eb

: اب

(a. i. c. : âbâ) : baba, ata. (bkz. : ebî, ebû, peder). 

eb-i müşfik

:  

şefkatli baba. 

ebâbil

: ابابيل

(a. i. müfretsiz "tekilsiz" c.) : 1) dağ kırlangıcı. 2) "keçisağan" denilen bir kuş. 3) sürüler, bölükler. [Kur'ân'ı Kerîm'in "105" inci "Fil" sûresinde sözü edilen "kuş sürüsü" vesilesiyle edebiyatımızda çok geçer]. 

eb'ad

: ابعد

(a. s. ba'd'den.) : daha (en, pek, çok) uzak. 

eb'ad-i ihtimaiât

:  

ihtimâllerin pek uzağı. 

eb'âd

: ابعاد

(a. i. bu'd'un c.) : uzaklıklar, uzunluklar. 

eb'âd-ı bi-nihâye

:  

sonsuz uzaklıklar. 

eb'ad-ı selâse

:  

(üç uzaklık) 1) en. 2) boy. 3) yükseklik (veya =derinlik). 

ebâdîd

: اباديد

(a. s.) : müteferrik, dağınık. 

ebâet

: ابائت

(a i. c. : âbâ) : 1) kamışlık [yer]. 2) kamış. 

ebâid

: اباعد

(a. s. eb'ad'ın c.) : 1) en uzak [yerler]. 2) yakın olmıyan [hısım ve akraba], [müfredi başka mânâda kullanılır]. 

ebâlîs. ebâlise

: اباليس ، اباليسه

(a. i. iblîs'in c.) : iblisler, şeytanlar. 

ebânet

: ابانت

(o. i.) : ibnelik. 

ebârik

: ابارق

(a. s.) : 1) kumlu, balçıklı [yer]. 2) (ebrak'ın c. ) : alaca atlar. 

ebârîk

: اباريق

(a. i. ibrîk'ın c.) : ibrikler, su kapları [müfredi çok, cem'i az kullanılır]. 

ebâtıl

:  

(a. i. ibtal'in c.) : böğürler, yanlar, yan taraflar. 

ebâtîh

: اباطيح

(a. i. ebtah'ın c.) : kumlu dereler ve ırmaklar, (bkz. : bathâ'). 

ebâtîl

: اباطيل

(a. s. ubtûle'nin c.) : boş, faydasız, esassız olan şeyler, sözler, boş inanışlar, [müfredi kullanılmaz]. 

ebâıîr

: ابارير

(a. i. bezr'in c. olan ebzâr'ın c.) : yemeklere konul. an kurumuş kekikler, baharlar. 

ebb

: أب

(a. i. c. : âbâb) : 1) mer'a, otlak. 2) taze veya kuru ot. 

ebbâl

: ابال

(a. i.) : deve çobanı, (bkz. : ibil). 

Ebbâle

: اباله

(a. i.) : 1) bir yük odun. 2) bir kısım halk, cemâat. 

Ebbâr

: ابار

(a. i.) : iğne yapan ve satan, iğneci. 

Ebbâz

: اباز

(a. i.) : 1) ürkme, kaçma. 2) sıçrayıp atlıyan karaca, (bkz. : remîde). 

ebbed-Allah

: ابد الله

(a. cü.) : "Allah, ebedî, dâim eylesin!" mânâsına bir iyi dilek. 

ebbed-Allâhü mecdühu

:  

Allah onun mecd ve şerefini daimî kılsın. 

ebced

: ابجد

(a. i.) : eski sâmî alfabe sırasına göre tertiplenmiş, Arapça'ya mahsus sesleri gösterir harfler ilâve edilmiş ve bu sıraya göre harflere, birden ona sıra ile, ondan yüze, onar onar, yüzden bine, yüzer yüzer olmak üzere birer sayı değeri verilmiş olan Arap harflerinin diziliş sırası ve bütünü. Bu harfler sekiz gruba ayrıldıktan sonra, aralarına vokaller konularak mânâsı olmıyan, fakat Arap harflerine mevzu teşkil eden şu sekiz kelime meydana getirilmiştir

ebced

: ابجد - هوز

hevvez 

huttî

: حطی - كلمن

kelemen 

sa'fes

: سعفص - قرشت

karaşet

şehhaz

  ثخذ - ضظغ + لا

dazıg + len

Ebced harfleri ile sayı kıymetleri

elf = 

  ا

= 1 )

b = 

  ب

= 2 )

cim = 

  ج

= 3 )

dal = 

  د

= 4 )

h = 

 

= 5 )

vav = 

  و

= 6 )

ze = 

  ز

= 7 )

ha = 

  ح

= 8 )

tı = 

  ط

= 9 )

y = 

  ى

= 10 )

kef = 

  ك

= 20 )

lam = 

  ل

= 30 )

mim = 

  م

= 40 )

nun = 

  ن

= 50 )

sin = 

  س

= 60 )

ayın = 

  ع

= 70 )

fe = 

  ف

= 80 )

sad = 

  ص

= 90 )

kaf = 

  ق

= 100 )

rı = 

  ز

= 200 )

şın = 

  ش

= 300 )

te = 

  ت

= 400 )

se = 

  ث

= 500 )

hı = 

  خ

= 600 )

zel = 

  ذ

= 700 )

dad = 

  ض

= 800 )

zı = 

: ظ

= 900 )

gayın = 

: غ

= 1000)

Farsça'ya mahsus olan

( p = پ ) ; ( ç = چ ) ; ( j = ژ ) ve ( g = گك )

harfleri, (b), (c), (z) ve (ke) gibi hesâbedilir].

ebced-hân

: ابجد خوان

(a. f. b. s.) : ebced okuyan, mektebe yeni başlıyan, acemi, [daha çok "tıfl-ı ebced-hân (ebcet okuyan çocuk) : çok acemi, daha başlangıçta" terkibinde geçer]. 

ebcel

: ابجل

(a. s.) : iri yapılı adam. 

ebcer

: ابجر

(a. s.) : büyük ve çıkık karınlı [adam]. 

ebda'

: ابدع

(a. s. bed'den.) : en bedi', en acîp, en göze çarpan, en harikulade, tansuk. 

ebdâl

: ابدال

(a. i. ve s.) : 1) dünyâ ile ilgisini kesip, Allah’a bağlanmış olan, derviş, [evliyadan 70 kişilik bir cemâat veya zümreye verilmiş bir addır. Efganistan'da bir Türk topluluğunun, Anadolu'da göçebe bir halkın adıdır. Aşırı Alevî olup kendilerine "Seyyid Gazi yetimleri", büyüklerine de "dede" derlerdi]. 2) aptal, şaşkın, alık, ahmak, budala [kelime, müfret gibi kullanılır; aslında "bedii" in cemidir]. 

ebdân

: ابدان

(f. i.) : 1) kavim, kabile. 2) s. lâyık, (bkz. : çespân, şâyeste). 

ebdân

: ابدان

(a. i. beden'in c.) : cisimler, vücutlar, gövdeler, tenler. İlm-ül-ebdân : 1) hek. beden bilgisi, fr. anatomie; 2) jimnastik. 

ebece

: ابج

(a. s.) : patlak gözlü [adam]. 

ebed

: ابد

(a. i.) : sonu olmıyan gelecek zaman. 

ebedâ, ebeden

: ابدا ، ابدا

(a. zf.) : asla, hiç bir zaman, katiyen. 

ebed-gâh

: ابد گاه

(a. f. b. i.) : mezar. 

ebed-hâne

: ابد خانه

(a. f. b. s.) : mezar. 

ebedî, ebediyye

: ابدی ، ابدیه

(a. s.) : ebed'e mensup, zevalsiz, sonu olmıyan. (bkz. : sermedi). 

ebedi-yy-üd-devâm

:  

sonsuz olarak devam edecek olan. 

ebedlyyen

: ابديا

(a. zf.) : ebedî olarak; hiç bir daha, hiç bir vakit, hiç bir zaman, (bkz. : ile-l-ebed). 

ebediyyet

: ابديت

(a. i.) : ebedîlik, sonsuzluk, dâimîlik, sonu olmıyan zaman, (bkz. : câvidânî). 

eben an cedd, eben an ceddin

: اباً عن جد ، أباً عن جد

(a. zf.) : babadan, büyük babadan, dededen, kuşaktan kuşağa. 

eberr

: ابر

(a. s.) : hayırlı, şerefli ve faziletli [olan]. 

ebes

: ابث

(a. i.) : çok süt içmekten mîde ve karında hâsıl olan yel ve şiş. 

ebeveyn

: ابوين

(a. i.) : ana baba. (bkz. : vâlideyn). Hukuk-i ebeveyn : ana baba haklan. 

ebgaz

: ابغض

(a. s.) : pek çok buğzedilen, hiç sevilmiyen. 

ebhal

: ابخل

(a. s. buhl'den.) : daha (en, pek) hasîs. Şahs-ı ebhal : pek cimri kişi. 

ebhâr

: ابحار

(a. i. bahr'ın c.) : denizler, (bkz. : bihâr, buhur, ebhur). ebhâr-ı vâsia : geniş denizler. 

ebhar

: ابخر

(a. s.) : ağzı, nefesi fena kokan [adam]. 

ebhâs

: ابحاث

(a. i. bahs'ın c.) : (bkz. : bahis, bahs). 

ebhâs-ı cedide

:  

yeni bahisler. ebhâs-ı müşkile : zor bahisler. 

ebhem

: ابهم

(a. s.) : söz söylemeğe muktedir olmıyan adam. 

ebher

: ابهر

(a. s.) : 1) daha (en, pek) parlak. 2) i. anat. kalbden vücûda kan dağıtan büyük anadamar, atardamar. 

Ebheriyye

: ابهريه

(a. i.) : Ebû Reşit Kutbüddîn Ebû Bekir Bin Ahmet Bin Muhammed-ül-Eherî tarafından kurulan tarikatın adı. [ölümü : 573 (1177) 

ebhire

: ابخره

(a. i. buhâr'ın c.) : buğular, dumanlar. 

ebhur

: ابحر

(a. i. bahr'ın c.) : denizler, (bkz. : bihâr, buhur, ebhâr). 

ebî

: أبی

(a. i.) : baba. (bkz. : eb, peder, ebû). 

ebir

: ابر

(f. i.) : (bkz. : ebr). 

ebkâr

: ابكار

(a. i. bikr'in c.) : 1) kızoğlan kızlar. 2) birinci defa söylenmiş mazmunlar. 

ebkâr-ı efkâr

:  

evvelce söylenmemiş olan fikirler. 

ebkem

: ابكم

(a. s. bükm'den c. : bükm) : söz söylemiye muktedir olmıyan (hayvan gibi dilsiz, ağızsız), [adam, nesne]. Zulmet-i ebkem : dilsiz, karanlık, (bkz. : ahras). 

ebkemî

: ابكمی

(a. f. i.) : dilsizlik, (bkz. : ebkemiyyet). 

ebkemiyyet

: ابكميت

(a. i.) : dilsizlik, (bkz. : ebkemî, hares). 

ebkemiyyet-i mutlaka

:  

mutlak, tam dilsizlik. 

eblag

: ابلغ

(a. s. beliğ'den.) : daha (en, pek) beliğ, en fasih ve olgunluk derecesine çok yakın olan. 

eblak

: ابلق

(a. s. balık'dan) : 1) alaca bulaca. 2) rengârenk. 3) alabacak [at]. 

eblak-süvâr

: ابلق سوار

(a. f. b. s.) : alaca ata binmiş [kişi], mec. savaşçı yiğit. 

eblec

: ابلج

(a. s.) : 1) açık kaşlı. 2) mec. vuzuhlu, nurlu, parlak. 

ebled

: ابلد

(a. s.) : pek kalın kafalı, kaba zihinli, ahmak, (bkz. : ebleh). 

ebleh

: ابله

(a. s. belâhet'den.) : pek akılsız, ahmak, bön, alık. 

ebleh-âne

: ابلهانه

(a. f. zf.) : akılsızcasına, ahmakcasına. 

ebleh-firîb

: ابله فريب

(a. f. b. s.) : aptal aldatan, avlıyan. 

ebleh-firîbâne

: ابله فريبانه

aptal aldatırcasına. 

eblehi

: ابلهی

(a. f. i.) : bönlük, ahmaklık, saflık, (bkz. : eblehiyyet). 

eblehiyyet

: ابلهیت

(a. i.) : bönlük, ahmaklık, saflık, (bkz. : eblehî). 

Eblek

: ابلك

(f. s.) : alacalı [renk], (bkz. : eblak). 

Eblem

: ابلم

(a. s.) : kalın dudaklı [adam]. 

Ebleme

: ابلمه

(a. i.) : bot. sıcak memleketlerde yetişir, bakla gibi boğumlu ve bir ucundan diğer ucuna kadar birden ayrılabilen bir ot. 

Eblûç

: ابلوچ

(f. s.) : ezilmiş tozşekeri; nebat şekeri. 

Eblûk

: ابلوك

(f. s.) : 1) münafık, iki yüzlü [adam] 2) şarlatan. 

ebnâ'

: ابناء

(a. i. ibn'in c.) : oğullar. 

ebnâ-üd-dehâliz

:  

anası babası belli olmayıp şuraya buraya bırakılan çocuklar. 

ebnâ-yi Âdem

:  

Âdem oğulları. 

ebnâ-yi beşer

:  

insan oğulları, insanlar, (bkz. : benî beşer). 

ebnâ-yi dehr

:  

zamane adamları. 

ebnâ-yi sebil

:  

yolcular. 

ebnâ-yi vatan

:  

vatan evlâtları. 

Ebniye

: ابنيه

(a. i. binâ'nın c.) : binâlar, yapılar. 

ebniye-i atîka

:  

eski binalar. 

ebniye-i hâssa

:  

pâdişâh binaları. 

ebniye -i mîriyye

:  

beylik binalar. 

ebniye-i mürtefia

:  

yüksek binalar. 

ebniye-i senîyye

:  

pâdişâh binaları. 

ebr

: أبر

(f. i.) : bulut, (bkz. : ebir, gamam, sehâb). 

ebr-i bahar

:  

bahar bulutu.

ebr-i bârân

:  

yağmur bulutu.

ebr-i ihsan

:  

ihsan, lütuf bulutu.

ebr-i seher

:  

sabah bulutu. 

ebrâc

: ابراج

(a. i. burc'un c.) : kaleler, kale burçları, (bkz. : burç, burûc). 

ebrak

: ابرق

(a. s.) : 1) kumlu, taşlı, balçıklı [yer]. 2) iki renkli lekeli şey. 3) alacalı [at]. 4) fazla parıltılı. 

ebr-âlûd

: ابر آلود

(f. b. s.) : bulutlu, (bkz. : sehâb-âlûd). 

ebrâr

: ابرار

(a. s. berr'in c.) : hayır sahipleri, iyiler; dindarlar, özü sözü doğru olanlar. Şeş-ebrâr (altı hayır sahibi) : Hz. Ebû Bekir; Hz. Ömer; Hz. Osman; Hz. Alî; Hz. Hasan; Hz. Hüseyin. 

ebrâr-ı ümmet

:  

ümmetin hayırlı insanları. 

ebras

: ابرص

(a. s.) : baras (miskin illeti) hastalığına tutulan, yânî vücûdünde yer yer beyaz lekeler bulunan adam, ebraş, sam lekesi. 

ebrec

: ابرج

(a. s.) : gözünün akı çok, fakat püzel gözlü [kimse]. 

ebred

: ابرد

(a. s.) : 1) daha (en, pek) soğuk. Kelâm-ı ebred : pek soğuk kaçan söz. 2) i. dolu yağdıran fırtına bulutu. 

ebrehe

: ابرهه

(f. s.) : 1) eshâb-ı fîl'în sergerdesi olan şahsın adı. 2) a. "ebâbîl" denilen kuş, dağ kırlangıcı. 

ebrencen

: ارنجن

(f. i.) : bilezik. (bkz. : sivâr).

ebrencen-i dest

:  

el bileziği, (bkz. : halhal). 

ebreş

: ابرش

(a. s.) : 1) beyaz ve kırmızıdan meydana ge (en alaca renk. 2) alaca benekli [at], abraş. 

eb-rî

: ابری

(f. i.) : zool. sünger. 

ebrikühen

: ابركهن

(f. i.) : zool. sünger. 

ebrimürde

: ابر مرده

(f. b. i.) : (bkz. : ebrikühen). 

ebrîşüm

: ابريشم

(f. i.) : ibrişim, bükülmüş ipek. 

ebr-kâr

: ابركا

(f. b. s.) : şaşkın, sersem, ne yapacağını bilmiyen (adam), [ebr'in (bulutun) yerinde durmamasından kinaye olarak, bu mânâyı aldığı sanılıyor]. 

ebru

: ابرو

(f. i. c. : ebrû-vân) : 1) kaş. (bkz. : hâcib). 

ebrü-yi dil-firîb

:  

cazip, güzel kaş. 2) g. s. [eskiden] kâğıt üzerine yapılan hafif hâre. 3) g. s, kitap ciltlerinin iç kaplarında, tezhiplerin dış kısımlarında ve buna benzer sanat eserlerinde yardımcı bir süsleme unsuru olarak kullanılan, hareli, motifli boyama usulü, [bu usulde boyanan boyaların belli başlıları : bedahşi bengal ve Lahor boyalan idi]. 

ebrû-yi sanem

:  

bot. kan kurutan otu. 

ebrû-ferâh

: ابرو فراخ

(f. b. s.) : güler yüzlü [kimse], (bkz. : besîm, beşuş). 

ebrû-ferShî

: ابرو فراخی

(f. b. i.) : güler yüzlülük, şen olmak, (bkz. : besâmet, beşâşet). 

ebrûmîg

: ابرو

(f. i. ebrû'nun c.) : kaşlar. 

ebsâr

: ابصار

(a. i. basar'ın c.) : gözler, görme hassaları, (bkz. : basar). 

ebtah

: ابطح

(a. i. c. : ebâtth) : kumlu dere ve ırmak. 

ebtal

: ابطل

(a. s. c. : ebâtıl) : en boş, beyhude. 

ebtâl

: ابطال

(a. s. batt&Tın c.) : yiğitler, doğuşken erler. 

ebter

: ابتر

(a. s.) : 1) kuyruğu kesik [hayvan]. Ester-i ebter : kuyruksuz katır. 2) zürriyetsiz ve hayırsız [adam]. Şahs-ı ebter : evlâtsız adam. 3) faydasız şey. Emr-i ebter : faydasız, netîcesiz iş. 

ebtine

: ابطنه

(a. i. bâtın'ın c.) : çukur, kuytu yer. 

ebû

: ابو

(a. i.) : baba, ata. (bkz. : eb, ebî, peder). 

ebû-cehl

: ابو جهل

(a. h. i.) : asıl adı Ömer olup Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'e düşmanlığiyle meşhurdur. "Bedr Gazası" nda öldürülmüştür. 

ebû-Fırâs-il Hamdânî

: ابو فراس الحمدانی

(a. h. i.) : meşhur ilim ve san'at hâmisi ve Hims meliki Seyf-üd-Devle'nin amcazadesi olup, Arap şâir ve ediplerinin en büyüklerinden biridir. [ d. ö. : 932-968]. 

ebû-hamîd, ebû-hûmid

: ابو جميد ، ابو حوميد

(a. i.) : zool. ayı. (bkz. : dübb, hirs). 

Ebû-Hanife

: ابو حنيفه

(a. h. i.) : Hanefî mezhebinin kurucusu olup asıl adı "Nu'mân Ibnü Sabit" dir. [İslâm Ansiklopedisinde : "… Fars, Türk yahut başka bir kavme intisabı açık. değilse de, Arap olmadığı, fakat Araplar arasında doğup büyüdüğü muhakkaktır. " denilmektedir. 

ebuk

: ابوق

(a. s.) : kaçmış, kaçan [köle], (bkz. : âbık). 

Ebû-leheb

: ابو لهب

(a. h. i.) : "alev babası" : Hz. Peygamberin amcası ve Abd-ül-Mut-talib'in oğludur, islâm dînini kabul etmemiş ve halkı da bu dîni kabulden uzaklaştırmayı kendisine iş edinmişti. [Kur'ân-ı Kerîm'de "Tebbet yedâ ebî lehebin. " diye başlıyan 111 inci "Tebbet" sûresi, bununla karısı Ummü Cümleyi hakkındadır]. 

Ebû-Muse-l-Eş'arî

: ابو موسد الاشعری

(a. h. i.) : sahâbe'den olup Muâviye ile Hz. Ali arasındaki hilâfet (halifelik) ihtilâfında, İmâm-t Alî'nin hakemi. 

Ebû-Nüvâs

: ابو نواس

(a. h. i.) : meşhur Arap şâirlerinden bir zat. 

Ebû-Süfyân

: ابو سفيان

(a. h. i.) : Kureyş'in bir kolu olan Benî Ümeyye'nin reisi, Muâviye'nin babası ve Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in düşmanıdır. [597-653]. 

Ebû-Türâb

: ابو تراب

(a. b. i.) : "toprak babası" : Peygamberimizin damadı olan Hz. Alî'nin lâkaplarından biri. 

Ebü-l-Alâ'

: ابو العلاء

(a. h. i.) : körlüğüne rağmen hafızasının fevkalâdeliği ile tanınmış. büyük Arap şâirlerinden biri ki kasîdeleriyle meşhurdur [973- 1057]. 

ebü-l-beşer

: ابو البشر

(a. b. i.) : "insanların babası" : Hz. Adem. 

ebü-l-feth

: ابو الفتح

(a. b. i.) : "fâtihler babası" : II. Mehmed'in lâkabı. 

ebü-l-hevl

: ابو الهول

(a. b. i.) : "korku babası" : Mısır'da, Ehramlar civarında, insan başı şeklindeki korkunç bir taş, sfenks. 

ebül-l-iber

: ابو الئبر

(a. b. s.) : edepsiz, utanmaz [adam]. 

ebü-n-nevm

:  

(a. b. i.) : "uyku babası" : bot. haşhaş. 

ebürrebf

:  

(a. b. i.) : çavuşkuşu, ibibik, (bkz. : hüdhüd). 

ebü-z-zeheb

: ابو الذهب

(a. b. i.) : altın babası, çok zengin adam. 

ebvâb

: ابواب

(a. i. bâb'ın c.) : 1) kapılar. 2) kısımlar, bölümler. 

ebvâb-ı irtikâb

:  

irtikâp kapıları.

ebvâb-ı müzehheb

:  

yaldızlı kapılar.

ebvâb-ı rahmet

:  

rahmet kapıları. 

ebyân

: ابيان

(a. s.) : 1) cömert, eli açık [kimse]. 2) yemekten tiksinen [adam]. 

ebyât

: ابيات

(a. i. beyt'in c.) : iki mısra'dan meydana gelen manzum sözler [bizde "büyüt" bu mânâda kullanılmaz]. 

ebyaz

: ابرز

(a. s. beyâz'dan) : pek ak, pek beyaz. Mevt-i ebyaz : ânî ölüm. 

ebz

:  

(a. i.) : 1) ürkme, kaçma. 2) : birden ölme. 

ebzâr

: ابزار

(a. i. bezr'in c.) : yemeklere konulan kekikler, baharat. 

ebzün

: ابزن

(a. i.) : 1) içinde yıkanılan küçük havuz. 2) banyo, küvet.