â'kab

 :  اعقاب

(a. i. akıb'ın c.) : 1) ayağın ökçeleri. 2) oğullar veya torunlar.

akab

 :  عقب

(a. i.) : 1) topuk, ökçe. (bkz. : pâşinâ). 2) arka, art. Akabinde : arkası sıra; der - hai.

akab - ı leşker

 :   

bir asker kolu veyâ kıtasının gerisi.

akabât

 :  عقبات

(a. i. akabe'nin c.) : 1) korkunç hâdiseler, tehlikeli anlar. 2) tepeler, yokuşlar.

akabe

 :  عقبه

(a. i. c. : akabât) : 1) tepe, yokuş. 2) zorlu geçit, tehlikeli an. (bkz. : badire).

akab - gîr

 :  عقب گير

(a. f. b. s.) : tâkîbeden, ardından gelen, kovalayan.

akab - rev

 :  عقب رو

(a. f. b. s.) : 1) arkadan gelen. 2) peşe, arkaya düşmüş.

akade

 :  عقده

(a. i. âkidin c.) : (bkz. : âkid).

akaid

 :  عقائد

("ka" uzun okunur, a. i. akîde'nin c.) : inanılan şeyler.

akaid - i dîniyye

 :   

dînî inanışlar, ve bu inanışlardan bahseden kitap.

akaik

 :  عقائق

(a. i. akîka'nın c.) : (bkz. : akika).

akaim

 :  عقائم

("ka" uzun okunur, a. s. akîm'ın c.) : (bkz. : akîm).

ak'ak

 :  عقعق

(a. i.) : saksağan.

akakir

 :  عقاقير

(a. i. akkar'ın c.) : hek. ilâç yerine kullanılan kökler.

a'kal

 :  اعقل

(a. s. âkıl'dan.) : (daha, en, pek, çok) akıllı.

âkal

 :  اقال

(f. i.) : çörçöp. (bkz. : âhâl).

akalim

 :  اقاليم

("ka" uzun okunur, a. i. iklîm'in o.) : (bkz. : ekalîm).

akall

 :  اقال

(a. s. kalîl'den.) : pek az, çok ez. (bkz. : ekall).

akall - i kalîl

 :   

azın azı, en aşağı.

akalliyyet

 :  اقليت

(a. i.) : 1) azlık. 2) azınlık, bir ülkede hâkim unsurların dışında kalan ve ekseriyet teşkil etmeyen etnik varlıklar, (bkz. : ekalliyyet).

akam

 :  عقم

(a. i.) : erkek ve dişi kısırlığı.

akam

 :  عقام

("ka" uzun okunur, a. s.) : 1) kısır, çocuksuz. 2) tedavisi kabil olmayan [hastalık].

akamet

 :  عقامت

("ka" uzun okunur, a. i.) : kısırlık, verimsizlik, neticesizlik, sonuçsuzluk.

akar

 :  عقار

("ka" uzun okunur, a. i. c.) : para getiren mülk [ev, dükkân, tarla, bağ, bostan v. b. gibi].

akarât

 :  عقارات

("ka" uzunu okunur, a. i. akar'ın c.) : gelir sağlayan mallar ve yapılar.

akaret

 :  عقارت

("ka" uzun okunur, a. i.) : kısır olma, kısırlık, (bkz. : ukaret).

akarib

 :  عقارب

("ka" uzun okunur. a. i. akreb'in c.) : zehirli ve tehlikeli hayvancıklar.

akarib

 :  اقارب

("ka" uzun okunur, a. i. akrabâ'nın c.) : (bkz. : ekarib).

akas

 :  عقص

(a. i.) : Pis kokulu olma.

akasî

 :  اقاصى

("ka" uzun okunur, a. i. aksâ'nın c.) : çok uzaklar.

akasır

 :  اقاصر

("ka" uzun okunur, a. i. akser'in c.) : pek kısalar, (bkz. : ekasır).

akasim

 :  اقاسيم

("ka" uzun okunur, a. i. uksûme'nin c.) : (bkz. : uksûme).

akavîl

 :  اقاويل

("ka" uzun okunur, a. i. akvâl'in c. kavl'in c. c.) : (bkz. : ekavîl).

akbeh

 :  اقبح

(a. s. kabîh'den.) : en kabîh, çok veya en yakışıksız, pek çirkin.

akbel

 :  اقبل

(a. s.) : ençok beğenilen, gözde olan. 

akbiye

 :  عقبيه

(a. i. kubâ'nın c.) : üste giyilen elbiseler, kaftanlar.

akd

 :  عقد

(a. i.) : 1) bağ, bağlama, düğümleme, bağlanma, düğümlenme, (bkz. : akid, bend, rabt). 2) sözleşme, kararlaştırma. 3) kurma, düzme. 4) nikâh.

akd - i encümen

 :   

encümen kurma.

akd - hibâle - i izdivaç

 :   

evlenme bağıyle bağlanma. 

akd - i meclis, akd - i meşveret

 :   

meclis kurma, konuşmak üzere toplanma.

akd - i muâvaza

 :   

huk. hibe ve sadaka gibi teberruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akit. [satış, trampa gibi].

akdâh

 :  اقداح

(a. i. kadeh'in c.) : kadehler, bardaklar, kupalar. İdâre - i akdâh : içki içme, şerefe kadeh kaldırma.

akdâm

 :  اقدام

(a. i. kadem'in c.) : ayaklar.

akdâr

 :  اقدار

(a. i. kader'in c.) : değerler, kudretler.

akdem

 :  اقدم

(a. s. kadîm'den.) : ilk, önce, önceki, daha önceki.

akdem - i efkâr

 :   

fikirlerin en ehemmiyetlisi.

akdem - i umûr

 :   

işlerin en * önemlisi.

akdemîn, akdemûn

 :  اقدمين ، اقدمون

(a. s. akdem'in c.) : 1) evvelce olanlar. 2) eksikler. 3) geçmişler. 4) önce yaşamış olanlar.

akder

 :  اقدر

(a. s.) : 1) çok veya en kudretli. 2) kısa boyunlu; kısa boylu.

akdes

 :  ااقدس

(a. s. kuddûs'dan.) : en kutlu, en kutsî, en kutsal.

akdiyye

 :  عقديه

(a. i.) : anat. mafsallarda olan düğüm ve yumru.

a'kef

 :  اعكف

(a. s.) : çok akılsız, sersem.

âkese

 :  آكسه

(f. i.) : 1) bir şeye ilişmiş, yapışmış, asılmış. 2) Ökse.

akfâ

 :  اقفاء

(a. i. kafâ'nın c.) : başın arka tarafları, enseler.

akfâl

 :  اقفال

(a. i. kufl'ün c.) : kilitler.

akfâr

 :  اقفار

(a. i. kafr'ın c.) : çöller.

akfâs

 :  اقفاص

(a. i. kafas'ın c.) : 1) hamal küfeleri. 2) kafesler.

akfer

 :  اقفر

(a. s.) : çok veyâ en kısır.

akhâf

 :  اقحاف

(a. i. kıhf'ın c.) : 1) kafa tasları. 2) ağaçtan yapılmış . kaplar.

akher

 :  اقهر

(a. s.) : çok veya en kahredici. (bkz. : kahhâr).

âkıbet

 :  عاقبت

(a. i. c. ; avâkıb) : nihayet, son. (bkz. : encam).

âkıbet - ül - emr

 :   

bir işin sonu. 

âkıbet - bîn

 :  عاقبت بين

(a. f. b. s.) : sonunu önceden gören.

âkıbet - bînî

 :  عاقبت بينى

(a. f. b. i.) : sonunu önceden görme, tedbiri ilik.

âkıbet - endîş

 :  عاقبت انديش

(a. f. b. s.) : sonunu düşünen.

akıl

 :  عقل

(a. i.) : (bkz. : akl).

âkıl

 :  عاقل

(a. s. c. : ukalâ, âkılân, âkılûn) : akıllı kimse. [müen. âkıle].

âkılân

 :  عاقلان

(a. i. âkıl'ın c.) : (bkz. : âkil), 

âkılâne

 :  عاقلانه

(a. f. zf.) : akıllıcasına.

âkile

 :  عاقله

(a. i.) : 1) akıllı kadın. 2) kadın adı. 

âkım

 :  عاقم

(a. s.) : 1) kısır. 2) verimsiz. 

âkır

 :  عاقر

(a. s.) : 1) kısır [kadın], 2) verimsiz [toprak]. 3) çocuksuz [kadın], (müen. âkıre).

akıs

 :  عقص

(a. s.) : inatçı.

âkı

 :  عاقى

("ki" uzun okunur, a. s. âkk'dan.) : isyan eden, âsî, başkaldıran.

âkıs

 :  عاقس

(a. s.) : pis kokulu.

akîb

 :  عقيب

(a. s. akeb'den.) : bir diğerinin arkasından gelen.

âkib

 :  عاقب

(a. s. akeb'den.) : 1) bir diğerinin arkasından gelen 2) resullerin arkasından gelen = Hazret - i Muhammed aleyhisselâm.

akib

 :  عقب

(a. zf.) : önce. (bkz. : akeb).

akid

 :  عقد

(a. i.) : bağlama, bağlanma, (bkz. : akd).

âkid

 :  عاقد

(a. s. akd'den. c.) : âkidîn, akade,

akîde

 :  عقيده

(a. i. c. : akâid) : 1) îmân, dîni inanış, (bkz. : i'tikad). 2) ağdalanmış iken ufak ufak kesilmiş olan renkli şeker.

âkideyn

 :  عاقدين

(a. s.) : huk. her akitte akdi yapan iki taraf.

âkif

 :  عاكف

(a. s. c. : âkifûn, akûf) : 1) bir şeyde sebat edan. 2) ibâdet eden. 3) h. i. erkek adı

akîk

 :  عقيق

(a. i.) : çok kere kırmızı renkte olan bir cins değerli taş.

akîk - i Yemânî

 :   

Yemen akîki.

akîk

 :  عكيك

(a. s.) : bunaltıcı bir sıcak. 2) i. bunaltıcı sıcaklık.

akika

 :  عقيقه

(a. i. c. ; akaik) : çocuğun doğumunun yedinci günü veya saçının ilk kırkılışında adak, nezir için kesilen koyun.

âkil

 :  آكل

(a. s. ekl'den. c. ; ekele) : ekle - den, yiyen. müen. âkile.

âkil ül - beşer

 :   

insan eti yiyen [adam].

âkil - ül - cerrâd

 :   

çekirge ile beslenen.

âkil - ül - hevâm

 :   

haşaratla beslenen.

âkilet - ül - ekbâd

 :   

(ciğerler yiyen kadın) : Hz. Ham - za'nın ciğerlerini yiyen, Ebû Süfyânın karısı Hind.

âkil - ül küll

 :   

her şeyi yiyen. 

âkil - ül - lahm

 :   

et yiyen,

âkil - ün - nebât

 :   

otla beslenen, 

âkil - üs - semek

 :   

balıkla beslenen.

âkile

 :  آكله

(a. i.) : hek. yenirce denilen yara.

akim

 :  عقيم

(a. s.) : 1) kısır. 2) netîcesiz. 3) yağmur getirmeyen rüzgâr, bilhassa batıdan veyâ kuzey batıdan esen rüzgâr.

âkinç

 :  آكنج

(f. i.) : 1) çengel. 2) bumbar dolması.

akir

 :  عقير

(a. s.) : çocuksuz, verimsiz [erkek].

âkis

 :  عاكس

(a. s. aks'den.) : akseden, çarpan, vuran.

akis

 :  عكس

(a. i.) : (bkz. : aks).

âkise

 :  عاكسه

(a. i.) : ışığı aksettirmeye yarayan alet, fr. reflecteur.

akk

 :  عق

(a. i.) : anaya babaya âsî olma. (bkz. : ukuk).

akk

 :  عاق

(a. s.) : serkeş, inatçı.

akkâm

 :  عكام

(a. i.) : 1) deveci, katırcı. 2) mahmil ile hacca giden sürre alayı hizmetçisi. 3) çadır mehteri.

akl

 :  عقل

(a. i. c. : ukul) : akıl, us. 

akl - ı bâliğ

 :   

ergin kimsenin hâli.

akl - ı beşer

 :   

insan aklı.

akl - ı evvel

 :   

yaradılıştan olan akıl, Allah.

akl - ı fa'âl

 :   

işleyen, yapıcı akıl, fr. intellect actif.

akl - ı hayvânî

 :   

* içgüdü,insiyak, sevk - i tabiî.

akl ilâhî

 :   

İlahi zekâsı.

akl - ı insân

 :   

insan kavrayışı. 

akl - ı küll

 :   

tabîatta görülen umûmî ahenk; mâc. Cebrail.

akl - ı maad

 :   

geleceği kavrayan akıl.

akl - ı maaş

 :   

geçim fikri.

akl - ı nefsânî

 :   

kendini koruma içgüdüsü.

akl - ı selîm

 :   

* sağduyu, (bkz. : hiss - i selîm).

aklâm

 :  اقلام

(a. i. kalem'in c.) : 1) yazı filetleri. 2) memurların çalıştıkları dâireler.

aklâm - ı sitte

 :   

[eskiden] altı türlü olarak kabul edilen yazı.

aklen

 :  عقلاً

(a. zf.) : akıl ile, akıldan.

aklen ve naklen

 :   

akıl ve nakil yoluyla.

aklî

 :  عقلى

(a. s. c. : akliyyât) : akla mensup, akıl ile bilinen veya bulunan şeyler, fr. rationel.

aklîyye

 :  عقليه

(a. i.) : 1) akıl ile ilgili olan. 2) akıl ile anlaşılan. 3) akılcılık, fr. rationaliame.

akliyyûn

 :  عقليون

(a. i. c.) : hâdiseleri akıl ile araştıranlar.

akm

 :  عقم

(a. i.) : kısırlık, (bkz. : akam).

akmâr

 :  اقمار

(a. i. kamer'in c.) : aylar, yıldızlar.

akmed

 :  اقمد

(a. s.) : ensesi uzun ve kalın.

akmer

 :  اقمر

(a. s.) : Ay gibi beyaz [yüz]. skşey.

akmî

 :  عقمى

(a. s.) : 1) eskimiş. 2) anlaşılmaz.

akmise

 :  اقمصه

(a. i. kamîs'in c.) : gömlekler.

akmişe

 :  اقمشه

(a. i. kumaş'ın c.) : kumaşlar, yünden veya pamuktan yapılmış bezler, dokumalar.

aknâ

 :  اقنى

(a. s.) : ince, ince yumru burunlu [adam].

akna'

 :  اقنع

(a. s.) : en çok kanaat eden [adam].

aknân

 :  اقنان

(a. i. kınn'ın c.) : kullar, köleler.

akrâ'

 :  اقراء

(a. i. kara'nın c.) : arkalar [sırt mânâsına].

akra'

 :  اقرع

(a. s.) : 1) başının saçı dökülmüş olan, dazlak. 2) çıplak [dağ].

akrabâ

 :  اقرباء

(a. i.) : aralarında soy yakınlığı olanlar, [aslı akribâ’dır], (bkz. : akribâ).

akrah

 :  اقرح

(a. i.) : alnı beyaz at.

akrân

 :  اقران

(a. i. karîn'in c.) : eş ve benzer olanlar, yaşıtlar, yaşdaşlar.

akrâs

 :  اقراص

(a. s. kurs'un c.) : yuvarlaklar, dâireler, çemberler.

akre

 :  اقراء

(a. s.) : Kur'ân - ı Kerîm'i en güzel ve pek lâtif okuyan.

akreb

 :  عقرب

(a. i. c. : akarîb) : 1) zehirli ve tehlikeli hayvancık. 2) saatin kısa ibresi. 3) astr. semânın kuzey yarım küresinde görülebilen büyük bir burç, lât. scorpius; fr. scorpion. 4) mec. insanı akrep gibi sokan kimse.

akreb

 :  اقرب

(a. s. karîb'den.) : en (daha, pek) yakın.

akreb - i mekniyyât

 :   

huk. meşrût - ün - lehi bildiren zamirin en yakın mercii mânâsını anlatır, [meselâ bir vakfiyede vâkıf tevliyetini evvelâ kendisine, sonra oğlu A ya, sonra çocuklarına şart etse, çocukları tâbirindeki zamir vâkıfın kendisine değil de en yakın mercii bulunan A nın çocuklarına hamlolunur].

akrebâ

 :  عقربا

(a. i.) : dişi akrep.

akrebe

 :  عقربه

(a. i.) : 1) dişi akrep. 2) çevik, zekî bir câriye. 3) kazan veya tencereyi ateş üzerine asmağa mahsus "S" şeklinde kanca. 4) ayakkabı bağı.

akrebek

 :  عقربك

(a. f. i.) : 1) küçük akrep. 1) saatin kısa ibresi.

akrebî

 :  عقربى

(a. s.) : akrebe âit, akrep şeklinde.

akren

 :  عقرن

(a. s.) : çatık kaşlı [adam]. 

akret

 :  عقرت

(a. i.) : kısırlık.

akribâ

 :  اقرباء

(a. i. karîb'in c.) : (bkz. : akraba).

akriha

 :  اقرحه

(a. i. karah'ın c.) : 1) ağaçsız tarla. 2) temiz su.

akrubân

 :  عقربان

(a. i.) : erkek akrep.

aks

 :  عكس

(a. i. c. : ukûs) : 1) çarpma, çarpıp geri dönme.

aks - i da'vâ

 :   

zıt teorem.

aks - i müddeâ

 :   

karşısav, çatışkı.

aks - i mülevven

 :   

renkli akis.

aks - i sedâ

 :   

yankı.

aks - ül - amel

 :   

1) tepki, reaksiyon. 2) ed. bir cümlenin veya mısraın altını üstüne getirmekle bir başka cümle veya mısra' meydana getirme.

aksâ

 :  اقصى

(a. s. c. : ekasî) : son, en son, uzak. (bkz. : kusvâ).

aksâ - yi emel

 :   

mefkure, ülkü, ir. ideal,

aksâ - yı garb

 :   

uzak batı.

aksâ - yı merâm

 :   

arzuların son haddi.

aksâ - yı merâtib

 :   

rütbelerin en ilerisi. 

aksâ - yı şark

 :   

uzak doğu, Çin, Japonya.

aksâ - yı yemîn

 :   

en sağ.

aksâ - yı yesâr

 :   

en sol.

aksa - l - merâtib

 :   

rütbelerin en büyüğü.

aksâb

 :  اقصاب

(a. i. kusb'un c.) : büyük bağırsaklar.

aksâd

 :  اقصاد

(a. s.) : kırık şey.

aksâm

 :  اقسام

(a. i. kısm'ın c.) : parçalar, bölümler.

aksâm - ı seb'a

 :   

(yedi kısım) : Arap gr. kelimelerin "sahih, misâl, muzâaf, lefîf, nakıs, mehmûz, ecvef" bölümleri.

aksâm - ı selâse

 :   

(üç kısım) : Arap gr. "isim, fiil, harf" bölümleri.

aksat

 :  اقسط

(a. s.) : 1) kuru ayaklı hayvan. 2) pek doğru şey.

aksât

 :  اقساط

(a. i. kıst'ın c.) : hisseler, nasipler, paylar.

aks - endâz

 :  عكس انداز

(a. f. b. s.) : çarpıp duran.

akser

 :  اقصر

(a. s. kasîr'den. c. : akasır) : en (daha, pek) kısa.

akser - i eyyâm

 :   

günlerin en kısası.

akser - i turuk

 :   

yolların en kısası, en kısa yol.

aksî

 :  عكسى

(a. s.) : 1) ters, zıt. 2) inatçı 3) geçimsiz, huysuz; uğursuz.

akşer

 :  اقشر

(a. s.) : kırmızı yüzlü, kızı çeh - reli [adam].

akt

 :  اقت

(a. i.) : vaktin tesbîti.

akta'

 :  اقطع

(a. s.) : eli kesik [adam].

aktâ'

 :  اقطاع

(a. i. c.) : 1) kesmeler; kırıl malar. 2) ilgiyi kesmeler. 3) beylik arazîler.

aktâb

 :  اقطاب

(a. i. kutb'un c.) : sahipler, efendiler; azizler, ulular, tarikat kurucuları, (bkz. : kutub).

aktân

 :  اقطان

(a. i. kutn'un c.) : pamuklar.

aktâr

 :  اقطار

(a. i. kutr'un c.) : taraflar, yanlar.

Âkû

 :  آكو

(f. i.) : baykuş, puhu kuşu.

akûb

 :  عكوب

(a. i.) : toz.(bkz. : gubâr).

akuk

 :  عقوق

(a. s.) : 1) anasına ve babasına itâat etmeyen. 2) gebe [hayvan].

akur

 :  عقور

(a. s.) : yaralayan, ısıran, azgın kuduz [hayvan]. Kelb-i akur : kuduz köpek.

akur- âne

 :  عقورانه

(a. f. zf.) : kudurmuşçasına, kuduzcasına.

akvâ

 :  اقوى

(a. s. kavî'den.) : en kavî, çok kuvvetli.

akvâl

 :  اقوال

(a. i. kavl' in c.) : sözler, lâkırdılar.

akvâl-i hakîmâne

 :   

filozofça sözler.

akvâm

 :  اقوام

(a. i. kavm'in c.) : milletler, uluslar.

akvâm-ı beşer

 :   

insan kavimleri.

akvâs

 :  اقواس

(a. i. kavs'in c.) : 1) kavisler, yaylar. 2) dönemeçler, büklümler, virajlar.

akvât

 :  اقوات

(a. i. kut'un c.) : yemekler, yenilecek şeyler, azıklar.

akvât-ı yevmiyye

 :   

günlük yiyecekler, geçim.

akvâz

 :  اقواز

(a. i. kavz'in c.) : kum tepeleri.

akve

 :  عقوه

(a. i.) : evin önündeki açık meydanlık, avlu.

akvem

 :  اقوم

(a. s. kavim'den.) : en (daha, pek, çok) doğru.

akveriyyât, akverîn

 :  اقوريات اقورين

(a. i.) : büyük belâlar.

akves

 :  اقوس

(a. s.) : 1) ihtiyarlıktan beli bükülmüş [adam]. 2) i. sıkıntılı vakit.

akviyâ'

 :  اقوياء

(a. i. ve s. kavî'nin c.) : sağlam ve kuvvetli olanlar.

akyise

 :  اقيسه

(a. i. kıyâs'ın c.) : (bkz. : kıyâs).

akzâ

 :  اقضى

(a. s. kazî, kadî'den.) : fıkıhda (daha, en, pek) bilgin olan.

akzel

 :  اقزل

(a. s.) : pek aksak, çok topal.

akziye

 :  اقضيه

(a. i. kazâ'nın c.) : hükümler.