çe

:

 

(f. e.) : küçültme edatı. Bağçe =küçük bağ. 

çeç

:

چچ

(f. i.) : 1) hububat elenen kalbur. 2) harman savurdukları yaba. 

çeçek

:

چچعك

(f. i.) : 1) gül. 2) çiçek hastalığı. 3) [vücuttaki] ben. (bkz. : hâl). 

çegale

:

چغاله

(f. i.) : çağla. 

çegane

:

چغانه

(f. i.) : bir çeşit çalpa-ra, çengi tefciği. 

çeh

:

چخ

(f. i.) : kılıç ve hançer gibi şeylerin kını, kılıfı. 

çeh

:

چه

(f. i.) : kuyu. (bkz. : bi'r, çâh). cenindamlayıcı, damlıyan. 

çehâr

:

چهار

(f. s.) : dört. (bkz. : çâr, cihar). 

çehâr-deh

:

چهارده

(f. b. s.) : on dört. 

çehâr-deh ma'sûm

:

 

Hz. Muhammed (Aleyhisselam) ve kızı Fâtîma ile on iki imam. 

çehâr-gine

:

چهارگانه

(f. b. s.) : dört unsur. 

çehâr-pâ

:

چهارپا

ayaklı hayvan. 

çehâr-şenbih

:

چهارشنبه

(f. b. i.) : dördüncü gün, çarşamba, (bkz. : çâr-şenbih). 

çehârüm

:

چهارم

(f. s.) : dördüncü, (bkz. : çârüm). 

çehârümîn

:

چهارمين

(f. b. s.) : dördüncü, (bkz. : çârümîn). 

çehâr-yâr

:

چهاريار

(f. b. i.) : (bkz. : çâr-yâr). 

çehre

:

چهره

(f. i.) : 1) yüz, surat. 2) surat asma. 3) şekil, [aslı "çihre" dir]. 

çehre-i gülgûn

:

 

gül renkli(pembe) yüz. 4) tas. ilâhî tecellî nurlarının görünmesi, (bkz. : çih. re). 

Çehre-gû ( başı )

:

 

(f. b. i.) : [saraylarda] satranççı başı. 

çehre-güşâ

:

چهره گشا

(f. b. s.) : yüzünü açan, yüz açıcı. 

çehre-nümûd

:

چهره نمود

(f. b. s.) : yüz gösterici, yüzünü gösteren. 

çehre-perdâz

:

چهره پرداز

(f. b. i.) : ressam. çehrc-perdiz-ı cihan : Güneş. 

çekâçâk

:

چكا چاك

ve benzerleri gibi şeylerin çarpışmasıından çıkan ses. (bkz. : çâkâçâk). 

çekâçâk-ı süyûf

:

 

kılıçların çarpışmasından doğan ses. 

çekân

:

چكان

(f. s.) : damlıyan, damlamış. Hûn-çekân : kan damlıyan. 

çekide

:

چكيده

(f. s.) : 1) damlamış. 2) topuz, gürz gibi evvelce kullanılan savaş âleti. 

çekre , çekle

:

چكره ، چكله

(f. i.) : küçük su damlası; serpinti. 

çekûç

:

چكوج

dişengi, taşçı tarağı. 2) değirmen taşı dişengisi. 3) çekiç. 

çelenk

:

چلنك

(i.) : mücevher veya herhangi bir mâdenden yapılıp başa takılan sorguç. 

çelîpâ

:

چارشب

(f. i.) : 1) haç. put. (bkz. ıbüt, salîb, sanem). 2) kavisli, kıvrık çizgi. 3) güzellerin kâhkülü. [evvelce kadınlar kâhküllerinl haç şeklinde iki taraftan yanakları üzerine sarkı-tırlarmış]. 

çeliyye

:

چليه

(f. i.) : ırmaklarda işliyen bir çeşit kayık. 

çem

:

چم

(f. i.) : 1) naz ve edâ ile salınanarak yürüme. 2) s. süslü, düzgün. 3) kazanılmış, toplanılmış. 4) mânâ. 5) kabahat, suç. 6) yemek. 

Çemân

:

چمان

(f. s.) : 1) naz ile salınarak yürüyen, (bkz. : hırâmân). 2) i. şarap ka>-dehi. 3) i. çemen. 

Çemen

:

چمن

(f. i.) : 1) yeşil ve kısa otlarla örtülü yer, çimen. 2) ağaç ve çiçeği olan çayır, yeşillik. 3) pastırmaya konulan bir ot. 

çemen-ârâ

:

چمن آرا

(f. b. i.) : bahçıvan. 

çemen-der

:

چمندر

(f. b. i.) : eşek. 

çemen-Utân

:

چمنستان

(f. b. i.) : çimenlik, bahçe. 

çemen-pirâ

:

چمن پيرا

(f. b. s.) : bağ budayıcı. 

çemen-soffa

:

چمن صوفه

(f. b. i.) : bahçede, çimle kaplı bulunan oturacak yer. 

çemen-zâr

:

چمنزار

(f. b. i.) : çimenlik. 

çemîn

:

چمين

(f. i.) : sidik ve pislik, (bkz. : çâmîn). 

çenâg

:

چناغ

(f. i.) : çanak. 

çenâr

:

چنار

(f. i.) : çınarağacı. lât. platanus

çenber

:

چنبر

(f. i.) : 1) tahtadan veya demirden yapılan dâire veya halka, kasnak. Der-çenber : çenber içinde sıkıştırılmış. 2) başa bağlanan yemeni. 3) esirlik, bağlılık. 

çenberî

:

چنبری

(f. s.) : çenber biçiminde olan. 

çend

:

چند

(f. s.) : 1) birkaç. 

Çend-bâr

:

 

birkaç defa.

Çend-rûz

:

 

birkaç gün. 2) zf. her ne kadar. 3) zf. tâki. 

çendân

:

چندان

(f. zf.) : o kadar. 

çendî

:

چندى

(f. e.) : biraz, bir müddet. 

çend-în

:

چندين

(f. b. zf.) : bu kadar. 

çene

:

چنه

(f. i.) : (bkz. : çâne). 

çeng

:

چنگك

(f. i.) : 1) el. 2) pençe. 3) kanuna benzer, dik tutularak çalınır bir çeşit saz. 4) zf. eğri büğrü. 

çeng-i meryem

:

 

meryemeli denilen nebat, (bkz. : buhûr-i meryem). 

çengâl, çengül

:

چنگال ، چنگل

(f. i.) : 1) çengel. 2) pençe. 

çengâl-i şahin

:

 

şahin pençesi. 

çengâr

:

چنگك

(f. i.) : 1) yengeç. 2) bakır pasından yapılan yeşil boya. 

çengel

:

چنگال

(f. i.) : 1) çengel. 2) pençe. 3) orman. 

çengelistân

:

چنگلستان

(f. b. i.) : sık orman. 

çengî

:

چنگی

(f. i.) : 1) Çeng denilen sazı çalan kimse. 2) oyuncu kız, çengi. 

çengi-nâme

:

چنگنامه

(f. b. i.) : köçekler için yazılan şiir. 

çeng-nâme

:

چنگنامه

(f. b. i.) : ed. Dîvân edebiyatında manzum bir nevî. 

çep

:

چپ

(f. s.) : 1) sol. 2) falso, yanlış. 

çep ü rast

:

 

sağ ve sol. 

çepçâp

:

چپچاپ

(f. i.) : öpüş sesi. 

çep-endâz

:

چپ انداز

(f. b. s.) : hîlekâr. 

çep-endâzi

:

چپ انداز

(f. b. i.) : hîlekârlık. 

çep ü rast

:

چپ وراست

(f. b. s.) : sağ ve sol. 

çerâ

:

چرا

(f. i.) : 1) otlama. 2) otlak. 

çerâg

:

چراغ

(f. i.) : otlama; otlak. 

çerâg-ı mugan

:

 

şarap. 

çerâ-gâh, çerâ-geh

:

چراگاه ، چراگه

(f. b. i.) : hayvan otlatılan yer, çayır, otlağı. (bkz. : mer'a). 

çerâgân

:

چراغان

(f. i.) : 1) [evvelce] suçluların başlarına yaralar açarak ve herbirine fitiller koyarak uçlarını yakmak suretiyle edilen işkence. 2) etrafıaydınlatma, şenlik, donanma. 

çerâg-çeşm

:

چراغ چشم

(f. b. i.) : göz nuru, evlât. 

çerâgvâre

:

چراغواره

(f. b. i.) : içinde "çerâg" yakılan kap, kandil. 

Çerâkese

:

چراكسه

(a. i. çerkes'in c.) : çerkesler.

çerâm, çerâmîne

:

چرم شير

(f. i.) : otlak. 

çerâ-zâr

:

چرازار

(f. b. i.) : çayır, otlak. 

çerb

:

چرب

(f. s.) : 1) semiz, yağlı. 2) uygun. 3) fazla ve üstün olma. 

çerb ü huşk

:

 

semiz ile kuru; zengin ile fakir. 

çerb-âhûr

:

چرب آخور

(f. b. i.) : 1) yemi bol olan ahır. 2) nîmet ve bolluk içinde yaşı-yan kimse. 

çerb-dest

:

چرب دست

(f. b. s.) : eline çabuk; eli işe yatkın. 

çerb-gû

:

چرب گو

(f. b. s.) : (bkz. : çerb-güftâr, çerb-zebân). 

çerb-güftâr

:

چرب گوفتار

(f. b. s.) : çerb-zebân). 

çerbî

:

چربى

(f. i.) : yumuşaklık, tatlılık. 

çerb-pehlû

:

چرب بهلو

(f. s.) : semiz, yağlı, gövdeli. 

çerb-zebân

:

چرب زبان

(f. b. s.) : 1) tatlı ve güze] sözlerle halkı kendine çeken kimse. 2) yaltakçı, hîlekâr. (bkz. : çerb-gû, çerb-güftâr). 

Çerde

:

چرده

(f. i.) : renk, yağız. Siyeh-çerde : kara yağız. 

çerende

:

چرنده

(f. i.) : otlayıcı, otlıyan. 

çeres

:

چرس

(f. i.) : 1) zindan, hapis. 2) işkence. 3) üzüm teknesi. 4) otlak. 5) dilencilerin dilenerekbiriktirdiklerişey. 

çeres-dân

:

چرسدان

(f. b. i.) : fukara torbası. 

çerge 

:

چرگه

(f. i.) : sürek avı. 

çerh

:

چرخ

(f. i.) : (bkz. : çarh). 

çerkeşiyye

:

چركشيه

(f. i.) : Halvetiyye tarikatının ayrıca tâiî şubeleri de meydana gelmiş olan Nasûhiyye şubesinin ikinci derecedekilerden birinin adı. [kurucusu : Çerkeşli şeyh Hacı Mustafa Efen-di'dir]. 

çerm

:

چرم

(f. i.) : insan ve hayvan derisi. 

çerm-şîr

:

چرم شير

(f. i.) : kamçı, (bkz. : tâziyâne). 

Çesbân

:

چسبان

(f. s.) : (bkz. : çespân). 

çespân

:

چسپان

(f. s.) : lâyık, münâsip, yakışır, uygun, (bkz. : bercâ, şâyeste). 

çespîde

:

چسپيده

(f. s.) : lâyık, uygun, münâsip, (bkz. : çespân, şâyeste). 

çeş (-)

:

چش

(f. s.) : "sınayan, deniyen, tadına bakan" mânâsiyle birleşik kelimeler meydana getirir. Nemek-çeş : tuzlu. 

çeşende

:

چشنده

(f. s.) : tadıcı. tadan, tadına bakan. 

Çeşide

:

چشيده

(f. s.) : tatmış, tadılmış olan. 

çeşm

:

چشم

(f. i. c. : çeşmân) : göz. (bkz. : ayn, dîde). 

çeşm-i âhû

:

 

ceylân gözü. 

çeşm-i bed

:

 

kem göz. 

çeşm-i bed

:

 

kem göz. 

çeşm-i bülbül

:

 

1) noktalı veya damarlı sırça. 2) g. s. camdan yapılmış ve üzeri spiral renkli camlarla bezenmiş veya bu spiraller arasına çiçek motifleri yerleştirilmiş şurup vesaire konmak için kullanılan uzunca boyunlu, kulplu veya kulpsuz, kapaklı veya kapaksız bir çeşit sürahi. 

çeşm-i gazûb

:

 

kızgıın bakış. 

çeşm-i giryân

:

 

atjlıyan göz

çeşm-i horos

:

 

horoz gözü, kırmızı şarap. 

çeşm-i hoş-nigâh

:

 

güzel bakışlı göz. 

çeşm-i mahmur

:

 

baygın, süzük göz. 

çeşm-i mest

:

 

sarhoş göz. 

çeşm-i meygûn

:

 

şarap gibi sarhoş edici göz. 

çeşm-i pürhumâr

:

 

mahmur, baygın, süzgün göz. 

çeşm-i siyah

:

 

kara göz. 

çeşm-i yâr

:

 

sevgilinin gözü. 

çeşm-i zag

:

 

(karga gözü) : mavi, açık mavi göz. 

çeşm-i zahm

:

 

nazar değme, (bkz. : isâbet-i ayn). 

çeşmân

:

چشمان

(f. i. çeşm'in c.) : gözler. 

çeşmân-ı dil-fürûş

:

 

gönlü aydınlatan gözler. 

çeşm-âşinâ

:

چشم آشنا

(f. b. s.) : göz aşinalığı olan, tanıdık. 

çesm-âvîz

:

چشم آويز

(f. b. i.) : peçe, yüz örtüsü. 

çesm-çerâğ

:

چشم چراغ

(f. b. s.) : seçkin. (bkz. : güzide). 

çeşm-dâr

:

چشمدار

(f. b. s.) : gözliyen, 'bek! iyen. 

çeşm-dâşt

:

چشم داشت

(f. b. i.) : umma. 

çeşm-derîde

:

چشم دريده

(f. b. s.) : utanmaz, sıkılmaz. 

çeşme

:

چشمه

(f. i.) : 1) musluklu su "haznesi. 2) pınar, su kaynağı. 

çeşme-i hâverî

:

 

Güneş. 

çeşme-i hayvân veya hızır

:

 

âbı-hayât denilen suyun, bengisu'yun çeşmesi. 

çeşme-i hıdr, hur veya hıdır, hızır

:

 

âb-ı hayât çeşmesi. 

çeşme-i vasl

:

 

kavuşma pınarı. 

çesm-efsâ

:

چشم افسا

(f. b. s.) : nazar değmesine afsun eden. 

çoşme-sâr

:

چشمه سار

(f. b. s.) : çeşmesi bol olan yer. 

çeşm-hâne

:

چشم خانه

(f. b. i.) : gözevi. 

çeşen, çeşen

:

چشن ، چشن

(f. i.) : 1) bayram. 2) ziyafet, şölen. 3) düğün. 

çetr

:

چتر

(f. i.) : 1) çadır;gölgelik. 2) gece. 

çetr-i anb«rîn

:

 

karanlık gece. 

çetr-i fîrûze-fâm

:

 

mavi renkli gök. 

çetr-i nûr, çetr-i seher

:

 

Güneş. 

çetr-i sîmâbî, çetr-i sîmîn

:

 

Ay, dolun ay. 

çetû

:

چتو

(f. i.) : perde, örtü. 

çetûk

:

چتوك

(f. i.) : serçe kuşu. (bkz. : -usfûr). 

çevgân

:

چوگان

(f. i.) : 1) cirit oyucunda atlıların birbirlerine attıkları değnek. 2) ucu eğri deknek, baston, çevgen. 3) tas. Allah'ın ezeldeki takdîri. 

çevgân-bâz

:

چوگان باز

(f. b. s.) : çevgân ile oynıyan, sopa sallıyan. 

çevgân-dâr

:

چوگان دار

(f. fc. s.) : çevgân taşıyan uşak. 

çevgân-zen

:

چوگان زن

(f. b. s. c. : çevgân. zenân) : çevgân vuran, çevgân ile oynıyan.