ben

: بن

(f. i.) : 1) harman, ekin. 2) bağ. 3) çitlenbik. 

benâbe

: بنابه

(f. i.) : defa, nöbet. 

benâdik

: بنادق

(a. i. bunduk'un c.) : 1) yuvarlak, kurşunlar. 2) fındıklar. 

benâdir

: بنادر

(a. i. bender'in c.) : ticâret yerleri, ticâret iskeleleri, [kelime, Farsça'dan Arapçalaştırılmıştır]. 

be-nâm

: بنام

(f. b. s.) : namlı, ünlü , meşhur. 

benâm

: بنام

(a. i.) : parmak ucu. 

benan

: بنان

(a. i.) : parmaklar, parmak uçları. Müşar bil benân : parmakla gösterilir, meşhur, [bazan "el" mânâsına de gelir]. 

benât

: بنات

(a. i. bint'in c.) : 1) kızlar. 2) kuklalar, bebekler. 

benât-ı Havva

:  

kadın kısmı, kadınlar. 

benât-ı na'ş

:  

1) naaş kızları. 2) astr. Dübb-i Ekber denilen yıldız kümesinin kuyruğunun ucunda bulunan, kümenin en sönük yıldızı, lât. Eta Ursus Majorts; fr. Benetnash; ing. Alkaid. iri 

benât-ül-lahm

:  

etli, semiz kızlar. 

benâver

: بناور

(f. i.) : iri Çıban, kan çıbanı. 

benbek

: بنبك

(a. i.) : (bkz. : bünbek). 

benbel

: بنبل

(f. s.) : 1) ekşi şey. 2) ekşi elma. 

benc

: بنه

(a. i.) : ban otu denilen, uyku verici ve gözbebeğini açan bir ot. (bkz. : beng). ["bene", "beng" in Arapçalaştırılmasıdır]. 

bend

: بند

(f. i.) : 1) bağ, yular, rabıta, bağlama. 

bend-i dil

:  

gönül bağı, alâka, ilgi, sevgi. 2) birini emri altına alma. 3) boğum, mafsal. 4 makale, fıkra, madde. 5) su biriktirmek için iki dağ arasına yapılan set, baraj. 6) su mecrası için yapılan kemer 7) s. bağlıyan bağlanmış bağlı. 8) ed. başından sonuna kadar aynı vezinde bir çok beğitli başından sonuna kadar parçalardan meydana gelen vebaşından sononna kadar ve kısım, kısım, gazel tarzında kafiyeli değişen manzumelerin her bir parçası, (bkz. : tercî-i bend, terkîb-i bend). 

bend-i ka

: بندقه

bağlayan, bağlanmış, bağlı. 7 ve 8 maddeler aynı

Bende

: بنده

başından sonuna kadar aynı vezinde birçok, beyitli parçalardan meydana gelen ve kısım kısım, gazel tarzında kafiyeleri değişen manzumelerin her bir parçası, (bkz. : tercî-i bend, terkîb-i bend). 

bend-i hisar

:  

müz. sûz-i dil, pûselik ve sultân! yegâh makamlarından mürekkeptir. Yânî bir nevî hüseynî geciksiz ve sonunda sultânî-yegâh ilâve edilmiş hisâr-pûselik'tir. Makam, sultânî-yegâh ile yegâh perdesinde kalmaktadır. Güçlü birinci derecede sûz-i dil'in durağı ve pûselik'in güçlüsü olan hüseynî mi, ikinci derecede pûselik'in durağı ve sultânî-yegâh'ın güçlüsü olan dügâhladır. Evvelâ sûz-i dil'de uzunca bir müddet durulduktan sonra müşterek seslerden ve sûz-i dil'in durağı, aynı zamanda pûselik'in güçlüsü olan hüseynî perdesinden istifâde edilerek, sûz-i dil'in r perdesi bekar-laştırılmakta ve sonra, pûselik'in r şeddi yapılarak, sultanî yegâh icra edilmektedir. Makam umumiyetle inicidir. Donanımına sûz-i dil gibi sol ve re ba-kıyye diyezleri konulur. Pûselik için re bekar, sultânî-yegâh için de sol bekar, r bekar, si bakıyye veya küçük mücenneb bemolü, do bakıyye diyezi lâhin içinde ilâve edilir. 

bendakan

: بندگان

(a. i.) : 1) hiddetle bakma, sert bakış. 2) bir şeyi fındık gibi ufaklama. 

bende

: بنده

(f. i. c. : bendegân) : 1) kul, köle, bağlı, (bkz. : abd). 

bende-i ferman

:  

ferman kölesi, emir kulu. 

bende-i halka-begûş

:  

kulağı halkalı köle, esir mec. itaatli. 

bende-hırîde

:  

satın alınmış köle. 2) îs. intisâ-beden, taraftar. 

bende-niz

:  

[eski nezâket dilinde] : köleniz. 

bende-gân

: بندگان

(f. i. bende'nin c.) : 1) kullar, köleler. 2) pâdişâh hizmetinde olanlar. 

bende-gî

: بندگي

(f. b. i.) : 1) bendelik, kulluk, kölelik, (bkz. : ubûdiyyet). 2) bendeye mensup, köleye âit. 

bende-hâne

: بنده خانه

(f. b. i.) : [eski nezâket dilinde] köle evi, kölenizin evi (= bizim, ev), (bkz. : câker-hâne). 

bendek

: بندك

(f. i.) : (bkz. : bendeş). 

bendene

: بندنه

(f. i.) : esvabın bâzı yerlerine dikilen düğme, kopça, (bkz. : bendime, bendî-me, bendîne). 

bende-nuvâz

: بنده نواز

(f. b. s.) : kölesini, kulunu, adamını taltîfeden. 

bende-nuvâzâne

: بنده نوازانه

(f. b. zf.) : bende-nuvâzcasına, öyle muamelede bulunan kimseye lâyik bir şekilde. 

bende-perver

: بنده پرور

(f. b. s.) : kul, köle, adam besleyici. 

bende-perverâne

: بنده پرورانه

(f. b. zf.) : bende-pervercesine. 

bende-perverî

: بنده پروري

(f. b. i.) : köle besleyicilik; iyi muamelede bulunma. 

bender

: بندر

(f. a. i. c. : benâdir) : ticâret yeri, işlek ticâret iskelesi. 

benderek

: بندرك

(f. i.) : küçük iskele, liman ve boğaz ağzına yapılan küçük kale, mendi-. rek. 

bender-gâh, bender-geh

: بندرگاه ، بندرگه

(f. b. i.) : işlek iskele, liman, şehir. 

benderz

: بندرز

(f. i.) : çuvaldız. 

bendeş

: بندش

(f. i.) : atılmış pamuk yusmağı, eğrilmek için hazırlanmış pamuk parçası, (bkz. : bendek). 

bende-zâde

: بنده زاده

(f. b. i.) : köle çocuğu, mec. çocuğunu onun kölesi yerinde tutup mütevazı muamelede bulunan. 

bendîde

: بنديده

(f. b. s.) : 1) bağlı, bağlanmış. 2) esir, köle olan. 

bendime, bendime

: بندمه ، بنديمه

(f. i.) : 1) düğme, ilik. 2) esvap yakasına ve kollarına açılan ufak delik, (bkz. : bendîne). 

bendîne

: بندينه

(f. i.) : (bkz. : bendene, bendime, bendîme). 

Bendiş

: بندش

(f. i.) : altın ve gümüş üzerine işlenilen nakış, savat. 

bend-rûg

: بند روغ

(f. b. i.) : cetvel, kanal, su bendi, tarla ve bostan kenarlarına suyun akıntısını kesip havuz gibi birikmesi için yapılan setli çukur. 

bendukî

: بنقي

(a. i.) : keten bezinin en iyisi. 

bene

: بنه

(f. i.) : ince urgan, palamar, ip. 

benefsec

: بنفسج

(a. i.) : menekşe, (bkz. : benefşe). 

benefş, benefşî

: بنفش ، بنفشي

(f. s.) : mor renk, menekşe rengi. 

benefşe

: بنفشه

(f. i.) : 1) menekşe, (bkz. : benefsec). 2) s. mor. 

benefşe-gûn

: بنفشه گون

(f. b. s.) : menekşe renkli; gökyüzü. 

benefşe-zâr

: بنفشه زار

(f. b. i.) : menekşelik, menekşe tarlası. 

benek

: بنك

(f. i.) : atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir nevî kumaş. 

benek-i büzürg

:  

eski kumaşlarda bulunan dairevî bir motifin adı. 

benes

: بنس

(a. i.) : kötülükten, fenalıktan kaçınma, çekinme. 

benevi

: بنوي

(a. s.) : oğula mensup, oğul ile ilgili. 

benevre

: بنوره

(f. i.) : asıl, esas, temel. 

beng

: بگك

(f. i.) : 1) afyon gibi uyuşturucu ve keyif verici "ban" denilen bir nebat ve bunun tohumu, esrar, (bkz. : bene). 2) küçük çitlenbik. 3) atlas üzerine işlenmiş sırma çiçekli bir nevî kumaş. 

bengâh

: بنگاه

(f. b. i.) : 1) keçeden yapılmış Türkmen evi. 2) emir'lere ve büyük rütbeli kimselere mahsus çadır. 

Bengere

: بنگره

(f. i.) : çocukları uyutmak için söylenen ninni

bengî

: بنگى

(f. s.) : benk tiryakisi, esrarkeş

benî

: بنى

(a. i. c.) : oğullar. 

benî Âdem

:  

Ademoğulları, insanlar. 

benî beşer

:  

insanlar. 

benî Hâşim

:  

Hâşim oğullan. 

benî İsrail

:  

İsrail oğulları, yahudiler. 

benî Ünieyye

:  

Emevîler. ["benî kelimesi, benîn'in muzaf hâlinde n si düşmek rûretiyle meydana gelir]. 

benîk

: بنيك

(f. i.) : çok zaman çorap yapılan âdî ipek. 

benîka

: بنيقه

(a. i. c. : benâyık) : 1) atın göğsünden yukarı, boğazı üstünde çıkan tüyden iki dâirenin biri. 2) esvabın koltuk altındaki parçası. 

benîn

: بنين

(a. i. ibn'in c.) : 1) oğullar. 2) s. akıllı, temkinli [kimse]. 

Beniyye

: بنيه

(a. i.) : Kâ'be-i muazzama. 

benka

: بنقه

(f. i.) : bot. burçak nevinden, mercimeğe benzer bir mahsul. 

bennâ

: بناء

(a. i. binâ'dan.) : yapı yapan, mîmâr, kalfa, dülger. 

bennâk

: بناك

(a. i.) : tar. raiyyet yazılı olanların timar sahibine verdikleri resimlerden birinin adı. [bu resim, kazanç vergisi kabîlinden bir vergi idi]. 

Benne

: بنه

(a. i. c. : binan) : güzel koku. 

benş

: بنش

(a. i.) : tembellik, ihmal. 

benû, benûh

: بنو ، بنوه

(f. i.) : yığın, küme. (bkz. : benve). 

benûn, benû

: بنون ، بنو

(a. i. ibn’in c.) : oğullar. 

ben-vân

: بنوان

(f. b. i.) : tarla, harman, ekin bekcisi. 

Benve

: بنون

(f. i.) : (bkz. : benû, benûh).