em'â |
: | امعاء |
(a. 'i. miâ'ın c.) : bağırsaklar. |
em'â-i galiza |
: |
kalın bağırsaklar. |
|
em'â-i rakîka |
: |
ince bağırsaklar. |
|
emâcid |
: | اماجد |
(a. s. emced'in c.) : en çok saysiyet ve onur sahibi olan kimseler. |
em'âk |
: | امآق |
(a. i. meak ve meûk'un c.) : göz pınarları. |
emâkin |
: | اماكن |
(a. i. mekân'ın c. olan "emkine" nin c.) : mahaller, mevziler, mevkiler, yerler. (bkz. : emkine). |
emâkin-i mukaddese |
: |
kutsal yerler. |
|
emâlîc |
: | اماليج |
(a. i. ümlûc'ün c.) : uzun yapraklı otlar, fidanlar. |
emâlîs |
: | اماليس |
(a. i. imlîs ve imlîsenin c.) : otsuz ve susuz sahralar, çöller. |
emâm |
: | امام |
(a. i.) : (bkz. : kuddâm, pîş) |
emân |
: | امان |
(a. i.) : 1) eminlik, korkusuzluk. 2) yardım isteme, aman dileme. 3) şikâyet. 4) rica. |
emân bi-l-kinâye |
: |
huk. emânı, karine ile anlatan bir tâbir veya bir işaret ile verilen eman. ["geliniz!" denilmesi gibi]. |
|
emân bi-l-kitâbe |
: |
huk. harb edenlere yazılı eman gönderilmek suretiyle verilen emandır ki, sözle verilen emen gibidir. |
|
emân-ı âmm |
: |
huk. bütün harbeden düşmana verilen genel bir emandır ki, bu bir "müsâlaha" demektir. |
|
emân-ı hâss |
: |
huk. yetkili bir ferdin düşmandan bir veya birçok şahsa vermiş olduğu emandır ki, buna riâyet olunur. |
|
emân-ı muvakkat |
: |
huk. muayyen bir zamana kadar verilen emandır ki, o müddetin nihayet bulmasiyle sona erer. |
|
emân-ı müebbed |
: |
huk. sulh yapma, [iki tarafın birbirine karşı harb etmemek üzere silâh bırakmaları ile olur]. |
|
emân-ı sarih |
: |
huk. "sana eman verdim" ve "siz eminsiniz" ve "size bir zarar yoktur" gibi bir tâbirle verilen eman. |
|
emânât |
: | امانات |
(a. i. emânet'inc.) : 1) emânetler. 2) Peygmaberimizden kalma bâzı kutsal eşya [Hırka-i Saadet; Sakal-ı Şerif. gibi]. |
emânet |
: | امانت |
(a. i. c. : emânât) : 1) emniyet edilen kimseye bırakılan şey, eşya veya kimse. 2) [evvelce] devlet dâirelerinden bâzılarının isimleri (şehremaneti = belediye kurulu ; rüsumatemâneti = vergi emâneti) gibi. |
emânet-dâr |
: | امانتدار |
(a. f. b. s.) : kendisine emânet edilen, emanetçi. |
emânet-dârî |
: | امانتداری |
(a. f. b. i.) : emanetçilik. |
emaneten |
: | امانة |
(a. zf.) : emânet olarak, emânet suretiyle. |
emân-hâh |
: | امانخواه |
(a. f. b. s.) : eman diliyen, eman istiyen, aman diyen. |
emânî |
: | امانی |
(a. i. ümniyye'nin c.) : arzular, gayeler, istekler, ummalar, emeller, maksatlar, niyetler, meramlar. |
emâni-yi mahsûsa |
: |
husûsî, * özel maksatlar, arzular. |
|
emânet-ullah |
: | امانة الله |
(a. b. i.) : "Tann'nın emâneti" : Osmanlı imparatorluğunda pâdişâhların hükümet telâkkilerine göre halk, millet. |
emârât |
: | امارات |
(a. i. emâre'nin c.) : alâmetler, nişanlar, eserler, deliller. |
emârât-ı hasene |
: |
iyi alâmetler. |
|
emare |
: | امار |
(a. i. c. : emârât) : alâmet, nişan, eser, ipucu, belirti. |
emâre-i hasene |
: |
iyilik alâmeti. |
|
emaret |
: | امارت |
(a. i. emr'den.) : 1) emirlik, beğlik, prenslik. 2) emir'in hâli ve sıfatı. |
emârid |
: | امارد |
(a. i. emred'in c.) : bıyıkları terlememiş gençler. |
emâsil |
: | اماثل |
(a. i. emsel'in c.) : 1) en çok benziyenler, akranlar, eşler. 2) itibarlı kimseler. |
emâzir |
: | امازر |
(a. s. mezîr'in c.) : kuvvetli ve azamet sahibi olanlar. |
emcâd |
: | امجاد |
(a. s. mecîd'in c.) : şeref, onur ve haysiyet sahibi olanlar. |
emced |
: | امجد |
(a. s. mecîd'den. c. : emâcid) : 1) daha (en, pek) mecid, çok şeref, onur ve haysiyet sahibi olan. Cedd-i emced : çok ulu ata. 2) i. erkek adı. |
emced-i emâcid |
: |
şereflilerin şereflisi. |
|
emed |
: | امد |
(a. i.) : son, nihayet. |
emedd |
: | امد |
(a. s. medd'den.) : daha (en, pek) medîd, uzun, çok sürekli. |
emedd-i a'mâr |
: |
ömürlerin en uzunu. |
|
emek-dâr |
: | امكدار |
(t. f. b. s.) bir işte emeği çok geçmiş olan; eski ve sâdık hizmetçi. |
emel |
: | امل |
(a. i. c. : âmâl) : ümit, umma, arzu, hırs, tamah. Tûl-i emel : haddinden çok fazla şeylere kavuşmak isteği; insan ömrünün yetmiyeceği hülyalar, kuruntular, (bkz. : hırs-ı câh, hırs-ı pîrî, hırs-ı nukûd). |
emerr |
: | امر |
(a. s.) : daha (en, pek) acı. |
emerr-i edviye |
: |
ilâçların en acısı. |
|
emess |
: | امس |
(a. s.) : pek fazla messeden, en çok temas eden, dokunan. |
emeviyye |
: | امويه |
(a. h. i.) : islâm arasında kurulan ilk devlet, ilk İslâm hükümeti, Emevî devleti. |
emhak |
: | امهق |
(a. s.) : donuk beyaz. |
emhâl |
: | امهال |
(a. i. mehl'in c.) : mehiller, mühletler, vâdeler, zamanlar, bir şeyin yapılması için verilen fazla zamanlar. |
emhâr |
: | امهار |
(a. i. mehr'in c.) : nikâh bedelleri, ayrılma hâlinde, kadına verilecek, nikâhta kararlaştırılan para ve sâireler. |
emhât-ı zevcât |
: |
zevcelerin nikâh bedelleri. |
|
emhâr |
: | امهار |
(a. i. mühür'ün c.) : taylar, at yavruları, (bkz. : mihâr). |
emihe |
: | اميهه |
(a. i.) : koyunlarda meydana gelen uyuzluk. |
emîme |
: | اميمه |
(a. i.) : 1) demirci çekici. 2) bir çeşit ot. |
emîn |
: | امين |
(a. s. c. : ümenâ) : 1) emniyet sahibi, korkusuz; birine emniyet eden, güvenen; şüphe etmiyen; kendisine güvenilen [kimse, şey]. Fetva emîni : [eskiden] Şeyhislâm Kapısı'nda fetva işlerine bakan en büyük me'mur. Sandık emîni : veznedar. Şehr-emîni : şehremânetinin reisi. Yed-i emîn : mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse. 2) emniyetli, korkusuz [yer]. 3) i. Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in lâkabı. 4) i. erkek adı. |
emîn-i çev |
: |
saray ahırlarına mahsus ot ve arpa ile şâir levazımı temîn vazifesiyle mükellef olan me'mur. |
|
Emîn-i vahy |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm). |
|
Emîn-i vahyullah |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm). |
|
emir |
: | امر |
(a. i. c. : evâmir) : (bkz. : emr). |
emîr |
: | امير |
(a. i. emr'den. c. : ümerâ) : 1) bir kavmin, bir şehrin başı, beği. 2) büyük bir hanedana mensup kimse. [kelimenin cem'i olan "ümerâ" bu mânâlarda kutlanılmaz]. |
emîr-i Mekke |
: |
Mekke emîri, Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in sülâlesinden olup Mekke'de me'mur bulunan zat. |
|
emîr-ül-ceyş |
: |
serdar, serasker, başkumandan. |
|
emîr-ül-Hâcc |
: |
hacılar emîri, hacılar kafilesine reislik etmekle vazifeli bulunan zat. |
|
emîr-ül-mâ' |
: |
amiral. |
|
emîr-ül-mü'minîn |
: |
mü'minlerin emîri, Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in halîfesi, (pâdişâh), [bu unvan ilk evvel Hz. Ömer'e verilmiştir], |
|
emîr-ül-ümerâ' |
: |
(emirlerin emîri) : [eskiden], mülkiye (sivil) de paşalık unvanının ilk derecesi ki ikinci rütbeyi karşılar. |
|
emîr-âhûr |
: | اير آخور |
(a. b. i.) : imrahur, ahır beyi, ahır müdürü, [evvelce] pâdişâhın ahırlarına nezâret eden kimse, istabl hâzırı. |
emir-âne |
: | اميرانه |
(a. f. zf.) : emîrcesine, emîr olana yakışacak surette. |
emir-nâme |
: | امر نامه |
(a. f. b. i.) : emir kâğıdı, âmirden me'mura yazılan kâğıt; buyrultu, (bkz. : emrnâme, ferman). |
emir-nâme-i sâmî |
: |
[evvelce] sadrâzamın emrini bildiren yazı. |
|
emkine |
: | امكنه |
(a. i. mekân'ın c.) : mahaller, mevkiler, yerler, haneler, evler, (bkz. : emâkin). |
emkine-i cedide |
: |
yeni evler. |
|
emlâ' |
: | املاء |
(a. i. melâ'ın c.) : cemaatler, bölükler, kalabalıklar. |
emlah |
: | املح |
(a. s. melîh'den.) : en melâhatli, pek melih, son derece güzel. |
emlah-ül-Arab |
: |
(Arabın en güzeli) : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm). |
|
emlâh |
: | الملاح |
(a. i. milh'in c.) : tuzlar |
emlâh-ı bahriyye |
: |
deniz tuzlan. |
|
emlâk |
: | املاك |
(a. i. milk ve mülk'ün c.) : ev, tarla, bağ bahçe vesaire gibi sahip olunan mal mülk. |
emlâki hümâyûn |
: |
pâdişâh malları. |
|
emlâk-i mîriyye |
: |
beylik malları. |
|
emled |
: | املد |
(a. s.) : [daha, en, pek, çok] genç, körpe ve nâzik (vücud veya dal) [müennesi : meldâ]. |
emles |
: | املس |
(a. s. c. : emâlis) : düz, pürüzsüz, cilâlı. Hacer-i emles : jeol. pürüzsüz, düztaş. |
emâre |
: | اماره |
(a. s. emr'den.) : emreden, emredici, cebreden [şehvani hallerde, günah ve suç işlemede]. Nefs-i emmâre : insanı hissî zevk ve lezzete sevk eden nefis ve şehvet. |
emn |
: | امن |
(a. i.) : eminlik, korkusuzluk, rahatlık, (bkz. : âsâyiş, âsûdegî). |
emn ü âsâyiş |
: |
eminlik ve rahatlık, güvenlik. |
|
emnâ' |
: | امنع |
(a. s.) : daha (pek, çok, en) sarp, metin. |
emn-âbâd |
: | امن آباد |
(a. f. b. i.) : İstanbul'da Fındıklı'daki saraylardan birinin adı. |
emniyyet |
: | امنيت |
(a. i.) : 1) eminlik, korkusuzluk, (bkz. : âsâyiş). 2) inanma, güvenme, (bkz. : i'timâd). 3) polis teşkilâtı. |
emniyyet-i tâmme |
: |
tam bir güvenlik. Emniyeti sû'-i isti'mâl : güveni kötüye kullanma. 4) kollama [askerlikte]. |
|
emr |
: | امر |
(a. i. c. : evâmir) : 1) iş buyurma, buyruk, buyrultu, [ağızdan veyâ yazı ile]. 2) iş, şey, husus, vakıa, hâdise, [bu mânâlarda kullanıldığı takdirde cemi "umur" gelir], (bkz. : emir). |
emr bi-l-ma'rûf ve nehy ale-l-münker |
: |
şeriatın emirlerine uygun emir ve yasaklarına göre yaptırmama. |
|
emr-i âlî |
: |
[eskiden] pâdişâh tarafından verilen emir. |
|
emr-i gaib gr. |
: |
üçüncü şahsa verilen emir. |
|
emr-i garîb |
: |
tuhaf şey. |
|
emr-i hakk (Allah'ın emri) |
: |
ölüm. |
|
emr-i hâzır |
: |
gr. ikinci şahsa verilen emir. |
|
emr-i ilâhî |
: |
(Allah'ın emri) : ölüm. |
|
emr-i kavlî |
: |
aldığı emri yapmıya mecbur olan [kimse]. |
|
emr-i müşkil |
: |
zor iş. |
|
emr-i sâmî |
: |
[eskiden] sadâret makamından yazılan emirname. |
|
emr-i tabîî |
: |
tabîî iş. |
|
emr-i vâki' |
: |
beklenmedik bir emir. |
|
emr ü fermân hazret-i men leh-ül-emrindir |
: |
emir ve ferman, emir sahibi olan kimsenindir. |
|
emrân |
: | امران |
(a. i. mern'in c.) : kürkler, hayvan derileri. |
emraz |
: | امراض |
(a. i. maraz'ın c.) : illetler, hastalıklar. |
emrâz-ı akliyye |
: |
hek. akıl hastalıkları. |
|
Emrâz-ı ayniyye |
: |
hek. göz hastalıkları. |
|
emrâz-ı asabiye |
: |
hek. sinir hastalıkları. |
|
Emrâz-ı bevliyye |
: |
hek. sidik yolu hastalıkları. |
|
emrâz-ı cildivye |
: |
hek. cilt, deri hastalıkları. |
|
emrâz-ı dâhiiiyye |
: |
hek. iç hastalıkları. |
|
emrâz-ı efrenciyye |
: |
hek. frengi ve benzeri hastalıkları. |
|
Emrâz-ı hâriciyye |
: |
hek. dış hastalıkları. |
|
Emrâz-ı intâniye |
: |
hek. mikroplu, ateşli hastalıklar. |
|
emrâz-ı mühlike |
: |
hek. öldürücü hastalıklar. |
|
emrâz-ı müstevliyye |
: |
hek. salgın hastalıklar, fr. epidem iques. |
|
emrâz-ı nisâiyye |
: |
hek. kadın hastalıkları. |
|
emrâz-ı sâriyye |
: |
hek. bulaşıcı hastalıklar, fr. contagieuses. |
|
emred |
: | امرد |
(a. s. c. : emârid) : bıyıklan terlemeye başlamış iken henüz yüzünde tüy, kıi bulunmıyan genç. Şâbb-ı emred : tüysüz genç. |
emri, emriyye |
: | امری ، امريه |
(a. s.) : emre ait, emirle ilgili. Sîga-i emriyye : emir sîgası, emir * kipi. |
emr-nâme |
: | امرنامه |
(a. f. b. i.) : (bkz. : emirnâme, ferman). |
emrûd |
: | امرود |
(f. i.) : armut, (bkz. : . ermûd). |
emsal |
: | امثال |
(a. i. mesel'in c.) : kıssalar, hikâyeler, destanlar. Durûb-ı emsal : darbımeseller, atalar sözü, ata sözleri. |
emsal |
: | امثال |
(a. i. misl'in c.) : 1) nümûneler, örnekler. 2) eş, benzer. 3) eşler, benzerler. 4) mat. * katsayı, kaç misli alınacağını bildiren sayı. |
emsâl-i inkisar |
: |
astr. jeod. havanın içinden geçen ışığın kırılma miktarı, fr. refraetion. |
|
emsâl-i kesîre |
: |
bol örnekler, misâller. |
|
emsâr |
: | امصار |
(a. i. mısr'ın c.) : büyük şehirler, memleketler, beldeler, kasabalar, |
emsâr ü bilâd |
: |
büyük şehirler. |
|
emsel |
: | امثل |
(a. s. misl'den.) : pek müşabih olan, çok benziyen. |
emsile |
: | امثله |
(a. i. misâl'in c.) : 1) numuneler, örnekler. |
emsile-i muhtelife |
: |
(türlü örnekler), [arapça'da bir fiilin : mâzî, muzârî, masdar, ism-i fail, ism-i mef'ûl, cahd-ı mutlak, cahd-ı mustağrak, nefy-i mâzî, nefy-i hâl, emr-i gaib, emr-i hâzır, nehy-i gaib, nehy-i hâzır, ism-i mekân, ism-i zeman, mas-dar-ı mîmî, binâ-t merre, ism-i mensûb, mübalağa ile fail, ism-i tafdîl. gibi birer misalle gösterilen şekli], |
|
emsile-i muttanda |
: |
(sıralı örnekler) : bir sîganın müfret, tesniye, cemi hallerindeki mütekellim, -nu-hâtab ve gaip şekilleri. 2) a. gr. içinde, fiillerin çekim örnekleri bulunan ilk kitabın adı. |
|
emsiye |
: | امسيه |
(a. i. mesâ'ın c.) : akşamlar, akşam vakitleri. |
emşât |
: | امشاط |
(a. i. muşt ve mışt'ın c.) : taraklar [muşt-ül-kadem : ayağın üzerindeki ufak kemikler]. |
emtâr |
: | امطار |
(a. i. matar'.ın c.) : yağmurlar. Sahâib-i emtâr : yağmur bulutları. |
emtâr-ı kesîre |
: |
bol yağmurlar. |
|
emten |
: | امتن |
(a. s.) : pek metin, çok dayanıklı. |
emtia |
: | امتعه |
(a. i. metâ'ın c.) : 1) kumaşlar. 2) satılacak şeyler, mallar. |
emtia-ı ecnebiyye |
: |
yabancı memleket mallan. |
|
emtia-ı ticâriyye |
: |
tüccar malları. |
|
emvâc |
: | امواج |
(a. i. mevc'in c.) : dalgalar. |
emvâc-ı bahr |
: |
denizin dalgalan. |
|
emvâh |
: | امواه |
(a. i. mâ'ın c.) : sular, (bkz. : miyâh). |
emval |
: | اموال |
(a. i. mâl'in c.) : mülkler, para ile alınan şeyler. Bezl-i emval : para, hediye gibi şeyler dağıtma. |
emvâl-ı bâtına |
: |
saklanması mümkün olan mallar, [altın, gümüş, gibi]. |
|
emvâl-i gayr-ı menkule |
: |
taşınmaz mallar [dükkân, ev, tarla gibi]. |
|
emvâl-i menkule |
: |
taşınabilen mallar, [çakı, kanepe, masa, gibi]. |
|
emvâl-i zahire |
: |
saklanması mümkün olmıyan mallar, [emlâk, ekinler, ağaçlardaki meyvalar, mevâşî (davar, mal) gibi şeyler]. |
|
emvât |
: | اموات |
(a. i. meyyit'in c.) : ölüler. Defn-i emvât : ölülerin gömülmesi. Ihyâ-yi emvât : ölülere can verme. |
emyâ, emyân |
: | اميا ، اميان |
(f. i.) : para kesesi, para çantası, (bkz. : hemyân). |
emyâl |
: | اميال |
(a. i. mîl'in c.) : [denizde] "2500" arşın uzunluğundaki ölçüler, (bkz. : mîl). |
emyâl-i bahriyye |
: |
deniz milleri; 6080 kadem veya 853 metreden ibaret olan deniz mesafesi. |
|
emyûs |
: | اميوس |
(a. i.) : tuz, taşı, kırılmamış büyük tuz parçaları. |
emzâ |
: | امضی |
(a. s.) : 1) hükmü çok yürüyen. 2) çok te'sirli olan. 3) zf. kat'î. |
emzıice |
: | امزجه |
(a. i. mizâc'ın c.) : tabîatler, huylar, meşrepler. |
emzice-i muhtelife |
: |
muhtelif, türlü tabîatler, huylar. |