câibe |
: |
جائبه |
(a. i. c. : cevâib) : halkın ağzında dolaşan haber. |
câife |
: |
جائفه |
(a. i.) : huk. cevfe (boşluğa) kadar giden yara. [göğüste, arkada, karınds açılan yaralar câife olabilir]. |
câil |
: |
جائل |
(a. s. cevelân'dan.) : cevelân eden, dönüp dolaşan. |
câil |
: |
جاعل |
(a. s.) : işi iyen, yapan, eden, yaratan. |
câil-ül-leyli ve-n-nehâr |
: |
|
geceyi gece, gündüzü gündyz eden, Cenâbıhak. |
câile |
: |
جائله |
(a. i.) : insanın içinde dönüp dolaşan hâtıra. |
câir |
: |
جائر |
(a. s. cevr'den.) : çevreden, zulmeden. Dilber-i câir : zulmeden, cefâ cd=n olzel. |
câiz |
: |
جائز |
(a. s. cevâz'dan) : işlenilmesin» de cevaz olan; olabilir, olur. |
câize |
: |
جائزه |
(a. i. cevâz'dan. c. : cevâiz) : 1) yol yiyeceği, azık. 2) hediye, bahşiş, armağan. 3) ed. eski şâirlere, yazdıkları medhiyeler dolayısiyle verilen para ve bahşiş, (bkz. : âidât, atiyye, avâid, ihsan, sıla). |