delâil

: دلائل

(a. i. delîl'in c.) : delâlet eden şeyler, (bkz. : delîl). 

delâil-i nakliyye ve kavliyye

:  

söz ve anlatma delilleri. 

delâl

: دلال

(a. i.) : naz, işve, cilve; insana güzel, sevimli görünecek hal, durum. 

delâlât

: دلالات

(a. i. delâlet'in c.) : yol göstermeler, kılavuzluklar, alâmet olmalar. 

delâlet

: دلالت

(a. i. c. : delâlât) : 1) gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, alâmet olma. 2) iz, işaret. 

delik

: دليك

(f. i.) : gül tohumu. 

delil

: دليل

(a. i. c. : delâil, edille) : 1) yol gösteren, kılavuz. 2) şahit, belge, tanık, (bkz. : beyyine, burhan). 

delil-i akli

:  

düşünülerek bulunan delil. 

delîl-i nakli

:  

üstad delili. 

delîl-ül-ibâd

:  

Mehmed bin Sinân-üd-dîn adlî bir zat tarafından 1481 (H. 886) yılında manzum ve mensur olarak kaleme alınmış dînî bir eserdir. 

delk

: دلق

(f. i.) : eski elbise, yamalı dilenci hırkası, dervişlerin giydiği eski aba ve yırtık cübbe. 

delk

: دلك

(a. i.) : el ile uğma, sürtme, uğuşturma, uğuşturulma. 

delk ü temas

:  

sürtme ve dokunma. 

delk-püş

: دلق پوش

(f. b. s.) : eski aba veya hırka giyen; fakir, riyakâr adam. 

dell

: دل

(a. i.) : fındıkçılık, koketlik. 

dellâk

: دلاك

(a. i. delk'den.) : hamamda müşterileri keseleyip yıkayan kimse, tellâk, (bkz. : destvân). 

dellâl

: دلال

(a. i. delâlet'den.) : 1) tellâl, satılacak şeyi satan. 2) alıcı ile satıcı arasında vâsıta olan kimse. 

dellâle

: دلاله

(a. i.) : bir kadınla bir erkek veya bir erkekle bir kadın arasında aracılık eden kadın. 

dellâliyye

: دلاليه

(a. i.) : tellâllık parası. 

delv

: دلو

(a. i.) : 1) su kovası. 2) astr. on iki burçtan birinin adı olup, Güneş, eski ocak ayının sekizinci günü bu burca girer ["delve" şek-'iinde kullanıldığı da olmuştur. ].