bü-l-aceb

: بو العجب

(a. s.) : çok acayip, çok tuhaf, çok şaşılacak şey. 

bü-l-acebi

: بو العجبي

(a. i.) : çok acayiplik, çok tuhaflık. 

bü-l-acebter

: بو العجبتر

(a. b. s.) : son derece şaşılacak şey. 

bülâlet

: بلالت

(a. i.) : yaşlık, ıslaklık, (bkz. : bülûlet). 

bülbül

: بلبل

(a. i. c. ; belâbil) : güzel öten mâruf kuş. (bkz. : andelîb, hezâr).

bülbül-i nâlân

:  

ağlıyan bülbül.

bülbül-i şeydâ

:  

çılgın bülbül. 

bülbüle

: بلبله

(a. i.) : 1) şarap. 2) kadeh. 3) renkli deri. 4) bir çeşit zerdali. 

Bülbüli

: بلبلي

(a. i.) : emzikli su kabı. 

büldân

: بلدان

(a. i. beld, belde'nin c.) : şehirler, memleketler, iller. 

bülega'

: بلغاء

(a. s. belîğ'in c.) : beliğ olanlar, belagat sahipleri, düzgün ve tertipli olarak meramını anlatanlar. 

bülend

: بلند

(f. s.) : yüksek, yüce. [doğ, rusu "belend" dir]. (bkz. : belend). 

bülend-ahter

: بلند اختر

(f. b. s.) : yıldızı yüksek, talihi uygun. 

bülend-âvâz

: بلند واز

(f. b. i.) : yüksek ses, haykırma. 

bülendî

: بلندي

(f. i.) : yücelik, yükseklik. 

bülend-kadd

: بلند قد

(f. a. b. s.) : boyu uzun ve biçimli olan [adam], (bkz. : reşîk, serv-endâm). 

bülend-pâye

: بلند پايه

(f. b. s.) : payesi, rütbesi yüksek. 

bülend-pervâz

: بلند پرواز

(f. b. s.) : "yüksek uçan" : izzetinefis, onur sahibi. 

bülend-himmet

: بلند همت

(f. a. b. s.) : iyi çalışır. 

bü-l-füdûl

: بو الفضول

(f. b. s.) : boşboğaz, münasebetsiz söz söyliyen, kendinden büyük işlere karışan [kimse]. 

bü-l-fudûlâne

: بولفضولانه

(f. zf.) : dangalaklıkla, boşboğazlıkla. 

bü-l-fudûlî

: بولفضولي

(f. b. i.) : dangalaklık, boşboğazlık. 

bülga

: بلغه

(a. i.) : geçinecek kadar şey, varlık. [bülgat-ül-ehbâb : Osmanlı şâirlerinden merhum Râsih bey'in henüz basılmamış olan edebî bir eserinin adı olduğu rivayet edilmektedir]. 

bülgâk

: بلغاك

(f. i.) : kavga, kargaşalık. 

bül-gâme

: بلگامه

(f. b. s.) : her şeye istekli olan. (bkz. : bül-heves). 

bülgat

: بلغت

(a. i.) : geçinmiye yetecek, kadar olan şey. 

bülgune

: بلغونه

("gu" uzun okunur, f. i.) : kadınların yüzlerine sürdükleri bir çeşit düzgün, allıık. (bkz. : algune). 

bül-heves

: بلهوس

(f. b. s.) : aklına geleni yapmak istiyen, keyfine buyruk, maymun iştahlı, her şeye istekli, isteği çok kimse, (bkz. : bül-gâme). 

bül-hevesâne

: بلهوسانه

(f. b. zf.) : maymun iştahlıcasına. 

bül-hevssî

: بلهوسي

(f. b. i.) : sebatsızlık, maymun iştahlılık. 

bülû'

: بلوع

(a. i.) : büyük, ilâçlı hap. 

bulûğ

: بلوغ

(a. i.) : erkeklik yaşına girme, erginlik. 

bülûh

: بلوح

(a. i.) : âciz, beceriksiz, yorgun olma; yaramama. 

bulûkka

: بلوقه

(a. i. c. : belâkîk) : düz ova; çöl. ["belûkka" şekli de kullanılır]. 

bülûl

: بلول

(a. i.) : (bkz. : belûl). 

bülûlet

: بلولت

(a. i.) : yaşlık, ıslaklık, (bkz. : bülâlet). 

bül'ûm, bül'um yi

: بلعوم ، بلعم

(a. i.) : hançere, gırtlak, (bkz. : bel'ûm).