an |
: | عن |
(a. e.) : -dan ve -den. |
an-asl |
: |
aslından |
|
an-cehlin |
: |
bilmeyerek, bilmezlikle. |
|
anh |
: |
ondan (müzekker) |
|
anhâ |
: |
ondan (müennes). |
|
anhâ, minhâ |
: |
şundan bundan, şu bu ve öteberi, şöyle böyle ederek. |
|
anhüm |
: |
onlardan. |
|
anhümâ |
: |
o ikiden. |
|
an-il-gıyab |
: |
arkadan, kendisi yokken. |
|
an-karîb |
: |
yakından, çok geçmeden. |
|
an-kasdin |
: |
bile bile. (bkz. : bi-l-iltizam). |
|
an-küm |
: |
sizden. |
|
an-kümâ |
: |
ikinizden. |
|
an-samîm-il-kalb |
: |
can ve gönülden, öz yüreklen. |
|
ân |
: | آن |
(f. i.) : 1) güzellik cazibesi, alım. 2) (f. s. c. : ânân) : şu, bu. |
ân |
: | آن |
(a. i. c. : ânât, evân) : lâhza, pek az bir zaman. |
ân-be-ân |
: |
gittikçe, yavaş yavaş. |
|
ân (-) |
: | آن |
(f. e.) : 1) cemi, * çoğul edatı. şâh-an şahlar. Zen-ân : kadınlar.' 2) sıfat edatı. Hiras-ân : korkak. 3) kelimeyi zarf yapar. Gûy-ân : söyleyerek. |
anâ' |
: | عناء |
(a. i.) : zahmet, meşakkat, güçlük. |
ânâ' |
: | آناء |
(a. i. ânî'nin c.) : gece yarısı vakitleri. |
ânâ-ül-leyl |
: |
gece yarıları. |
|
a'nâ |
: | اعناء |
(a. i. inv'in c.) : nahiyeler, taraflar. |
a'nâb |
: | اعناب |
(a. i. ineb'in c.) : yaş ve tâze üzümler. |
anâdil |
: | عنادل |
(a. i. andelîb'in c.) : bülbüller. |
ânâf |
: | آناف |
(a. i. enf'in c.) : burunlar [insanda]. |
anâfet |
: | عنافت |
(a. i.) : sertlik, kabalık. |
ânak |
: | آنق |
(a. s.) : çok zarif, en zarif. |
a'nâk |
: | اعناق |
(a. s.) : boynu uzun [adam]. |
a'nâk |
: | اعناق |
(a. i. unk'un c.) : 1) boyunlar, gerdanlar. 2) yaprak sapları. |
anâkat |
: | عناقت |
(a. i.) : ümîdi boşa çıkma; muvaffakiyetsizlik, başarısızlık. |
anâkib |
: | عناكب |
(a. i. ankebût'un c.) : örümcekler. |
ânân |
: | آنان |
(f. z. ân'ın c.) : onlar. |
anân |
: | عنان |
(a. i. : anâne'nin c.) : bulutlar. |
a'nân |
: | اعنان |
(a. i.) : 1) ağacın ucu. 2) ufuklar. |
an'anât |
: | عنعنات |
(a. i. an'ane'nin c.) : rivayetler, gelenekler. |
anâne |
: | عنانه |
(a. i.) : bir bulut. |
an'ane |
: | عنعنه |
(a. i. c. : an'anât) : 1) rivayet, * gelenek. 2) tafsîlât. |
anânet |
: | عنانت |
(a. i.) : cinsî muamelede iktidarsızlık, güçsüzlük, fr. impuissance. |
an'anevî |
: | عنغنوى |
(a. b. s.) : an'ane ile, gelenekle ilgili; * geleneksel. |
an'aneviyye |
: | عنعنويه |
(a. b. s.) : gelenekçilik, fr. traditionaüsme. |
anâsır |
: | عناصر |
(a. i. unsur'un c.) : elemanlar,* ilkeler. |
anâsır-ı erbaa |
: |
(dört unsur) : ateş; hava; su; toprak. |
|
anâsır-ı hisâbiyye |
: |
mat. bir hesabı yapmak için lüzumlu malûmat. |
|
an-asl |
: | عن اصل |
(a. b. zf.) : aslından, aslında. |
ânât |
: | آنات |
(a. i. ân'ın c.) : anlar, zamanlar, fr. nuances. |
ân-be-ân |
: | انبآن |
(f. zf.) : gitgide, gittikçe, vakit ilerledikçe. |
anber |
: | عنبر |
(a. s.) : 1) ada balığının bağırsaklarında toplanan yumuşak, yapışkan ve misk gibi kokan, kül renginde bir madde. 2) güzel koku. 3) güzellerin saçı. |
anber-bâr |
: | عنبربار |
(a. f. b. s.) : amber yağdıran, güzel koku saçan. |
anber-bû [y] |
: | عنبربو {ى} |
(a. f. b. s.) : amber kokulu, iri taneli Hint pirinci. |
anber-efşân |
: | عنبرافشان |
(a. f. b. s.) : anber saçan, (bkz. : anber-nisâr). |
anberî, anberîn |
: | عنبرى ، عنبرين |
(a. f. s.) : anber kokulu. |
anber-nisâr |
: | عنبر نسار |
(a. f. b. s.) : anber saçan, (bkz. : anber-efşân). |
an-cehlin |
: | عن جهلٍ |
(a. zf.) : bilmeyerek, bilmezlikle. |
andelib |
: | عندليب |
(a. i. c. : anâdil) : bülbül, (bkz. : hezâr). |
andelîb-ân |
: | عندليبان |
(a. f. b. i. c.) : bülbüller, (bkz. : hezârân). |
Andem |
: | عندم |
(a. i.) : hek. kanı dindirmek üzere kullanılan bir çeşit reçine. |
âne |
: | عانه |
(a. i.) : 1) anat. kasık. 2) kasık kılı. 3) bir aşiretin' bütünlüğü veya işleri veya şerefi. 4) 'dişi ve yabani eşek. 5) yabani eşek sürüsü. 6) cedî (keçi) burcundaki v. e. n. v. ı yıldızları. |
âne (-) |
: | آنه |
(f. e.) : sıfatı, ismi zarf yapan bir ek : Fakir, Fakirane. Tıfl, Tıflâne gibi. |
a'neb |
: | اعنب |
(a. s.) : büyük burunlu [adam]. |
anede |
: | عنده |
(a. s. c.) : çok inatçılar. |
anele |
: | عنله |
(a. i.) : den. bir geminin kendisine zincir veyâ halat bağlanmak için bedenin üst başına bağlanan halka. |
ânen fe-ânen |
: | آناً فآناً |
(a. b. zf.) : devamlı, fâsılasız, sürekli. |
anh |
: | عنه |
(a. zf.) : ondan [müen. anhâ]. |
anhâ minhâ |
: | عنها منها |
(a. zf.) : şundan, bundan, şu bu, öteberi, şöyle böyle ederek. |
an-hüm |
: | عنهم |
(a. zf.) : onlardan. |
an-hümâ |
: | عنهما |
(a. zf.) : o ikiden. |
âni |
: | عانى |
(a. s. c. : ânât', unât) : 1) mütevâzi, alçak gönüllü. 2) i. köle. 3) s. meşgul. 4) s. muztarip. 5) i. işçi. 6) i. müfettiş. 7) i. tahsildar, müen. aniye. |
âni |
: | آنى |
(a. f. zf.) : bir an içinde, hemen, o anda, derhal. |
ânî |
: | آنى |
(a. s.) : olmuş, kemâle ermiş. Es-mâr-ı aniye : olmuş meyvalar. |
a'nî |
: | اعنى |
(a. e.) : yâni. |
anîd |
: | عنيد |
(a. s. inâd'dan.) : çok inatçı. [kimse].(bkz. : anûd) |
anîf |
: | عنيف |
(a. s. unf'dan.) : 1) sert, şiddetli. 2) kaba muamele eden. |
ânif |
: | آنف |
(a. s.) : pek yakında geçen. |
ânif-ül-beyân |
: |
demincek beyan olunan, bildirilen. |
|
ânif-üz-zikr |
: |
biraz evvel bildirilen. |
|
ânife |
: | آنفه |
(a. i.) : gençlik çağının başlangıcı. |
ânifen |
: | آنفاً |
(a. zf.) : 1) demincek, biraz evvel. 2) yukarıda. |
anîk |
: | انيق |
(a. s.) : güzel, zarif, tuhaf, garip [şey]. |
anîk |
: | عنيق |
(a. i.) : ense. |
ânîn |
: | آنين |
(f. i.) : yayık [yağ çıkarmaya mahsus]. |
ânis |
: | عانس |
(a. i.) : 1) ihtiyar kız. 2) ihtiyar bekâr. 3) s. büyük ve şişman [deve]. |
ânîse |
: | آنيسه |
(f. s.) : 1) sıkı bağlı şey. 2) koyulaşmış, katılaşmış [kan ve mürekkep gibi akıcı maddeler]. |
ânise |
: | آنسه |
(a. s.) : cana yakın kız ve kadın. |
âniye |
: | آنيه |
(a. i. inâ'nın c.) : kaplar, kaçaklar, (bkz. : evânî). |
anîz |
: | عنيز |
(a. s.) : ıztıraplı, muztarip. |
an-karib |
: | عن قريب |
(a. zf.) : yakından, çok geçmeden. an-karîb-iz-zamân : yakın vakitten. |
an-kasdin |
: | عن قصدٍ |
(a. b. zf.) : bile bile. (bkz. : bi-l-iltizam). |
anka’ |
: | عنقاء |
("ka" uzun okunur, a. i.) : 1) ismi olup, cismi olmayan bir kus, zümrüdüanka kuşu. (bkz. : sîmurg). 2) ismi olup cismi olmayan nesne. anka-yı lâ mekân : tas. Allah. |
ankebût |
: | عنكبوت |
(a. i. c. : anâkib) : örümcek. |
ankebûtî |
: | عنكبوتى |
(a. s.) : örümcekimsi, * örümceksi. |
ankebûtiyye |
: | عنكبوتيه |
(a. i.) : örümcekler, fr. arachnides. |
ankût |
: | عنكوت |
(a. i.) : örümcek. |
an-küm |
: | عنكم |
(a. zf.) : sizden. |
an-kümâ |
: | عنكما |
(a. zf.) : ikinizden. |
an mim âmed |
: | عن م آمد |
(a. f. cü.) : mimden geldi : ask. , tar. devşirme suretiyle toplanıp Türkçeyi ve islâm dînini öğrenmek üzere Türk köylülerine satılmış olan acemi oğlanlardan müddetini bitirip Rumeli ağasının tezkeresiyle ulufeye yazılanların kayıtlarına verilen işaret. [Rumeli'ye işarettir]. |
an tı âmed |
: | عن ط آمد |
(a. f. cü.) : tı dan geldi : ask. , tar. devşirme suretiyle toplanıp Türkçeyi ve İslâm dînini öğrenmek üzere Türk köylülerine satılmış olan acemi oğlanlardan müddetini bitirip Anadolu ağasının tezkeresiyle ulufeye yazılanların kayıtlarına verilen işaret. [Anadolu'ya işarettir.]. |
annâb |
: | عناب |
(a. i.) : üzümcü. |
an-nakdin |
: | عن نقدٍ |
(a. zf.) : nakit para olarak. |
an-samîm |
: | عن صميم |
(a. zf.) : içinden, özünden. |
an-samîm-il-kalb |
: | عن ضميم القلب |
(a. b. zf.) : can ve gönülden, öz yürekten. |
anûd |
: | عنود |
(a. s. inâd'dan.) : inatçı. (bkz. : anîd). |
anûn |
: | عنون |
(a. s.) : isyancı; kavgacı. |
anve |
: | عنوه |
(a. i.) : zorlama, zor, kuvvet. |
anveten |
: | عنوةً |
(a. zf.) : (bkz. : cebren, kahren). |
anye |
: | عنيه |
(a. i.) : meşakkat, güçlük, zorluk. |
an zeâmet |
: | عن زعامت |
(a. i.) : tar. bir mahallin takririnde o mahalde mevcut timardan baka âher sancakta da timarı olan kimsenin o âher sancaktaki timarına verilen ad. [bu bakımdan : "an zeamet" hisseden ibaret demekti]. |