cez', cez'a

:

جزع ، جزعه

(a. s.) : göz boncuğu denilen, kara alaca ve değerli bir süs taşı, damarlı akik. 

cez’

:

جذع

(a. i.) : ağaç kökü. 

cez

:

جز

(f. i.) : ada. (bkz. : cezîre). 

ceza’

:

جزع

(a. i.) : sabırsızlıkla sızlanma. 

ceza'ü fezâ

:

 

telâş içinde ağlayıp sızlanma. 

ceza

:

جذع

(a. i.) : 1) ceza, karşılık [iyi eyâ kötü], azap. 

cezâ-yi amel

:

 

işlenen bir şeyin görülen fenalığı. 

cezâ-yi nakdî

:

 

para cezası. 

cezâ-yi seza

:

 

lâyık olan ceza. 

cezâ-yi Sinimmâr

:

 

Sinimmâr'ın gördüğü ceza [daha güzelini yapmasın diye, yaptığı binanın üzerinden atılarak öldürül- müştür]. 2) gr. şart cümlesinde bulunan ikinci kısım : ["haber verirseniz ben de gelirim" cümlesindeki : "haber verirseniz = şart, ben de gelirim = cezadır"]. 

cezâen

:

جزاء

(a. zf.) : ceza olarak. 

cezâî, cezâiyye

:

 

(a. s.) : cezaya âit, ceza ile, ceza işleriyle ilgili. 

cezâir

:

جزائر

(a. i. cezîre'nin c.) : adalar. 

cezâir-i Garb

:

 

Cezayir. 

cezâir-i Hind

:

 

Hind-i Çînt adaları. 

cezâir-i isnâ aşer

:

 

Ege Denizi'ndeki oniki ada, 

cezâir-i müctemia

:

 

takım adalar. 

cezâir-i Seb'a

:

 

lyonien adaları. 

cezâlet

:

 

(a. i.) : 1) rekâketsizlik, peltek, kekeme veya pepeyi olmayış. 2) ed. telâffuzu kulağa sert gelen kelimelerin söyleniş keyfiyeti. 

cezâlet-i ma'nâ

:

 

mânâ düzgünlüğü. 

cezb

:

جذب

(a. i.) : kendine çekme, çekilme. 

cezb-i kalb

:

 

gönlü çekme, gönül alma. 

cezbe

:

جذبه

(a. i. c. : cezebât) : 1) ruhun hayret ve sevince kapılarak sanki cesetten hâriç bulunuyormuş gibi olması, heyecana gelmesi. 2) târîkat ehlinin kendinden geçme hâli. 

cezbe-dâr

:

جذبه دار

(a. f. b. s.) : cezbeli. 

cerbe-efgen, -fegen

:

 

(a. f. b. s.) : cezbe verici, cezbeye düşürücü. 

cezebât

:

جذبات

(a. i. cezbe'nin c.) : (bkz. : cezbe). 

cezel

:

جزل

(a. i.) : bir şeyi ikiye bölme. 

cezer

:

جزر

(a. i.) : havuç.

cezer-üt-türâb

:

 

yabanihavuç. 

cezîl

:

جزيل

(a. s.) : 1) peltek ve bozuk olmıyan [söz, kelime], (bkz. : cezl). 2) çok, bol. Ecr-i cezîl : bol sevap. 

cezîre

:

جزيره

(a. i. c. : cezâir) : ada [denizde], 

cezîret-ül-Arab

:

 

Arabistan yarımadası. 

cezl

:

جزل

(a. s.) : 1) tomruk, kalın odun. 2) çetrefil olmayıp, dürüst, doğru olan. [çok zaman söz ve kelime hakkında kullanılır], (bkz. : cezîl1)

cezlân

:

جذلان

(a. s.) : mutlu. 

cezm

:

جزم

(a. i.) : 1) kesin karar, niyet. (bkz. : azm). 2) gr. bir kelimenin sonundaki harf veya harekeyi düşürme. 

cezmâzec

:

جزمازج

(a. i.) : bot. ılgın meyvası. 

cezmen

:

جزماً

(a. zf.) : kestirip atmak suretiyle. 

cezmî

:

جزمى

(a. s.) : 1) cezm ile ilgili; kat'î karar ve niyete âit. 2) i. erkek adı. 

cezr

:

جذر

(a. i. c. : cüzûr) : 1) kök, asıl. 

cezr-i arızî

:

 

ek kök. 

cezr-i dereni

:

 

yumru kök. 

cezr-i rîşî

:

 

saçak kök. 

cezr-i vetedî

:

 

kazık kök. 2) [denizde] alçalma, inme. Medd ü cezr : coğr. * gelgit. 3) mat. kendi misline darbolunmakla bir sayı meydana getiren rakam, kare kök : üç, dokuzun cezridir. 

cezre

:

جزره

(a. i.) : kasaplık davar [koyun, keçi v.b. ]. 

cezr

:

جذري

(a. s.) : 1) köke âit, kökle ilgili. 2) radikal. 

cezriyye

:

جذريه

(a. i.) : fels. *köktencilik, fr. radicalisme. 

cezû'

:

جزوع

çok sabırsızlanan. 

cezûb

:

جذوب

(a. s.) : çok cezbeden, çeken, (bkz. : cezzâb). 

cezzâb

:

جذاب

(a. s. cezb'den.) : çok cezbeden, çeken, (bkz. : cezûb). 

cezzâf

:

جزاف

(a. i.) : ağ ile balık tutan balıkçı. 

cezzâr

:

جزار

(a. i.) : 1) deve kasabı. 2) mec. zâlim, gaddar, kanlı.