ced'

:

جدع

(a. i.) : birinin, burun, kulak, dudak, el veya ayağını kesme. 

cedâ

:

جدا

(a. i.) : 1) bol. yağmur. 2) "'hediye; ihsan. 3) avantaj, kazanç. 

cedâvî

:

جداوي

(f. i.) : hizmetkâr aylığı. 

cedâvil

:

جداول

(a. i. cedvel'in c.) : cetveller, (bkz. : cedvel). 

cedb

:

جدب

(a. i.) : 1) kısırlık. 2) kusur. 

cedd

:

جد

(a. i. c. : ecdâd) : dede, büyük baba, ananın veya babanın babası.

ceddi a'lâ

:

 

soy kökü. 

ceddânî

:

جداني

(a. s. cedd'den.) : ataya . âit, onunla ilgili, fr. atavistique. 

ceddâniyyet

:

جدانيت

(a. i.) : atavizm, 'ir. atavisme. 

ceddât

:

جداة

(a. i. cedde'nin c.) : nineler. 

cedd be-cedd

:

جد بجد

(a. zf.) : büyük babadan büyük babaya intikal suretiyle. 

cedde

:

جده

(a. i. c. : ceddât) : büyük ana veya babanın anası.

cedde-i faside

:

 

ananın anası, anne anne.

cedde-i sahiha

:

 

babanın anası, baba anne. 

cedel

:

جدل

(a. i.) : 1) sert münâkaşa, tartışma. 2) kavga, İlm-i hitaf ü cedel : mantık yoliyle münâkaşa ilmi.

cedel etmek

:

 

dil kavgası, söz yarışı yapmak. 

cedel-gâh

:

جدلگاه

(a. f. b. i.) : çekişme yeri, mec. Dünyâ. 

cedelî

:

جدلي

(a. s.) : 1) münâkaşaya, tartışmaya âit. 2) münâkaşacı. 

cedelî-mücîb

:

جدلي مجيب

(a. b. s.) : münâkaşada cevap veren. 

cadelî-sâil

:

جدلي سائل

(a. b. s.) : münâkaşayı, tartışmayı açan, münâkaşada, tartışmada sual soran. 

cedere

:

جدره

(a. i.) : boyundaki kalkan bezinin büyümesiyle beliren hastalık, guşa, fr. goitre. 

cederî

:

جدري

(a. i.) : vücutta çıkan çiçek hastalığı. Telkîh-i cederî : çiçek aşısı.

cederî-i bakarı

:

 

öküz ve inek cinsi hayvanlarda meydana gelen çiçek hastalığı.

cederî-i kâzib

:

 

suçiçeği denilen kabarcıklar, (bkz. : cüderî). 

cedes

:

جدث

(a. i.) : mezar, kabir. 

cedgâre

:

جدگاره

(f. i.) : türlü türlü yol, tedbir ve reyler, oylar. 

cedîd, cedide

:

جديد ، جديده

(a. s.) : 1) yeni, kullanılmamış, (bkz. : mücedded). 2) pek az zamandan beri bilinen veya mevcut olan. 3) Acemlerin kullandıkları bir vezin. Edebiyyât-ı ee-dîde : yeni edebiyat, (bkz. : edebiyyât). 

cedîdân, cedîdeyn

:

جديدان ، جديدين

(-lafa. b. i.) : gece ve gündüz. 

cedîr

:

جدير

(a. s.) : lâyık, münâsip, uygun. (bkz. : bercâ, çespân, şâyeste. ). 

cedvâ

:

جدوي

(a. i.) : 1) hediye, armağan. 2) bol yağmur. 

cedvel

:

جدول

(a. i. c. : cedâvil) : 1) düzgün çizgi çizmeğe mahsus ağaçtan veya mâdenden yapılmış âlet, cetvel tahtası. 2) çizelge, liste. 3) su arkı, su kanalı. 4) g. s. fildişi, oyma ve kakmalarda bir kaçı birbirine paralel olarak yerleştirilen çubuk hâlindeki motif.

cedvel-i sîm

:

 

gümüş kanal.

Cedvel-keş

:

جدولكش

(a. f. b. s.) : cetvel çeken sanat erbabı, yalnız güzel çizgi çekmekle uğraşan sanatkâr. 

cedy

:

جدي

(a. i.) : 1) keçinin erkek yavrusu, erkek oğlak. 2) oniki burçtan biri, oğlak burcu.