cev

:

جو

(f. i.) : arpa. (bkz. : şaîr). Dâne-i cev : arpa tanesi. 

cevâb

:

جواب

(a. i. c. : cevâbât. ecvibe) : sorulan şeye verilen karşılık [sözle, yazı ile]. 

cevâb-ı kat'î

:

 

kesin söz. 

cevâb-ı nâ-sevâb

:

 

doğru olmıyan karşılık. 

cevâb-ı şâfî

:

 

inandırıcı cevap. 

cevâbât

:

 

(a. i. cevâb'ın c.) : sorulan şeylere verilen karşılıklar, (bkz. : ecvibe). 

cevaben

:

جوابات.

(a. zf.) : cevap, karşılık olarak. 

cevabî

:

جوابي

(a. s.) : cevap, karşılık. 

cevabî

:

 

(a. i. câbî'nin c.) : "câbîler, tahsildarlar. 

cevâb-nâme

:

جوابنامه

(a. f. b. i.) : cevap olarak yazılan yazı. 

Cevâd

:

جواد

(a. s. cûd'dan) : 1) cömert, eli açık. 2) i. erkek adı. 

cevâdd

:

 

(a. i. câdde'nin c.) : caddeler, büyük, işlek yollar. 

cevahir

:

جواهر

(a. i. cevher'inc.) : 1) cevherler, elmaslar, kıymetli taşlar. 2) mayalar, özler. 

cevâhir-i ulviyye

:

 

felekler, * gezeğenler. 

cevâhir-ül-esdâf

:

 

1392(H. 795) den 143?. (H. 843) e kadar Kastamonu'da Beylik süren Can-dar Oğullarından Isfendiyar Bey'in emriyle oğlu 'brâhim Dey için adı bilinmiyerı bir zat tarafından meydana getirilmiş Kur'an tefsiridir. 

cevâhir-ül-kelimât

:

 

Şemsi adında bir zâtın Arapça'dan Türkçe'ye kaleme aldığı 108 sahifalık bir lügat kitabıdır, [istinsahı, 1666(H. 1077) dir]. 

cevahiri

:

جواهري

(a. i.) : cevahirci, elmas alıp satan. 

cevâib

:

جوائب

(a. i. c.) : halk arasında dolaşan haberler. 

cevâiz

:

جوائز

(a. i. câize'nin c.) : verilen bahşişler, armağanlar, (bkz. : caize). 

cevâmi'

:

جوامع

(a. i. cami' ve câmia'nın c.) : 1) ibâdet yerleri, mescitler, [mescitlerde cuma namazı kılmak caiz değildir]. 2) toplu şeyler. 

cevâmid

:

جوامد

(a. s. câmid'in c.) : cansızlar, hayatsız, donmuş şeyler. 

cevâmîs

:

جواميس

(a. i. câmûs'un c.) : mandalar, su sığırları. 

cevân

:

جوان

(f. s.) : (bkz. : cüvân). 

cev'ân

:

جوعان

(a. s. cû'dan.) : aç, acıkmış, mîdesi boş. (bkz. : câyi'). 

cevânib

:

جوانب

(a. i. cânib'in c.) : taraflar, yanlar. 

cevânib-i erbaa

:

 

dört taraf. 

cevânih

:

جوانح

(a. i. caniha'nın o.) : 1) (bkz. : câniha) 2) g. s. bir yazı sitili. 

cevârî

:

جواري

(a. i. câriye'nin c.) : ha-' layıklar, hizmetçi kızlar. 

cevâr-il-Künnes

:

 

gezegenler; Utarit(Merkür), Zühre(Venüs), Merih(Mars), Müşteri(Jüpiter) ile Zuhal(Satürn). 

cevârih

:

 

(a. i. câriha'nın c) : (bkz. : câriha). 

cevâsîs

:

جواسيس

(a. s. câsûs'un c) : (bkz. : câsûs). 

cevaz

:

جواز

(a. i.) : caiz olma, izin, müsâade. 

cevâz-ı kanuni

:

 

kanunî bir yasağı olmıyan. 

cevâz-ı şer'î

:

 

yapılması şerîatçe suç sayılmıyan. 

cevder

:

جودر

(f. i.) : okuz. (bkz. : gâv). 

cevdet

:

جودت

(a. i.) : 1) iyilik, güzellik. 2) olgunluk. 3) büyüklük. 4) tazelik. 5) kusursuzluk. 6) erkek adı. 

cevdet-i fehm

:

 

anlayışiyiliği, tazeliği, üstünlüğü. 

cevdet-i fikr

:

 

fikir, düşünce fâzeliği, üstünlüğü. 

cevdet-i kariha

:

 

kavrama tazeliği, üstünlüğü. 

cevelân, cevlân

:

جولان ، جولان

(a. i.) : dolaşma, dolanma, gezinme. 

cevelân-ı dem

:

 

kanın cevelânı, dolaşması. 

cevelân-gâh, cevelân-geh

:

 

(a. f. b. i.) : dolaşılan yer, dönüp dolaşma yeri; koşu, savaş yeri. 

cevelân-ger, cevlân-ger

:

جولانگاه ، جولانگه

(a. f. b. i.) : cevelân edici, dolaşıcı; atlı. 

cevelân-gerî, cevlân-gerî

:

جولانگرى ، جولانگرى

(f. b. i.) : cevelângerlik, cevelân edilicik, dönüp dolaşıcılık. 

cevf

:

جوف

(a. i.) : 1) boşluk. 2) oyuk. 3) iç; kalb. 

cevf-i leyi

:

 

gece yarısı, yarı gece. 

cevf-i mi'de

:

 

mîde boşluğu. 

cevher

:

جوهر

(a. i. c. : cevahir) : 1) maya, öz. 2) elmas, değerli taş ["cevahir" en çok bu mânâda kullanılır]. 3) [evvelce] Horasan'da ve Şam'da yapılan kılıçların demirlerinde görülen siyah ve beyaz dalgalı benekler, çizgiler. 4) ed. yalnız noktalı harfler hesâbedilmek suretiyle ve "ebced" hesabiyle yazılan, çok defa manzum olan târih, (bkz. : cevherin, mu'cem, menkut). [zıddı "mühmel"]. 5) fels. kendi kendine bir varlığı olup, gerçekleşmesi için başka bir nesneye ihtiyâcı olmıyan.

cevher-i ferd

:

 

1) atom; 2) ed. [şiirde] sevgili veya onun dudağı. 

cevher-i ulvî

:

 

1) en yüksek cevher; felekler; 2) ruh; 3) ateş. 

cevher dâr

:

جوهردر

(a. f. b. s.) : 1) elmaslı. 2) noktalı, [harf], (bkz. : cevher4) . 3) siyah ve beyaz dalgalı benekli [kılıç], (bkz. : cevher3) . 4) eski tüfeklerden birinin adı. 

cevhere

:

جوهره

(a. i.) : bir tane cevher. 

cevher-fürûş

:

جوهر فروش

(a. f. b. i .) : cevher satan, cevahirci, (bkz. : güher-fürûş). 

cevheri

:

جوهري

(a. s.) : cevhere, değerli taş veya inciye âit olan, bunlarla yapılmış veya işlenmiş bulunan, fr. substantialisme. [müen. cevheriyye]. 

cevherin

:

جوهرين

(a. s.) : mücevherden, cevherden. 

cevheriyyûn

:

جوهريون

(a. i. c.) : Allah'a bir cevher nazariyle bakan mu'tezile fırkası. 

cevlân-gâh, cevlân-geh

:

جولانگه جولانگاه

(a. f. b. s.) : (bkz. : cevelân-gâh, cevelân-geh). 

cevîn , cevîne

:

جوين

(f. s.) : arpadan yapılmış nesne; arpa unu. Nân-ı cevîn : arpa ekmeği. 

cevr

:

جور

(a. i.) : 1) haksızlık, ezâ, cefâ, eziyet, gadir, zulüm; sitem. 2) tas. târîkat adamının ruhan ilerilemesine manî olan şey. 

cevreb

:

جورب

(a. i.) : çorap. Çâk-ı cevreb : çorap söküğü. 

cevsak

:

 

(a. i.) : köşk, konak. 

cevse

:

 

(f. i.) : 1) köşk. (bkz. : cevsak). 2) çardak. 

cevsek

:

 

(f. i.) : düğme. 

cevşen

:

 

(f. i.) : örme zırh, vaktiyle giyilen savaş elbisesi. 

cevşen-güdâz

:

 

(f. b. s.) : zırh eriten. 

cevsen-pûs

:

 

(f. b. s.) : zırh giyen, zırhlı. 

cevşen-şikâf

:

جوشن شكاف

(f. b. s.) : zırh paralayıcı. 

cevşîr, cevşîre

:

جوشير ، جوشيره

(f. i.) : 1) çulha. 2) arpa çorbası. 

cevv

:

 

(a. i.) : hava, boşluk. İlm-i ah-vâl-i cevv : meteoroloji. 

cevv-i hevâ

:

 

hava boşluğu. 

cevv-i kebûd

:

 

mavi boşluk, gökyüzü. 

cevval

:

جوال

(a. s.) : koşan, dolaşan, hareket eden. Fikr-i cevval : hareketli, canlı fikir. 

cevvî, cevviyye

:

 

(a. s.) : arzın etrafındaki boşlukla ilgili. 

cevz

:

جوز

(a. i.) : ceviz.

cevz-i bevvâ, cevz-i Hindi

:

 

Hindistan cevizi. 

cavzâ'

:

جوزاء

(a. i.) : astr. İkizler burcu, semânın kuzey yarım küresinde görünen iki parlak yıldızlı bir burç olup Güneş, mayıs ayında bu burca girer lât. Geminus; fr. les Jumeaux; ing. Gemini. 

cevzâk

:

جوزاك

(f. i.) : elemlenme, kederlenme.

cevziyye

:

جوزيه

(a. i.) : bot. cevizgiller, fr. Juglandasees.