bec |
: | بج |
(f. i.) : 1) su ve şarap sızıntısı. 2) ağzın içi, avurt. |
becâ' |
: | بجاء |
(a. s.) : 1) geniş, bol. Ayn-i becâ' : geniş, iri göz. 2) i. geyik; karaca. |
becâ |
: | بجا |
(f. zf.) : yerinde, uygun. |
becâ-nâ-becâ |
: |
yerli ve yersiz, iyi ve kötü, uygun ve uygunsuz. |
|
becayiş |
: | بجايش |
(f. i.) : değişme, karşılıklı yer değiştirme. |
becbece |
: | بجبجه |
(a. i.) : çocuk avutmak için yapılan gürültü, hokkabazlık, tuhaflık. |
bece |
: | بجه |
(a. i.) : sivilce; arpacık [çıban], |
becel |
: | بجل |
(a. i.) : 1) yalan, iftira, (bkz. : bühtan). 2) şaşma. |
becidd |
: | بجد |
(f. s.) : 1) ciddî, gerçek. 2) zf. cidden, gerçekten. |
becîl |
: | بجيل |
(a. s.) : 1) büyük, itibarlı, gösterişli, muhterem kimse. 2) şişman. |
becîr |
: | بجير |
(a. s.) : birçok. |
becrâ |
: | بجراء |
(a. s.) : 1) göbeği çıkık [kadın]. 2) yüksek [yer, tepe]. |
beççe, beçe |
: | بچه ، بچه |
(f. i. c. : beçe. gân) : insan veya hayvan yavrusu. |
beçe-i hor |
: |
(bkz. : beçe-i hurşîd). |
|
beçe-i hûnîn |
: |
(kanlı yavru) : acı gözyaşları. |
|
beçe-i hûrşîd |
: |
(Güneşin yavrusu) : kıymetli taş veya mâden. |
|
beçe-i tâvûs-ı ulvî |
: |
(gökteki tavusun yavrusu) : 1) Güneş. 2) Ay. 3) gündüz. 4) ateş. 5) yakut. |
|
beçe-bâz |
: | بچه باز |
(f. i.) : çocukla oynıyân : gulâmpâre, kulampara. |
beçedân |
: | بچه دان |
(f. i.) : rahim, dölyatağı. |
beçe-dâr |
: | بچه دار |
(f. s.) : 1) çocuğu, yavrusu olan. 2) hâmile, gebe. |
beçe-gân |
: | بچگان |
(f. b. i. beççe ve beçe'nin c.) : yavrular, çocuklar. |
Beçek |
: | بچك |
(f. i.) : bir çeşit kesici âlet; küçük silâh. |