beka |
: | بقا |
("ka" uzun okunur, a. i.) : devam, sebat, evvelki hal üzere kalma, bâkilik. |
bekâ-yı şöhret |
: |
şöhretin bekası, iyi nâmın kalması. |
|
bekam |
: | بكام |
(f. s.) : maksat ve meramına ulaşan. |
bekam olmak |
: |
ermek, kazanmak ve maksadına ulaşmak, (bkz. : nail olmak). |
|
bekâmet |
: | بكامت |
(a. i.) : dilsizlik, fr. alalie. (bkz. : bikâmet). |
bekar |
: | بكار |
(a. s.) : hiç evlenmemiş, ergen [kimse]. |
bekâret |
: | بكارت |
(a. i.) : erkek görmemiş kızın hâli, kızlık, kız olan kızlık. (bkz. : bikr). |
be-kavl |
: | بقول |
(a. f. zf.) : dediğine göre, sözüne göre. |
be-kavl-i sâri' |
: |
kanunu koyana göre |
|
be-kef |
: | بكف |
(f. a. zf.) : el içinde, avuçta. |
bekîl |
: | بكيل |
(a. s.) : yakışıklı, süslü delikanlı, genç. |
bekim |
: | بكيم |
(a. s.) : dilsiz [adam], (bkz. : ahras, ebkem). |
bekke |
: | بكه |
(a. h. i.) : Mekke'nin eski adı. (bkz. : Mekke). |
bekkem |
: | بكم |
(f. i.) : kırmızı boya ağacı- (bkz. : bakkam). |
bekre |
: | بكره |
(a. i.) : 1) kuyu vesâirede kullanılan çark, çıkrık, makara. 2) mafsallarda makara şeklinde bulunan oyuklu kemik. |
bekrevî |
: | بكروي |
(a. s.) : makara, şeklinde olan [kemik ve sâirej. |
bekri |
: | بكري |
(a. i.) : 1) erken, sabah. 2) s. çok içki içen, içkiye düşkün adam, sarhoş. |
Bekriyye-i Halvetiyye |
: | بكرسۀ خلوتيه |
(a. b. i.) : Karabâşiyye-i Halvetiyye şubelerinden biri. Mustafa Bekri tarafından kurulmuştur. Mustafa Bekri 1099 (1687-1688) de Kudüs'te doğmuştur. |
beksimat |
: | بكسمات |
(f. i.) : katı ekmek, peksimet, pesmet. |
bektâş |
: | بكتاش |
(f. i.) : akran, eş. (bkz. : küfv, muâdil). |
bektaşlik |
: |
müsâvîlik, * eşitlik. |
|
Bektaşi |
: | بكتاشي |
(a. h. i.) : Hacı Bektaş Velî tarîkatına mensubolan kimse. |
Bektâşiyân |
: | بكتاشيان |
(f. i. bektâşi'nin c.) : 1) Bektâşiler. 2) Yeniçeriler. |
bekûri |
: | بكوري |
(a. i.) : ilk doğan çocuk, ilk evlât. |
bekûriyyet |
: | بكوريت |
(a. i.) : ilk evlâtlık. |
be-küsiste |
: | بكسسته |
(f. b. s.) : 1) kopmuş, kopuk. 2) çözülmüş, çözük, gevşek; düşük. |