âm |
: | عام |
(a. i. c. : a'vâm) : sene, yıl. |
âm-ı kâbil, âm-ı mukabil |
: |
gelecek sene, önümüzdeki yıl. |
|
âm-ül-fîl |
: | عام الفيل |
(a. b. i.) : fil yılı. |
a'mâ |
: | اعمى |
(a. s.) : 1) kör. 2) mec. câhil. |
amâ |
: | عماء |
(a. i.) : 1) körlük, görmezlik; manevî körlük, bilgisizlik. 2) yağmur bulutları. |
âmâc |
: | آماج |
(f. i.) : 1) nişan tahtası, hedef. 2) saban demiri, (bkz. : âhen-i cüft, âhen-i gâv). |
âmâc-gâh, âmâc-geh |
: | آماجگاه ، آماجگه |
(f. b. i.) : nişan yeri, nişan atılacak yer. |
âmâde |
: | آماده |
(f. s.) : hazır, hazırlanmış. |
âmâde-gî |
: | آمادگى |
(f. i.) : âmâdelik, hazırlık. |
âmâh |
: | آماه |
(f. i.) : kabarcık, şiş. (bkz. : âmâs). |
amâim |
: | عمائم |
(a. i. imâme'nin c.) : sarıklar, başa sarılan şeyler, baş zırhları. |
amâir, amâyir |
: | عمائر ، عماير |
(a. i. imâret'in c.) : 1) ma'mûreler, bayındırlıklar. 2) (bkz. : imaret) |
amâir-i hayriyye |
: |
hayır müesseseleri. |
|
âmâk |
: | آماق |
(a. i. maak ve mauk'un c.) : göz pınarları. |
a'mâk |
: | اعماق |
(a. i. umk'un c.) : derinlikler. |
a'mâk-ı zemîn |
: |
yer derinlikleri. |
|
amâkat |
: | عماقت |
(a. i.) : derinlik, (bkz. : umk). |
a'mâl |
: | اعمال |
(a. i. amel'in c.) : işler. |
a'mâl-i erbaa |
: |
mat. dört işlem, [toplama, çıkarma, çarpma, bölme]. |
|
âmâl |
: | آمال |
(a. i. emel'in c.) : ummalar, ümitler, dilekler, istekler. |
âmâl-i kavm |
: |
kavmin emelleri. |
|
âmâl-i ma'sûmâne |
: |
ma'sumcasına emeller. |
|
Amalika |
: | اماليقه |
(a. h. i.) : çok eskiden Sînâ yarımadası bölgesinde yaşadığı sanılan ve gariplikleriyle şöhret bulan bir kavim. |
a'mâm |
: | اعمام |
(a. i. amm'ın c.) : amcalar. |
amân, emân |
: | امان ، امان |
(a. i.) : 1) eminlik, korkusuzluk. 2) bağış, bağışlama. |
a'mâr |
: | اعمار |
(a. i. ömr'ün c.) : 1) yaşanılan müddetler, yaşayışlar, hayatlar. 2) hakkiyle ve iyi yaşamalar. 3) yaşlar, sinler. 4) hoşa gidecek tuhaf, garip şeyler. |
âmâr, âmâre |
: | آمار ، آماره |
(f. i.) : 1) hesap, fr. mathematique. 2) inceleme. 3) karında su birikme hastalığı. |
âmâre-gîr |
: | آماره گير |
(f. b. i.) : muhasebeci, * sayman. |
âmâs |
: | آماس |
(f. i.) : insan vücudünde hâsıl olan şiş ve kabarcık, (bkz. : âmâh). |
amd |
: | عمد |
(a. i.) : kast, niyet, karar. |
amden |
: | عمداً |
(a. zf.) : isteyerek ve bilerek, (bkz. : kasden). |
âme |
: | آمه |
(f. i.) : divit, yazı hokkası. |
âmed |
: | آمد |
(f. i.) : gelme, geliş. |
âmed ü reft |
: |
geliş-gidiş. |
|
âmed ü şüd |
: |
gidiş-geliş; varıp gelme; geldi-gitti. |
|
âmedci |
: | آمدجى |
(f. t. i.) : [eskiden] bakanlar kurulu başkâtibi. |
âmedî |
: | آمدى |
(f. i.) : 1) geliş. 2) (bkz. : âmedci). |
âmediyye |
: | آمديه |
(f. i.) : gümrük vergisi, [yapma kelimedir]. |
âmed-şüd |
: | آمدشد |
(f. b. i.) : (bkz. : âmed ü süd). |
amel |
: | عمل |
(a. i.) : 1) iş. 2) niyet, (bkz. : fiil). 3) sürgün, içsürmesi. |
amele |
: | عمله |
(a. i. âmil c.) : işçi, ırgat. |
amelen |
: | عملاً |
(a. zf.) : fiilen, işleyerek, çalışarak. |
amelî |
: | عملى |
(a. s.) : işleme suretiyle, pratik. |
amelivyât |
: | عمليات |
(a. i.) : 1) işleyerek yapılan şeyler, tecrübeler. 2) bir doktorun, hastanın bir yerini kesip tedâvî etmesi, operasyon. |
ameliyye |
: | عمليه |
(a. s.) : (bkz. : amelî). |
amel-mânde |
: | عملمانده |
(a. f. b. s.) : iş yapmaktan kalmış, iş göremez durumda olan. |
amel-nüvîs |
: | عمل نويس |
(a. f. b. i.) : işyazar, fr. ergographe. |
âmen |
: | آمن |
(a. s.) : çok veya en emin, güvenilir. |
âmenna |
: | آمنا |
(a. zf.) : inandık, diyecek yok. |
a'mer |
: | اعمر |
(a. s.) : uzun ömürlü, pek yaşlı. gözlülük. |
ameş |
: | عمش |
(a. i.) : gözü zayıf olma, zayıf |
âmî |
: | عامى |
(a. s.) : 1) senevî, yıllık, yılda. 2) (bkz. : âmiyy). |
amîd |
: | عميد |
(a. s.) : 1) çok hasta. 2) aşk hastası. 3) başlıca nokta. 4) önder, şef; komutan. |
Âmid |
: | آمد |
(a. h. i.) : Diyarbakır' ın eski adı. |
a'mide |
: | اعمده |
(a. i. amûd'un c.) : direkler, sütunlar, kolonlar. |
âmîg, âmîge |
: | آميغه ، آميغ |
(f. s.) : 1) hakikat. 2) karışık, katkılı. 3) mec. çiftleşme. |
âmigî |
: | آميغى |
(f. s.) : hakikî [mecazî karşılığı], |
âmih |
: | عامه |
(a. s.) : şaşkın, şaşakalmış, [müen. âmihe]. |
âmîhte |
: | آميخته |
(f. s.) : karışmış, karışık olan. |
âmîhte-gî |
: | آميختگى |
(f. i.) : karışmış olma. |
âmîje |
: | آميژه |
(f. s.) : 1) karışık, karışmış, mahlut, (bkz. : âınîze). 2) i. şâir. |
amîk |
: | عميق |
(a. s. umk'dan.) : derin. Bahr-i amîk : derin deniz. Fikr-i amîk : derin düşünce. |
âmil |
: | آمل |
(a. s.) : emeli olan, isteyen. |
âmil |
: | عامل |
(a. s. amel'den. c. : amele, avâmil) : 1) sebep. 2) işleyen. 3) i. vergi tahsîline memur kimse; mütesellim; mütevelli. 4) i. tar. vâlî. |
âmile |
: | عامله |
(a. i. amel'den. c. : avâmil) : bacak, ayak. |
âmiletân |
: |
iki bacak, iki ayak. |
|
amîm |
: | عميم |
(a. s. umûm'dan.) : umûma âit, umûmî, * genel, yaygın. |
amîm-ül-ihsân |
: |
ihsânı, bahşişi, bağışı umûmî olan. |
|
âmîn |
: | آمين |
(a. n.) : öyle olsun, yâ Rab duamızı kabul eyle! |
âmîn alayı |
: |
[eskiden] çocuğun ilk mektebe başladığı gün yapılan tören. |
|
âmin |
: | اَمن |
(a. s. emn'den.) : gönlü emin, kalbinde korku olmıyan. |
âminen |
: | اَمناً |
(a. zf. emn'den.) : sağlıkla, esenlikle, emin olarak, korkusuzca, (bkz. : salimen.) |
âmîn-hân |
: | اَمين خوان |
(a. f. b. s. c. : âmîn-hâ-nân) : âmin diyen, âminci. |
âmîn-hânân |
: | آمين خوانان |
(a. f. b. s. âmîn-hân'ın c.) : aminciler, amin diyenler. |
amir |
: | عمر |
(a. s.) : 1) bayındır. 2) resmî. |
âmir |
: | عامر |
(a. s. umrân'dan.) : 1) mâmur eden, şenlendiren, (bkz. : ammâr). 2) imâr olunmuş. 3) devlete âit. [müen. "âmire"]. |
âmir |
: | آمر |
(a. s. emr'den. c. : ümerâ) : 1) emreden, buyuran. 2) bir memurun vazîfe bakımından büyüğü. 3) huk. bir kimseyi öldürmek veya bir uzvunu kesmek ve sakatlamak tehdidiyle birfiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan ve bu tehdîdi yapmıya muktedir olan kimse. |
âmir-âne |
: | آمرانه |
(a. f. zf.) : âmircesine, âmir olana yakışacak bir surette, emrederek. |
âmiriyyet |
: | آمريت |
(a. i.) : âmirlik, buyuruculuk. |
âmirziş |
: | اَمرزش |
(f. s.) : 1) Tanrı bağışı. 2) affetme, bağışlama, (bkz. : âmürziş). |
âmirz-kâr |
: | آمرزكار |
(f. b. i.) : 1) affeden Allah. 2) s. affeden, bağışlayan. |
âmiyâne |
: | عاميانه |
(a. f. zf.) : adîce, bayağı. |
âmiyy |
: | عامى |
(a. s.) : avâma mahsus, avâmca. |
âmîz |
: | آميز |
(f. s.) : . . . le karışık, . . . yı içine alan. |
âmîze |
: | آميزه |
(f. s.) : karışık, karışmış, mahlut, (bkz. : âmîje 1). |
âmîze-mû [y] |
: | آميزه مو {ى} |
(f. b. s.) : saçı sakalı kırlaşmış adam. |
âmîze-mûyî |
: | آميزه مويى |
(f. b. i.) : kır saçlı, kır sakallı olma. |
âmîz-gâr |
: | آميز گار |
(f. s.) : yaraşan, uygun. |
âmîziş |
: | آميزش |
(f. i.) : geçiniş, uysallık, (bkz. : imtizâç). |
amm |
: | عم |
(a. i. c. : ammât) : amca. |
âmm |
: | عام |
(a. s. umûm'dan.) : umûmî, * genel, herkese âit.(bkz. : ammî, şâmil). |
ammâ |
: | اما |
(a. e.) : 1) ama, fakat, lâkin, ancak; şu kadar ki, o kadar ki, öyle ki. 2) çokluk bildirir : Amma yaptın hâ. Amma sıkıntı çektik ha. |
amma ba'dü |
: | اما بعد |
(a. zf.) : bundan sonra, gelelim maksadımıza. |
ammâl |
: | عمال |
(a. i. c.) : 1) yapıcılar. 2) devlet idare adamları. |
ammâr |
: | عمار |
(a. s.) : mâmur eden, bayındırlaştıran. (bkz. : âmir). |
ammât |
: | عمات |
(a. i. amm'ın c.) : amcalar. |
âmme, ammete |
: | عمه ، عمته |
(a. i.) : hala. |
âmme |
: | عامه |
(a. s.) : umûma mahsus olan. |
âmmeten |
: | عامةً |
(a. zf.) : umûmî, "genel olarak. |
âmmî |
: | عامى |
(a. s.) : (bkz. : âmm). |
Ammûriyye |
: | عموريه |
(a. i.) : Ankara şehri. |
amûd |
: | عمود |
(a. i.) : 1) direk, sütün. |
amûd-i fekarî |
: |
bel kemiği. 2) yukarıdan aşağı dik inen çizgi, * dikey. |
|
amûd-i nûrânî |
: |
nurdan sütun |
|
âmûde |
: | آموده |
(f. i.) : dizilmiş, dizi. |
amûden |
: | عموداً |
(a. zf.) : dik olarak, boyuna. |
amûdî |
: | عمودى |
(a. s.) : yukardan aşağı dikey olarak, (bkz. : kaimen). |
âmûg |
: | آموغ |
(f. i.) : 1) vakar. 2) s. uzun boylu [adam]. |
âmûhte |
: | آموخته |
(f. s.) : okumuş, öğrenmiş. |
âmûhte-gân |
: | آموختگان |
(f. b. i.) : öğretmenler. |
âmûhte-gân-i ezel |
: |
nebîier ve velîler. |
|
amûsnî |
: | آموسنى |
(f. i.) : bir erkeğin nikâhında bulunan birkaç kadından herbiri, ortak, kuma. |
âmût |
: | آموت |
(f. i.) : yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde bulunan kuş yuvası. |
âmûz (-) |
: | آموز |
(f. s.) : bilen, öğrenmiş; öğreten. Edeb-âmuz : edep öğreten. |
âmûzende |
: | آموزنده |
(f. i.) : 1) öğrenci. 2) * öğretmen. |
âmûz-gâr |
: | آموزگار |
(f. b. s.) : öğretici, 'öğretmen, muallim. |
âmûz-gârî |
: | آموز كَارى |
(f. b. i.) : öğreticilik,* öğretmenlik, muallimlik. |
Âmûziş |
: | آموزش |
(f. i.) : 1) öğrenme. 2) öğretme, öğretim. |
âmürg |
: | آمرغ |
(f. i.) : 1) fayda, menfaat. 2) kader, kıymet. 3) zahîre, meyva. 4) bir mikdar, az bir pay. 5) asıl, hülâsa. |
âmürz, âmürzâ |
: | آمرز ، آمرزا |
(f. s.) : affeden, bağışayan. (bkz. : âfî, afüvv.) |
âmürzende |
: | آمر زنده |
(f. i.) : affeden, bağışlayan. |
âmürz-gâr |
: | آمرزگر |
(f. b. s.) : affeden, günâhları affeden Allah. |
âmürziş |
: | آمرزش |
(f. i.) : affeden, (bkz. : âfî,âmirziş) |
amyâ, ımyâ, ımiyyâ, ammeyyâ, ummiyyâ, âmmiyâ |
: | عميا، عميا، عميا، عميا عميا، عميا |
(a. zf.) : görmeyerek, düşünmeyerek. |