bev'

: بوع

(a. i.) : 1) kulaç, kulaçlama. 2) atın seyrek basması. 3) sataşma. 4) s. kuytu, sıkışık [yer]. 

Bevâ

: بوا

(a. i.) : benzer, beraber, beraber oluş. 

Bevâbet

: بوابت

(a. i.) : kapıcılık, kapı bekçiliği. [Kamûs-i Muhît'e göre "bivâbet" şekli de kullanılır], (bkz. : bivâbet). 

bevâbî

: بوابي

(a. i.) : kapıcılık. 

Bevâdî

: بوادي

(a. i. bâdiye'nin c.) : sahralar, çöller, kırlar. 

Bevâdir

: بوادر

(a. i. bâdire'nin c.) : olagelen hâdiseler, (bkz. : badire). 

bevâh

: بواح

(a. s.) : meydanda, aşikâr, belli, (bkz. : hüveydâ). 

bevâhe

: بواهه

(a. i. bûhe'nin c.) : 1) Dişi baykuşlar. 2) ahmak adamlar. 3) çakır doğanlar [kuş]. 

bevâh-en

: بواحا

(a. zf.) : aşikâr, belli olarak. 

bevâhid

: بواهد

(a. i. c.) : belâlar, âfetler, musibetler [kelime, müfret gibi kullanılan cemidir], 

bevâik

: بوائق

(a. i. bâika'nın c.) : belâlar, musibetler, felâketler [müfret gibi kullanılan cemidir]. 

bevâis

: بواعث

(a. s. bâis'in o.) : (bkz. : bâis). 

bevâki

: بواقي

(a. s. bakî ve bâkiye'nin c.) : kalanlar, dâim olanlar. 

bevân

: بوان

(a. i. c. : büven. ebvine) : (bkz. : bivân, bevvân). 

bevânî

: بواني

(a. i.) : 1) kaburga kemikleri. 2) deve ayakları. 

bevâr

: بوار

(a. i.) : 1) yok olma, mahvolma, çürüme. Dâr-ül-bevâr : cehennem. 2) kocaya varmıyarak kadının evde çürüyüp kalması. 

bevârî

: بواري

(a. i. bâriyâ', bâriyye. bâriyy'-in c.) : hasırlar, ince kamıştan örülen, hasırlar. 

bevârid

: بوارد

(a. s. bârid'in c.) : 1) soğutulmuş şeyler, yemekler. 2) sakat şeyler. 3) [Ahterî'ye göre] kulaklar arasında ensede veya omuzlarla boyun arasında, gerdanın yanında olan etler. 

bevârih

: بوارح

(a. i. bârih'in c.) : samyeli denilen sıcaklar ve şiddetli rüzgârlar. 

bevârik

: بوارق

(a. s. bârika'nın c.) : 1) şimşek, yıldırım parıltıları. 2) parıltılar, göz kamaştırıcı şeyler. 

bevârik-ı süyûf

:  

kılıçların parıltıları. 

bevâs

: بواس

(f. i.) : 1) sıkıntı, keder. 2) Yokluk surlar, mayasıllar. 

bevasir

: بواسير

(a. s. bâtıl'ın c.) : bâtıl, yaramaz şeyler. 

bevâşe

: بواشه

(f. i.) : çiftçilerin harman savurdukları yaba. 

bevâtıl

: بواطل

(a. i. bâtın'tn c.) : gizli, kapalı şeyler, [zıddı : "zevahir" dir]. 

bevâtir

: بواتر

(a. i. bâtire'nin c.) : keskin kılıçlar. 

Bevbât

: بوبات

(a. i.) : sahra, kır, çöl. (bkz. : bâcfiye). 

bevc

: بوج

(a. i.) : 1) yorulma. 2) şimşek (bkz. : berk). 3) haykırma. 

bevç

: بوج

(a. i.) : 1) ziynet, süs, debdebe. 2) büyüklük, gösteriş, (bkz. : bevîç). 

bevd

: بود

(a. i.) : kuyu. (bkz. : bi'r, çâh, çeh). 

bevg

: بوغ

(a. i.) : galip gelme, üstünlük. 

bevga'

: بوغاء

(a. i.) : yumuşak toprak. 

bevh

: بوح

(a. i.) : 1) zahir, aşikâr, meydanda, (bkz. : bevâh, hüveydâ). 2) belâya uğrama, kederlenme. 

bevh

: بوخ

(a. i.) : 1) ateşin sönmesi. 2) hiddet ve kızgınlığın geçmesi. 

bevh

: بوه

(a. i.) : 1) düşünme; haberli olma. 2) lanet etme, söğme, beddua etme, ilenme. 3) çiftleşme [kadın ve erkek]. 

bevis

: بوش

(f. i.) : farzetme, tahmin, oranlama. 

bevj

: بوژ

(f. i.) : şiddetli kasırga, girdap, eu çevrintisi. (bkz. : berj). 

bevk

: بوق

(a. i.) : 1 . fenâlık, düşmanlık, keder ve belâ meydana getirme. 2) musiybet, felâket. 3) izinsiz ve habersiz olarak bîr yere apansızın gelme 4) çalıp çırpma. 5) s. yalan söz. 6) i. boşboğaz [adam]. 7) şiddetli yağmur. 

bevk

: بوك

(a. i.) : 1) sıçrayıp binme. 2) Bir araya geliş. 3) su kaynağını karıştırıp açma. 4) karmakarışık olma. 

bevkâ'

: بوكاء

(a. i.) : kargaşalık. 

bevl

: بول

(a. i. c. : ebvâl) : 1) İdrar, sidik, çiş. Habs-i bevl : küçük aptesini tutma. 2) işeme. 

bevle

: بوله

(a. s.) : 1) çok işeyen adam. (bkz. : bevvâl). 2) i. kız çocuğu. 

bevlî, bevliyye

: بولى ، بوليه

(a. s.) : sidikle ilgili. 

bevn

: بون

(a. i.) : mesafe, iki şey arasındaki uzaklık, açıklık. hevn-i baîd : uzak mesafe, çok açıklık. 

bevn

: بون

(f. i.) : hisse, nasîp, pay. 

bevne

: بونا

(a. i.) : küçük kız çocuğu. 

bevr

: بور

(a. i.) : 1) yoklama, sınama. 2) yok olma, mahvolma. 3) mal, eşya, sermâye azalma, kıtlaşma. 4) sürülmemiş yer. 

bevs

: بوص

(a. i.) : 1) acele; ileri geçme, İleri gitme. 2) bıktınncıya kadar ısrar etme. 3) bîr kimseden kaçıp gizlenme. 4) s. bir şeyin rengi. 

bevsâ,

: بوصاء

(a. s.) : 1) iri kıçlı kadın 2) Arap çocuklarının çok oynadıkları bîr oyun. 

bevs "etmek"

: بوث ايتمك

(a. t. m.) : 1) bahis ve teftîş "etmek". 2) dağıtma "k". 

Bevş

: بوش

(f. i.) : çalım, gösteriş, debdebe. 

Bevt

: بوط

(a. i.) : zengin iken fakirleşme, düşme, düşkünlük. 

bevvâ

: بوا

(a. i.) : Hindistan cevizi. 

bevvâb

: بواب

(a. i. c. : bevvâbîn. bevvlbân) : kapıcı; çocukları evlerine getirip götüren okul hademesi. 

bevvâb-ı mi'de

:  

mide kapısı. 

bevvâbân

: بوابا

(a. i. bevvâb'ın c.) : kapıcılar. 

bevvabîn

: بوابين

(a. i. bevvâb'ın c.) : kapıcılar. 

bevvâbin-i medâris ü mekât'b

:  

mektep (* okul) ve medreselerin kapıcıları. 

bevvâl

: بوال

(a. s. bevl'den.) : çok, sık sık işiyen. (bkz. : bevle). 

bevvâl-i çeh-i zemzem

:  

zemzem kuyusuna işeyen [yalnız şöhret kazanmak ve adı anılmak için uygunsuz bir iş yapan]. 

bevvân

: بوان

(a. i. c' : büven. ebvine) : çadır direği, (bkz. : bevân, bivân). 

bevz, bevzek

: بوز ، بوزك

(f. i.) : 1) rutubet dolayısiyle yiyecek ve giyeceklerde meydana gelen yeşil küf. 2) eşek ansı. 3) ağacın, köküne yakın olan yerleri. 

bevz

: بوض

(a. i.) : 1) devamlı oturuş. 2) kaybolan çillerden sonra yüzün güzelleşmesi.