cîl

:

جيل

(a. i. c. : ecyâl) : 1) cemaat;insan güruhu, taife. 2) millet; aşîret. 3) nesil, kuşak. 

cîlen ba'de cîlin

:

 

devirden devire. 

cila'

:

جلاء

(a. i.) : parlatma, parlaklık. 

cilâ-bahş

:

جلا بخش

(a. f. b. s.) : parlaklık veren. 

cilâ-dâde

:

 

(f. b. s.) : cila sürülmüş, cilalanmış, parlatılmış, 

cilâ-dâr

:

جلا دار

(a. f. b. s.) : cilâlı, parlak. 

cilânger

:

جلانگر

(f. i.) : çilingir. 

cilâs

:

جلاس

(a. i.) : beraber oturma. 

cilbâb

:

جلباب

(a. i. c. : celâbîb) : 1) gömlek. 2) çarşaf; ferace. 

cilbend

:

جلبند

(f. i.) : büyük cüzdan, evrak koymak üzere gözlere ayrılmış cüzdan, evrak çantası. 

cild

:

جلد

(a. i. c. cülûd, eclâd) : 1) deri. 2) kap. 3) kitap. 4) meşin. 

cild-ger

:

جلدگر

(f. b. i.) : ciltçi, mücellit. 

cilf

:

جلف

(a. s.) : kaba, hoyrat; ayakta-kımından. 

cilve

:

جلوه

(a. i.) : 1) kırıtma. 2) tecellî, görünme. 

cilve-i ilâhiyye

:

 

Allah'ın cilvesi. 

cilve-gâh, cilve-geh

:

جلوه گاه ، جلوه گه

(a. f. b. s.) : cilve yeri, cilva edecek yer. 

cilve-gâh-ı zuhûr

:

 

çıkıp görünülen yer. 

cilve-ger

:

جلوه گر

(a. f. b. s.) : (bkz. : cil-ve-sâz). 

cilve-kâr

:

جلوه كار

(a. f. b. s.) : cilveli. 

cilve-künân

:

جلوه كنان.

(a. f. zf.) : cilve ederek. 

cilve-nümâ

:

جلوه نما

(a. f. b. s.) : cilve gösteren, cilve eden, cilve yapan. 

cilve-sâz

:

جلوه ساز

(a. f. b. s.) : cilve eden, cilve yapan, cilveli, (bkz. : cilve-ger).