bed |
: | بدء |
(f. s. "fena" mânâsına c. : bedân) : 1) fena, yaramaz, çirkin. 2) i. kötülük. 3) i. ateş tutuşturmaya mahsus yarı yanmış paçavra. |
bed |
: | بد |
(a. i.) : başlama, başlayış. |
bedâat |
: | بداعت |
(a. i.) : bedîîlik, güzellik; yenilik, (bkz. : bedûat). |
bedâd |
: | بداد |
(a. i.) : 1) fırka. 2) hisse, nasîb, pay. 3) savaşacak akran. |
becl-âgaz |
: | بدآغاز |
(f. b. s.) : başlangıcı kötü; kötü bir şekilde başlanmış. |
bed-ahd |
: | بدعهد |
(f. a. b. s.) : ahdinde durmıyân, vefasız. |
bedâhe, bedahet |
: | بداهه ، بداهت |
(a. i.) : herhangi bir konuya dâir birdenbire söz söyleme. |
bedâhete |
: | بداهتا |
(a. zf.) : birdenbire, ansızın, düşünmeksizin, (bkz. : bi-l-bedâhe). |
bed-ahlâk |
: | بد اخلاق |
(f. a. b. s.) : huyu ve ahlâkı kötü olan [kimse]. |
bedahş |
: | بدخش |
(f. i.) : Bedahşan yakutu. |
bedahş-i muzâb |
: |
şarap. |
|
bed-ahter |
: | بداختر |
(f. b. s.) : yıldızı, talihi kötü olan [kimse]. |
bed-âhû |
: | بد آهو |
(f. b. s.) : huyu, karakteri bozuk. |
bedâl |
: | بدال |
(a. i.) : mübadele, trampa, değişme, değiştirme. |
bed-amel |
: | بد عمل |
(f. a. b. s.) : işi ve hareketi fena olan. |
bed-âmûz |
: | بد آموز |
(f. b. s.) : 1) fenalık öğrenmiş. 2) fenalık öğreten. |
bedân |
: | بدان |
(f. s. bed'in c.) : 1) fenalar, yaramazlar; çirkinler. 2) f. zf. : onunla. |
bed'an |
: | بدئان |
(a. zf.) : başlangıçta; ilkin, ilkönce. |
bedânet |
: | بدانت |
(a. i.) : yağlı, semiz olma, semizlik. |
bed-asl |
: | بد اصل |
(f. a. b. s.) : soyu kötü, aslı fena. |
bed-âvâz |
: | بد آواز |
(f. b. s.) : fena sesli. |
bedâvet |
: | بداوت |
(a. i.) : 1) bedevîlik, yürüklük, göçebelik. 2) çöl. |
bedâyi' |
: | بدايع |
(a. i. bedî', bedîa'nın c.) : eşi ve benzeri olmıyân güzel, mükemmel ve yeni şeyler. |
bedâyi-i âsâr |
: |
eserlerin güzelleri. |
|
bedâyi' |
: | بضايع |
(a. i. bidâa'nın c.) : sermâyeler, anamallar. |
bed-âyîn |
: | بد آيين |
(f. b. s.) : geleneği, göreneği ve âyini kötü olan. |
bedâyi-pesend |
: | بدايع پسند |
(a. f. b. s.) : güzelliği takdîr eden. |
bed-baht |
: | بدبخت |
(f. b. s.) : bahtsız, bahtı kara, kara bahtlı, talihsiz. |
bed-bîn |
: | بدبين |
(f. b. s.) : fena gören, kötümser, fr. pessiıniste. |
bed-binâne |
: | بد بينانه |
(f. b. zf.) : hiçbir şeyi beğenmiyen, herşeyi fena gören adama yakışacak surette, kötümserce. |
bed-bînî |
: | بدبيني |
(f. b. s.) : fena görürlük, kötümserlik. |
bed-bû |
: | بدبو |
(f. b. s.) : fena kokulu, kokan. |
bed-bûd |
: | بدبود |
(f. b. s.) : fena yapılı. |
bed-bûk |
: | بدبوك |
(f. s.) : hâin, korkak. |
bed-cins |
: | بد جنس |
(f. a. b. s.) : cinsi bozuk. |
bed-çehre |
: | بد چهره |
(f. b. s.) : (bkz. : bed-çihre). |
bed-çeşm |
: | بد چشم |
(f. b. s.) : nazarı değen, hasetçi. |
becl-çihre |
: | بل جهره |
(f. b. s.) : çirkin yüzlü. |
beddâl |
: | بدال |
(a. i.) : bakkal. |
bedde |
: | بده |
(a. i.) : takat, derman, güç (bkz. : bidde). |
bed-dil |
: | بد دل |
(f. b. s.) : yüreksiz, korkak. |
bed-dimâğ |
: | بد دماغ |
(f. a. b. s.) : kaprisli; inatçı. |
bed-duâ |
: | بد دعا |
(f. a. b. i.) : inkisar, ilenç. |
bed-edâ |
: | بد ادا |
(f. a. b. s.) : nezaketsiz, terbiyesiz, kaba [kimse]. |
bedel |
: | بدل |
(a. i. c. : bedelât) : 1) karşılık, karşı. 2) bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. (bkz. : ivaz). 3) başkasının adına ve masrafiyle hacce giden. |
bedel-i askerî |
: |
askerlik bedeli, askere gitmemek için verilen para. |
|
bedel mâ-yetehallel |
: |
vücûdun sarfiyatını tamamlıyan yiyecekler. |
|
bedel-i misi |
: |
huk. tasarruf hakkı mukabilinde verilen muaccele-i misil, yânî emsaline uygun peşin para. |
|
bedel-i öşr |
: |
ekilmesi bırakılmış bir tarla için öşre karşılık alınan bedel. |
|
bedel-i rakabe |
: |
huk. kölenin şahsı yerine geçen kıymeti veya nefsi mukabilinde vermeyi deruhte ettiği "ıtk" veya "kitabet" akçesi. |
|
bedelen |
: | بدلان |
(a. zf.) : yerine, karşılığında, mukabilinde. |
beden |
: | بدن |
(a. i. c. : ebdân) : gövde, vücut, cisim, ten. |
betl-endâm |
: | بد اندام |
(f. b. s.) : biçimsiz, çarpık, kambur. |
bed-endiş |
: | بد انديش |
(f. b. s.) : kötülük düşünen. |
bedene |
: | بدنه |
(a. i. c. : büdün) : kurbanlık deve. |
bedenen |
: | بدنا |
(a. zf.) : 1) bedenile, şahsen. 2) vücutça. |
bedenî, bedeniyye |
: | بدني ، بدنيه |
(a. s.) : bedene mensup, vücutla ilgili : Terbiye-i bedeniyye : jimnastik. |
beden-kâr |
: | بدنكار |
(a. f. b. i.) : kakum kaplı bir nevi kısa ceket, [büyük memurlar giyerdi]. |
beden-nûr |
: | بدسن نور |
(a. b. i.) : samur kaplı bir nevi ceket, [büyük memurlar giyerdi]. |
be-der |
: | بدر |
(f. i.) : dışarı. |
be-dergâh |
: | بدرگاه |
(f. b. i.) : 1) Kapıya çıkma. 2) tar. acemi ocağında ve ocak dışındaki türlü hizmetlere verilmiş olan acemilerin, Yeniçeri ocağına kayıt ve kabulleri hakkında kullanılan bir kelime. |
bedestân |
: | بدستان |
(f. i.) : değerli eşya ve mücevherlerin alınıp satıldığı çarşı, (bkz. : be-ziztân ). |
bed'et |
: | بدأت |
(a. i.) : başlangıç. |
bed'etmek |
: | بأ ايتمك |
(a. t. b. m.) : başlamak. |
Bedevi |
: | بدوي |
(a. i.) : 1) göçebe. 2) çölde yaşıyân. |
Bedevi |
: | بدوي |
(a. i.) : Seyyit Ahmed-ül-Bedevî tarafından kurulan tarikat. Seyyit Ali'nin oğludur. Seyyit Ali'nin babası Seyyit İbrahim, onun babası Seyyit Mehmet, Seyyit Mehmet'in babası da Seyyit Ebî Bekr'dir. 576 (1180-1179) senesinde Fas şehrinde dünyâya geldi. 675 (1276) da Mısır'da vefat ederek Tanta'daki türbesine gömüldü. |
bedeviy-âne |
: | بدويانه |
(a. f. zf.) : çölde yaşıyanlara uygun bir surette. |
bedeviyyet |
: | بدويت |
(a. i.) : bedevîlik, göçebelik. |
bed-fercâm |
: | بد فرجام |
(f. b. s.) : âkibeti, sonu fena. |
bed-fermâ |
: | بد فرم |
(f. b. s.) : fenalık ve ayıp işlemesini emreden. |
bed-fiâl |
: | بد فعال |
(f. a. b. s.) : yaptığı işler kötü olan. |
bed-girdâr |
: | بدگردار |
(f. b. s.) : (bkz. : bed-kâr ) |
bed-gû |
: | بدگو |
(f. b. s.) : aleyhte bulunan münafık, dedikoducu. |
bed-güher [gevher] |
: | بدگهر [گوهر] |
(f. b. s.) : içi, tabîatı fena, soysuz, mayası bozuk. |
bed-gümân |
: | بدگمان |
(f. b. s.) : fer şüphede bulunan. |
bed-hâh |
: | بد خواه |
(f. b. s.) : her işin fenalığını istiyen. |
Bed-hâhâne |
: | بد خواهانه |
(f. b. zf.) : kötülük, fenalık istiyene yakışacak surette. |
bed-hâl |
: | بد حال |
(f. a. b. s.) : hâli kötü, düşkün. |
bed-hisâl |
: | بد خصال |
(f. a. b. s.) : hasletleri, huyları kötü. |
bed-hû [y] |
: | بدخو [ي] |
(f. b. s.) : 1) kötü huylu, huysuz. 2) i. Kötü huy. |
bedî' |
: | بديع |
(a. s.) : 1) eşi ve benzeri olmıyân, mükemmel bir şeyi icâdeden. |
bedî'-üs-semâvâti ve-l-arz |
: |
Cenâbıhak. 2) yeni/ garip, eşsiz ve görülüp işitilmemiş. 3) i. ed. sözün güzel olması usûl ve kaidelerinden bahseden ilmin adı, estetik. |
|
bedîa |
: | بديعه |
(a. i. c. : bedâyi') : 1) beğenilen ve takdîredilen pek yeni şey. 2) i. kadın adı. |
bedîa-i hayâliyye |
: |
ülkü, fr. ideal. |
|
bedîa-zâr |
: | بديعه زار |
(a. f. b. i.) : güzellik yeri. |
bedîd, bedîdâr |
: | بديد ، بديدار |
(f. s.) : meşhur; görünür;açık, meydânda, (bkz. : âşkâr, hüveydâ). |
bedîh |
: | بديح |
(a. s.) : şan ve şerefi büyük olan. |
bedîhe |
: | بديهه |
(a. s.) : 1) düşünmeden, birdenbire söylenen güzel söz. 2) i. başlangıç. |
bedîhe-gû |
: | بديهه گو |
(f. b. s.) : bedîhe, güzel söz söyliyen, söylemeye alışık bulunan kimse. |
bedîhî |
: | بديهي |
(a. s. c. : bedîhiyyât) : 1) akla kendiliğinden gelen. 2) delilsiz, açık olan, besbelli. |
bedîhî-l ûlâ |
: |
ispata ihtiyaç olmıyan, gün gibi aşikâr hakikat. |
|
bedîhiyyât |
: | بديهيات |
(a. i. bedîhî'nin c.) : delîli ve ispatı gerekmiyen açık şeyler. |
bedîhiyyet |
: | بديهيت |
(a. i.) : bedîhî olma, besbellilik, açık olma. |
bedii |
: | بديعي |
(a. s.) : 1) güzel. 2) i. güzellik |
bedîl |
: | بديل |
(a. i.) : 1) bir şeyin karşılığı. (bkz. : ivaz). 2) tutuşulan bir bahiste aldanan kimsenin vereceği şey. |
bed-kâr |
: | بدكار |
(f. b. s.) : işi, hareketi kötü, işi, hareketi fena. |
bed-legâm |
: | بدلگام |
(f. b. s.) : gem almaz, serkeş at : 1) âsî, serkeş, söz dinlemiyen kimse. 2) i. bedevî, çöl adamı. |
bed-lika |
: | بدلقا |
(f. a. b. s.) : kötü yüzlü, çirkin suratlı. |
bed-mâye |
: | بدمايه |
(f. b. s.) : soysuz, sütü bozuk. |
bed-meniş |
: | بدمنش |
(f. b. s.) : kötü huylu, kötü tabiatlı. |
bed-mest |
: | بدمست |
(f. b. s.) : 1) sarhoşluğu kötü, fena sarhoş. 2) kendini bilmiyecek derecede sarhoş. |
bed-mesti |
: | بدمستي |
(f. b. i.) : bedmestlik, kötü sarhoşluk. |
bed-mihr |
: | بدمهر |
(f. b. s.) : iyilik etmiyen, insaniyetsiz. |
bed-nâm |
: | بدنام |
(f. b. s.) : kötü adlı, fena tanınmış, adı kötüye çıkmış. |
bed-nesl |
: | بدنسل |
(f. a. b. s.) : soysuz, aslı fena, rezil. |
bed-nigâh |
: | بدنگاه |
(f. b. s.) : kötü bakışlı. |
bed-nihâd |
: | بدنهاد |
(f. b. s.) : rezil, aslı bozuk, soysuz. |
bed-nijad |
: | بدنژاد |
(f. b. s.) : aslı, soyu bozuk, bayağı [kimse]. |
bed-pesend |
: | بدپسند |
(f. b. s.) : 1) kötülüğü metheden, kötülüğü beğenen. 2) müşkülpesent, güçbeğenir. |
bed-peymân |
: | بدپيمان |
(f. b. s.) : andında, sözünde durmıyan, sözünün eri olmıyan. |
bedr |
: | بدر |
(a. h. i.) : Hz. Muhammed (Aleyhisselam)’ın dinsizlerle çarpıştığı Mekke ile Medine arasında bir yer olup, bu savaşa "Bedir gazası" denilir. |
bedr |
: | بدر |
(a. i.) : ayın ondördüncü gecesi, dolunay. |
bedr-i bülend |
: |
ayın on dördü. |
|
bedr ü kemâl |
: |
g. s. bir yazı sitili. |
|
bed-râh |
: | بدراه |
(f. b. s.) : fena yola sapan. |
bed-râm |
: | بدرام |
(f. s.) : 1) sert başlı at. 2) zf. dâima. 3) hoş, lâtif, yakışıklı, süslü. |
bed-rân |
: | بدران |
(f. b. s.) : 1) işleri kötü idare eden. 2) çapkın [kadın]. 3) orospu. |
bedre |
: | بدره |
(a. i. c. : bider) : 1) kuzu, oğlak derisi. 2) içi altın dolu kese. [beşyüz kuruşa eskiden "kese" denilirdi], (bkz. : bedri). |
bed-reftâr |
: | بدرفتار |
(f. b. s.) : hareketi, gidişatı fena olan. |
bed-reg |
: | بدرگك |
(f. b. s.) : aslı kötü, huysuz, kötü damarlı [insan ve hayvan]. |
bedreka |
: | بدرقه |
(f. i.) : yol gösteren, kılavuz, delil, (bkz. : bezreka). |
bed-reng |
: | بدرنگك |
(f. b. s.) : açıkla, koyu arasında kirli bir renk. |
bedri |
: | بدري |
(f. i.) : 1) içi altın dolu kese, (bkz. : bedre2) . 2) erkek adı. |
bedriyye |
: | بدريه |
(a. h. i.) : sühreverdiyye tarîkatinin altı şubesinden biri [öteki şubeleri : Zeyniyye, Bahâiyye, Kemâliyye, Ahmediyye, Necîbiy-ye'dir]. |
bedrûd |
: | بدرود |
(f. i.) : veda, esenlik, esenleme, (bkz. : bidrûd). |
bed-sigâl |
: | بدسگال |
(f. b. s.) : fena düşünceli, herkes hakkında kötü söyliyen. |
bed-sirişt |
: | بدسرشت |
(f. b. s.) : tabiatı, yaradılışı kötü. |
bed-siyret |
: | بدسيرت |
(f. a. b. s.) : kötü huylu, ahlâksız. |
bed-tâli' |
: | بد طالع |
(f. a. b. s.) : talihi kötü, talihsiz, (bkz. : şûr-baht). |
bed-tedbîr |
: | بد تدبير |
(f. a. b. s.) : fena istekli, niyeti bozuk. |
bed-ter |
: | بدتر |
(f. b. s.) : daha kötü, - çok kötü, beter. |
bed-tıynet |
: | بد طينت |
(f. a. b. s.) : yaradılışı, tabîatı fena olan, soyu bozuk, bayağı adam. (bkz. : bed-sîret). |
bedûat |
: | بدوعت |
(a. i.) : (bkz. : bedâat). |
bedûh |
: | بدوح |
(a. i.) : mektup zarflarının üstüne yazılan aslı meçhul bir kelime. Bunun yerine "ebcet" hesabına göre karşılığı olan : (2, 4, 6, 8) sayıları da kullanılır. |
be-dûş |
: | بدوش |
(f. e.) : omuza, omuzda. Abâ-be-dûş : abası omuzunda, serseri. Dûş-be-dûş : omuz omuza. |
bed-üslûb |
: | بد اسلوب |
(f. a. b. s.) : tavrı, gidişi kötü. |
bed-zebân |
: | بد زبان |
(f. b. s.) : 1) ağzı pis, ağzıbozuk. 2) i. kötü dil. |
bed-zehre |
: | بد زهره |
(f. b. s.) : korkak, yüreksiz, ödlek. |