bâd |
: | باد |
(f. e.) : olsun, ola, olaydı. Aferin. bâd : aferin olsun! Mübârek-bâd : mübarek, kutlu olsun. Afiyet-bâd : afiyet olsun. |
bâd |
: | باد |
(f. i.) : 1) yel, rüzgâr. |
bâd-i berîn |
: |
lâtif hava, sabah rüzgârı. |
|
bâd-i cem |
: |
Süleyman Peygamberin hükmettiği yel. |
|
bâd-i cenubî |
: |
güney rüzgârı. |
|
bâd-i hazân |
: |
sonbahar rüzgârı. |
|
bâd-i hevâ |
: |
bedava. |
|
bâd-i pürgû |
: |
mütemadiyen sesler çıkaran, ıslık çalan rüzgâr. |
|
bâd-i sabâ |
: |
doğudan esen hafif, hoş rüzgâr. |
|
bâd-i seher-hîz |
: |
gün doğusundan esen hafif rüzgâr, tan yeli. |
|
bâd-i subh |
: |
sabah rüzgârı. |
|
bâd-i şimali |
: |
kuzey rüzgârı. 2) nefes, soluk. 3) ah sesi, ah çekme. 4) tas. Allah'ın yardımı. 5) mee. övme; söz. 6) büyüklük taslama, kibir. 7) şarap, (bkz : bade). |
|
bâda |
: | بادا |
(f. e.) : ola, olaydı! |
bâ-dâd |
: | باداد |
(f. b. s.) : âdil, doğru, (bkz : dâd-ger). |
bâdâm |
: | بادام |
(f. i.) : 1) badem. 2) sevgilinin güzel gözü. |
bâdâm-ı dü-mağz |
: |
iki içli badem. |
|
bâdâme |
: | بادامه |
(f. i.) : 1) ipek kurdu. 2) nazarlık, nazar boncuğu. 3) et beni. 4) zincir halkası. 5) eski püskü hırka. 6) cicili bicili, süslü nesne. ' |
bâdâmî |
: | بادامي |
(f. s.) : badem biçiminde. |
bâd-âver |
: | باد آور |
(f. b. s.) : (bkz : bâd-âverd). |
bâd-âverd |
: | باد آورد |
(f. b. s. ve i.) : 1) rüzgâr tarafından getirilmiş, kolay elde edilmiş. 2) Bizans İmparatoruna âit bir gemide rüzgâr tarafından Hüsrev Pervîz'e götürülen hazînelerin birinin adı. 3) doğu müziğinde bir ses. |
bâd-âverde |
: | باد آورده |
(f. b. s.) : (bkz : bâd-âver, bâd-âverd). |
bâd-bân |
: | باد بان |
(f. b. i.) : 1) yelken. 2) gemi sereni, (bkz : şirâ). |
bâd-bân-ı ahdar |
: |
yeşil yelken, mec. felek, semâ, gökyüzü. |
|
bâd-bân-gûşâ |
: | باد بان گشا |
(f. b. s.) : yelken açan. |
bâd-bân-gûşâ-yi azimet olmak |
: |
yelkenleri açıp yola çıkmak. |
|
bâd-bâr |
: | باد بار |
(f. b. s.) : 1) yelpaze. 2) gemilerdeki rüzgârlık, manika. |
bâd-bâz |
: | باد باز |
(f. b. i.) : yelpaze. |
bâd-bedest |
: | باد بدست |
(f. b. s.) : elinde, avucunda bulunmıyan, iflâs etmiş, züğürt. |
bâd-ber |
: | بادبر |
(f. b. s.) : 1) uçurtma. 2) dâima kendini methettiği halde elinden bir iş gelmiyen kimse. |
bad-bîz, bâd-bîzen |
: | با بيز ، باد بيزن |
(f. b. i.) : yelpaze, (bkz : bâd-keş). |
bâd-der-keff |
: | باد دركف |
(f. a. b. s.) : elde rüzgâr : meramı boşa çıkmış, aldanmış; şanssız. |
ba'de |
: | بعده |
(a. zf.) : sonra. Min ba'd : bundan sonra, bundan böyle. |
ba'de bu'din |
: |
neden sonra, hayli zaman sonra. |
|
ba'de harâb-il-Basra |
: |
Basra yıkıldıktan sonra, mec. iş işten geçtikten sonra. |
|
ba'de-l-edâ |
: |
yapıldıktan sonra. |
|
ba'de-l-harb |
: |
harbten, savaştan sonra. |
|
ba'de-l-icrâ |
: |
yapıldıktan sonra. |
|
ba'-de-l-îfâ |
: |
îfâ edildikten, yapıldıktan sonra. |
|
ba'ds-l-imzâ |
: |
imzadan sonra. |
|
ba'de-l-mevt |
: |
ölümden sonra. |
|
ba'de-l-musâlaha |
: |
barıştan sonra. |
|
ba'de-l-mütâlâa |
: |
okuduktan sonra. |
|
ba'de-l-yevm |
: |
bugünden sonra. |
|
ba'de-t-tahkîk |
: |
tahkikten sonra. |
|
ba'de zemân |
: |
bir zaman sonra. |
|
ba'de-z-zevâl |
: |
öğleden sonra. |
|
bade |
: | باده |
(f. i.) : şarap; içki. (bkz : bâd). bâde-i cân-bahş : can veren şarap. |
bâde-i gül-fâm, -i gül, -i gülgûn,gül-reng |
: |
gül renkli (kırmızı şarap. |
|
bâde-i hamrâ |
: |
kırmızı şarap. |
|
bâde-i ikbâl |
: |
ikbâl şarabı, yüksek mevkide bulunmanın verdiği muvakkat keyif ve neş'e. |
|
bâde-i mest |
: |
keskin şarap. |
|
bâde-i nâb |
: |
hâlis, duru şarap. |
|
bâde-i nûşîn |
: |
içimi kolay ve hoş şarap. |
|
bâde-i sad-sâle |
: |
"yüz senelik şarap" : mee. pek eski şarap. |
|
bâd-efrâ, bâd-efrâh |
: | باد افرا ، باد افراه |
(f. b. i.) : 1) ceza. 2) bir nevî fırıldak. |
bâde-fürûş |
: | باده فروش |
(f. b. s.) : şarap satan, meyhaneci. |
bâde-hâr |
: | باده خوار |
(f. b. s.) : şarap içen. |
ba'dehû |
: | بعده |
(a. zf.) : ondan sonra. |
ba'de-hüm |
: | بعدهم |
(a. zf.) : onlardan sonra. |
bâde-keş |
: | باده كش |
(f. b. s.) : şarap içen. |
ba'de-l-lüteyyâ ve-l-letî |
: | بعد اللتيا والتي |
(a. zf.) : nice zahmet ve sıkıntıdan sonra. |
ba'de-mâ |
: | بعدما |
(a. zf.) : bundan sonra, bundan böyle. |
bâcle-nûş |
: | باده نوش |
(f. b. s.) : şarap içen. |
bâde-perest |
: | باده پرست |
(f. b. s.) : şaraba tapan, şaraba pek düşkün. |
bâdester |
: | بادستر |
kunduz. |
ba'de-zâ, ba'de-zâlik |
: | بعد ذا ، بعد ذالك |
(a. zf.) : bundan sonra. |
ba'd-ezin |
: | بعد ازين |
(a. zf.) : bundan sonra, bundan böyle. |
bâd-gân |
: | بادگا |
(f. b. i.) : gözeten, gözetici, bekçi; hazinedar. |
bâd-gâne |
: | بادگانه |
(f. i.) : kafesli pencere. |
bâd-gerd |
: | بادگرد |
(f. b. i.) : kasırga. |
bâd-gîr |
: | بادگر |
(f. b. i.) : 1) baca. 2) vantilatör. 3) nargile ve semâver başlığı. |
bad-herze |
: | باد هرزه |
(f. b. i.) : 1) afsun, büyü, sihirbazlık. 2) letafet, güzellik. |
bâdî |
: | بادي |
(a. s. ve i. bed'den) : 1) sebep, mucip. 2) sebebolan. 3) ilk, başlangıç. bâdî-i emirde : işin başlangıcında. |
badi |
: | بادي |
(f. s.) : 1) rüzgâra veya havaya ait. 2) geçici. |
bâdih |
: | باده |
(a. s.) : 1) birdenbire vuku bulan; beklenmedik. 2) i. beklenmedik ziyaret. |
bâdihe |
: | بادهه |
(a. i.) : 1) beklenmedik hâdise. 2) kadın ziyaretçi. 3) tas. ânî ilham. |
bâdın |
: | بادن |
(a. s.) : şişman, bedenli. |
bâdincân |
: | بادن |
(a. i.) : patlican. (bkz : |
bâdinc |
: | بادنجا |
(f. i.) : Hindistan cevizi, bâdingân). |
bâdincânî |
: | بادنجاني |
(f. s.) : patlican renginde, morumsu. |
bâdingân |
: | بادنگان |
(f. i.) : patlican. (bkz : bâdincân). |
bâdir |
: | بادر |
(a. s.) : 1) hemen yapmak istiyen. 2) birdenbire vuku bulan. 3) dolu [ay]. 4) büyümüş [çocuk]. 5) olgun [meyva]. |
badire |
: | بادره |
(a. i. c. : bevâdir) : 1) musibet, felâket, (bkz : akabe). 2) zor geçit. 3) hiddetli iken yapılan bir yanlışlık. 4) kılıcın, namlının, yaprağın ve her türlü nebatın ucu. 5) külfetsiz, güçlük çekmeden söylenen söz. |
bâdiye |
: | باديه |
(a. i. c. : bevâdî) : çöl, kır., (bkz : bevbât). |
bâdiye-gul |
: |
Dünyâ. |
|
bâdiye-nişin |
: | باديه نشين |
(a. f. b. s.) : çölde oturan. |
bâdiye-peymâ |
: | باديه پيما |
(a. f. b. s.) : çölde dolaşan. |
Bâdiyet-üş-Şâm |
: | بادية الشا |
(a. b. h. i.) : Fırat ve Dicle'nin birleşip denize döküldüğü noktadan itibaren batıya doğru uzanan çöl. [bu gölün güney sınırları Arap yarımadasının içerisine doğru kavisli olarak uzanır]. |
bâd-keş |
: | بادكش |
(f. b. i.) : yelpaze, (bkz : bâd-bîz, bâd-bîzen). |
bâd-nümâ |
: | بادنما |
(f. b. i.) : 1) rüzgârın hangi taraftan estiğini gösteren âlet. 2) fırıldak. |
bâd-pâ |
: | بادپا |
(f. b. s.) : ayağına çabuk olan [at ve saire]. |
bâd-peymâ |
: | بادپيما |
(f. b. s.) : serseri, başıboş, boş gezen. |
bâd-reftâr |
: | باد رفتار |
(f. b. s.) : rüzgâr yürüyüşlü : Çabuk, hızlı giden, sür'atli. |
bâdreng |
: | بادرنگك |
(f. b. i.) : 1) hıyar; acur; turunç, ağaç kavunu. 2) hızlı giden at. |
bâd-sene |
: | باد سنه |
(f. s.) : kibirli, büyüklük taslıyan; kötü niyetli. |
bâd-ser |
: | باد سر |
(f. b. s.) : 1) kibirli. 2) âsî. (bkz : ser-keş). 3) mutaassıp. |
bâd-seyr |
: | باد سير |
(a. f. b. s.) : hızlı yürüyen, ayağına çabuk, rüzgâr gibi koşan. |
bâd-süvâr |
: | باد سوار |
(f. b. i.) : 1) hızlı yürüyen at, koşu atı. 2) hızlı giden atlı. |
bâd-viz |
: | بادويز |
(f. b. i.) : yelpaze, (bkz : mirvaha, bâd-zen, bâd-zene). |
bâd-zehr |
: | باد زهر |
(f. b. i.) : panzehir. |
bâd-zen, bâd-zene |
: | بادزن ، بادزنه |
(f. b. i.) : yelpaze, (bkz : bâd-bîz, bâd-bîzen, bâd-keş). |