edâ' |
: | ادا |
(a. i.) : 1) borç veya borç gibi olan herhangi bir şeyi ödeme; yerine getirme. |
edâ-yi deyn |
: |
borç ödeme. |
|
edâ-yi i'tizâr |
: |
özür dileme edası. |
|
edâ-yi salât |
: |
namazı vaktinde kılma, (bkz. : kazâ-yi salât). 2) ed. tarz, ifâde, üslûp, şîve, ton. 3) naz, cilve, (bkz. : işve). 4) kurum, caka, münasebetsiz tavır. 5) kadın adı. |
|
ed'ac |
: | ادعج |
(a. s.) : kara ve büyücek gözlü. 2) pek siyah [şey]. |
ed'ac-ül-ayneyn |
: |
gözleri kara. [Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in şemâilindendir]. |
|
edakk |
: | ادق |
(a. s. dakik'den) : en dakik, pek ince; çok mühim. |
edakk-ı umur |
: |
işlerin en mühimi. |
|
edâm-Allahü |
: | ادام الله |
(a. cü.) : "Allah devam ettirsin!" mânâsına gelen duâ. |
edânî |
: | ادانی |
(a. i. ednâ'nın c.) : en alçak, pek bayağı, aşağılık kimseler. |
edat |
: | ادات |
(a. i. c. : edevat) : 1) âlet. 2) başlıbaşına mânâsı olmıyan kelime veya harf. [dır; de; dahî]. gibi. |
e-d-dâî |
: | الداعی |
(a. i.) : duâ eden, duacı; [evvelce] ulemâ sınıfının çok zaman imza veya mühür üstüne koydukları ve "duacınız, hayır-hâhınız" mânâsına kullandıkları klişeleşmiş bir söz. |
e-d-deberân |
: | الدبران |
(a. h. i.) : astr. (bkz. : Ayn-üs-sevf). |
edeb |
: | ادب |
(a. i. c. : âdâb) : 1) iyi terbiye, naziklik, usluluk, zariflik. |
edeb-i kelâm |
: |
1) söz zarifliği, güzelliği; 2) ed. ifâde arasında bayağı ve çirkin tâbirler bulunmaması, (bkz. : asalet). |
|
edeb-i san'at |
: |
kusursuz, fasîh ve beliğ olan sözlerin süsleri. 2) haya, utanma. 3) edebiyat bilgisi. |
|
edeb-âmûz |
: | ادب آموز |
(f. b. s.) : edep öğretici, muallim. |
edeb-hâne |
: | ادبخانه |
(a. f. b. i.) : ayakyolu, aptesâne. |
edebî, edebiyye |
: | ادبی ، ادبيه |
(a. s. edeb'den.) : edebiyata, terbiye ve nezâkete mensup. |
edebiyvât |
: | ادبيات |
a. i.) : 1) nazımlı, nesirli, güzel sözler. 2) bu sözlerden bahseden ilim. |
edebivyât-ı Cedîde |
: |
(yeni edebiyat) : 1896 dan 1901 yılına kadar devam eden : Tevfik Fikret, Hâ-lit Ziya Uşaklıgil, Cenap Sahabettin ve arkadaşlarının mümessili bulundukları edebiyat okulu. |
|
edebiyyât-ı Osmâniyye |
: |
Osmanlı edebiyatı. |
|
edeb'yyit yapmak |
: |
mec. güzel ve uzun uzun sözlerle mevzu dışnda konuşmak. |
|
edebiyyûn |
: | ادبيون |
(a. i. c.) : edebiyat ile uğraşanlar, (bkz. : üdebâ). |
eder |
: | ادر |
(a. s.) : kasığı yarık [adam]. |
ederfen |
: | ادرفن |
(f. i.) : hek. tuzlu balgam denilen cilt hastalığı. |
edevat |
: | ادوات |
(a. i. edât'ın c.) : 1) gr. fiillere ve isimlere eklenen manâlı kelimeler. 2) bir işi işlemiye vasıta olan şeyler, takımlar, parçalar, âletler, avadanlıklar. |
edevât-ı kitabet |
: |
yazı vâsıtaları. edevât-ı lahika : gr. son * takılar. |
|
edeyân |
: | اديان |
(f. s.) : çok koşan [hayvan]. |
edfâ, edfak |
: |
(a. s.) : beli bükülmüş [adam], |
|
edfer |
: | ادفر |
(a. s.) : iğrenilen, tiksinilen, çok kokan şey. |
edhân |
: | ادهان |
(a. i. duhn'ün c.) : sürülecek güzel kokulu yağlar. |
edhem |
: | ادهم |
(a. i.) : 1) karayağız at. 2) erkek adı. (bkz. : ibrâhîm-i Edhem). |
edhemiyye |
: | ادهميه |
v (a. i.) : Şeyh Ebî İshak İbrahim bin Edhem bin Süleyman bin Man-sûr-il Belhî tarafından kurulan tarikatın adı. [tarî-kat, "efkârın defi mâsıvâ-ullah'ın terki, ağyar muhabbetinin ref'i" esâsına dayanır]. |
edhine |
: |
(a. i. duhân'ın c.) : dumanlar. |
|
edhine-i mütekâsife |
: |
kesafet peyda eden, kalıplaşan dumanlar. |
|
edî |
: | ادی |
(a. i.) : 1) küçük kap. 2) s. küçük ve şerir [adam]. |
edîb, edîbe |
: | اديب ، اديبه |
(a. s. edeb'den.) : 1) edepli, terbiyeli, zarif, nâzik [kimse], Tıfl-ı edîb : terbiyeli çocuk. 2) edebiyatla uğraşan [kim-se]. |
Edîb-i bî-müdânî |
: |
eşsiz edebiyatçı. 3) i. erkek ve kadın adı. |
|
edîb-âne |
: | اديبانه |
(a. f. zf.) : edepli, terbiyeli, zarif, nâzik olana veya edebiyatla uğraşana yakışır surette. |
Edile |
: | ادله |
(a. i. delîl'in c.) : 1) işaretler, kılavuzlar, rehberler. 2) herhangi bir dâvayı ıspât etmiye yarıyan şeyler, (bkz. : delâil). |
edille-i asliye |
: |
fık. kitap, sünnet, icmâ, kıyastır, [fıkıh ilminin dayandığı asıl deliller bunlardır], |
|
edille-i kaviye |
: |
sağlam deliller. |
|
edile - işer'iyye, edille-i Erbaa |
: |
kitap, sünnet , icmâ- i ümmet, kıyâs-ı fukahâ'dan çıkan, şeriatındörlelîli. |
|
edille-i tâliye |
: |
huk. örf, âdet, teamül, istishap, asıl ve amel, maslahat-ı mürsele, kaide-i külliye, âsâr-ı sahabe ve âsâr-ı kibâr-ı tabiîn gibi deliller. |
|
edim |
: | اديم |
(a. i.) : 1) tabaklanmış deri. 2) satıh, yüz. |
edim-i arz |
: |
yer yüzü. |
|
edimme |
: | اد مه |
(a. i.) : derinin ikinci tabakası. |
ed'iye |
: | ادعيه |
(a. i. duâ'nın c.) : yalvarmalar, niyazlar. |
ed'iye-i hayriyye |
: |
hayırlı dualar. |
|
ed'iye-i me'sûre |
: |
eser'de, yâni hadiste geçen dualar. |
|
edlem |
: | ادلم |
(a. s.) : kara yağız, siyah adam. |
edm |
: | ادم |
(a. i.) : iki nokta, iki şey arasını birleştirme. |
edmen |
: | ادمن |
(f. i.) : hâlis misk. |
edmiga |
: | ادمغه |
(a. i. dimâğ'm c.) : beyinler. |
edmu' |
: | ادمع |
(a. i. dem'in c.) : göz yaşları, (bkz. : dümû') : |
ednâ |
: | ادنی ، ادنا |
(a. s. denî'den. c. : edânî) : 1) pek aşağı, en bayağı, çok alçak. 2) az, pek az. |
ednâs |
: | ادناس |
(a. i. denes'in c.) : 1) pislikler, murdarlıklar, kirler. 2) s. çapkınlar, en aşağılık adamlar. |
edra' |
: | ادرع |
(a. s.) : 1) başı kara, vücudu beyaz [hayvan]. 2) hecin. |
edred |
: | ادرد |
(a. s.) : dişsiz. Şahsı edred : dişsiz adam. |
edrek |
: | ادرك |
(f. i.) : taze zencefil. |
Edrem |
: | ادرم |
(f. i.) : teğelti, eğerin altına konulan keçe. |
edrem |
: | ادرم |
(a. s.) : 1) dişleri dökülmüş [adaml. 2) dümdüz şey. |
edreng |
: | ادرنگك |
(f. i.) : sıkıntı ve musibet. |
edsak |
: | ادسق |
(a. s.) : ağzı büyük [adam], (bkz. : efvag, efveh). |
edsem |
: | ادسم |
(a. s.) : pek yağlı [şey]. |
edser |
: | ادثر |
(a. s.) : gaflette bulunan [adam]. |
edvâ' |
: | ادواء |
(a. i. dâ'ın c.) : illetler, dertler, hastalıklar. |
edvar |
: | ادوار |
(a. i. devr'in c.) : 1) devirler, zamanlar, asırlar. |
edvâr-ı sabıka |
: |
geçen zamanlar. 2) şark müziğinden bahseden fen eserleri. 3) müz. eski müzik nazariyatı kitaplarına verilen bir addır. Şarklıların Arab, Acem ve Türkçe telif ettikleri müzik kitaplarında, mecmualarında makamlar ve usuller dâire şeklindeki şemalarla gösterilmek âdet olduğundan dolayı bu ismi taşırlar. |
|
edveş |
: | ادوش |
(a. s.) : gözü dumanlı adam. |
edviye |
: | ادويه |
(a. i. devâ'nın c.) : ilâçlar. edviye-i müessire : te'sirli ilâçlar. |
edyâk |
: | ادياك |
(a. i. dîk'in c.) : horozlar. |
edyân |
: | اديان |
(a. i. dîn'in c) : (bkz. : dîn). |
edyâr |
: | اديار |
(a. i. deyr'in c.) : manastırlar, kiliseler. |