ba'l

: بعل

(a. i.) : 1) karıkocadan her biri. 2) "câhiliyet" zamanına âit bir put; Güneş tanrısı. 

Bâl

: بال

(f. i.) : 1) kanat. Güşâde-bâl : kamdı açmış. 2) kol. (bkz. : cenah). 3) boybos. 4) üst, yukarı, (bkz. : bâlâ). 

Bâl

: بال

(a. i.) : 1) kalb, yürek, gönül; hatır. Fârig-ül-bâl : kaygısız. Ferîh-ül-bâl : gönlü rahat. Hâlis-ül-bâl : yüreği rahat, temiz. Mâ-fil-bâl : murat, istek. Münkesir-ül-bâl : gücenik. Müşev-veş-ül-bâl : niyeti bozuk. Selîm-ül-bâl : temiz yürekli. 2) çok zaman "Kızıldeniz" in Habeş sahillerinde bulunduğu rivayet edilen gayet büyük ve pullu bir balık. 

bâlâ

: بالا

(f. s.) : 1) yüksek, yukarı, üst, yüce. 2) i. boy. 

bâlâ-yı bülend

:  

uzun boy. 3) azat. 4) i. yedek atı. 

bâlâ-bülend

: بالابلند

(f. b. s.) : uzun boylu. 

bâlâ-dest

: بلادست

(f. b. s.) : eli üstün, galip. 

bâlâ-destî

: بلادستى

(f. b. i.) : 1) el üstünlüğü, galibiyet. 2) zulüm. 

bâlâ-hân

: بالاخوان

(f. b. s.) : bir şeyi aşırı derecede yüksek gösteren, şişiren. 

bâlâ-hâne

: بالاخانه

(f. b. i.) : evin en üstü, çatı, tavan arası. 

bâlâ-hânî

: بالاخواني

(f. b. i.) : bir şeyi aşırı derecede yüksek gösterme, şişirme. 

bâlâ-himmet

: بالاهمت

(f. a. b. s.) : himmeti yüksek olan. 

bâlâ-nişin

: بالانشيه

(f. b. s.) : üstte, yukarıda oturan. 

bâlâ-pervâz

: بالاپرواز

(f. b. s.) : yüksekten uçan, mec. palavracı. 

bâlâ-pervâz-âne

: بالاپروازانه

(f. b. zf.) : yüksekten konuşarak, atıp, tutarak, palavra savurarak. 

bâlâ-pûş

: بالاپوش

(f. b. s.) : üste giyilen şey. [palto, pardesü v.b. gibi]. 

bâlâ-rev

: بالارو

(f. b. s.) : yüksekten giden. 

bâlâ-ter

: بالاتر

(f. b. s.) : daha yüksek, pek yüksek. 

bâiâterîn

: بالاترين

(f. b. s.) : en yüksek. 

ba'le

: بعله

(a. i.) : zevce, erkeğin karısı. 

balgam

: بلغم

(a. i.) : vücutta farzolunan dört unsurdan biri, phlegme. 

balgami

: بلغمي

(a. s.) : balgamla ilgili olan; bünyede, balgam üstün olan. 

bâl-güşâ

: بالگشا

(f. b. s.) : kanat açan, uçan. 

bâlî

: بالي

(a. s.) : koca, eski, köhne. Ebniye-i bâliye ; köhne binalar. 

bâlide

: باليده

(f. s.) : uzamış, büyümüş, gelişmiş, (bkz. : bâlûde). 

baliğ

: بالغ

(a. s. bülûğ'dan.) : 1) bulûğa eren. (bkz. : reşîd). 2) erişmiş, vâsıl olmuş, varan, yetişen. 3) i. yekûn, toplam. 4) son mertebeyi bulan. 

baliğ, bâlûğ

: بالغ ، بالوغ

(f. i.) : 1) boynuzdan yapılmış içki kadehi. 2) bir kadeh şarap. 

bâligan-mâ-belag

: بالغا مابلغ

(a. b. zf.) : ziyadesiyle, ferah ferah, bol bol. 

bâlîn

: بالين

(f. i.) : yastık; koltuk.

bâlin-i-istirâhat

:  

dinlenme yastığı, koltuğu. 

bâlîn-perest

: بالين پرست

(f. b. s.) : 1) uykucu, tembel, can besliyen. 2) i. hizmetçi. 

bâliş

: با لش

(f. i.) : 1) yastık, yüz yastığı. 

bâliş-i çâr-mîn

:  

deriden yapılan yastık. 2) nakit; altın. 

bâl-şikeste

: بال شكسته

(f. b. s.) : kanadı kırık. 

bâlû

: بالو

(f. i.) : 1) ana baba bir kardeş, birader. 2) siğil. 

bâlûa

: بالوعه

(a. i. c. : belâlı') : su dökecek çukur, delikli taş. 

bâlûde

: بالود

(f. s.) : büyümüş, boy atmış, (bkz. : bâlîde). 

bâlvâne

: بالوانه

(f. i.) : 1) darı kuşu, orak kuşu. 2) dağ kırlangıcı. 

bâlzen

: بالزن

(f. b. s.) : kanat vuran : uçan.