bin (-)

: بالنـ

(a. e.) : -e, -de, -ile hallerini karşılar ve şemsiye harfleriyle başlıyan kelimeleri zarf yapar.

Bin-netîce

:  

netîce olarak, netîcede.

Bin-nefs

:  

nefisle. 

bin

: بن

(a. i. c. : benî) : oğul. Bin Mehmed : Mehmed'in oğlu. 

bîn

: بين

(a. i. c. : büyün) : bölge, mıntaka. 

bîn (-)

: بين

(f. s.) : gören, görücü. Dûr-bîn : uzaktan gören, dürbün. 

bina

: بناء

(a. i. c. : ebniye) : 1) yapı. 2) ev. 3) yapma, kurma. 

bina emîni

:  

inşâatı kontrol eden kimse. 4) gr. : müteaddî (* geçişli. ), lâzım ('geçişsiz), meçhul (* edilgen), mutavaat ( 'dönüşlü) gibi fiillerin esâsını mevzu yapan kitap. 

binâ-yi ilâhî

:  

Tanrı binası, yapısı 2) dayanma, (bkz. : isnâd). 

bînâ

: بينا

(f. s.) : 1) gören, görücü. 2) i. göz. 

bînâb

: بيناب

(f. i.) : manevî görüş, dalış. 

binâber

: بنابر

(a. f.) : (bkz. : binâberîn). 

binâberîn

: بنابرين

(a. f. zf.) : bundan dolayı, bunun üzerine, bu sebepten, (bkz. : binâen-alâ-zâlik). 

bînâ-dil

: بينادل

(f. b. s.) : kalbi, hakikati kavrıyan; basiretli, uzgören. 

binâen

: بناء

(a. zf.) : -den dolayı, -den ötürü, -için; dayanarak, yapılarak. 

binâen-ali-zâlik

: بناءً علد ذلك

(a. zf.) : bundan dolayı, bunun üzerine, (bkz. : binâberîn). 

binâen-aleyh

: بناءً عليه

(a. zf.) : bunun üzerine, bundan dolayı. 

binâgûş

: بناگوش

(f. i.) : 1) kulak memesi. 2) kulak tozu. [aslı bünâgûş dur]. 

bî-nâm

: بي نام

(f. b. s.) : adsız, sansız. 

bî-namâz

: بينمار

(f. b. s.) : namazsız, namaz kılmayan, beynamaz. 

bî-nasîb

: بي نصبب

(f. a. b. s.) : nasipsiz, talihsiz, talihi kapalı. 

binâvend

: بناوند

(f. s.) : mâni', engel, (bkz. : binevend). 

bînâyî

: بينايي

(f. i.) : görücülük. 

bînâyî-refte

: بينابي رفته

(f. b. s.) : "görme kabiliyeti gitmiş" : kör. 

bî-nazîr

: بي نظير

(f. a. b. s.) : (bkz. : bî-mi-sâl). 

bincişk

: بنجشك

(f. i.) : serçe kuşu. (bkz. : usfûr). 

bincişk-i züvân

:  

bot. kuşdili de denilen dişbudak ağacının meyvesi. 

bi-nefsihi

: بنفسه

(a. zf.) : kendisi, kendi kendine. 

bînek

: بينك

(f. i.) : gözbebeği, (bkz. : ha-deka). 

bî-nemek

: بي نمك

(f. b. s.) : tuzsuz, lezzetsiz, tatsız. 

binende

: بيننده

(f. s.) : 1) gören, görücü. 2) ilerisini düşünen, akıllı, uyanık, (bkz. : basî-ret-kâr). 

bî-neng

: بي ننگك

(f. b. s.) : namussuz, rezil. 

bî-nevâ

: بينوا

(f. b. s.) : nasipsiz, zavallı, fakir, çaresiz, muhtaç.

bî-nevâ-yi firak

: بينوا

ayrılığın nasipsizliği, ayrılık dolayısiyle zavallı bir hâle düşmüş olan. 

bî-nevâyî

: بي نوايي

(f. i.) : 1) sükût, sessizlik. 2) fakirlik, nasipsizlik, yoksulluk. 

binevend

: بنوند

(f. s.) : manî, engel, (bkz. : binâvend). 

bingân

: بنگان

(f. i.) : 1) ekinciler arasında su paylaşmak için kullanılan ölçek. 2) tas, kâse. 3) kadeh, (bkz. : piyâle). [Arapçası "fincan" dır]. 

bingere

: بنگره

(f. i.) : iğe sarılmış pamuk ipliği. 

bînî

: بيني

(f. i.) : burun [insanda ve denizde]. 2) uç. 3) dağ tepesi. 4) yayın ele alındığı kısmının ucu. 

bînî (-)

: بيني

(f. i.) : görürlük. Âkıbet-bînî : sonu görürlük. 

bî-nigâh

: بينگاه

(f. b. s.) : bakımsız. 

bî-nihâye

: بي نهايه

(f. a. b. s.) : nihayetsiz, sonsuz, tükenmez. 

biniş

: بينش

(f. i.) : 1) görüş, görme kabiliyeti. 2) mülakat. 

bi-n-nefs

: بالنفس

(a. zf.) : kendi kendisi, (bkz. : bi-z-zat). 

bi-n-nisbe

: بالنسبه

(a. b. zf.) : nisbetle, bir dereceye kadar. 

binsır, binsâr

: بنصر ، بنصار

(a. i.) : orta parmakla serçe parmak arasındaki parmak, yüzük parmağı. 

bint

: بنت

(a. i. c. : benât) : kız. Ayşe

bint-i Osman

:  

Osmanın kızı, Ayşe.

bint-i ineb

:  

(üzümün kızı) : şarap. 

bint-i mehâd

:  

iki yaşına girmiş dişi deve. [hatâ ile birini öldüren katil için diyet olarak şer'an verilmesi gereken yüz deveden yirmisinin bu neviden olması gerekir].

bint-ül-cebel

:  

(dağın kızı) : aksiseda.