cenâb |
: |
جناب |
(a. i.) : 1) "şeref, onur ve büyüklük" terimi olarak kullanılır, hazret. |
Cenâb-ı Hakk, Cenâb-ı Halik |
: |
|
Allah. 2) erkek adı. 3) avlu. |
Cenâb-ı südde-i devlet-meâb |
: |
|
pâdişâh kapısının avlusu. |
Cenâb-ı muhavvil-ül-havll ve-l-ahvâl |
: |
|
havli, kuvveti ve halleri başka şekle sokan, Allah. |
cenabet |
: |
جنابت |
(a. i.) : 1) gusülü gerektiren durum. 2) bu durumda olup ta henüz guslet memiş olan kimse, (bkz. : cünüb). 3) s. pis. [küfür olarak]. |
cenâh |
: |
جناح |
(a. i.) : 1) kanat, kuş kanadı. 2) kol, pazı. 3) ask. yan; kol. |
cenâh-ı ma'dilet |
: |
|
âdâlet. kanadı. |
cenâh-ı semek |
: |
|
balık kanadı. |
cenâh-ı tâir |
: |
|
kuş kanadı. |
cenâheyn |
: |
جناحين |
(a. i. cenâh'dan) : iki kanat, iki yan. Zü-l-cenâheyn : 1) dünyâsı da, âhireti de iyi olan; 2) iki tarafa da yaranmasını bilen, iki yüzlü, (bkz. : mürâî). |
cenâib, cenâyib |
: |
جنايب جنائب |
(a. i. cenîbe'nin c.) : yedek hayvanlar, binekler. |
cenan |
: |
جنان |
(a. i.) : kalb, yürek, gönül Hâlis-ül-cenân : kalbi temiz. |
cenaze |
: |
جنازه |
(a. i. c. : cenâiz) : insan ölüsü, [cinâze(=tabut) mânâsına gelir]. |
cenb |
: |
جنب |
(a. i.) : yan, taraf. |
Cenbî |
: |
جنب |
(a. s.) : yan tarafa âit. |
cenbiyye |
: |
جنبيه |
(a. i.) : Arapların yan taraflarına takmak suretiyle kullandıkları bir çeşit eğri kama; hançer. |
cendel |
: |
جندل |
(a. i.) : nehirlerde bulunan büyük kaya. |
cendeliyye |
: |
جندليه |
(a. i.) : rufâiye tarikatının on iki şubesinden biri. fötekiler : Harîriyye, Kiyâliyye, Sayyâdiyye, Uzeyriyye, Acelâniyye, Kat-nâniyye, Fazliyye, Vâsıtiyye, Cebertiyye, Zeyniyye, Nûriyye'dir]. |
Cendere |
: |
جندره |
(a. f. i.) : 1) tazyik, baskı. 2) dar dere, boğaz. 3) kalın oklava. 4) mec. sıkı ve dar yer. |
ceng |
: |
جنگك |
(f. i.) : savaş, vuruşma. |
ceng-i zergerî |
: |
|
yalancıktan yapılan savaş. Der ceng-i evvel : ilk ağızda. |
ceng-âver |
: |
|
(f. b. s. c. : ceng-â-verân) : cenkçi, dövüşken. |
ceng-âverân |
: |
جنگاوران |
(f. b. s. ceng--âver'in c.) : cenkçiler, dövüşkenler, savaşçılar. |
ceng-âverâne |
: |
جنگاورانه |
cenkçiye, dövüşkene yakışacak surette. |
ceng-âverî |
: |
جنگاوري |
(f. b. i.) : cenkçilik, dövüşkenlik. |
ceng-âzmûde |
: |
جنآرمودهگك |
(f. b. s.) : savaş tecrübesi olan [kimse]. |
Ceng-azmûdengî |
: |
|
(f. b. i.) : savaşta tecrübe sahibi olma. |
ceng-cû |
: |
|
(f. b. s.) : cenk arayıcı, kavgacı. |
cengel |
: |
|
(f. i.) : orman. |
cengel-istân |
: |
|
(f. b. i.) : orman, sık ağaçlık. |
cengî |
: |
|
(f. i.) : savaş hâlinde bulunan. |
Cengîziyân |
: |
|
(f. i. c.) : Cengiz soyundan gelenler, bunlara tâbi olanlar. |
cenîbe, cenîbet |
: |
|
(a. i. c. : cenâib. cenâyib) : yedek hayvanı, çıvgar. |
cenîbe-keş |
: |
|
(a. f. b. s.) : yedek hayvanı çekip götüren. |
cenîn |
: |
|
(a. i.) : karındaki çocuk, döl. İskat-ı cenîn : çocuk düşürme. |
cenîn-i gayr-i müstebîn-il-hilka |
: |
|
anat. âzâs : kısmen teşekkül etmiş cenîn. |
cenîn-i kâzib |
: |
|
gerçek olmıyan gebelik, dış gebelik. |
cenîn-i müstebîn-il-hilka |
: |
|
âzası belirmiş olan cenîn. |
cenîn-i sakıt |
: |
|
düşen çocuk, düşük. |
cenîver |
: |
جنيور |
sırat köprüsü, olan yeşilimsi madde, [aslı : enkâr, zenkâr dır. ]. |
cenkâr |
: |
جنكار |
(f. i.) : bakır pası renginde |
cennân |
: |
جنان |
(a. i.) : bahçivan |
cennât |
: |
جنات |
(a. i. cennet'in c.) : cennetler, uçmaklar;bahçeler. |
cennât-ı adn |
: |
|
cennetbahçeleri. |
cennet |
: |
جنات |
(a. i. c. cinân. cennât) : 1) uçmak. 2) bahçe. 3) çok ferah ve havadar yer. Sekiz cennet vardır : [dâr-ül-celâl, dâr-üs-selâm, cennet-ül-me'vâ, cennet-ül-huld, cennet-ün-naim, cen-net-ül-firdevs, cennet-ül-karar, cennet-ül-adn]. (bkz. : bihişt). |
cennet-mekân |
: |
جنت مكان |
(a. b. s.) : yeri cennet olan. |
cenûb |
: |
جنوب |
(a. i.) : güney. |
cenûbî |
: |
جنوبي |
(a. s.) : cenûba mensup, güneyde bulunan. |