âh

 :  آخ

(f. n.) : aferin, bravo! mânâsına kullanılır.

âh

 :  آه

(müşterek) : ah, yazık.

ah, ahâ

 :  اخا ، آخ

(a. i.) : 1) kardeş. 2) dost. (bkz. : ahu).

ah li - ümm

 :   

baba ayrı, ana bir kardeş.

ahabb

 :  احب

(a. s.) : (daha, pek, çok, en) sevilen.

ahâbîr

 :  اخابير

(a. i. ahbâr'ın c.) : hikâyeler, rivayetler.

ahâbiş

 :  احابش

(a. i. Habeş'in c.) : haberliler.

ahad

 :  احد

(a. s. c. : âhâd) : 1) bir [sayı] 2) i. kişi, kimse.

ahad - ül - ahadeyn

 :   

emsalsiz, eşsiz.

âhâd

 :  آحاد

(a. s. ahad'ın c.) : birler, birden dokuza kadar olan sayılar. âhâd - i nâs. (bkz. : avam).

ahadd

 :  احد

(a. s. hadd'den.) : (daha, pek. çok) keskin.

ahâdîd

 :  اخاديد

(a. i. uhdûd'un c.) : sopa ve kamçı gibi şeylerin vücutta bıraktığı izler.

ahâdîs

 :  احاديث

(a. i. hadîs'in c.) : (bkz. : ehâdîs).

ahâdiyyet

 :  احاديت

(a. i.) : birlik, husûsiyle Allah'ın vahdaniyeti (bir olması).

ahadü - hümâ

 :  احدهما

(a. b. zf.) : ikiden biri.

ahaff

 :  اخف

(a. s.) : (daha, pek, çok) hafif, düşüncesiz.

ahâil

 :  اخائل

(a. s. c.) : iri yapılı ve kibirli kimseler.

ahakk

 :  احق

(a. s.) : (daha, pek, çok) salâhiyet, * yetki verilmiş olan.

âhâl

 :  اَخال

(f. i.) : çörçöp. bir şeye yaramayıp atılacak nesne, (bkz. : âkal).

ahâlî

 :  اهالى

(a. i. ehl'in c.) : halk.

ahâlî - yi asliyye

 :   

asıl sâhipler, otokton (yerli) halk.

âhâr

 :  آهار

(f. i.) : 1) hattatların kullandıkları kâğıda sürülen nişastalı yumurta. 2) kahvaltı. 3) bir nevi çelik.

aharr

 :  احر

(a. s.) : (daha, en pek) sıcak.

ahâsîf

 :  احاسيف

(a. i. c.) : toprağı yumuşak, taşsız, kumlu yerler.

ahâsin

 :  احاسن

(a. s. ahsen'in c.) : (bkz. : ehâsin).

ahass

 :  اخص

(a. s. hâss'dan.) : 1) (daha, çok, en) husûsî, * özel. 2) zf. başlıca. 3) s. yakın.

ahavât

 :  اخوات

(a. i. uht'un c.) : 1) kızkardeşler. 2) kadın arkadaşlar. 3) benzer şeyler.

ahaveyn

 :  اخوين

(a. i. c.) : iki kardeş. [islâm âlimlerinden Urfalı vaiz Mahmut Kâmil efendi'nin babası Mustafa Kâmil efendi ile amcası Urfalı Ayn - i vâhit Mehmed efendi].

ahazz

 :  اخظ

(a. s.) : (daha, en veya çok) bahtiyâr, mesut, mutlu.

ahbâ'

 :  احباء

(a. i. haba'nın c.) : saray adamları.

ahbâb

 :  احباب

(a. i. habîb'in c.) : dost, bildik, tanıdık, (bkz. : âşinâ).

ahbâr

 :  اخبار

(a. i. haber'in c.) : 1) haber, ortada dönen * söylentiler. 2) (hibr'in c.) : Yahudi bilginleri, hahamları. 3) meserretler; iyilikler. 4) yazı mürekkepleri.

ahbârî

 :  اخبارى

(a. i.) : rivâyetçi.

ahbâs

 :  احباس

(a. i. habs'in c.) : 1) su bentleri. 2) su bentleriyle meydana getirilen havuzlar. 3) hapisler, zindanlar. 4) gayri meşrut vakıf hâlinde olan topraklar veya binalar.

ahbâz

 :  اخباز

(a. i. hubuz'un c.) : ekmekler.

ahbel

 :  احبل

(a. i.) : böğrülce tânesi.

ahbel

 :  اخبل

(a. s.) : divâne, deli, kaçık.

ahben

 :  احبن

(a. s.) : istiskaya uğrayan, karnına su dolan kimse.

ahbes

 :  احبث

(a. s.) : (daha, pek, çok, en) mundar, yaramaz.

ahbeseyn

 :  احبثين

(a. i. ahbes'in dualis obliguus'u) : en mundar şeylerden ikisi (= bok ile sidik).

ahbeş

 :  احبش

(a. i.) : Habeş, Habeşî.

ahbiye

 :  اخبيه

(a. i. hıbâ'nın c.) : kıldan yapılan göçebe çadırları.

ahcâl

 :  احجال

(a. i. hacl'in c.) : 1) topuklar. 2) zincirler.

ahcâr

 :  اخجار

(a. i. hacer'in c.) : taşlar.

ahcen

 :  احجن

(a. s.) : kıvırcık [saç hakkında],

ahceste

 :  اخجسته

(f. i.) : kapı eşiği, (bkz. : âstân, atebe).

ahd

 :  عهد

(a. i. c. : uhûd) : 1) söz verme. 2) and, yemin. 3) devir, zaman, gün. (bkz. : ahid).

ahd - i atîk

 :   

İsa'dan önceki Yahudi Peygamberlerin kitapları [Tevrat, Zebur, Mezamir v. b.].

ahd - i cedîd

 :   

İsa'nın kitabı, İndiler ve ekleri. 

ahd - i karîb

 :   

yakın zaman, evvelki zaman. 

ahd ü peymân

 :   

yemin, and.

ahda'

 :  اخضع

(a. s.) : (daha, en veya pek) halîm, alçak gönüllü, itaatli.

ahda'

 :  اخدع

(a. s.) : 1) en hud'acı, çok aldatıcı. 2) i. insanın ensesine yakın iki damar.

ahdâk

 :  احداق

(a. i. hadeka'nın c.) : göz bebekleri.

ahdân

 :  اخدان

(a. i. hadin ve hadîn'in c.) : dostlar, yoldaşlar, yaşdaşlar.

ahdar

 :  اخضر

(a. s.) : pek yeşil, yemyeşil, (bkz. : ahzar, sebz).

ahdâs

 :  احداث

(a. i. hades'in c.) : 1) yeni hâdiseler. 2) fena şeyler, dertler, musîbetler. 3) talihin değişmeleri. 4) s. gençler.

ahdeb

 :  احدب

(a. s.) : kambur.

ahdeb

 :  اخدب

(a. s.) : Kimsenin rey ve düşüncesini beğenmeyen, uzun boylu ahmak [adam].

ahdebiyyet

 :  احدبيت

(a. i.) : kamburluk.

ahder

 :  احدر

(a. s.) : şaşı adam. 

ahder

 :  اخدر

(f. i.) : kardeş çocuğu, yeğen.

ahderiyy

 :  اخدرى

(a. i.) : yaban eşeği.

ahdî

 :  عهدى

(a. s.) : sözleşme, anlaşma ile ilgili.

ahd - nâme

 :  عهد نامه

(a. f. b. i.) : (bkz. : ahid - nâme).

âhek

 :  آهك

(f. i.) : kireç.

âhen

 :  آهن

(f. i.) : 1) demir. 2) zincir. J. kılıç. 4) s. sert, katı.

âhen - i cüft, âhen - i gâv

 :   

saban demiri.

âhenbe

 :  آهنبه

(f. i.) : çulhaların dokuyacakları bezin iki yanına koydukları demirli ağaç. [bezin buruşukluğunu açtığı için buna "çînber" de denir].

âhen - câme

 :  آهن جامه

(f. b. i.) : sandıklara vurulan demir çember.

âhen - cân

 :  آهن جان

(f. b. s.) : demir canlı, sabırlı, dayanıklı, katı yürekli.

âhen - dest

 :  آهندست

(f. b. s.) : demir elli, eli demir gibi olan.

âhen - destâne

 :  آهندستانه

(b. zf.) : demir elli olanlara yakışırcasına.

âhen - dil

 :  آهندل

(f. b. s.) : 1) demir yürekli, kahraman. 2) merhametsiz, (bkz. : âhenîn - dil).

âheng

 :  آهنگك

(f. i.) : 1) uygunluk, düzen. 2) çalıp çağırıp eğlenme, çünbüş etme.

âheng - i esvât

 :   

leng. kelimelerde kalınlıkla incelik ve yuvarlaklıkla düzlük bakımından vokallerin birbirleriyle uyuşması ("karınca; örümcek" gibi).

âheng - i taklîdî

 :   

leng. taşıdığı mânâyı teşekkül ettiği seslerle de telkin eden kelimelerden meydana gelen söz tertibi ("tir tir titremek" gibi).

âheng - dâr

 :  آهنگدار

(f. b. s.) : âhenkli, uygun, düzenli.

âhen - ger

 :  آهنگر

(f. b. i.) : demirci.

âhenger - i gayret

 :  آهنگر

gayret demircisi.

âhen - gerî

 :  آهنكَرى

(f. b. i.) : demircilik.

âhen - hâ (y)

 :  آهن خا {ی}

(f. b. s.) : demir çiğneyen, gemi azıya alan, sert başlı, dikbaşlı [at].

âhenî, âhenîn

 :  آهنى ، آهنين

(f. s.) : 1) demirden. 2) demir gibi, pek sağlam.

âhenîn - dil

 :  اَهنين دل

(f. b. s.) : demir yürekli, kahraman; merhametsiz,(bkz. : âhen - dil)

âhenin - reg

 :  اَهنين رگ

(f. b. s.) : (bkz. : âhen - reg)

âhen - keş

 :  آهن كش

(f. b. s.) : demir çeken, mıknatıs, (bkz. : âhen - rübâ).

âhen - pûş

 :  آهن پوش

(f. b. s.) : demirler giyiniş, demir kuşanmış, zırh giymiş.

âhen - reg

 :  آهنين رگك

(f. b. s.) : damarı demir veya demir damarlı, sağlam, dayanıklı, kuvvetli [at], (bkz. : âhenîn - reg).

âhen - rübâ

 :  آهن ربا

(f. b. s) : mıknatıs. (bkz. : âhen - keş).

âhen - sâ, âhen - sây

 :  آهن سا ، آهن ساى

(f. b. i.) : eğe, törpü, bileği taşı.

âher

 :  آخر

(a. s.) : başka, diğer, gayrı.

âher - ün - nehr

 :   

astr. semânın güney yarım küresinde bulunan En - nehr burcunun en parlak yıldızı, Achernar.

âheste

 :  آهسته

(f. s.) : yavaş, ağır, yavaş yavaş.

âhestegî

 :  آهستگى

(f. i.) : yavaşlık, acelesizlik.

âheste - rev

 :  آهسته رو

(f. b. s.) : acelesiz, yavaş yavaş yürüyen.

ahfâ

 :  اخفى

(a. s. hafi'den.) : (daha, pek, çok) hafî, en gizli.

ahfâd

 :  احفاد

(a. i. hafîd'in c.) : 1) oğul oğullan, torunlar. 2) yardımcılar, hizmetkârlar.

ahfâs

 :  احفاث

(a. i. hıfs'ın c.) : işkembeler, kırkbayırlar.

ahfaz

 :  اخفض

(a. s.) : 1) alçak ve çukur [yer]. 2) mec. alçak gönüllü [kimse].

ahfeş

 :  اخفش

(a. s.) : 1) küçük gözlü, zayıf bakışlı. 2) yalnız gece gören [kimse], ["ahfeş" lâkabında üç büyük Arap âlimi vardır : Abdülhamîd; Said bin Mes'ade; Ali bin Süleyman].

ahfiye

 :  اخفيه

(a. i. hıfâ'nın c.) : 1) gizli şeyler. 2) ağaç çiçeğinin tomurcuğunu örten dış kabuklar.

ahger

 :  اخگر

(f. i.) : yanar kömür, ateş koru, kızıl ateş,

ahger - i sûzân

 :   

yakıcı kor.

ahgül

 :  اخگل

(f. i.) : başak kılçığı; kılçık; sakal.

ahibbâ

 :  احبا

(a. i. habîb'in c.) : (bkz. : ehibbâ).

ahid

 :  عهد

(a. i.) : (bkz. : ahd).

ahid - nâme

 :  عهدنامه

(a. f. b. i.) : anlaşma şartlarını ve iki tarafın imzasını taşıyan kâğıt.

ahid - şiken

 :  عهدشکن

(a. f. b. s.) : anlaşmayı bozan.

ahîha

 :  اخیخه

(a. i.) : bulamaç denilen yemek.

âhîhte

 :  آهيخته

(f. s.) : 1) sıyrılmış, çıkarılmış [silâh]. 2) saldırılmış.

ahikka

 :  احقا

(a. s. hakik'in c.) : daha çok; en çok veya çok selâhiyetl; *yetkili.

ahillâ

 :  اخلا

(a. s. halîl'in c.) : sâdık, hâlis, candan dostlar, (bkz. : ahlâl).

ahille

 :  اهله

(a. i. halîl'in c.) : çuvaldızlar, şişler.

ahîr

 :  اخیر

(a. s.) : en son, en sondaki.

âhir

 :  آخر

(a. s. c. : âhirin, âhirûn, evâhir) : son, sonraki, en sonra.

âhir - i kâr

 :   

işin sonu, netice, * sonuç.

âhir

 :  آخر

(a. zf.) : nihayet, son olarak. 

âhir - ül - emr

 :   

en nihayet, sonunda.

âhir - bîn

 :  آخربین

(a. f. b. s.) : sonunu düşünen, gören, akıllı.

âhire

 :  آخره

(a. s. [âhir'in müennesi]) : son.

âhire

 :  عاهره

(a. s. ve i.) : 1) zânî, zinâkâr. 2) kahpe.

ahiren

 :  آخيراً

(a. zf.) : sonradan.

ahîren

 :  اخيراً

(a. zf.) : en sonra, en son olarak, son zamanda, geçende, bu yakınlarda.

âhiret

 :  آخرت

(a. i.) : öbür dünyâ, öteki dünyâ, (bkz. : ahret).

âhiretlik

 :  آخرتلك

(a. t. i.) : 1) ahretlik, evlâtlığa alınan öksüz. 2) ahret kardeşi, (bkz. : ahretlik).

âhirîn

 :  آخرين

(a. s. âhir'in c.) : sonrakiler, sonlar.

âhirûn

 :  آخرون

(a. s. âhir'in c.) : sonrakiler, sonlar, en sonralar, (bkz. : âhirin, evâhir).

âhir - zaman

 :  آخر زمان

(a. b. i.) : (bu dünyanın) son gün (ü).

ahissâ

 :  اخسا

(a. s. hasîs'in c.) : pintiler, cimriler.

âhiyâne

 :  آهيانه

(f. i.) : 1) damak. 2) anat. boğaz. 3) anat. beyinkemiği, kıhıf.

âhiyye

 :  آخيه

(a. i.) : 1) ucunu yere berkitip halkasına hayvan bağlanılan ip. 2) sürekli felâket, musîbet.

ahîz

 :  اخيذ

(a. i. ahz'den.) : esir, tutsak.

âhiz

 :  آخذ

(a. s. ahz'den.) : ahz eden, alan, alıcı.

ahiz

 :  اخذ

(a. i.) : alma, kabul etme. (bkz. : ahz).

âhize

 :  آخذه

(a. i. ahz'den.) : alıcı âlet.

ahkab

 :  احقاب

("kab" uzun okunur, a. i. hukub ve hukb'un c.) : uzun zamanlar.

ahkad

 :  احقاد

("kad" uzun okunur, a. i. hukd' un c.) : kinler, garezler.

ahkaf

 :  احقاف

("kaf" uzun okunur, a. i. hukfe' nin c.) : kum tepeleri.

Ahkâm

 :  احكام

(a. i. hükm'ün c.) : 1) emirler, hükümler, (bkz. : ahid, ahid - nâme).

ahkâm - ı adalet

 :   

adalet hükümleri.

ahkâm - ı adliyye

 :   

adalete âit, adaletle ilgili hükümler, emirler, tesirler; 2) adliye nezâretinin eski adı.

ahkim - ı asr

 :   

asrın hükümleri.

ahkâmı nusret

 :   

zafer hükümleri. 2) kanunlar. 3) yıldızlardan ve başka görünenlerden çıkarılan mânâ.

ahkâm - ı şahsiyye

 :   

huk. şahsî statü, fr. statut personnel.

ahkar

 :  احقر

(a. s. hakir'den.) : (daha, pek, en, çok) hakîr olan.

ahkem

 :  احكم

(a. s. hükm'den.) : en çok hükmeden; (daha, en veya çok) kuvvetli.

ahkem - ül - hâkimîn

 :   

hâkimlerin en kuvvetlisi, Cenâbıhak.

ahker

 :  اخكر

(a. i.) : ateş koru.

ahkûk

 :  اخكوك

(f. i.) : ham zerdali.

ahlâ

 :  احلى

(a. s. hulv'den.) : 1) (daha, en, pek) tatlı : Şekere muhtaç olmamak şekerden ahlâdır. 2) (daha, en, pek, çok) şirin.

ahlâb

 :  اخلاب

(a. i. hılb'ın c.) : tırnaklar, pençeler.

ahlâf

 :  احلاف

(a. i. hılf'ın c.) : müttefikler, birleşikler.

ahlâf

 :  اخلاق

(a. i. halefin c.) : birinin yerine geçenler, gelecekler, halefler.

ahlâk

 :  اخلاق

(a. i. hulk'un c.) : 1) insanda bulunan ruhî ve zihnî haller. 2) iyilik etmek ve fenalıktan çekinmek için takibi lâzım gelen usul ve kaideleri öğreten ilim.

ahlâk - ıfâzıla

 :   

faziletli huylar, iyi ahlâk.

ahlâk - ıhamide

 :   

övülecek huylar.

ahlâk - ıhasene

 :   

güzel huylar.

ahlâk - ızemîme

 :   

kötülenecek huylar, kötü huylar.

ahlâkan

 :  اخلاقاً

(a. zf.) : ahlâk bakımından.

ahlâkî

 :  اخلاقى

(a. s.) : ahlâka dâir, ahlâka mensup.

ahlâkıyyât

 :  اخلاقيات

(a. i. c.) : ahlâka âit olan bahisler ve mütâlâalar, ahlâk bilgisi.

ahlâkıyyûn

 :  اخلاقيون

(a. s. c.) : ahlâka dâir kitap yazan bilginler.

ahlâl

 :  اخلال

(a. i. hıll'in c.) : samîmî dostlar, (bkz. : ahillâ').

ahlâm

 :  احلام

(a. i. hulm'ün c.) : 1) rüyalar, hülyalar, uykuda görülen şeyler [hulm Arapçada akıl mânâsına da gelir]. 2) açık saçık rüyalar. 3) düşü azmalar.

ahlas

 :  اخلص

(a. s.) : 1) en hulûskâr. 2) fazla hâlis ve temiz olan.

ahlat

 :  اخلاط

(a. i. hılt'ın c.) : 1) karışan şeyler. 2) insan vücudunda farzolunan dört unsur veya usare : kan, salya, safra, dalak [ahlât - ı erbaa].

ahlât - ı faside

 :   

bozuk usareler.

ahlât - ı mahmûde

 :   

normal durumdaki usareler.

ahlat

 :  اخلط

(a. s.) : (daha, en, veya çok) karışık; karıştırılabilir, karıştırılmağa elverişli.

ahlef

 :  اخلف

(a. s.) : solak [adam].

ahles

 :  احلس

(a. s.) : sırtında kızıl yamalar bulunan siyah tüylü [koyun].

ahliyâ

 :  اخلياء

(a. s. hâlî'nin c.) : boş [şeler].

ahmâ

 :  احماء

(a. i. hamâ'nın c.) : kayın biraderler.

ahmâ

 :  احما

(a. s. hamiyyet'den.) : (daha, pek, çok, en) hamiyetli.

ahmak

 :  احمق

(a. s.) : pek akılsız, sersem, şaşkın.

ahmak - âne

 :  احمقانه

(a. f. zf.) : ahmak olana yakışacak surette, ahmakçasına.

ahmakî

 :  احمقى

(a. i.) : ahmaklık, akılsızlık.

ahmakiyyet

 :  احمقيت

(a. i.) : ahmaklık, akılsızlık.

ahmâl

 :  احمال

(a. i. hıml'ın c.) : 1) yükler. 2) ağır şeyler, eşya, ağırlık.

ahmâl ve eskal

 :   

ağır yükler.

ahmâs

 :  اخماس

(a. s. hums'un c.) : beşte birler.

ahmed

 :  احمد

(a. s.) : 1) (daha, pek, çok, en çok.) methedilmiş olan. 2) i. erkek adı.

Ahmed - i Muhtar

 :   

Hz. Muhammed (Aleyhisselam).

âhmend

 :  آهمند

(f. s.) : yalancı, hîlekâr.

ahmer

 :  احمر

(a. s.) : kırmızı, kızıl. Mevt - i ahmer : kanlı ölüm.

ahmerân

 :  احمران

(a. i. c.) : iki kırmızı şey : 1) et ile şarap. 2) altın ile safran.

ahmes

 :  احمس

(a. s.) : 1) kuvvetli, yiğit [adam], (bkz. : ahves). 2) katı [yer].

ahmez

 :  احمز

(a. s.) : 1) sağlam, çok sağlam ve dayanıklı. 2) i. suyun içinde dâima açılıp kapanan ve deniz ağzı denilen bir hayvan.

ahnâ'

 :  احناء

(a. s.) : 1) çapraz ve aykırı işler. 2) çarpık ve eğri şeyler.

ahna’

 :  اخنع

(a. s.) : çok alçak gönüllülük eden [adam].

ahnâs

 :  اخناث

(a. i. hıns'ın c.) : 1) yalan yere yeminler. 2) yeminden dönmeler.

ahnef

 :  احنف

(a. s.) : ayakları çarpık ve eğri büğrü olan.

ahnes

 :  اخنس

(a. s.) : basık ve sivri burunlu [adam].

âhond

 :  آخوند

(f. s.) : okumuş, hoca; büyük, ulu.

ahrâ

 :  احرا ، احرى

(a. s.) : daha lâyık, münâsip, uygun.

ahrab

 :  اخرب

(a. s.) : 1) kulağı yarık [adam]. 2) i. kulaktaki küpe deliği.

ahrâc

 :  احراج

(a. i. hırc'ın c.) : hayvanların palan, yular ve tasmalarına dikilen boncuklar.

ahrad

 :  احرد

(a. s.) : pek tamahkâr, çok pinti.

ahrak

 :  اخرق

(a. s.) : sünepe, miskin, akılsız [adam].

ahrâm

 :  احرام

(a. i. harem ve harîm'in c.) : 1) mukaddes yerler, sahalar. 2) [eskiden] kadınlara mahsus dâireler, haremler. 3) karılar,eşler; kızlar; kadın hizmetçiler; kadın akrabalar; kadın ziyaretçiler.

ahrâr

 :  احرار

(a. i. hürr'ün c.) : serbest olanlar, köle ve esir olmayanlar.

ahrâr - âne

 :  احرارنه

(a. f. zf.) : hür olanlara yakışacak surette.

ahras

 :  اخرس

(a. s.) : dilsiz, (bkz. : ebkem).

ahrâs

 :  احراس

(a. i. hâris'in c.) : muhafızlar, koruyucular.

ahraz

 :  احرض

(a. s.) : kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü [adam].

ahre

 :  اخره

(a. i.) : veresiye.

ahreb

 :  اخرب

(a. s.) : 1) daha, en çok veya çok harap, yıkık. 2) ed. rübâî vezinlerinden "mef'ûlü" ile başlayan on iki şekilden herbiri. (bkz. : ahrem, rübâî).

ahrec

 :  اخرج

(a. s.) : [at v. b.] alacalı.

ahrem

 :  اخرم

(a. i.) : ed. rübâî vezinlerinden "mef'ûlün" ile başlayan on iki şekilden her biri. (bkz. : ahreb, rübâî).

ahres

 :  احرس

(a. s.) : eski [şey],

ahreş

 :  احرش

(a. s.) : sert, katı [şey].

ahret

 :  آخرت

(a. i.) : (bkz. : âhiret).

ahretlik

 :  آخرتلك

(a. i.) : (bkz. : âhiretlik).

ahriyân

 :  اخريان

(f. i.) : nefîs, kıymetli kumaş, parça [hediye için elverişli].

ahruf

 :  احرف

(a. i. harfin c.) : 1) üçler, kenarlar. 2) lehçeler, şiveler.

ahsâ

 :  احسا

(a. i.) : çok kumlu, taşlı yer.

ahsar

 :  اخصر

(a. s.) : en kısa, pek kısa. Kelâm - ı ahsar : en kısa söz.

ahsâs

 :  احساس

(a. i. hiss'in c.) : duygular.

ahseb

 :  احسب

(a. s.) : 1) (daha, en, veya çok) iyi hesâb edilmiş, uygun, münâsip. 2) çok hasis, cimri. 3) cüzamlı, miskin.

ahsem

 :  احثم

(a. s.) : 1) yassı, geniş ve yayvan [burun]. 2) yassı ve geniş burunlu [adam]. 3) geniş yüzlü [kılıç]. 4) (a. i.) arslan. (bkz. : dırgam, esed, gazenfer, haydar, şîr).

ahsen

 :  احسن

(a. s.) : (dahî, en, veya) pek güzel.

ahsen - i takvim

 :   

en iyi, en güzel kıvamda; mec. insan.

ahsen - ül - hâlikin

 :   

yaratıcıların en güzeli; en yakışıklısı, Allah.

ahsen - ül - kasas

 :   

hikâyelerin en güzeli.

ahsüme

 :  اخسمه

(f. i.) : boza. (bkz. : ahşüme).

ahşâ

 :  اخشى

(a. s.) : (daha, en veya) pek korkunç.

ahşa'

 :  اخشاء

(a. i. haşâ'nın c.) : 1) vücutta bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. 2) cihetler, mahalleler, bölgeler.

ahşâb

 :  اخشاب

(o. i. haşeb'in c.) : 1) keresteler. 2) s. tahtadan yapma.

ahşam

 :  احشام

(a. i. haşem'in c.) : bir büyük adamın maiyeti erkânı.

ahşef

 :  اخشف

(a. s.) : uyuz [adam].

ahşen

 :  اخشن

(a. s.) : 1) (daha, en veya) pek sert [şey]. 2) geçimsiz [adam].

ahşîc, âhşîg

 :  آخشيج ، آخشيگك

(f. i.) : zıt ve uygunsuz.

âhşîcân

 :  آخشيجان

(f. i. âhşîc'in c.) : zıtlar, husûsiyle dört unsur [ateş, su, hava ve toprak].

âhşîg

 :  آخشيگك

(f. i.) : zıt. (bkz. : âhşîc).

âhşîgân

 :  آخشيگن

(f. i. âhşîg'in c.) : zıtlar. (bkz. : âhşîcân).

ahşîşan

 :  آخشيشان

(a. s.) : pek huşunetli çok katı.

âhşüme

 :  آخشمه

(f. i.) : boza. (bkz. : âhsüme).

ahtâb

 :  اخطاب

(a. i. hatab'ın c.) : odunlar.

ahtal

 :  اخطل

(a. s.) : 1) çabuk yürüyen. 2) boşboğaz [adam].

ahtam

 :  اخطم

(a. s.) : uzun burunlu, burnu uzun [adam].

ahtâr

 :  اخطار

(a. i. hatar'ın c.) : tehlikeler.

âhte

 :  اخته

(f. s.) : 1) dışarı çekilmiş, çıkarılmış [kılıç ve benzeri gibi şeyler]. 2) husyası çıkarılmış, burulmuş [hayvan], iğdiş.

ahtem

 :  احتم

(a. s.) : siyah şey.

ahter

 :  اختر

(f. i. c. ahterân) : yıldız. (bkz. : kevkeb, necm, sitâre).

ahter - î dün - bâle - dâr

 :   

kuyruklu yıldız. 

ahterbîn

 :  اختر بين

(f. b. s.) : müneccim, fr. astrologue. (bkz. : ahter - şinâs, ahter - gû, ahter - - şümâr).

ahter - gû

 :  اخترگو

(f. b. s.) : yıldızlarla konuşan, müneccim, (bkz. : ahter - bîn, ahter - şinâs, ahter - şümâr').

ahter - sûhte

 :  اخترسوخته

(f. b. s.) : yıldızı Güneş ışığında kaybolmuş, bedbaht, talihsiz.

ahter - şinâs

 :  اخترشناس

(f. b. s.) : yıldız ilmi ile meşgul olan, müneccim, fr. astrologue. (bkz. : ahter - gû,ahter - bîn, ahter - şümâr 1) .

ahter - şümâr

 :  اخترشمار

(f. b. s.) : 1) müneccim, fr. astrologue. 2) gece uyuyamayan, uykusuz [aşk veya kederden].

ahû

 :  اخو

(a. i.) : 1) kardeş. 2) dost. (bkz. : ah, ahâ).

âhû

 :  آهو

(f. i. c. : âhuvân) : 1) ceylan, karaca. 2) mec. güzellerin gözü. 

âhû - yi âteşîn - dem; âhû - yi çîn

 :   

Güneş.

âhû - yi bezm

 :   

bir meclisin, bir davetin başlıca güzeli.

âhû - yi dünbale - dâr

 :   

güzelin sihirli gözü. 

âhû - yi dünbâle - keşîde

 :   

kenarı sürme ile genişletilmiş göz.

âhû - yi hâveri

 :   

Güneş.

âhû - yi leng giriften

 :   

(topal ceylan tutmak) : mec. insafsızlık etmek, zayıflara musallat olmak.

âhû - yi sifîd

 :   

seçkin dilber.

âhû - yi simîn

 :   

1) sâkî; 2) sevgili.

ahû - yi şir - efgen, âhû - yi şîr - gîr

 :   

son derece, câzibeli, delikanlı, kız; çekici, büyüleyici göz.

âhû - yi tatar

 :   

Tataristan' ın mis karacası.

âhû - yi zerîn

 :   

1) Güneş; 2) yaldızlı sürahi.

âhû - bere

 :  آهو بره

(f. b. i.) : ceylan yavrusu. 

âhû - bere - i felek

 :   

Güneş.

âhû - çerende

 :  آهو چرنده

(f. b. i.) : ot yiyen, otlayan ceylan.

âhû - dil

 :  آهو دل

(f. b. s.) : karaca yürekli mec. korkak.

âhû - güzeşt

 :  آهو كَذشت

(f. c.) : "âhû - geç - ti" fırsat elden kaçtı.

âhûn

 :  آهون

(f. i.) : delik, yarık; lâğım.

âhûn - ber

 :  آهون بر

(f. b. s.) : kara hırsızı.

âhûn - bür

 :  آهون بر

(f. b. s.) : delik açan, yer kazan; lağımcı.

âhû - nigâh

 :  آهونگاه

(f. b. s.) : 1) ceylan bakışlı. 2) mec. ülfet ve ünsiyetten çekinen güzel.

âhûr

 :  آخور

(f. i.) : ahır, dam. 

âhûrî

 :  آهورى

(f. i.) : hardal.

âhuvân

 :  آهوان

(f. i. âhû' nun c.) : ceylanlar, karacalar.

âhuvâne

 :  اَهوانه

(f. zf.) : âhuca, âhûcasına.

ahvâl

 :  احوال

(a. i. hâl'in c.) : oluşlar, bulunuşiar, * durumlar.

ahvâl - i askeriyye

 :   

askerî * durumlar.

ahvâl - i ism

 :   

gr. bükün (îrap) Türkçe'de : mefulü biri, mefulü ileyh gibi mefûliyet halleri.

ahvâl - i milliyye

 :   

milli haller. 

ahvâl - i perişân

 :   

perişan haller.

ahvâli pür melâl

 :   

çok acınacak haller,*durumlar.

ahvâl - i sıhhiyye

 :   

sağlık * durumu.

ahvâl - i siyâsiyye - i düveliye

 :   

devletlere âit siyâsî haller.

ahvâl - i şahsiyye

 :   

huk. hakiki şahısların, hukuki varlıklariyle ilgili olan hukuki haller, fr. états clvils. [doğum, evlenme, boşanma, evlât edinme, tabîî bir çocuğu tanıma, ölüm vak'aları gibi].

ahvâl - i tarihiyye

 :   

târihî haller.

ahvâl

 :  اخوال

(a. i. hâl'in c.) : dayılar, annenin erkek kardeşleri.

âhvas

 :  احوص

(a. s.) : bir gözü küçük [adam].

ahvat

 :  احوط

(a. s.) : en ihtiyatlı, ihtiyata çok uygun.

ahvâz

 :  احواض

(a. i. havuz'un c.) : havuzlar.

ahve'c

 :  احوج

(a. s.) : (daha, pek, çok, en) muhtaç.

ahvef

 :  اخوف

(a. s.) : 1) en korkak. 2) çok korkunç.

ahvel

 :  احول

(a. s.) : bir şeyi iki gören, şaşı. (bkz. : lûç).

ahver

 :  احور

(a. i.) : 1) Müşteri yıldızı, Jüpiter, Erendiz. 2) s. beyaz yüzlü, güzel gözlü [adam]. 3) s. zekî akıllı.

ahves

 :  احوس

(a. s.) : cesur, kahraman, yiğit [adam], (bkz. : ahmes).

ahyâ

 :  احياء

(a. i. hayy'in c.) : diriler, canlılar. 

ahyâ vü emvât

 :   

diriler ve ölüler.

ahyâf

 :  اخياف

(a. i. hayf'ın c.) : 1) çeşitli, birbirinden farklı şeyler. 2) süt kardeşler. Ben-ûl-ahyâf oğlan kardeş olsun kızkardeş olsun, ana bir kardeşler. Ben-ül-allât huk. baba bir erkek va kızkardeşler. Ben-ül-a'yân ana baba bir erkek veya kızkardeşler. 3) dereler; bayırlar.

âhyâl

 :  اخيال

(a. i. hayl'in c.) : 1) atlar, at sürüleri. 2) atlı kıtalar, (bkz. : huyûl).

ahyân

 :  احيان

(a. i. hîn'in c.) : vakitler, zamanlar, sıralar.

ahyânâ, ahyânen

 :  احيانا ، احيانا

(a. zf.) : ara sıra, vakit vakit.

ahyâr

 :  اخيار

(a. s. hayyır'ın c.) : iyi ve faziletli olanlar.

ahyât

 :  اخياط

(a. i. hayt'ın c.) : iplikler, ipler.

ahyâz

 :  اخياز

(a. i. hayiz'in c.) : kapalı yerlerin bölümleri; odalar; bölmeler.

ahyer

 :  اخير

(a. s.) : fazla iyi olan.

ahyûn

 :  اخيون

(f. i.) : "yılanbaş" denilen bir ot.

ahz

 :  اخذ

(a. i.) : alma, kabul etme. (bkz. : ah iz).

ahz - i sâr

 :   

öç alma.

ahz ü girift

 :   

yakalama, ele geçirme; esir etme.

ahz ü i'tâ

 :   

alışveriş.

ahz ü kabz

 :   

kendine mal etme, istimlâk.

ahzâ

 :  اخزى

(a. s.) : (daha, en, çok) alçak, menfur [adam].

ahzâb

 :  احزاب

(a. i. hizb'in c.) : 1) kütleler, kıtalar. 2) Kur'ân - ı Kerîm'de otuz cüzden herbirinin dörtte bir kısımları. 3) Kur'ân - ı Kerîm'de otuz üçüncü sûre.

ahzad

 :  اخضد

(a. s.) : eğrilip bükülen, esnek, elâstiki.

ahzân

 :  احزان

(a. i. hazen ve hüzn'ün c.) : kederler, sıkıntılar, (bkz. : âlâm, ekdâr, gumûm, hümûm).

ahzâr

 :  احذار

(a. i. hazer'in c.) : endîşeler, ihtiyatlar.

ahzar

 :  اخضر

(a. s.) : yeşil, (bkz. : ahdar, sebz).

ahzeka

 :  احزقه

(a. s.) : bodur ve büyük karınlı adam.

ahzel

 :  احزل

(a. s.) : beli kırılmış [adam].

ahzem

 :  احزم

(a. s.) : 1) işini sıkı tutan, ihtiyatlı, tedbirli. 2) yüksek [yer]. 3) göğüsü büyük insan veya hayvan.

ahzen

 :  احزن

(a. s.) : çok hüzünlü, kederli.

ahzer

 :  اخزر

(a. s.) : 1) ufak gözlü [adam]. 2) dâima gözünü kırpan [adam"!.