âz

 :  آز

(f. i.) : açgözlülük, hırs, tamah.

a'zâ

 :  اعضا

(a. i. uzv'un c.) : organlar, üyeler.

a'zâ-yi dâhiliyye

 :   

iç organlar.

a'zâ-yi fahriyye

 :   

onursal üyeler.

a'zâ-yi hariciyye

 :   

dış üyeler.

a'zâyi tabiiyye

 :   

tabiî üyeler [bir mecliste].

azâ

 :  عزاء

(a. i.) : 1) sabır. 2) cenaze alayı. 3) başsağlığı ziyareti.

azâb

 :  عذاب

(a. i.) : işkence, keder.

azâb-ı kabr

 :   

kabir azabı; mec, büyük sıkıntı.

azab

 :  عزب

(a. s.) : 1) bekâr, ergen. 2) [Tan-zîmattan önce] deniz tüfekçi eri.

azâb-engîz

 :  عذاب انگيز

(a. f. b. s.) : azap verici.

azâd

 :  عضاد

(a. s.) : kısa ve sık sık dikilmiş.

âzâd

 :  آزاد

(f. s.) : 1) kurtulmuş, serbest olan, kimsenin kölesi olmayıp istediği gibi hareket eden. 2) ayıpsız, kusursuz.

âzâde

 :  آزاده

(f. s. c. : âzâdegân) : 1) hür, serbest. 2) ed. tam bir mânâ anlatan mısra', [ikinci bir mısraa bağlanmadığından bu adı almıştır].

âzâde-dil

 :  آزاده دل

(f. b. s.) : gönlü bir şeye bağlı olmıyan.

âzâde-gân

 :  آرادگان

(f. b. s. âzâde'nin c.) : kayıtsız, serbest ve hür olanlar.

âzâde-gî

 :  آزادگى

(f. i.) : serbestlik, hürlük, (bkz. : serbestî).

âzâde-hâtır

 :  آزاده خاطر

(f. a. b. s.) : gönlü hoş, başı dinç.

âzâde-hayât

 :  آزاده حيات

(f. a. b. s.) : hayattan kurtulmuş.

âzâde-ser

 :  آزاده سر

(f. b. s.) : başında gaile olmıyan, başı dinç, rahat, gailesiz.

âzâdî

 :  آزادی

(f. i.) : 1) hürlük, serbestlik. 2) şükür.

azâhî

 :  اضاحی

(a. i. ıdhiyye, ızhiyye, udhiyye, uzhiyye'nin c.) : kurban bayramında kesilen hayvanlar, (bkz. : adâhî).

azâhîk

 :  اضاحيکك

(a. i. udhûke, uzhûke'nin c.) : gülünç, güldürücü şeyler, (bkz. : adâhîk).

azâim

 :  عزائم

(a. i.) : âfetlere ve hastalıklara şifalı olması için okunan dualar, tılsımlar.3) sebatlar, kararda katîlikler ["azâyim" şekli yanlıştır],

azâim

 :  عظائم

(a. i. azîme'nin c.) : dehşetli hâdiseler, mühim şeyler, ["azâyim" şekli yanlıştır].

âzâl

 :  آزال

(a. i. ezel'in c.) : ezeller, öncesiz zamanlar.

azâlîl

 :  اضاليل

(a. i. uzlûle'nin c.) : yanlışlar, yanılmalar.

azam

 :  اضم

(a. i. c. : azamât) : 1) kin, husûmet, garaz, kötü niyet. 2) kıskançlık. 3) öfke, hiddet.

a'zam

 :  اعظم

(a. s. azîm' den.) : (daha, pek, en, çok) büyük.

a'zam-ı esbâb

 :   

sebeplerin en büyüğü.

azamet

 :  عظمت

(a. i.) : 1) büyüklük, ululuk. 2) çalım, kurum.

azamet-fürûş

 :  عظمت فروش

(a. f. b. s.) : çalım satan, kurum satan.

a'zamî

 :  اعظمی

(a. s.) : en büyük, en çok.

azamîm

 :  اضاميم

(a. i. izmâme'nin c.) : desteler, kümeler, zümreler.

a'zamiyyet

 :  اعظميت

(a. i.) : 1) pek büyüklük. 2) mat. bir sayının ötekinden büyük olması.

azamût

 :  عظموت

(a. i.) : Tann'nın sözle ifâde edilemeyen büyüklüğü.

âzân

 :  آذان

(a. i. üzn’ün c.) : anat. kulaklar.

a'zâr

 :  اعذار

(a. i. özr'ün c.) : bahaneler, engeller, özürler.

a'zâr-ı urkubiyye

 :   

mırın kırın.

âzâr

 :  آذار

(f. i.) : mart ayı. (bkz. : ezar)

âzâr

 :  اذار

(f. i.) : incitme, kırılma, tekdir.

âzâr-ı dil

 :   

gönül kırıklığı.

âzâr-dîde

 :  آذار ديده

(f. b. s.) : zulüm görmüş.

âzârende

 :  آزارنده

(f. s.) : inciten, kıran, tekdîr eden, azarlayan.

âzârî

 :  آزاری

(f. i.) : 1) muzırlık; küfürbazlık. 2) incitilmiş olma, fenalık görmüş olma.

âzâriş

 :  آزارش

(f. i.) : incitme, kırma.

âzâr-mend

 :  آزارمند

(f. b. s.) : incitilmiş, zulüm görmüş.

âzâr-mendî

 :  ازارمندی

(f. b. i.) : incitilmiş, kırılmış olma.

azarr

 :  اضر

(a. s. zarar'dan.) : çok zararlı, (bkz. : adarr)

azarr-ı müskirat

 :   

içkilerin en zararlısı.

âzâr-resân

 :  آزاررسان

(f. b. s.) : dert ve kederi îcâbettiren.

âzâr-resîde

 :  آزاررسيده

(f. b. s.) : incitilmiş, kırılmış; zulüm görmüş.

azâz

 :  عضاض

(a. i.) : bir lokma.

azâzîl

 :  عزازيل

(a. b. i.) : İblis'in (şeytanın), melek bulunduğu şıradaki esas adı.

azb

 :  عذب

(a.) : tatlılık. Lisân-ı azb-ül-be-yân : söylenişinde tatlılık olan dil.

azb

 :  عضب

(a. i.) : 1) kesme. 2) ısırma. 3) şiddetli azarlama. 4) hastalık yüzünden hırpalanma. 5) s. keskin.

azbâ'

 :  اضباع

(a. i. zab'ın c.) : kolun yukarı kısmı.

azbu'

 :  اضبع

(a. i. zabu’nun c.) : sırtlanlar.

azd , azıd , azud

 :  عضد ، عضد ، عضد

(a. i. c. : a'zâd, a'zûd, a'dûd) : 1) kol'un üst kısmı. 2) destek. 3) kuvvet, kudret, (bkz. : ızd, uzd, uzud).

azd-ud-devle

 :   

devletin desteği.

azdâd

 :  اضداد

(zıdd'ın c.) : 1) zıtlar, tezatlar. 2) iki zıt mânâya gelen kelimeler.

âzde

 :  آزده

(f. s.) : 1) boyalı boyanmış. 2) sivri uçlu âlet ile delinmiş.

a'zeb

 :  اعذب

(a. s. azb'dan.) : en lezzetli ve tatlı.

âzeh

 :  آزخ

(f. i.) : vücutta çıkan siğil. (bkz. : âjeh).

a'zel

 :  اعزل

(a. s.) : yalnız ve silâhsız bulunan adam.

âzer

 :  آذر

(f. i.) : ateş.

âzerahş

 :  اذرخش

(f. i.) : yıldırım.

Âzerbâyigân

 :  آذربايگان

(f. h. i.) : Azerbaycan.

âzer-âsâ

 :  آذر آسا

(f. b. s.) : ateş gibi, kızıl.

âzerbû, âzerbûye

 :  آذربويه ، آذربو

(f. i.) : çöven denilen nebatın kökü. [kirli eşyayı temizlemek için sabun gibi kullanılır].

âzerd

 :  آذرد

(f. i.) : renk, boya.

âzer-gûn, âzer-gûne

 :  آذرگونه ، آذرگون

(f. b. s.) : 1) ateş renginde kırmızı. 2) i. ay çiçeği, [şakayık nevinden ortası siyah, kenarları çok kırmızı bir çiçek], (bkz. : âzeryûn).

âzer-kede

 :  آذرکده

(f. b. i.) : ateşe tapanların mabedi.

âzer-kîş

 :  آزرکيش

(f. b. s.) : ateş mezhepli, ateşe tapan, mecûsî.

âzerm

 :  آزرم

(f. i.) : 1) utanma, hayâ. 2) şefkat. 3) haşmet.

âzerm-cû

 :  آزرمجو

(f. b. s.) : terbiyeli, nâzik.

âzer-perest

 :  آذرپرست

(f. b. s.) : ateşe tapan.

âzerşeb

 :  آذرشب

(f. i.) : 1) "semender" denilen ve ateş içerisinde yaşadığı sanılan bir hayvan. (bkz. : âzerşîn). 2) şimşek.

âzerşîn

 :  آذرشين

(f. i.) : Semender denilen bir kuş. (bkz. : âzerşeb1) .

âzeryûn

 :  اذريون

(f. i.) : (bkz. : âzer-gûn).

azfâr

 :  اظفار

(a. i. zufr) : tırnaklar.

âzfendâk

 :  آزفنداك

(f. i.) : gök kuşağı, [bkz. : âdyende, âzfendâk).

azfer

 :  اظفر

(a. s.) : uzun tırnaklı adam.

azgan

 :  اضغان

("ga" uzun okunur, a. i. zıgn'-ın c.) : kinler, garezler.

azgas

 :  اضغاث

("ga" uzun okunur a. i. zags'-ın c.) : 1) demetler, desteler. 2) karma karışık rüyalar vayâ söylentiler, (bkz. : adgas).

azhâ

 :  اضها

(a. i. zahve'nin c.) : göller, su havuzları.

azhâ

 :  اضحی

(a. s.) : gümüşü, gri.

azher

 :  اظهر

(a. s. zâhir'den.) : en zahir, pek belli, çok meydanda, besbelli, apaçık.

azırrâ

 :  اضرا

(a. s. zarîr ve darîr'm c.) : körler, (bkz. : adırrâ).

âzîde

 :  آزيده

(f. s.) : sivri uçlu bir âletle delinmiş [nesne].

âzife, âzifet

 :  آزفه ، آزفت

(a. i.) : kıyamet.

âzîğ

 :  آزيغ

(f. i.) : nefret, kin; iğrenme.(bkz. : ârîg).

azihe

 :  عضيهه

(a. i.) : yalan, iftira.

azik

 :  عذق

(a. s.) : hoşa giden.

âzil

 :  عاذل

(a. s. c. : avâzil, izâl) : 1) azarlayan, paylayan, çıkışan. 2) i. kadınlarda aybaşı gelen damar.

azîl

 :  عضيل

(a. s.) : serkeş, inatçı, ıslah edilemez.

azil

 :  عزل

(a. i.) : (bkz. : azl).

azîm, azîme

 :  عظيمه ، عظيم

(a. s. azamet'den.) : büyük, ulu, iri.

âzim

 :  عازم

(a. s. azm'den.) : niyetli, kesin karar veren.

âzimât

 :  آزمات

(a. i. âzime’nin c.) : kıtlık yılları.

azîme

 :  عزيمه

(a. i. c. : azâim) : 1) sebat. kararda kat’ îlik. 2) efsun, tılsım. 3) büyük iş; büyük günâh; büyük belâ.

âzime

 :  آزمه

(a. i.) : 1) kıtlık yılı. 2) azı dişi.

azîmet

 :  عزيمت

(a. i.) : gitme, gidiş.

âzimet-i râh

 :   

yola çıkış.

azîmet-hân

 :  عزيمت خوان

(f. b. s.) : afsun okuyan, afsunlayan.

âzin

 :  آذن

(a. s.) : 1) izin veren. 2) i. kapıcı, perdedar. 3) i. kefil.

âzîn

 :  آذين

(f. i.) : 1) süs, ziynet; donanma [şenlik]. 2) kaide, kanun. 3) yoğurttan yağ çıkarmaya mahsus yayık.

âzîne

 :  آذينه

(f. j.) : 1) cumâ günü. 2) bayram günü.

âzîr

 :  آزير

(f. i.) : 1) ağrı, sızı, sıkıntı, ıztırap. 2) azar.

azîr

 :  عذير

(a. i.) : 1) özür. 2) özür dileyen.

azîr

 :  عزير

(a. i.) : biçilmiş ekinin tarlada satılması.

âzîş

 :  آذيش

(f. i.) : 1) eşik tahtası. 2) ağaç ve tahta kırığı, yonga, talaş.

âziyy

 :  آزی

(a. i. c. : ezâvî) : deniz dalgası.

azîz, azîze

 :  عزيزه ، عزيز

(a. s. c. : eizze) : [Farsça c. : azîzân]. 1) muhterem, sayın. 2) sevgili. 3) i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.

azîzân

 :  عزيزان

(a. azîz'ın f. c.) : (bkz. : aziz).

azl

 :  عزل

(a. i.) : işinden çıkarma, yol verme.

azlâf

 :  اظلاف

(a. i. zılf'ın c.) : zool. çatal tırnaklı hayvanların tırnakları, (bkz. : ezlâf).

azlâl

 :  اظلال

(a. i. zıll'ın c.) : gölgeler, (bkz. : zılâl).

azlem

 :  اظلم

(a. s. zulm'den.) : 1) en zâlim, pek ziyâde zulmeden. 2) (daha, pek, çok, en) zulmeden.

azm

 :  عظم

(a. i. c. : izam) : kemik, (bkz. : istihân).

azm-i acz

 :   

anat. sağrı kemiği.

azm-i adesî

 :   

anat. mercimek kemiği.

azm-i adud

 :   

anat. pazı kemiği.

azm-i akab

 :   

anat. ökçe kemiği.

azm-i âne

 :   

anat. kasık kemiği.

azm-i cebhî

 :   

anat. alın kemiği.

azm-i cidârî

 :   

anat. yan kemiği.

azm-i dıl’î

 :   

anat. eğe kemiği.

azm-i enfî

 :   

anat. burun kemiği.

azm-i fahz

 :   

anat. uyluk kemiği.

azm-i gırbâlî

 :   

anat. kalbur kemiği.

azm-i hanek

 :   

anat. damak kemiği.

azm-i harkafa

 :   

anat. kalça kemiği.

azm-i ka’b

 :   

anat. aşık kemiği.

azm-i kasaba

 :   

anat. baldır kemiği.

azm-i kitf

 :   

anat. omuz kemiği, kürek kemiği, fr. omoplate.

azm-i kû’bere

 :   

anat. önkol kemiği, fr. radius.

azm-i mik’a

 :   

anat. kaşık kemiği.

azm-i remîm

 :   

çürümüş kemik.

azm-i rıdfa

 :   

anat. dizkapağı kemiği.

azm-i rikâbî

 :   

anat. üzengi kemiği.

azm-i sudgî

 :   

anat. şakak kemiği.

am-i şazye

 :   

anat. kaval kemiği.

azm-iterkova

 :   

anat. köprücük kemiği, fr.clavicule.

azm-ius’us

 :   

anat. kuyruk kemiği.

azm-ivecenî

 :   

anat. elmacık kemiği.

azm-ivetedî

 :   

anat. temel kemiği.

azm-izend

 :   

anat. dirsek kemiği.

azm-izıfrî

 :   

anat. * tırnaksı kemik.

azm

 :  عزم

(a. i.) : kasıt, niyet, karar, (bkz. : cezm).

azm-i kat’î

 :   

kat’î azim, * kesin karar.

âzmâ, âzmây

 :  آزما، آزمای 

(f. s.) : denemiş, sınamış. Cenk-azmâ : cengi denemiş.

âzmâyî

 :  آزمايی

(f. i.) : denemiş, sınamış, sınamış olma.

âzmâyîş

 :  آزمايش

(f. i.) : 1) tecrübe, deneme, sınama. 2) tar. yalnız ihtiyar (emekdar). Tîrendâzların kullandığı bir çeşit ok.

âzmâyîş-i kalem

 :   

kalem tecrübesi.

azmen

 :  اضمن

(a. s.) : 1) pek çok veya en çok şeyler içine alan. 2) en çok güvenilir.

âzmend

 :  آزمند

(f. s.) : harîs, tamahkâr.

azmî

 :  عظمی

(a. s.) : kemikli, kemikten yapılmış.

azmûde

 :  ازموده

(f. s.) : 1) tecrübe etmiş olan. 2) tecrübe olunmuş, sınanmış.

azmûdegî

 :  ازمودگی

(f. i.) : görgülülük.

âzmûn

 :  آزمون

(f. i.) : tecrübe, sınama, deneme.

azrâ'

 :  عذراء

(a. i.) : 1) Kızoğlan kız. [Hz.Meryem'in sıfatı]. 2) delinmemiş inci. 3) üzerinde yürünmemiş kum. 4) h. i. Medine. 5) h. i. Vâmık ile Azrâ hikâyesindeki kadın kahraman.

âzrahş

 :  آذرخش

(f. i.) : (bkz. : âdrahş).

Azrail

 :  عزرائيل

(a. i.) : ölüm meleği.

azrâr

 :  اضرار

(a. i. zarar'ın c.) : zararlar, kayıplar.

azref

 :  اظرف

(a. s.) : 1) en (pek, çok) zarif. 2) çok zekî.

azref-i zürefâ

 :   

zariflerin zarifi.

âzreng

 :  آذرنگك

(f. i.) : 1) son derece katı, sert. 2) çok keder, meşakkat, eziyet, (bkz. : âze-reng).

azûf

 :  عذوف

(a. i.) : yiyecek, erzak.

âzûg

 :  آزوغ

(f. i.) : kir, pas.

azûl

 :  آزوغ

(a. s.) : çok azarlayan, paylayan, çıkışan.

azûmet

 :  عزومت

(a. i.) : eğlence.

âzûn

 :  آزون

(f. e.) : öylece, onun gibi, böylece, bunun gibi.

âzûr

 :  آزور

(f. s.) : (bkz. : âzver).

azûz

 :  عضوض

(a. s.) : ısırıcı.

âzüg

 :  آذغ

(f. i.) : 1) asma ve ağaç budantısı. 2) hurma lifi. (bkz. : âjüğ).

âzürde

 :  آزرده

(f. s.) : incinmiş, kırılmış, gücenmiş.

âzürde-dil

 :  آزرده دل

(f. b. s.) : gönlü kırılmış, mahzun.

âzürde-gî

 :  آزردگى

(f. b. i.) : incitilmiş, gücendirilmiş olma.

âzürde-hâtır

 :  آزرده خاطر

(f. b. s.) : hatırı, gönlü kırılmış.

âzürde-püşt

 :  آزرده پشت

(f. b. s.) : 1) beli bükük [ihtiyar]. 2) yükten sırtı berelenmiş [hayvan].

azv

 :  عزو

(a. i. c. : azviyyât) : birinin üstüne atma, ona yakıştırma, iftira, (bkz. : atf).

azv-i cinnet

 :   

delilik isnâdı.

azvâ

 :  اضوا

(a. i. zav', zû'nun c.) : ışıklar, aydınlıklar, parıltılar.

âzver

 :  آزور

(f. s.) : harîs, tamahkâr, pinti, (bkz. : âzûr).

azviyyât

 :  عزويات

(a. azv'ın c.) : iftiralar, isnatlar.

azyak

 :  اضيق

(a. s.) : (daha, en, pek, çok) dar.

âzz, âzze

 :  عاضه ، عاض

(a. s.) : ısıran, ısırıcı.

azz

 :  عض

(a. i.) : ısırma.

azz-i benâm

 :   

parmak ısırma.

azze

 :  عز

(a. n.) : aziz olsun!

azze ensâruh

 :   

yardımı bol olsun, [pâdişâhlara mahsus duâ yerinde olup eski fermanlarda geçer].

azze nasruh

 :   

yardımı bol olsun, [pâdişâhlar hakkında duâ yerinde kullanılır, eski paralarla fermanlarda geçer].

azze ve celle

 :   

aziz ve celîl olan [Allah].