ecâhil

: اجاهل

(a. s. echel'in c.) : en (çok, pek) câhil, bilgisiz olanlar. 

eeâmire

: اجامره

(a. i. c.) : taifeler, insan takımları. 

ecânib

: اجانب

(a. i. ecnebî'nin c.) : yabancılar, başka memleketlere mensObolanlar. 

ecbe

: اجه

(a. s.) : alnı geniş adam. 

ecdâd

: اجداد

(a. i. cedd'in c.) : dedeler, büyük babalar, atalar. 

ecdâs

: اجداث

(a. i. cedes'in c.) : kabirler, mezarlar. 

ecdâs-ı ecdâd

:  

ataların kabirleri. 

ecder

: اجدر

(a. s.) : daha (en, pek, çok) lâyık, (bkz. : elyak). 

ecel

: اجل

(a. i. c. : âcâl) : muayyen olan vâde, ömrün sonu, hayâtın son demi. 

ecel-i kaza

:  

tehlikeye uğramak suretiyle, tesâdüfî olarak gelen ecel. 

ecel-i mev'ûd, ecel-i' müsemmâ

:  

tabiî olarak gelen ecel. 

ecel-i nâ-gehân

:  

ansızın gelen, ânî ölüm : 

ecel-givâ

: اجل گيا

(f. b. i.) : bot. zehirli bir * bitkinin kökü, bıldırcın otu. 

eceli

: اجل

(a. s. celîl'den) : daha (en pek) celîl, çok büyük, en ulu. 

ecell-i mahlûkât

:  

(mahlûkların en üstünü) : insan. 

ecemm

: اجم

(a. i.) : 1) etli kemik. 2) mızraksız adam. 3) boynuzsuz koç. 

ecfân

: اجفان

(a. i. cefn'in c.) : 1) göz kapaklan. İhtliâc-ı ecfân : göz kapaklarını seğirmesi. 2) kirpikler. 3) asma çubukları. 

ecfün

: اجفن

(e. i.) : cefn'in c). (bkz. : ecfân, cüfûn). 

echel

: اجهل

(a. s. câhil'den.) : 1) daha (en, pek) câhil. 2) nâdân, aksi [kimse]. echelü min Karagöz : Karagöz'den daha câhil. 

echer

: اجهر

(a. s.) : 1) son derece güzel [kadın], 2) gündüz iyi görmiyen kamaşık gözlü [adam]. 

echere

: اجهره

(f. i.) : pıtırak dikeni. 

ecîl

:  

(f. i.) : sonraya, geriye bırakan. 2) geciktirilen şey. 

ecille

: اجله

(a. s. celîl'in c.) : bilgi, fazîlet ve rütbe itibariyle büyük olanlar. 

ecille-i ricâl-i devlet

:  

devletin büyük adamları. ecille-i üdebâ-yi Osmâniyye : Osmanlı edebiyatının büyük adamları. 

ecim

: اجم

(a. i.) : 1) bir şeye çok devam etmekten usanç gelme. 2) birini, istemediği hâle uğratma. 3) su-temizliğini kaybedip- bozulma. 

ecinne

: اجنه

(a. i. cenîn'in c.) : ana karnındaki çocuklar. 

ecinnî

: اجنی

(a. i.) : cin taifesinden bir fert. 

ecir

: اجر

(a. i. c. : ucûr) : (bkz. : ecr). 

ecîr

: اجير

(a. s. ecr'den.) : ücretle çalışan, ücretle tutulan, gündelikçi. 

ecl

: اجل

(a. i.) : sebep, illet. : O ecelden : o sebepten. 

ecla'

: اجلع

(a. s.) : kısa dudaklı ve miskin [adam]. 

eclâ

: اجلی

(a. s. celî'den) : en celî, pek belli, çok aşikâr. 

eclâd

: اجلاد

(a. i. cild'in c.) : hayvan derileri. 

eclef

: اجلاف

(a. s. cilf'in c.) : ayak takımları, rezil kimseler, baldırı çıplaklar. 

eclah

: اجلح

(a. s.) : 1) başı kel [adam]. 2) i. üstü düz araba veya devenin üstüne yapılan küçük kulübe, mahfe. 

eclef

: اجلف

(a. s. cilfden.) : daha (en, pek) edepsiz. 

ecma'

: اجمع

(a. s. cem'den.) : en toplu, çok birleşmiş ve biriken. 

ecmaîn

: اجمعين

(a. zf.) : hepsi, cümlesi, topu. Radiyallahü anhüm ecmaîn : Allah hepsinden razı olsun. 

ecmâl

: اجمال

(a. i. ecmel'in c.) : erkek develer. 

ecmât

: اجمات

(a. i. ecme'nin c.) : sık ağaçlı yerler, ormanlar. 

ecme

: اجمه

(a. i. c. : ücem. ecmât) : sık ağaçlı yer, orman, (bkz. : ücem). 

ecmel

: اجمل

(a. s. cemâl'den.) : 1) en (daha, pek, çok) güzel, yakışıklı, (bkz. : ahsen). 2) i. erkek ve kadın adı. 

ecmûd

: اجمود

(f. i.) : bot. kereviz. 

ecnâb

: اجناب

(a. i. cenb'in c.) : yan taraflar. 

ecnâd

: اجناد

(a. i. cünd'ün c.) : askerler, taburlar, (bkz. : cünûd). 

ecnâs

: اجناس

(a. i. cins'in c.) : cinsler, nevîler, çeşitler, türlüler, soylar. 

ecnâs-ı muhtelife

:  

türlü, çeşitli cinsler. 

ecneb

: اجنب

(a. s.) : 1) garip, yabancı [adam]. 2) sert başlı [at]. 

ecnebi, eenebiyye

: اجنبی ، اجنيه

(a. s.) : yabancı [kimse veya nesne], misafir, taşralı. Memâlik-i ecnebiyye : yabancı ülkeler. 

ecnebivvet

: اجنبيت

(a. i.) : ecnebilik, yabancılık, gariplik. 

ecnef

: اجنف

(a. s.) : 1) haktan uzaklaşan [adam]. 2) beli eğri olan [adam]. 

ecniha

: اجنحه

(a. i. cenâh'ın c.) : kanatlar. 

ecr

: اجر

(a. i. c. : ücûr) : 1) bir iş, hizmet karşılığında verilen şey. 2) ahrete Sit mükâfat, sevap. 3) ücret. 

ecr-i misi

:  

huk. 1) bir malın kullanılmasından doğan menfaatin para ölçüleriyle takdiri, [kira bedeli tâyin edilmeden bir yerin kiralanması hâlinde vasıf, mevki ve kullanma tarzı bakımlarından kiralanan vere benziyen yerlerin kira bedelleri o yerin de ecr-i misl'idir]. 2) bîgaraz ehl-i vukufun takdîr ettiği ücret. 

ecr-i müsemmâ

:  

mukavele ve pazarlıkla kararlaştırılan ücret, [aylığı yirmi liradan hizmetçi tutmak veya yıllığı beş yüz liradan bir ev kiralamak nibii. 

ecrâm

: اجرام

(a. i. cirm'in c.) : cansız olan cisimler. 

ecrâm-ı semâviyye

:  

gök cisimleri, yıldızlar. 

ecrâs

: اجراس

(a. i. ceres'in c.) : çanlar, büyük çıngıraklar. 

ecreb

: اجرب

(a. s.) : uyuz [insan veya hayvan]. 

ecred

: اجرد

(a. s.) : 1) tüysüz adam; genç. Tıfl-ı ecrect : tüysüz çocuk. 2) otsuz [yer]. Arz-ı ecred : otsuz toprak. 

ecribe

: اجربه

(a. i. cirâb'ın c.) : dağarcıklar, meşin veya bezden yapılmış çantalar. 

ecsâd

: اجساد

(a. i. cesed'in c.) : vücutlar, tenler, gövdeler. 

ecsâd-ı seb'a

:  

(yedi cisim) : altın, gümüş, kalay, kurşun, demir, bakır, harçini. 

ecsâm

: اجسام

(a. i. cism'in c.) : gövdeler, bedenler, (bkz. : cüsûm). 

ecsem

: اجسم

(a. s.) : pek iri, gövdesi büyük olan. 

ecûc

: اجوج

(a. s. ) : şık veren, parlıyan şey. 

ecvâd

: اجواد

(a. i. cûd'un c.) : cömertlikler, elaçıklıkları. 

ecvâf

: اجواف

(a. i. cevf'in c.) : oyuklar, boşluklar, içler, kovuklar. 

ecved

: اجود

(a. s.) : 1) daha, pek, en iyi olan. 

ecved-i mensucat

:  

dokumaların en iyisi. 2) eti. açık, cömert, (bkz. : sahî). 

Ecved-ün-Nâs

:  

Hz. Peygamber. 

ecvef

: اجوف

(a. s. cevf'den.) : 1) içi boş, kof. 2) mec. çok câhil, bilgisiz, boş kafalı. 3) i. eski gramerlerde ayn-ül-fi'li (üç harflilerin [sülâsîlerin] ikinci harfi) "vav = ecvef-i vâvî", yahut "ya = ecvef-i ySî" olan Arapça fiiller, [sâirn (savm); bâe (bey)] gibi. 

ecvibe

: اجوبه

(a. i. cevâb'ın c.) : sorulan şeylerin söylenilen sözlerin karşılıkları.

ecvibe-i müskite

:  

susturucu cevaplar. 

ecyâd

: اجياد

(a. cîd'inc.) : uzun boyunlar. 

ecyâf

: اجياف

(a. i. cîfe'nin c.) : leşler. 

ecyâl

: اجيال

(a. i. cîl'in c.) : 1) milletler, kabileler, uluslar. 2) nesiller, soylar. 

ecyed

: اجيد

(a. s.) : uzun boyunlu [adam]. 

ecza

: اجزاء

(a. i. cüz'ün c.) : 1) parçalar, kısımlar. 

eczâ-yı unsûriyye

:  

esas teşkil eden parçalar. 2) ilâçlarda kullanılan maddeler. 

eczâ-yı tıbbiyye

:  

ilâç yapılan nesneler. 3) ciltlenmemiş kitap vesaire. 

eczâ-yı şerife

:  

Kur'ân-ı Kerîm'i meydana getiren otuz cüz. 

eczacı

: اجزاجی

ecza , ilâç; yapan ve satan kimse, (bkz. : ispençiyari). 

eczâ-hâne

:  

(a. f. b. i.) : eczane, eczacı dükkânı; ecza dolabı. 

eczâl

: اجذال

(a. i. cizl'in c.) : ağaç kökleri, tomrukları. 

ecıetn

: اجذم

(a. s. cüzâm'dan.) : 1) cüzamlı, miskinlik illetine uğramış olan. 2) parmakları veya eli kesik [adam]. 

ecrem

: اجزم

(a. s.) : burnu kesilmiş.