bir

: بئر

(a. e.) : -ile, -ederek mânâsına gelip, eklendiği -şemsiye harfleriyle başlıyan- kelimeleri zarf yapar

Bi-r-ricâ

:  

rica ile, gibi.

bi-r-rakabe

:  

rakabet ederek. 

bi'r

: بئر

(a. i. c. : âbâr) : kuyu.

bi'r-i muattal

:  

susuz, kör kuyu.

bi'r-i zemzem

:  

Mekke'deki zemzem havuzu. 

bîr

: بير

(f. i.) : 1) yıldırım. 2) yatak, döşek, kilim, halı, seccade, örtü gibi şeyler. 

bîrâd

: بيراد

(f. s.) : pîr, ihtiyar; dermansız, güçsüz [kimse]. 

birader

: برادر

(f. i.) : 1) erkek kardeş, kardeş. 2) mec. dost.

birâder-i ma'nevi

:  

ahret veya din kardeşi. 

birâder-i rızâî

:  

süt kardeşi. [Acemler berâder şeklinde kullanırlar]. 

birâder-âne

: برادرانه

(f. zf.) : kardeşçe, dostça. 

birâder-enger

: برادرانگر

(f. b. i.) : üveği kardeş. 

biraderi

: برادري

(f. i.) : kardeşe mensup, kardeşlik. 

birâder-zâde

: برادر زاده

(f. b. i.) : kard çocuğu, yeğen. 

bî-râh, bî-reh

: بيراه ، بيره

(f. b. s.) : 1) yolsuz. 2) münasebetsiz ve kötü yola sapan, müzik bilmiyen okuyucu, hanende. 

bî-râhe

: بيراهه

(f. i.) : çıkmaz sokak. yol bulunmıyan, sapa yer. 

bî-râhî

: بي راهي

(f. i.) : 1) yolsuzluk [a ve mecazî mânâda]. 2) aforoz veya sürgün, nef

bi-rahm

: بي رحم

(f. a. b. s.) : merham siz, kalbsiz. 

bîrân,bîrâne

: بيران ، بيرانه

(f. s.) : kik, dökük, harap, viran. 

bîrâste

: بيراسته

(f. s.) : fazla dallı kesilmiş, budanmış [ağaç]. 

biraz

: براز

(a. i.) : savaşa atılma, ka karşıya döğüşme. 

biraz

: براض

(a. s.) : az şey; biraz. 

birâzban, birâzvân

: برازبان ، برازوان

(f. b. i.) : kılıç, hançer ve bıçak gibi âletleı kabzaları içine bağlanan demir : [berâzbân ve berâzvân şeklinde de kullanılır]. 

birbâs

: برباس

(a. i.) : derin kuyu. 

Bircîs

: برجيس

(a. i.) : Müşteri (jüpite [gezeğen] [Farsçası Bercîs dir]. (bkz. : bercîs]

bî-reg

: بيرگك

(f. s.) : damarsız, soysuz, arşı;

bî-reng

: بيرنگك

(f. s.) : 1) renksiz. 2) renksiz, taslak hâlinde bulunan resim. 3) tas. i hî cevher. 

bî-rengî

: بيرنگي

(f. a. b. i.) : renksizi

bî-rey

: بي رأي

(f. a. b. s.) : 1) reysiz, oysuz. 2) düşüncesini söylemiyen. 

bî-reyb

: بي ريب

(f. a. b. s.) : şüphesiz. 

birîg

: بريغ

(f. i.) : üzüm salkımı. 

birînc

: برنج

(f. i.) : 1) pirinç [hububattan]. 2) pilâv. 3) pirinç [mâden], 

blrincâsb

: برنجاسب

(f. i.) : bot. (bkz. : birincâsf). 

birincâsf

: برنجاسف

(f. i.) : bot. miskotu, lât. compositae artemisialaxa ["ing. : mug-wort : miskotu, koyun otu. fr. : armoise : miskotu, yabani karanfil, alm. : Beifuss : miskotu" dur]. 

birişte

: برشته

(f. s.) : kızartılmış. 

birîşüm

: بريشم

(f. i.) : ibrişim'in hafifletilmiş şekli. 

birke

: بركه

(a. i.) : 1) büyük havuz, küçük göl, gölcük. 2) göğüs. 

birkıl

: برقيل

(a. i.) : 1) tüfek. 2) "zemberek" denilen bir harp âleti. 

birnîs

: برنيس

(f. i.) : at kestanesi. 

birr

: بر

(a. i.) : 1) iyilik, güzellik, hayır. 2) anaya babaya itaat. 3) bağışta bulunma. 

birsam

: برسام

(a. i.) : aslı olmıyan bir şeyi görür veya işitir gibi olma, olmıyan şeyi varsayma, varsam, fr. hallucination. 

birsân

: برثان

(a. i.) : (bkz. : bürsen).

birsîm-i mâ'

:  

bot. suyoncası denilen, sarı çi-

birsîm

: برسيم

(a. i.) : bot. yonca, çekli bir ot. 

bîrûn

: بيرون

(f. i.) : 1) dışarı. 2) s. dış, haricî. 3) zf. fazla, dışarıda, hâriçte, [hafifletilmişi : "birûn"] . 

bîrûnî

: بيروني

(f. i.) : selâmlık dâiresi, selâmlık odası. 

bî-rûyî

: بيرويي

(f. i.) : hayâsızlık, yüzsüzlük. 

bîrûz

: بيروز

(f. i.) : zümrüte benzer, değersiz yeşil bir taş; gökzümrüt, yalancı zümrüt. 

bîrûzec

: بيروزج

(a. i.) : firuze. 

bî-rûzî

: بيروزي

(f. i.) : kısmetsizlik, talihsizlik. 

biryan

: بريان

(f. i.) : tava, tepsi gibi şeylerde susuz veya. az suda pişirildikten sonra kızartılan et" kebaBT [Anadoluda toprak çukurda pişirilir ve adına "pîren" denilir].

biryân-ı muhallâ

:  

tere, nane ve piyazlı kebap. 

bîrzed, bîrze, bîrzî

: بيرزد ، بيرزه ، بيرزي

(f. i.) : bot. şeytanboku, kasnı, [acı ve kokulu bir sakız].