er

: ار

(f. e.) : eğer, îse, olsa, olur ise. ["eğer" in hafifletümişi]. 

erâbet

:  

(a. i.) : akıllı, zeyrek, uslu olma. 

erâcîf

: اراجيف

(a. i. ürcûfe'nin c.) : yalan sözler, uydurmalar, düzmeler. 

erâcif ve ekâzîb

:  

yalan ve uydurma sözler. 

erâcîh

: ارجيح

(a. i. ürcûha'nın c.) : salıncaklar. 

erâcîz

:  

(a. i. ürcûze'nin c.) : mısraları kafiyeli, kısa vezinli şiirler, kasideler. 

erâcîz-i şuarâ

:  

şâirlerin kısa vezinli şiirleri, kasideleri. 

erâik

:  

(a. i. erîke'nin c.) : şahane tahtlar. 

erakk

: ارق

(a. s.) : daha (en, pek, çok) rakik, ince. 

erakk-ı evrak

:  

kâğıtların veya yaprakların en incesi. 

erâmil, erâmile

: ارامل ، ارامله

(a. i. ermele'nin c.) : bekârlar, kansızlar, dul kadınlar, dullar. Eytâm ve erâmil : yetimler ve dullar. 

erâmil-i askeriyye

:  

asker dulları. 

er'an

: ارعن

(a. s.) : bön, ahmak, sünepe; deli, çılgın; şaşkın. 

erânib

: ارانب

(a. i. erneb'in c.) : zool. tavşanlar. 

erânîb

: ارانيب

(a. i. ernebe'nin c.) : burun uçları. 

erâvend

: اراوند

(f. i.) : 1) şevk, arzu, istek. 2) şân, şeref. 

erâyis

: ارايس

(a. i. erîs'in c.) : ekinciler, çiftçiler. 

erâzî

: اراضی

(a. i.) : (bkz. : arazî). 

erânil

: اراذل

(a. s. erzel'in c.) : reziller, sıyrıklar, namussuzlar, yüzsüzler. 

erâzil-i nâs

:  

halkın en rezilleri, pek bayağıları. 

erbaâ'

: اربعاء

(a. i.) : çarşamba günü. 

erbaa

: اربعه

(as.) : dört. Ahlât-ı erbaa : dem, balgam, safra, sevda. Anâsır-ı erbaa (dört unsur) : ateş, hava, su, toprak. Cihât-ı erbaa (dört taraf) : doğu, batı, kuzey, güney. Etrâf-ı erbaa (dört taraf) : sağ, sol, ön, arka. Füsûl-i erbaa (dört mevsim) : ilkbahar, yaz, sonbahar, kış. Yevm-ül-erbaa (dördüncü gün) : çarşamba. 

erbaa-i mütenâsibe

:  

mat. [eskiden] selâse kaidesi. ulu

erbâb

: ارباب

(f. i.) : ulu , reis, başkan. 

erbâb

: ارباب

(a. s. rabb'in c.) : 1) sâhibler, mâlikler. 2) [müfret olarak kullanılır] ehil, muktedir, becerikli; lâyık. 

erbâb-ı denâet

:  

alçak kimseler. 

erbâb-ı dil

:  

gönül adamları, (bkz. : ehl-i dil). 

erbâb-ı garaz

:  

garaz sahipleri; kötü niyetliler. 

erbâb-ı himmet

:  

himmet sahipleri, birşey yapmak istiyenler. 

erbâb-ı mesâlih

:  

işi olanlar, iş tâkibec'enler. (bkz. : eshâb-ı mesâlih). 

erbâb-ı nücûm

:  

astrologlar, yıldızlara bakıp da talih bildirenler. 

erbâb-ı sabâhat ü zarafet

:  

güzel ve zarif kimseler. 

erbâb-ı vefa

:  

vefa sahipleri; vefalı kimseler. 

erbâb-ı zahir

:  

kâinatın mâhiyetini, ancak dış yüziyle görenler, şeriatçılar. 

erbâh

: ارباح

(a. i. ribh'in c.) : faydalar, faizler, kazançlar. 

erbain

: اربعين

(a. s.) : 1) kırk [sayı], (bkz. : erbeûn). 2) kırkıncı [sırada]. 3) karakış, [rûmî Kânûn-ı evvel'in (Aralık) dokuzundan [Efrencî 22], Kânûn-ı sânî'nin (Ocak) on yedisine [Efrenci 31] kadar süren ve kışın en soğuk zama­nı sayılan 40 gün]. 4) dervişlerin çile çıkarmak için hücreye kapandıkları kırk günlük müddet. 

erbaîn-i âşûra

:  

arabî aylarından sefer'in yirmisine rastlıyan gün. [İmâm-ı Hüseyin'in Kerbelâ'da şehâdetinin kırkına tesadüf ettiği için İranlılarca eyyâm-ı mahsûsa'dan sayılır]. 

erbaûn

: ابعون

(a. s.) : kırk [sayı], (bkz. : erbain1) . 

erbiyân

: اربيان

(f. i.) : su çekirgesi. 

erbû

: اربو

(f. i.) : armut, (bkz. : emrûd). 

erbû-dâr

: اربودار

(f. b. i.) : armut ağacı. 

erc

:  

(f. i.) : 1) kadir ve kıymet. 2) zool. gergedan. 

erec

: ارج

(a. i. recâ'nın c.) : taraflar, yönler. 

ercâ

: ارجا

(a. i.) : daha (en, pek, çok) rica edilen, istenilen. 

ercah

: ارجح

(a. s. râcih'den.) : daha (en, pek) râcih, tercihe şayan, üstün, uygun. 

ercahiyyet

: ارجحيت

(a. i.) : daha (en, pek) râcih olma, üstünlük. 

ercâl

:  

(a. i. ricl'in c.) : ayaklar, (bkz. : akdâm, ercül). 

Ercâlûn

: ارجالون

(f. i.) : bot. sarmaşık nevinden ören gülü/akasma, ak sarmaşık denilen nebat (* bitki), (bkz. : kermet-ül-beyzâ). 

ercen

: ارجن

(f. i.) : bot. acıbadem ağacı, (bkz. : erjen). 

erceng

: ارجگك

(f. i.) : (bkz. : erteng). 

ercîl

: ارجيل

(a. i.) : bot. hindistan cevizi. 

erciye

: ارجيه

(a. s.) : arkıya, sonraya bırakılan şey. 

ercmend

: ارجمند

(f. s.) : 1) muhterem, şerefli, itibarlı, haysiyetli, seçkin. 2) erkek adı. (bkz. : ercümend). 

ercmend-âne

: ارجمندانه

(f. zf.) : ercümende lâyık surette. 

ercmendî

: ارجمندی

(f. b. i.) : şerefli, muhterem, itibarlı, haysiyetli, seçkin olma. 

Ercümend

: ارجمند

(f. s. ve i.) : (bkz. : ercmend). 

ercül

: ارجل

(a. i. ricl'in c.) : ayaklar, (bkz. : akdâm, ercâl). 

ercüvân

: ارجوان

(a. i.) : 1) erguvan çiçeği, (bkz. : ergavân). 2) s. kızıl şey. 3) kırmızı kadife. 

erd

: ارد

(f. i.) : 1) kahır, öfke. 2) un. 

erda

: ارضه

(a. i.) : ağaç kurdu. 

erdâne

: اردانه

(f. i.) : bot. yabani şebboy, (bkz. : ervâne). 

erdeb

: اردب

(f. i.) : muharebe, savaş, (bkz. : ceng, cidal, perhâş, harb), 

erdeb

: اردب

(a. i.) : Arap şehirlerinde kullanılan ve İstanbul kilesiyle dokuz kileyi karşılıyan büyük bir ölçek, [kelimenin aslı "irdeb" dir]. 

Erdebiliyye

: اردبيليه

(a. i.) : Ebhâriye tarîkati şubelerinden birinin adı. [kurucusu : Safi-yüddîn-i Erdebilî'dir]. 

erdeh

: ارده

(a. s.) : çürük şey. 

erdem

: اردم

(a. i.) : usta gemici. 

erdiye

: ارديه

(a. i. ridâ'nın c.) : baş örtüleri, omuzlardan aşağı ve belden yukarı örtülen şeyler. 

erdiye-i nisvân

:  

kadın kaşörtüleri. 

erd-şîr

: اردشير

(f. b. i.) : eski îran hükümdarlarından birkaçının ismi. 

erdşîr-i ceng

:  

cenk eri; kükremiş cenk arslanı. 

erdşîrân, erdşîrdârû

: اردشيران ، اردشيردارو

(f. b. i.) : bot. koca yarpuzudenilen hoş kokulu, tadı acı bir nebat (* bitki). 

erec

: ارج

(a. i.) : güzel koku; misk, anber, ıtır gibi şeylerin güzel kokusu, (bkz. : eric). 

erenbâni

: ارنبانی

(a. i.) : boz, koyu renk şal, sof. 

erendân

: ارندان

(f. e.) : "hâşâ" mâ nâsına inkâr ifâde eden bir kelime. 

eres

: ارس

(a. i.) : çiftçilik, çiftçi olma. 

er'es

: اراس

(a. s.) : başıbüyük, kocakafa. 

erett

: ارت

(a. s.) : peltek [adam], (bkz. : ertel). 

erez

: ارز

(a. i.) : bot. acıbadem ağacı. 

erfa'

: ارفع

(a. s. refî'den.) : daha (en, pek) yüksek, yüce. 

erfa'-ı derecât

:  

derecelerin en yükseği. 

erfak

: ارفق

(a. s.) : 1) en ziyâde yumuşak. 2) yoldaş olmıya en çok lâyık. 

erfeş

: ارفش

(a. s.) : 1) nefsi isteklerine düşkün olan. 2) kulakları kaba ve uzun [adam]. 

erga, ergab, ergav

: ارغا ، ارغاب ، ارغاو

("g" lar uzun okunur, f. i.) : 1) ırmak, dere. 2) su akıtmak üzere açılan yol, ark. 

ergad

: ارغد

(a. i.) : hâli vakti çok iyi olma, en ferahlı yaşayış. 

ergande

: ارغنده

(f. s.) : 1) öfkeli, hırslı. 2) şaraba düşkün olan sarhoş. 

erganun

: ارغنون

(f. i.) : müz. org. 

ergavân

: ارغوان

(f. i.) : erguvan da denilen kırmızımtırak bir çiçek. 

ergavânî

: ارغوانی

(f. s.) : erguvan çiçeği renginde, güzel ve parlak kızıl. Şarâb-ı ergavânî : erguvan renginde, kırmızı şarap. 

ergîde

: ارغيده

(f. s.) : hiddetlenmiş, kızmış, öfkelenmiş. 

ergîde-nigâh

: ارغيده نگاه

(f. b. s.) : hiddetli, öfkeli bakış. 

ergun

: ارغون

(f. s.) : sert başlı, oynak ve hızlı giden at. ["ergenûn" un muhaffefi]. 

erguvan

: ارغوان

(f. i.) : (bkz. : ergavân). 

erguvânî

: ارغوانی

(f. s.) : erguvan renginde olan. (bkz. : ergavânî). 

erhâ

: ارحا

(a. i. rehâ'nın c.) : el değirmenleri. 

Erham

: ارحم

(a. s. rahîm'den.) : daha (en, pek, çok) rahîm, merhametli.

erham-ür-râhimîn

:  

merhametlilerin en merhametlisi, Allah. 

erhâm

: ارحام

(a. rahm'in c.) : 1) döl yatakları. 2) hısımlar, akrabalar. 

erhas

: ارخص

(3. s. rahîs'den) : daha (pek, en, çok) ucuz. 

erhas-ı es'âr

:  

satılan eşyanın en ucuzu. 

erîb, erîbe

: اريب ، اريبه

(a. s. irb'-den.) : akıllı, zekî, zeyrek, olgun [adam],

erîb ü edîb

:  

akıllı fikirli ve edepli [kimse]. 

erk

: اريج

(a. i.) : güzel koku, misk, anber, ıtır gibi şeylerin güzel kokusu, (bkz. : erec). 

erîke

: اريكه

(a. i. c. : erâik) : taht. (bkz. : serîr). 

erîke-ârâ

: اريكه آرا

(f. b. s.) : tahtı süsliyen [pâdişâh], (bkz. : erîke-pîrâ). 

erîke-nişîn

:  

(f. b. s.) : tahtta oturan. 

erîîca-pîrü

: اريكه پيرا

(f. b. s.) : tahtı yisliyen [padişah], (bkz. : erîke-ârâ). 

erir

: ارير

(a. s.) : 1) oyunda mızıkçılık eden veya kazanan kimsenin kopardığı yaygara. 2) ses, haykırış. 

erîs

: اريس

(' s.) : zekî, uyanık; akıllı, 

erîs, erîsî

: اريس ، اريسی

(a. i.) : çiftçi, ekinci, (bkz. : haris). 

eriş

: ارش

(f. i.) : 1) bilek, (bkz. : rusug). 2) endaze, aışın. 

erjen

: ارژن

(f. i.) : bot. Acıbadem ağacı, (bkz. : ercen). 

erjeng

: ارژنگك

(f. i.) : iran hurafelerine göre meşhur ressam "Manî" nin yaptığı resimleri ihtiva eden mecmua, (bkz. : erteng). 

erk

: ارق

(a. i.) : hek. uykusuzluk hastalığı. 

erka

: ارقی

("ka" uzun okunur, a. s.) : pek yüksek, en yukarı. 

erkab

: ارقب

(a. s.) : boynu kalın. [adam, arslan]. 

erkâh

: اركاح

(a. i. rükh'ün c.) : sığınılacak yerler.

erkâh-ı rehâbîn

: اركاح

[kilisede] papazların sığındıkları, oturdukları yerler. 

Erkam

: ارقام

("ka" uzun okunur, a. i. rakam'ın c.) : yazılar; resimler, sayılar. 

erkam-ı arabiyye

:  

Arap rakamları. 

erkam-ı aşere

:  

sıfır da dâhil olduğu halde birden dokuza kadar olan sayılar. 

erkam-ı cümel

:  

ebced hesabı. 

erkam-ı dâlle

:  

birden dokuza kadar olan sayılar. 

erkam-ı dîvâniyye

:  

bazı Arap harfleriyle gösterilen rakamlar. 

erkam-ı Hindiyye

:  

İslâm âleminde kullanılmış olan iki türlü sayı işaretlerinden birinin adı. [ikincisine "erkam-ı gubâriyye" denilir. Sıfır da dâhil oimak üzere birden dokuza kadar rakamlar şöyledir : ]. 

erküm-ı setiniyye

:  

[eskiden] setini adı verilen hesapta kullanılırdı, [hurûf-ı cümel'in ayni olmakla beraber kullanılış itibariyle farklıdır, [zeyçlerde kullanılırdın. 

Erkân

: اركان

(a. i. rükn'ün c.) : 1) esaslar, destekler; direkler, sütunlar. 2) reisler. 

erkân-ı askeriyye

:  

yüksek rütbeli zabitler, subaylar. 

erkârı-ı devlet

:  

devletin ileri gelenleri. 

erkân-ı harbiyye

:  

meslek ihtisası görmüş zabitler (subaylar) grubu. 

erkân-ı harbiyye-i umûmiyye

:  

ordunun sevk ve idaresiyle meşgul en yüksek askerî makam, * genel kurmay. 

erkân-ı harb zabiti

:  

meslek ihtisası görmüş zabit, * kurmay subay. 

erkân-ı salât

:  

namazın rükünleri. 3) yol, yöntem, usûl, âdâb. 

erke

: اركه

(a. i.) : misvak ağacı, [sıcak memleketlerde, en çok Yemen'de yetişir]. 

ermâ'

: ارماء

(a. s.) : çok güzel ve cilveli olan [sevgili]. 

ermagan

: ارمغان

(f. i.) : armağan, hediye, (bkz. : bergüzâr, hediye). 

ermâh

: ارماح

(a. i. remh'in c.) : 1) darbeler, vuruşlar. 2) (rumh'un c. ) : mızraklar, süngüler. 

ermâm

: ارمام

(a. ' rimme'nin c.) : çürük kemikler. 

ermân

: ارمان

(f. i.) : 1) arzu, istek. 2) yerinme, pişman olma. 

erman-hâr

: ارمانخوار

(f. b. s.) : yerinen, pişman olan. 

ermâs

: ارماث

(a. i. remes'in c.) : sallar. 

ermed

: ارمد

(a. s.) : 1) . kül rengi, gri. 2) gözü ağrıyan [adam]. 

ermedâ

: ارمدا

(a. i.) : ateş külü. 

ermele

: ارمله

(a. s. c. : erâmil, erâmile) : dul kadın, [dâima c. "erâmil" kullanılır]. 

Ermîn

: ارمين

(f. h. i.) : Keykubât'ın dördüncü oğlu. 

ermiye

: ارميه

(a. i. remî'nin c.) : dolu yağdıran kasırga bulutları. 

ermûd

: ارمود

(f. i.) : armut, (bkz. : emrûd). 

ermûn

: ارمون

(f. i.) : gündelikçiye peşin verilen ücret, (bkz. : arbûn). 

erneb

: ارنب

(a. i. c. : erânib) : zool. tavşan. 

ernebe

: ارنبه

(a. i. c. : erânîb) : anat. burun ucu. 

Ernevâz

: ارنواز

(f. h. i.) : Çemşîd'in kız kardeşidir [ki öteki hemşiresi Şehrinaz ile beraber Dahhâk'in sarayında idiler. Dahhâk öldükten sonra Feridun'un idaresine geçtiler]. 

errâc

: اراج

(a. s.) : fesatçı, müzevir, yalancı [adam], 

erre

: اره

(f. i.) : bıçkı, destere, [dest-erre = el bıçkısı, destere]. (bkz. : minşâr). 

errehâne

: اره خانه

(f. b. i.) : kıçkı yeri, hızar. 

erre-keş

: اره كش

(f. b. i.) : bıçkıcı. 

ers

: ارس

(f. i.) : gözyaşı, (bkz. : dem'). 

ersâd

: ارصاد

(a. i. raşad'ın c.) : rasatlar, gözlemeler, gözetlemeler. 

Ersah

: ارسح

(a. i.) : 1) kurt. 2) s. oylukları etsiz, zayıf [adam]. 

ersen

: ارسن

(f. i.) : meclis, kurultay, kongre. 

ersûsa

: ارصوصه

(a. i.) : eski zamanda kullanılan kavuk, büyük sarık, (bkz. : mü-cevveze). 

erş

: ارش

(a. i. c. : urûş) : 1) fık. sakatlanan bir uzuv için cerhedenden alınan şer'î diyet, kan pahası. 2) satılık malın, kusuru dolayısiyle, değerinden indirilen para. erş-i gayr-i mukadder : fık. ölüme sebebol-mıyan ve miktarı muayyen bulunmıyan uzuvlar için bilirkişinin takdîr ve tâyinine bırakılan diyet. 

erş-i mukadder

:  

fık. ölüme sebep olmıyarak kesilen veya muattal bırakılan uzuvlara mahsus, mıktârf muayyen olan diyet. 

erşah

: ارشح

(a. s.) : cin fikirli [adam]. 

Erşed

: ارشد

(a. s. reşîd'den.) : daha (en, pek) reşîd, ergin olan, doğru yola daha yakın, hareket hattı daha iyi olan.

erşed-i evlâd

:  

çocukların en ergini. 

erşem

: ارشم

(a. s.) : 1) vücûduna iğne batırip çivit ile resim ve şekil yapmış olan [adam]. 2) yemeğin kokusundan iştahı gelip karnı acıkan [adam]. 

ertâ

: ارطی

(a. i.) : tabakların, yaprağiyle sahtiyan [deri] boyadıkları bir nevi ağaç. 

ertel

: ارتل

(a. s.) : peltek [adam], (bkz. : erett). 

erteng

: ارتنگك

(f. i.) : İran hurafelerine göre meşhur ressam ve nakkaş Manî'nin yaptığı resimleri içine alan koleksiyon, mecmua, dergi, (bkz. : engelyun, erjeng). 

erûm

: اروم

(a. ' erûme'nin c.) : bot. sâk-ı cezri, * köksap [lar]. 

erûme

: ارومه

(a. i. c. : erûm) : kök; anakök. 

erüs

: اروس

(f. i.) : kumaş; meta. 

erva'

: اروع

(a. s.) : 1) Çok güzel [genç]. 2) son derece cesur ve yiğit [adam]. 

ervah

: ارواح

(a. i. rûh'un c.) : canlar, hayâtın cevherleri. 

ervâh-ı habise

:  

kötü ruhlar, [cinlerle şeytanlardan kinaye bir deyim]. 

ervâh-ı lâtife

:  

melâikeden kinaye olan bir deyim. 

ervâh-ı makamât

:  

müzik makamlarının ruhları. 

ervâh-ı mukaddese

:  

kutsal ruhlar. 

ervâh-ı tayyibe

:  

iyi ruhlar. 

ervâhiyye

: ارواحيه

(a. i.) : fels. * canlıcılık, fr. animisme. 

ervâk

: ارواق

(a. i. revk'ın c.) : 1) perdeler. 2) çadırlar. 

ervâm

: اروام

(a. h. i. rûmî'nin c.) : 1) Romalılar. 2) Rûmîler, Arap diyarının dışında bulunanlar. 

ervâne

: اروانه

(f. i.) : 1) bot. yabani şebboy, (bkz. : erdâne). 2) zool. bir cins dişi devs, arvana. 

erveb

: اروب

(a. i.) : yoğurt, (bkz. : duğ). 

ervenân

: ارونان

(a. s.) : 1) dik [ses]. 2) sıkıntılı, ıztırablı [gün], 

ervend

: اروند

(f. i.) : 1) tecrübe, sınama, deneme. 2) şeref ve îtibar. 

ervîn

: اروين

(f. i.) : (bkz. : ervend1 ). 

eryâf

: ارياف

(a. i. rîf'in c.) : ma'mur, verimli, düz ve ekini bol olan yerler. 

erz, erziş

: ارز ، ارزش

(f. i.) : kıymet, baha, değer, kadir ve îtibar. 

erz

: ارز

(a. i.) : pirinç [hububattan] fasîhi "erüz" dür. 

erzak

: ارزاق

(a. i. rızk'ın c.) : yiyecek, içecek, yenilecek, içilecek şeyler, azıklar. 

erzâk-ı askeriyye

:  

askere verilen yiyecekler. 

erzâk-ı mukaddere

:  

Allah'ın herkese takdir ettiği rızık. 

erzâl

: ارذال

(a. s. rezîl'in c.) : alçaklar, soysuzlar, yüzsüzler, (bkz. : rüzelâ'). 

erzân

: ارزان

(f. s.) : 1) ucuz. 2) lâyık, uygun, yerinde. 

erzânî

: ارزانی

(f. i.) : 1) ucuzluk. 2) lâyık görülme, liyâkat. 

erzâniş

: ارزانش

(f. i.) : hayır ve iyilikler. 

Erze

: ارزه

(f. i.) : 1) samanlı sıva çamuru. 2) çamdan çıkarılan zift. 3) eski usûle göre yer yüzünün bölündüğü yedi iklim, yânî yedi parçadan birinci iklim, ekvatöre yakın olan mıntaka. 

erze

: ارزه

(a. i) : çam ağacı. 

erze-ger

: ارزهگر

(f. b. i.) : sıvacı. 

erzel

: ارذل

(a. s. rezîl'den.) : 1) alçak, soysuz. 2) daha (en, pek, çok) rezil. 

erzel-i nâs

:  

insanların en fenası. 

erzel-i ömr

:  

ihtiyarlığın sonları, bunaklık günleri. 

erzen

: ارزن

(f. i.) : darı [hububattan]. 

erzenîn

: ارزنين

(f. i.) : darı ekmeği. 

erzîde

: ارزيده

(f. s.) : pahası kesilmiş, biçilmiş şey]. 

erzîz

: ارزيز

(f. i.) : kalay.