dâh

: داه

(f. i.) : 1) hizmetçi, câriye. 2) s. on [sayı], (bkz. : deh). 3) s. korkak; alçak, aşağılık [kimse]. 

dahâ'

: ضحاء

(a. i.) : kaba kuşluk vakti. 

dahâmet

: ضخامت

(a. i.) : irilik, kocamanlık şişkinlik, kalınlık, kabalık, [hek. hipertrophie].

dahâme-i kebed

:  

hek. karaciğerin büyümesi.

dahâmet-i izam

:  

kemiklerin iriliği, kalınlığı. 

dahâyâ

: ضحايا

(a. i. dahiyye'nin c.) : kurbanlık hayvanlar. 

dahkâk

: ضحقاك

(a. s. dıhk'den) : çok gülen, çok gülücü. 

Dahhâk

: ضحاك

(f. h. i.) : Çemşîd'in yerini almış olan İran'ın zâlim ve gaddar bir hü-kâmdârı idi. [Hastalandığı zaman iki çocuk beyni ilâç olarak kullanılırdı. Gâve'nin çocuklarına sıra gelince, meşhur kunduracı isyan etmiş ve Dah-hak'ın düşürülmesine sebebolmuştur]. 

dâhi

: داهی

(a. s. c. : duhât) : 1) dehâ sahibi, son derece zekî, anlayışlı ve uyanık. 2) belâ, musibet. 

dâhik

: ضاحك

(a. s.) : gülen, gülücü. 

dâhike

: ضاحكه

(a. i. c. : davâhik) : azı dişlerden her biri. 

dâhil

: داخل

(a. s.) : iç, içeri, içinde, içeri girmiş. Hareket-i dâhil : ilmiye sınıfında ilk derece. İbtidâ-i dâhil : medresede başlangıç. 

dahil

: دخیل

(a. s. dühûl'den) : yabancı, sığıntı, sığınan, sığınmış. 

dâhile

: داخله

(a. i. c. : devâhil) : bir şeyin içyüzü, içi, iç düşüncesi. 

dahilek

: دخيلك

(a. cü.) : rica ederim, yalvarırım, sana sığınırım. 

dâhileri

: داخلاً

(a. zf.) : içeriden, içten. 

dâhili, dâhiliyye

: داخلی ، داخليه

(a. s.) : iç ile ilgili, içe, içeriye mensup. Havâ-dis-i dâhiliyye : iç haberler. Emrâz-ı dâhiliyye : iç hastalıklar. 

dâhim, dâhim

: داهيم ، داهم

(f. i.) : taç. (bkz. : dîhîm, efser, iklil). 

dâhim

: داخم

(f. i.) : nasip ve rızk. 

dahîm

: ضخيم

(a. s. dahâmet'den.) : fazla kalın olan, yoğun. 

dâhine

: داخنه

(a. i. c. : devâhin) : duman çıkan baca. 

dâhis

: داخس

(a. i.) : hek. parmağın uçlarında, tırnak diplerinde çıkan dolama, etyaran. 

dâhiye

: داهيه

(a. i.) : 1) musîbat, felâket. 2) s. çok kurnaz adam. 

dahiyye

: ضحيه

(a. i. c. : dahâyâ) : kurbanlık hayvan. 

dahl

: دخل

(a. i.) : 1) girme, karışma. 2) te'sir, nüfuz, niyet, fikir. 

dahi ü hare

:  

gelir ve gider. 

dahi ü ta'rîz

:  

işe karışma, dokunma. 

dahm

: ضخم

(a. s. dahâmet'den. c. : dı-hâm) : iri, kalın. 

dehm-üMzâm

:  

iri kemikli. 

dahme

: دخمه

(f. i.) : 1) mezar, kabir;türbe; lahit. 2) kükreyen erkek devenin ağzından sağılan köpük. 3) donanma geceleri havaya atılan fişek. 

dahme-endâz

: دخمه انداز

(f. b. s.) : lâğam ve fişek atan. 

dahme-feşân

: دخمه فشان

(f. b. s.) : (ağam saçıcı, saçan. 

dahme-güşa

: دخمه گشا

(f. b. s.) : çukur açan, mezarcı. 

dahm-ül-izâm

: ضخم العظام

(a. st.) : iri kemikli, iri yapılı [kimse]. 

dâhten

: داختن

(f. m.) : bilmek. 

dâhül, dâhûl

: داهل ، داهول

(f. i.) : bostan korkuluğu. 

dahve

: ضحوه

(a. i.) : Güneş'in ufuktan henüz yükselip yayılmıya başladığı zaman, ilk kuşluk vakti, (bkz. : cluhâ). 

dahye

: ضحيه

(a. i.) : 1) (bkz. : udhiye). 2) kuşluk vakti kesilen koyun.