman atı öldüren yiğit, cenk eri. 

esbel

: اسبل

(a. s.) : uzun bıyıklı [adam]. 

esb-engîz

: اسب انگيز

(f. b. i.) : mahmuz. 

esbgul

: اسبغول

(f. b. i.) : karnıyarık denilen tohum, ["gul" kulak manasınadır; bu tohumun nebatı at kulağına benzediğinden bu ismi almıştır]. 

esbîl

: اسبيل

(f. ') : at hırsızı. 

esb-rân

: اسبران

(f. b. s.) : at süren, at koşturan. 

esb-rîz,-rîs

: اسب ريز ، ريس

(f. b. i.) : 1) at koşusu. 2) savaş meydanı, (bkz. : mızmar). 

esb-süvâr

: اسب سوار

(f. b. s.) : ata binmiş. 

esb-tâz

: اسب تاز

(f. b. s.) : 1) at koşturucu. 2) i. at koşturacak meydan. 3) her şemsî ayın 18 inci günü. 

escâ'

: اسجاع

(a. i. sec'in c.) : ed. nesirde fıkra sonlarının kafiye tarzında olan uygunlukları, mevzun nesirler. 

escâl

: اسجال

(a. i. secel'in c.) : içi su dolu kovalar. 

esdâf

: اصداف

(a. i. sedefin c.) : sedefler, inci kabuklan. 

esdak

: اصدق

(a. s.) : daha (en, pek, çok) sâdık, doğru, candan [kimse], 

esed

: اسد

(a. i.) : 1) arslan. (bkz. : dırgam, gazanfer, haydar, hizebr, hizber, leys, şîr). esedullah (Allah'ın arslanı) : Hz. Alî. 2) astr. Güneşin, rûmî temmuzun dokuzunda ve efrencî temmuzun yirmi üçünde içine girdiği ve semanın kuzey yarım küresi eteğinde bulunan birçok parlak yıldızdan müteşekkil beşinci burç, lât. Leo; fr. le Lion. 

esedî

: اسدی

(a. i.) : üzerinde arslan resmi bulunan Selçûkî parası. 

esediyye

: اسديه

(a. i.) : 1) zool. arslangiller. 2) bot. sukamışıgiller, fr. typhacees. 

esef

: اسف

(a. i.) : acıma, keder, hüzün, gam, tasa. 

Esefâ

: اسفا

(a. e). : eyvah, yazık!

esef-hân

: اسف خوان

(a. f. b. s.) : esef eden, acıyan. 

esef-nâk

: اسفناك

(a. f. b. s.) : acıklı, hüzünlü. 

eşele

: اثله

(a. i. c. : eslâl, üsel) : bot. (bkz. : esi). 

esenn

: اسن

(a. s.) : daha (en, pek, çok) yaşlı.

esenn-i şüyûh

:  

yaşlıların en yaşlısı.

eser

: اسر

(a. i.) : serçe kuşu. (bkz. : usfûr). 

eser

: اثر

(a. i. c. : âsâr) : 1) nişan, iz, alâmet. 2) te'lif. 3) basılmış kitap. 4) hadîs-i şerîf. 5) târih, vakayi kitabı. 6) bir kimsenin meydana getirdiği şey. 7) te'sir. 

eser-i cedîd

:  

[eskiden] mevcut kâğıtlardan birinin adı. [kâğıdın başında Arap harfi ve soğuk damga ile eser-i cedid yazılı olduğu için bu adı almıştır]. 

eser-i san'at

:  

sanat eseri, fr. objet d'art. 

esere, eserî

: اثره ، اثری

(a. i.) : 1) anlatılan "ilm ü kelâm" in. sonu, neticesi. 2) s. en güzel eşyayı kendine ayıran [kimse]. 

esfâ

: اصفی

(a. s.) : en saf, en temiz. 

esfâr

: اسفار

(a. i. sefer'in c.) : 1) yolculuklar, yola gidişler. 2) düşmana karşı gidişler. 

esfâr-ı bahriyye

:  

deniz seferleri. 

esfâr-ı baîde

:  

uzak seferler, yolculuklar. 

esfâr-ı haşire

:  

içdenizlerde yapılan seferler. 

esfâr

: اسفار

(a. i. sifr'in c.) : büyük kitaplar, ciltler. 

esfât

: اسفاط

(a. i. sefet'in c.) : sepetler. 

Esfel

: اسفل

(a. s.) : 1) en sefil, pek aşağı, çok bayağı. 2) aşağı [ taraf ]

esfel-i sâfitîn

:  

cehennem. 3) kıç, makat.

esfeliyyet

: اسفليت

(a. i.) : aşağılık. 

eshâ'

: اسفهاء

(a. s. c.) : rengârenk, türlü türlü, (bkz. : günâ gûn). [müfretsiz cemidir]. 

eshâ

: اسخی

(a. s. sahî'den.) : daha (en, pek, çok) sahî, cömert, eli açık [kimse]. 

eshâb

: اصحاب

(a. s. sâhib ve sahbın c.) : 1) sahipler, mâlik ve mutasarrıf olanlar, (bkz. : sâhib). 2) Peygamberimizi görmek ve sohbetine erme. k şerefini kazanmış kimseler. 

eshâb-ı Bedr

:  

Bedir Gazâsı'nda Peygamberimizin maiyetinde bulunan îman sahibi kimseler, [bunların bâzı kaynaklara göre (305. bâzı kaynaklara göre de (313) olduğu bildiriliyor]. 

eshâb-ı câh

:  

rütbe sahipleri. 

eshâb-ı devlet

:  

1) servet sahipleri, zenginler; 2) ileri gelenler. 

eshâb-ı ferâiz

:  

huk. terekeden kendilerine şer'an muayyen sehim takdîr olunan verese. 

eshâb-ı idare

:  

idare adamları. 

eshâb-ı kalem

:  

me'murlar. 

Eshâb-ı Kehf

:  

Kur'an'da kendilerinden bahsedilen ve bir mağarada uzun müddet uyumuş bulunan kişiler . [Yemlîha, Mekselînâ, Mislînâ, Mernûş, Debernûş, Şârenûş, Kefeştatayyuş, Kıtmîr (köpekleri)]!

eshâb-ı kehânet ü şerâfet

:  

kâhinler ve şerefli, itibarlı kimseler. 

eshâb-ı kiram

:  

Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in sahabeleri. 

eshâb-ı mesâiih

:  

resmî dâirelerde işlerini tâkibeden kimseler. 

eshâb-ı menâsib

:  

Yüksek rütbeli me'murlar. 

eshâb-ı muâhaze

:  

tenkitçiler, her şeyi tenkit fikri ile düşünenler.

eshâb-ı Nâr

:  

Cehennemdekiler. 

eshâb-ı rivayet

:  

rivâyetçiler. (bkz. : râvî, ruvât). 

eshâb-ı sebt

:  

"cumartesiciler, cumartesiye bağlı olanlar"; Yahudi kavmi, (bkz. : Sebtiyyûn). 

eshâb-ı Suffa

:  

Medine'de Mescid-i Nebevî civarında "Suffa" denilen misafirhanede Peygamberimiz tarafından yedirilip içirilen fakir müslümanlar. 

eshâb-ı süyûf

:  

"kılıç adamları" : askerler. 

eshâb-ı tahrîc

:  

içtihada muktedir olmayıp mezhep usûl ve kaidelerine vesâir fıkıh hükümlerini ve bunların delil ve mehazlerini kavramış olduklarından sâhib-i mezhepten veya mezhepte müçtehit olan zâtın eshâbından nakledilmiş olup ta birçok cihetlere ihtimâl olan bir muhtemel sözü tafsile ve iki cihete ihtimâli bulunan müphem bir hükmü tavzî-ha ve mevcut olmıyan mes'elelerin hükümlerini mezhep usûl ve kaidelerinden istinbat ve tahrîce muktedir olan kimseler. 

eshâb-ı temyiz

:  

tahrîc ve tercih kudretini hâiz olmayıp yalnız zâhir-i mezhep ve zâhir-i rivayet ile rivâyet-i nâdireyi tefrika ve mezhepte mevcut kuvvetli rey ve mütâlâa ile zayıf mütalâayı ayırmağa muktedir olan kimseler. 

eshâb-ı tercih

:  

huk. mezhepte mevcut sözlerden ve rivayetlerden birini diğerine tercih iktidarları bulunan kimseler, [bunlar muhtelif sözler arasından "esas" veya "sahih" olan veyahut hassa veya kıyâsa uygun olan budur gibi tâbirlerle değişik sözlerden birini diğerine terâh ederler]. 

eshâb-ür-re'y

:  

bir emre veya bir maddeye bağ-lanmaksızın, kendi görüşüne ve ölçüsüne göre hükmedenler. 

eshâb-ür-rakim

:  

Kur'ân'ı Kerîm'in "18" inci sûresinin "9" uncu âyetinde bahsedilen ve bir tefsire göre, isimleri ve nesebleri yazılan levha sahipleri, [bir tefsire göre de "rakîm", kehf'in bulunduğu dağın, vadinin veya Eshâb-ı Kehf'in köpeğinin, yâni kıtmîr adiyle meşhur olan köpeğin adıdır]. 

esham

: اسهام

(a. i. sehm'in c.) : 1) oklar. 2) hisseler, paylar, nasipler. 3) borç alınan paraya karşılık senetler. 

eshâm-ı umûmiyye

:  

Tanzimat sıralarında devletin, halka borç karşılığı olarak, verdiği senetler. 

esham ve tahvilât

:  

hisse senetleri ve tahviller, fr. actions. 

eshâr

: اسحار

(a. i. seher'in c.) : sabahlar, sabah vakitleri. Nesim-i eshâr : sabahları osen rüzgâr. 

eshâr-ı bahar

:  

bahar sabahları. 

eshed

: اسهد

(a. s.) : becerikli, açıkgöz [adam]. 

eshel

:  

(a. s. sehl'den.) : daha (en, pek) kolay. 

eshel-i tarîk

:  

en kestirme, en çıkar yol.

eshel-i umur

:  

işlerin en kolayı. 

eshıyâ'

: اسخياء

(a. s. sahî'nin c.) : cömertler, eliaçık olanlar. 

esîf

: اسيف

(a. s.) : esefli, kederli, gamlı. 

esihhâ'

: اصحاء

(a. s. sahîh'in c.) : vücûdu sıhhatte bulunanlar, özürsüz olanlar. 

esil

: اسيل

(a. s.) : 1) uzun, dolgun ve parlak [yüz]. 2) doğru şey. 

esil

: اثيل

(a. s.) : şerefli ve otoriter [adam]. 

es'ile

: اسئله

(a. i. suâl'in c.) : sorulan şeyler. 

esim

: اثيم

(a. s.) : günahkâr, yalancı, kabahatli, suçlu [kimse]. 

esine

: اسينه

(a. i.) : 1) kirişin bir katı. 2) yalın kat tasma. 

esinne

: اسنه

(a. i. sinân'ın c.) : 1) kılıçlar. 2) süngüler. 3) bileği taşları. 

esîr

: اثير

(a. i.) : kâinatı dolduran ve bütün cisimlere nüfûzeden, fizikcilerce, ışık, hararet ve elektrik gibi şeylere nakil vâsıtası hizmeti gördüğü farzolunan, tartısız, elâstikî ve akıcı hafif bir cisim, [kelime Rumcadan Arapçaya geçmiştir]. 

esîr

: اسير

(a. s. c. : üserâ) : 1) savaşta düşman eline düşen kimse, tutsak. 2) kul, köle. 3) düşkün, vurgun. 

esîr-i aşk

:  

aşkın esiri, aşka tutulmuş. 

esîr-i firâş

:  

yatalak. 

esîr-i harb

:  

harp esiri. 

esîr-i hizmet

:  

hizmet esiri. 

eslr-i sâfiyyet

:  

saflık esiri. 

esîr-i turra-i cânân

:  

sevgilinin perçeminin esiri. 

esîr-âne

: اسيرانه

(a. f. zf.) : esirce, kulca, kölece. 

esire

: اثيره

(a. i.) : (bkz. : esâre, esre). 

esîrî

: اسيری

(a. i.) : esirlik, kulluk, kölelik. 

esîrî

: اثيری

(a. s.) : esirle ilgili, uçacak gibi hafif. 

esirre

: اسره

(a. i. serîr'in c.) : tahtlar, oturacak yerler. 

esîr-ül-Hind

: اسير الهند

(a. b. i.) : "Hint esîri" : sözü dinlenmiyen, şarlatan [kimsel. 

esîs

: اسيس

(a. i.) : 1) asıl. 2) armağan olarak verilen şey. 

eşkal

: اثقال

("ka" uzun okunur. a. i. sıkal'ın c.) : ağır yükler, ağır şeyler. 

eşkal

: اثقل

(a. s. sakil'den) : 1) daha (en, pek) sakil, en ağır. 2) en çirkin. 3) kaba, can sıkıcı. 

eskam

: اسقام

("ka" uzun okunur.a. i. sakam'ın c.) : hastalıklar, illetler, dertler, (bkz. : emraz). 

eslcef

: اسكف

(a. i. c. : esâ,kif) : eskici, kunduracı, köşker. 

eskefe

: اسكفه

(a. i.) : eşik, kapının basamağı, (bkz. : atebe, südde). 

Esl

: اثل

(a. i. esl'in c.) : bot. karaılgın ağacı, (bkz. : eşele). 

eslâf

: اسلاف

(a. i. selefin c.) : bir me'murluk veya hizmette birinden önce bulunmuş olanlar, yerlerine geçilen kimseler, geçmişler. 

eslah

: اصلح

(a. s. sâlih'den.) : daha (en, pek) sâlih, iyi. 

eslaha-k'Allah

:  

Allah seni ıslâh etsin. 

eslâl

: اثلال

(a. i. esl'in c.) : bot. karaılgın ağaçlan. 

eslâs

: اثلاث

(a. s. süls'ün c.) : üçtebirler, üçtebir parçalar. 

esleb

: اثلب

(a. i.) : 1) insanın yüzünde veya vücudunda bulunan ben. (bkz. : hâl). 2) çörçöp, süprüntü, moloz. 

eslem

: اسلم

(a. s. sâlim'den.) : en selâmetli, en emin, en doğru, en sağlam.

eslem-i turuk

:  

yolların en selâmetlisi, en emini; en doğru yol. 

Eslenc

: اسلنج

(f. i.) : bot. Ulama yonca, yerde sürünerek açılan yonca. 

Esliha

: اسلحه

(a. i. silâh'ın c.) : (bkz. : silâh). 

esiiha-i atîka

:  

eski silâhlar. 

esliha-î câriha

:  

cerh edici, yaralayıcı silâhlar, [kılıç, hançer, kama ve şâire gibi]. 

esliha-i cedide

:  

yeni silâhlar. 

esliha-i hafîfe

:  

hafif silâhlar, [tabanca, tüfek gibi]. 

esliha-i nâriyye

:  

ateşli silâhlar. 

eslîha-i sakile

:  

ağır silâhlar, [top gibi]. 

esma'

: اسماء

(a. i. ism'in c.) : adlar, (bkz. : esâmî). 

esma -yi hüsnâ, esma -yi şerife

:  

Allah'ın adları. 

esma'

: اسماع

(a. i. sem'in c.) : kulaklar, kulak işitmeleri. 

Esmah

: اسمح

(a. s.) : en semahatli; çok eli açık, pek cömert. 

esmâk

: اسمك

(a. i. semek'in o.) : balıklar. 

estnâk-i azmiyye

:  

zool. kemikli balıklar. 

esman

: اثمان

(a. i. semen'in c.) : bedel(ler), kıymet(ler), değer(ler). [bizde, müfret gibi kullanılır]. 

esmâr

: اسمار

(f. i.) : bot. mersin ağacı. 

esmâr

: اسمار

(a. i. simer'in c.) : gece

esmâr

: اثمار

masalları, kıssalar, hikâyeler. 

esmâr-ı bünye-hîz

:  

(a. i. semer'in c.) : meyvalar. 

esmâr-ı eşcâr

:  

vücûdu canlandıran meyvalar, ağaçların meyvaları. 

Esmed

: اثمد

(a. i.) : kaba tutya, sürmetaşı, antimon. 

esmer

: اسمر

(a. s.) : buğday renkli, karayağız. 

esmer-ül-levn

:  

karayağız. 

esna'

: اثناء

(a. i. siny'in c.) : [bizde kullanılmaz] ara, aralık, vakit, sıra. (bkz. : hengâm, hîn). 

esnâ-yi harb

:  

ask. savaş sırası, savaş zamanı. 

esnâ-yi tesâdüm

:  

ask. müsademe sırası, çarpışma zamanı. 

esna'

: اسنع

(a. s.) : "efdal" gibi "bülent, yüksek" [şey]. 

esnaf

: اصناف

(a. i. sınf'ın c.) : 1) nevîler, çeşitler, cinsler, zümreler, kategoriler. 2) bir sanatla veya dükkâncılıkla geçinen [kimse], 3) uygunsuz, namussuz kadın, (bkz. : âlüfte, aşüfte, fahişe, zâniye). 

esnâh

: اسناخ

(a. i. sinh'in c.) : asıllar, kökler. 

esnâh-ı rieviyye

:  

anat. akciğer petekleri. 

esnam

: اصنام

(a. i. sanem'in c.) : putlar, Hıristiyanların taptıkları heykeller, suretler. (bkz. : ensâb). 

esnâm-perestân

:  

puta tapanlar. 

esnan

: اسنان

(a. i. sinn'in c.) : 1) dişler. 

esnân-ı askeriyye

:  

kurra seneleri. 

esnân-ı katıa

:  

kesici dişler. 2) yaşlar. 3) çürümüş ağaç kökleri. 

esniye

: اثنيه

(a. i. senâ'nın c.) : medihler, sitayişler, bir adamın, bir şeyin iyiliğini ve güzelliğini söylemeler. 

esniye-i seniyye

:  

pâdişâhı medhetmeler, övmeler. 

esr

: اسر

(a. i.) : esirlik, kulluk, tutsaklık. Kayd-i esr : esirliğe düşme. 

esra'

: اسرع

(a. s. serî'den.) : daha (en, pek, çok) : serî, çabuk. 

esrar

: اسرار

(a. i. sırr'ın c.) : 1) gizlenilen ve bilinmiyen şeyler, aklın eremiyeceği işler.

esrâr-ı hafiyye

:  

gizli sırlar. 

esrâr-ı hüsn ü ân

:  

güzelliğin sırları. 2) Hint kenevirinden çıkarılan, uyuşturucu ve sarhoş edici te'sirleri olan bir zehir, [kelime, müfret olarak kullanılırl. 

esrâr-engîz

: اسرار انگيز

(a. f. b. s.) : sırlı, gizli. 

esrâr-keş

: اسرار كش

(a. f. b. s.) : esrar çeken, esrar kullanan, esrar tiryakisi. 

esre

: اثره

(a. t.) : eski zamanlardan rivayet ve hikâye edilegelen bilgi ve haberlerin netîcesi. (bkz. : esîre, esâre). 

esrem

: اثرم

(a. s.) : dişi kırık, dişleri dökük kimse. 

Esrib

: اثرب

(a. h. i.) : Medîne-i Münevvere'nin bir başka adı. (bkz. : Yesrib). 

e-s-salâ

: الصلا

(a. cü.) : halkı namaza davet için kullanılan bir söz mânâsına gelmekle beraber : "kendine güvenen meydana çıksın!" mânâsında kullanılır. 

e-s-selâm

: السلام

(a. cü.) : selâmlar, hayır dualar olsun [sulh ve selâmet]. 

esta'

: اسطع

(a. s. satı'dan.) : uzun boyunlu [insan ve hayvan]. 

estabe

: اسطبه

(a. i.) : üstübü denilen keten tarantısı. 

Estağfirullah

: استغفر الله

(a. b. zf.) : "Allah'tan mağfiret (afiv) dilerim, rica ederim; hiç bir zaman, mahcûbediyorsunuz, hâşâ, bir şey değil" mânâlarına kullanılır. 

estân, estâne

: استان ، استانه

(f. i.) : uyku uyunacak ve istirahat edilecek yer. 

estâr

: استار

(a. i. sitr'in c.) : örtüler, perdeler. (bkz. : sütûr). 

estâr

: اسطار

(a. i. satr'ın c.) : yazı sıraları, dizileri, (bkz. : sütûr).

estâr-ı kitâb

:  

kitap satırları, ["sütûr" daha çok kullanılır]. 

estarek

: اصطرك

(f. i.) : kara günlük ağacının zamkı. 

esteh

: استه

(f. i.) : 1) çekirdek, (bkz. : heste). 2) kemik. 

ester

: استر

(f. i.) : katır, (bkz. : bagl). 

esterven

: استرون

(f. s.) : çocuk doğurmıyan, kısır kadın. 

Estine

: استينه

(f. i) : yumurta, (bkz. : âstîne, beyzâ). 

esûf

: اسوف

(a. s.) : pek çabuk eseflenen, kederlenen, yüreği yufka, (bkz. : esvef). 

esûm

: اثوم

(a. s.) : pek yalancı ve günahkâr [adam]. 

esvâ'

: اصواع

(a. i. sâ'ın c.) : 1) çukur yerler. 2) ölçekler. 3) şarap kadehleri. 

esvâb

: اثواب

(a. i. sevb'in c.) : giyimler, giyecek şeyler. 

esvâf

: اصواف

(a. i. sûf'un c.) : koyun yünleri, [halk "sof" der]. 

esvâk

: اسواق

(a. i. sûk'un c.) : alışveriş yerleri, çarşılar, pazarlar. 

esvâr

: اسوار

(a. i. sûrdun c.) : 1) kaleler, hisarlar. 2) ziyafetler. 

esvât

: اصوات

(a. i. savt'ın c.) : sesler, sadâlar.

esvât-ı hayvanât

:  

hayvanların] sesleri. 

esved

: اسود

(a. s. sevâd'dan.) : siyah, kara. 

esvedeyn

: اسودين

(a. i. c.) : "iki siyah" : yılanla akrep. 

esved-ül-kalb

: اسود القلب

(a. b. i.) : (bkz. : süveydâ-ül-kalb). 

esvef

: اسوف

(a. s.) : (bkz. : esûf). 

Esvide

: اسوده

(a. i. sevâd'ın c.) : 1) siyahlıklar, karalıklar; karaltılar. 2) çok mal[lar]. 

Esyâf

: اسياف

(a. i. seyf'in c.) : kılıçlar, (bkz. : süyûf). [bizde "süyûf" daha çok kullanılır]. 

esyâh

: اسياح

(a. i. seyh'in c.) : 1) akar sular. 2) çizgili elbiseler, (büz : süyûh). 

esvân

: اسيان

(a. s.) : hüzünlü, kederli, üzüntülü [adam]. 

Eş'ab

: اشعب

(a. h. i.) : Araplar arasında meşhur bir tamahkârın adı. 

eşâib

: اشائب

(a. s. üşâbe'nin c.) : karışıklıklar; cins bozuklukları. 

esâim

: اشائم

(a. s. eş'em'in c.) : en uğursuzlar, en şomlar.