âb

 :  آب

(f. i.) : 1) su. (bkz. : mâ').

âb - ı âbistenî

 :   

1) gebeliğe sebebiyet veren su, menî; 2) nebatların yetişip büyümesine sebeb olan su ve yağmur.

âb - ı adâlet

 :   

doğruluğun feyz ve bereketi.

âb - ı ahmer

 :   

kırmızı su

âb-ı âteşîn

 :   

ateşli su

âb-ı âteş-mizâc

 :   

ateş mizaçlı su

âb-ı âteş-nâk

 :   

ateşli su

âb-ı âteş-nümâ

 :   

ateş gösteren su

âb-ı âteş-pâre

 :   

ateş parçası gibi su

âb-ı âteş-reng

 :   

ateş renkli su

âb-ı âteş-zây

 :   

ateş doğuran su

âb-ı âteş-zede

 :   

ateş vurmuş su

âb-ı âzer-sâ

 :   

ateş gibi su

âb-ı ergavânî

 :   

(erguvan rengindeki su) : 1) kırmızı şarap; 2) (haksızlığa uğrayanın döktüğü) göz yaşı.

âb - ı Âmû

 :   

Amuderyâ suyu.

âb - ı âşâmî

 :   

içilir su.

âb - ı bâde - reng

 :   

1) şarap rengindeki su; 2) kanlı göz yaşı.

âb - ı bârân

 :   

1) yağan su, yağmur; 2) yağmur suyu.

ab - ı beka, âb - ı câvid, âb - ı câvidân, âb - ı cevânî, âb - ı hayât, âb - ı hayvân, âb - ı hızır, âb - ı zinde - gânî, âb - ı zindegî

 :   

nerede olduğu bilinmeyen bir kaynağın, içen kimseye ebedî hayat veren efsânevî suyu, bengi su. (bkz. : mâ'-ül-hayât).

âb - ı beste

 :   

1) donmuş su, buz, dolu, çiy; 2) mec. billur, sırça; şişe.

âb - ı bün

 :   

çok zaman köhne ve içi boş ceviz ağaçlarının köklerinde bulunan zamka benzer bir nesne, ağaç karası.

âb - ı ciğer

 :   

1) ciğer suyu; 2) göz yaşı. 

âb - ı ciğer - hûn

 :   

(ciğeri kanayanın suyu) : kederden dökülen göz yaşı.

âb - ı çeşm

 :   

göz yaşı.

âb - ı dehân, âb - ı dehen

 :   

ağız suyu, salya.

âb - ı dendân

 :   

1) diş suyu, salya, tükürük; 2) tükürülüp atılmış şey; 3) dişin güzelliği.

âb - ı dîde

 :   

1) göz suyu, göz yaşı; 2) mütevâziyâne bakış.

âb - ı dîde - i câm

 :   

(bardağın, kadehin gözyaşı) : şarap.

âb - ı engûr

 :   

(üzüm suyu) : şıra, şarap.

âb - ı eyyam

 :   

(günlerin suyu = güzelliği.) : 1) güneş ışığı; 2) ay ışığı.

âb - ı füsürde

 :   

1) donmuş su, buz; dolu; kar; 2) pelte; 3) mec. kılıç, hançer; 4) billur şişe.

âb - ı gerdende

 :   

(dönen billur) : gök kubbesi.

âb - ı gûşt

 :   

et suyu.

âb - ı güşâde

 :   

(açılmış su) : sulandırılmış şarap, kötü şarap; beyaz şarap veya rakı.

âb - ı güvârâ

 :   

hazmı kolay, içimi güzel su.

âb - haclet

 :   

utanma teri.

âb - ı hârâbat

 :   

(harabelerin = meyhânelerin suyu) : şarap.

âb - ı haram

 :   

(yasak su) : şarap.

âb - ı hasret

 :   

kederden dökülen göz yaşı.

âb - ı hatır

 :   

(hatırın suyu = güzelliği.) : güzel muhayyile.

âb - ı hayât

 :   

(hayat suyu) : 1) içene ebedî hayat bağışlayan efsânevî su; 2) mec. çok tatlı ve hafif su.

âb - ı hayât - ı la'l

 :   

dudağın âb-ı hayâtı, dudağın cana can katıcı hassası.

âb - ı hayât - ı tesliyet

 :   

tesellî âb-ı hayâtı.

âb - ı hazân

 :   

(sonbahar suyu) : sonbahar yağmuru, [bitkilere ve insanların sıhhatine zararlıdır].

âb - ı hufte

 :   

(uyuyan su) : 1) durgun su; 2) donmuş su, buz; kar; dolu; kırağı; çiy, şebnem; 3) billur; 4) cam; 5) bardak; şişe; 6) kınında bulunan kılıç ve benzerleri.

âb - t hurdenî

 :   

içilir su, içme suyu.

âb - ı hûrşîd

 :   

(Güneşin suyu) : 1) güneş ışığı; 2) ebedî hayat veren su. (bkz. : âb - ı beka v. b.).

âb - ı huşk

 :   

(kuru su) : 1) billur; 2) cam; 3) cam veya billur bardak; 4) şişe.

âb - ı işret

 :   

(işret suyu) : şarap.

âb - ı kâr

 :   

(işin suyu) : işin parlak gidişi, başarı, refah.

âb - ı kebûd

 :   

(mâvi su) : Çin denizi. 

âb - kevser

 :   

1) Cennet’teki sulardan biri. 2) müz. adına anonim bir edvar - ı ilm - i mûsikide rastlanan makam.

âb - ı la’lî

 :   

1) lâl renkli su; 2) şarap; 3) göz yaşı.

âb - ı lûtf

 :   

(lûtfun suyu, yağmuru) : lûtufkârlık.

âb - ı meleh

 :   

çekirge suyu. (bkz. : âb - ı mürgan).

âb - ı Meryem

 :   

1) Meryem suyu, çeşmesi [Hz. Meryem'in doğruluğundan, namus ve iffetinden kinaye olarak]; 2) Hz. Meryem'in doğruluğu ve iffeti; 3) şıra; 4) şarap.

âb - ı meygûn

 :   

1) şarap renkli su; 2) şarap; 3) göz yaşı.

âb - muallâk

 :   

1) gök; 2) güzellerin çenesi.

âb - ı musaffâ

 :   

tasfiye edilmiş, temizlenmiş su, saf su.

âb - ı mün’akid

 :   

(donmuş su) : 1) buz; 2) kılıç,hançer; 3) şişe,billûr. (bkz. : âb - ı müncemid)

âb - ı müncemid

 :   

1) donmuş su; buz, kar, dolu, kırağı, çiy; 2) billûr; 3) cam; 4) billûr veyâ cam bardak veyâ şîşe; 5) kılıç; hançer, kama.

âb - ı mürde

 :   

donuk, akmayan su.

âb - ı mürgan

 :   

1) kuşların suyu. 2) [Y. W. Redhouse'a göre] Şiraz civârında bir suyun adı. 3) efsânevî bir çeşme olup; suyu nereye götürülürse götürülsün içinden sığırcık kuşları çıkar ve orada bulunan çekirgeleri yer. [Ferheng - i Ziyâ'ya göre : 1) Şiraz civarında bir gezinti yeridir ki, halk Recep ayında her salı günü eğlenmek için oraya gider; 2) Fars ile Irak arasında bulunan Semirem kasabasında bir pınardır ki bir yere çekirge musallat olduğu zaman o pınardan şişe içine biraz su alarak çekirgelerin bulunduğu yere götürürler, yolda birçok sığırcık kuşları şişeyi götüren kimsenin ardına düşer ve çekirgelerin üşüştükleri yere gelince sığırcıklar, çekirgelerin hepsini telef ederler].

ab - ı mürvârîd

 :   

1) inci suyu [aydınlıktan kinâye olarak]; 2) göze su inmek tâbir olunan bir hastalık.

âb - ı nâfi'

 :   

(faydalı su) : şarap, (bkz. : ebû nâfî').

âb - ı nâr

 :   

(ateşin suyu) : kırmızı şarap.

âb - ı nârdân

 :   

1) yabâni nar suyu; 2) kırmızı şarap; 3) kan; 4) göz yaşı.

âb - ı neşât

 :   

(neşe suyu) : menî, mezî.

âb - ı puhte

 :   

1) kaynamış su; 2) et suyu; 3) pelte.

âb - ı püşt

 :   

(bel suyu) : 1) menî, nutfe; 2) mundar ilik.

âb - ı rengîn

 :   

1) renkli su; 2) şarap, 3) göz yası.

âb - ı revân

 :   

1) akar su; 2) mec. hayat.

âb - ı rez, âb - ı rezân

 :   

(asma kütüğünün suyu) : şarap.

âb - ı rû (y)

 :   

1) yüzsuyu; 2) ırz, nâmus, şeref, haysiyet, (bkz. : tezellül).

âb - ı rûşen

 :   

1) yüzsuyu; 2) ırz, nâmus, şeref, haysiyet.

âb - ı sebük

 :   

(hafif su) : kolay hazmedilebilir şey.

âb - ı siyâh

 :   

1) siyah su; 2) tûfân; 3) şarap; 4) karasu illeti, glokom.

âb - ı surh

 :   

1) kırmızı su; 2) şarap. 

âb - ı sükûn

 :   

Îran'da yarı kurumuş büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.

âb - ı şakayık

 :   

1) şakayık suyu; 2) şarap; 3) göz yaşı.

âb - ı şeng

 :   

(bkz. : âbzen).

âb - ı şengerfî

 :   

1) al renkli su; 2) şarap; 3) göz yaşı.

âb - ı şîrîn

 :   

tatlı su, şerbet.

âb - ı şor

 :   

1) acı su. (bkz. : ücâc); 2) göz yaşı.

âb - ı tarab

 :   

1) inşirâh suyu; 2) şarap, süci.

âb - ı telh

 :   

1) [acı su] şarap; 2) göz yası.

âb - ı tîg

 :   

kılıcın suyu.

âb - ı yâkut

 :   

(yakut gibi su) : kırmızı şarap.

âb - ı yeh

 :   

1) eriyen buzun suyu; 2) buzlu su.

âb - ı zehre

 :   

1) safra suyu, safra; 2) şarap; 3) şafak ışığı.

âb - ı zer

 :   

1) altın suyu, ince toz hâlinde öğütülüp zamkla suda eritilmiş ve yaldızlama işlerinde kullanılmış olan altın varak; 2) safran suyu; 3) altın renkli şarap.

âb - ı zerd

 :   

1) sarı su; 2) kederden dökülen gözyaşı.

âb - ı zîr - i kah

 :   

1) farkına varılmadan sızan su; 2) gizli veya tanınmayan kabiliyet; 3) entrikacı, mürâî, saman altından su yürüten; 4) dolap, desîse, entrika.

âb - ı zülâl

 :   

1) berrak su; 2) billûr; 3) cam.

âb ü dâne

 :   

su ve ekmek (bkz. : kısmet, rızk).

ab ü kil

 :   

1) su ve kil ( =arz); 2) fam vücut.

âb ü tâb

 :   

güzellik, parlaklık, tazelik. 2) tarz, âdet, yol. 3) Ağustos ayı.

âb

 :  عاب

(a. i.) : ayıb, nakîsa, kusur, (bkz. : ayb).

abâ

 :  عباء

(a. i.) : 1) yünden yapılmış kaba kumaş, aba. 2) bu kumaştan yapılmış bol, geniş giyecek, [mec. dervişlik, şeyhlik]. (bkz. : Âl - i abâ).

âbâ

 :  آباء

(a. i. eb' in c.) : 1) babalar. 2) gök küreleri, seyyareler, gezegenler.

âbâ - i kenîsâiyye

 :   

kilise ileri gelenleri.

âbâ - i ulviyye

 :   

yüksek babalar.

âbâ ve ecdâd

 :   

atalar, babalar ve dedeler.

a'bâ

 :  اعبا

(a. i. c.) : 1) yükler, ağırlıklar. 2) mes'ûliyetler, * sorumluluklar. 3) çift denk veyâ sandık.

ab'âb

 :  عبعاب

(a. s.) : sözü karnından söyler gibi görünen [adam], fr. ventriloque.

âbâb

 :  آباب

(a. i. ebb'in c.) : otu çok olan yerler, mer'alar, çayırlar.

ab'âbiyyet

 :  عبعابيت

(a. i.) : sözü karnından söylermiş gibi konuşabilme.

âbâd

 :  آباد

(a. i. ebed'in c.) : sonsuz gelecek zamanlar. 

âbâd

 :  آباد

(f. s.) : 1) mâmur, şen, bayındır. 2) f. e. çokluk bildirir. Şems - âbâd : güneşi bol olan yer. Feyz - âbâd : feyizle dolu olan yer.

â'bâd

 :  اعباد

(a. i. abd'in c.) : köleler, (bkz. : abîd, ibâd).

âbâdân

 :  آبادان

(f. s.) : şen, mâmur, bayındır.

âbâdânî

 :  آبادانى

(f. i.) : mâmurluk, şenlik, bayındırlık, (bkz. : âbâdî1 umrân).

âbâdî

 :  آبادى

(f. i.) : 1) mâmurluk, bayındırlık, şenlik. 2) Hindin Devlet - âbâd şehrinde ipekten yapılma bir çeşit ince veya kalın yazı kâğıdı.

abâdile

 :  عبادله

(a. i. Abdullah'ın c.) : Abdullah adında olan kimseler. [Hz. Muhammed (Aleyhisselam) zamânında bu adda 220 kişi vardı], Harb - ül - Abâdile (Abdullah'lar harbi) : Abdullah adlı dört kumandanın bulunduğu harb.

âbâft

 :  آبافت

(f. i.) : gayet şık, sağlam ve kalın kumaş, (bkz. : âbeft).

âbâl

 :  آبال

(a. i. İbil 'in c.) : develer.

âbâm

 :  ابام

(f. i.) : 1) kule. 2) gübrelerini toplamak üzere güvercinler için yapılan kule. 3) burçlar mıntakasının bir işareti.

âbân

 :  آبان

(f. i.) : 1) Güneşin akrep burcuna girdiği Güneş yılının sekizinci ayı. 2) Güneş ayının onuncu günü. 3) eski Acem (Îran, Fürs) an'anesine göre, Güneş yılının sekizinci ayında meydana gelen işlerin ilerlemesine vekil tâyin edildiği farz olunan bir meleğin adı.

âbân - gâh

 :  ابانكَاه

(f. b. i.) : 1) Güneş yılının onuncu günü. 2) bu onuncu güne me'mur farzolunan meleğin adı. [eski Fürs inanışına göre c gün yağmur yağarsa erkeklere, yağmazsa kadınlara âit sanılır ve hangi sınıfa âit ise onlar suya girip yıkanırlar ve birbirleriyle su serpişip eğlenirlermiş].

abâ - pûş

 :  عباپوش

(a. f. b. i.) : 1) aba giyen, derviş. 2) rind. 3) fakir.

âbâr

 :  آبار

(a. i. bi'r'in c.) : su kuyuları.

âbâr

 :  آبار

(f. i.) : hesap defteri.

âbâr - gîr

 :  آبار گير

(f. b. s.) : hesap defterlerini tutan, muhasebeci, * sayman.

âbât

 :  آباط

(a. i. ibt veya ıbıt'ın c.) : koltuk altları.

abb

 :  عب

(a. i.) : ışık. (bkz. : nûr, ziyâ').

abbâs

 :  عباس

(a. i.) : 1) arslan. (bkz. : esed, gazanfer, şîr). 2) Peygamberimizin amcalarından, Mekke fethinde Müslüman olan zât.

Abbasî

 :  عباسى

(a. s. c. Abbâsiyân, Abbâsiyyûn) : 1) Hz. Abbâs'a mensûp olan. 2) i. Emevt - lerden sonra kurulan halîfelik (750 - 1258). 3) i. Îran şâhı Abbas tarafından çıkarılan para.

Abbâsiyân (f. i.); Abbâsiyyûn (a. i.)

 :  عباسيان عباسيون

(abbâsî'nin c.) : Abbâsî halîfeleri.

âb - bâz

 :  آب باز

(f. b. s.) : su cambazı.

âb - berîn

 :  آب برين

(f. b. i.) : nehir, ırmak ve çağlayan kenarlarında suyun şiddetle dökülmesinden meydana gelen içi oyulmuş kovuk.

âb - câme

 :  آب جامه

(f. b. i.) : su kabı.

âb - çerâ

 :  آب چرا

(f. b. i.) : kahvaltı.

âb - çîn

 :  آب چین

(f. b. i.) : ölü yıkayıcıya âit ve ölü kurulamaya yarayan peştamal, bez.

abd

 :  عبد

(o. i. c. ibâd, â'bâd, abîd) : köle, kul. (bkz. : bende).

abd - i müşterâ

 :   

para ile satın alınmış köle.

abd - ül - kadir

 :   

1) Allah'ın kulu; 2) erkek adı.

abdâl

 :  آبدال

(a. i. bedîl'in c.) : (bkz. : ebdâl).

abdâlân

 :  آبدالان

(f. i. abdâl'ın c.) : abdallar, [bunlar 7,40,70 olarak sayılır],

ab - dân

 :  آبدان

(f. b. i.) : 1) su kabı, kova. 2) sidik kavuğu, mesâne.

âb - dâr

 :  آبدار

(f. b. s.) : 1) sulu, taze. 2) parlak. 3) sağlam vücutlu. 4) nükteli. 5) zarif, güzel. 6) hoş. 7) i. su veren hizmetçi.

âb - dendân

 :  آبدندان

(f. i.) : şaşkın, saf, bön; mağlûp, âciz [kimse].

âb - dest

 :  آبدست

(f. b. i.) : 1) namaz vesâire için din icâbına göre el, ağız (bkz. : mazmaza), burun (bkz. : istinşak), yüz; dirseklere kadar kolları ve aşıkkemiği üstüne kadar ayakları yıkama, kulaklara, boyuna ve başa meshetme (bkz. : vu - zû'). 2) el yıkama suyu. 3) gaita ve idrar çıkarma ameliyesi; gaita; idrar. 4) paylama, azarlama. [... ini almak, ... ini vermek fiilleriyle kullanılır].

âbdestân, âbdest - dân

 :  آبدستدان ، آبدستان

(f. b. s.) : abdest, su ibriği.

abdest - hâne

 :  اَبدستخانه

(f. b. i.) : 1) aptesâne, ayak yolu, helâ. (bkz. : âb-rîz). 2) abdest alacak yer.

âbdestlik

 :  آبدستلك

(f. t. b. i.) : bir nevî kısa cübbe. 

âb - dih

 :  آب ده

(f. b. i.) : zariflik ve güzellik veren [süs].

abd - ül - lezîz

 :  عبد الذيذ

(a. b. i.) : Akdeniz bölgesinde ve Afrika'da yetişen bir ağacın dut kurusuna benzeyen yağlı ve tatlımsı bir meyvası. (bkz. : habb - ül - lezîz).

abede

 :  عبده

(a. s. âbid'in c.) : ibâdet edenler, tapınanlar. abede - i esnâm, abede - i evsân : puta tapanlar.

âbeft

 :  آبفت

(f. i.) : (bkz. : âbâft).

âbek

 :  آبك

(f. i.) : 1) sulu, su dolu olan şeyler. 2) cıva. (bkz. : zîbak). 3) kabarcık denilen sivilce, çıban.

â'bel

 :  اعبل

(a. s.) : 1) çok sert [taş]. 2) i. taşlık dağ.

âb - endâm

 :  آ اندام

(f. b. i.) : güzel, tenâsüplü endam; güzellik.

âb - endâz

 :  آب انداز

(f. b. i.) : su mühendisi.

Âber

 :  عابر

(a. h. i.) : Nûh'un erkek torunu.

aberât

 :  عبرآت

(a. i. abre'nin c.) : göz yaşları.

abes

 :  عبث

(a. s.) : boş, saçma [şey]. Abesle iştigal etmek : boş şeylerle uğraşmak.

âb - gâh

 :  آبگاه

(f. b. i.) : 1) su biriken yer, havuz. 2) anat. karnın, kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan nâhiyesi, boş böğür.

âb - gîne

 :  آبگینهآ

(f. b. i.) : 1) billur. 2) şişe, sürâhi; kadeh. 3) ayna. 4) elmas. 5) kılıç; bıçak. 6) göz yaşı. 7) sevgilinin kalbi. 8) şarap.

âb - gîr

 :  آبگیرآ

(f. b. i.) : 1) su biriken yer, havuz. 2) dokumacı fırçası.

âb - gûn

 :  اَبكَون

(f. b. s.) : 1) suya benzer. 2) mâvi renk. 3) i. gök. 4) parlak [kılıç v. b.]. 5) i. nişasta.

âb - gûn kafes

 :  آبگون قفسآ

(f. b. i.) : gökyüzü. 

abher

 :  عبهر

(a. i.) : 1) nergis çiçeği. 2) yâsemin. 3) zerrin kadeh çiçeği. 4) dolu kap, dolu kadeh

abherî

 :  عبهری

(a. s.) : nergis gibi, nergisimsi.

âb - hest

 :  آبخست

(f. b. i.) : bozulmuş meyva [kavun, karpuz v. b.].

âb - hîz

 :  آب خيز

(f. b. i.) : çok yükselen su dalgası.

âb - hûn, âb - hûst

 :  آبخون ، آبخوست

(f. b. i.) : 1) ada. 2) sel suyunun oyduğu çukur, kovuk. 3) orman içinde bataklık. 4) çeşme; su yolu.

âb - hûr, âb - hûrd

 :  آبخور ، آبخورد

(f. b. s.) : 1) su içmiş olan [kimse]. 2) i. su ve yemek. 3) i. günlük yiyecek. 4) i. nasip, kısmet. 5) i. kısa bir istirahat için durma. 6) i. içilecek su kabı. 7) i. içme suyu bulunan yer.

âb - hurde

 :  آبخورده

(f. b. s.) : su içen.

âbık

 :  آبق

(a. s.) : 1) sebepsiz olarak efendisinin yanından kaçan köle. 2) cıva. (bkz. : âbek, zîbak).

âbî

 :  آبى

(a. s. ibâ'dan.) : çekinen, nazlanan, sakınan; tiksinen.

âbî

 :  آبى

(f. i.) : 1) ayva. 2) s. suda yaşayan ve suda hâsıl olan. 3) s. açık mâvi.

âbid

 :  آبد

(a. i. c. : evâbid) : mesel, yanıltmaç.

âbîd

 :  آبيد

(f. i.) : kıvılcım.

abîd

 :  عبيد

(a. i. abd'in c.) : kullar, köleler, (bkz. : a'bâd).

âbid

 :  عابد

(a. s. ibâdet'den. c. : abede; müen. âbide) : ibâdet (kulluk) eden, tapınan (bkz. : zâhid).

âbid - âne

 :  عابدانه

(a. f. zf.) : ibadet edene yakışacak bir surette, (bkz. : zâhidâne).

âbidât

 :  آبدات

(a. i. yanlış olarak âbide'nin c.) : anıtlar.

âbidât - ı İslâmiyye

 :   

İslâm medeniyeti anıtları.

âbidât - ı kadîme

 :   

ilk çağlardan kalma anıtlar.

âbide

 :  آبده

(a. i. c. : evâbid) : [âbidât yanlıştır] : yâdigâr kalacak eser, anıt.

a’bide

 :  اعبده

(a. i. abd'in c.) : köleler.

âbidevî

 :  آبدوى

(a. s.) : 1) âbide gibi, âbideyi andırır, * anıtsal. 2) çok büyük, fr. monu - mental. (bkz. : muazzam).

âbil

 :  آبل

(a. s.) : 1) koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan [adam]. 2) çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan [hayvan].

âbile

 :  آبله

(f. i.) : 1) sivilce, küçük çıban. 2) su kabarcığı.

âbile - i pistân

 :   

meme düğmesi, ucu.

âbile - i rûz

 :   

Güneş, (bkz. : Âftâb, Hurşîd, Mihr, Şems).

âbir

 :  عابر

(a. s. ubûr'dan. c. ; âbirûn,âbirîn) : bir yerden geçen, geçici.

abîr

 :  عبير

(a. i.) : bir ilâç terkibi, [bu terkip; beyaz sandal, sünbül kökü, kırmızı gül, turunç ve iğde çiçekleri, nârenç gibi güzel kokulu bâzı otlarla bir miktar doğulmuş miskten meydana gelirmiş].

Âbirîn, âbirûn

 :  عابرين ، عابرون

(a. s. âbir'in c.) : (bkz. : âbir).

âbis

 :  عابث

(a. s.) : alaycı; saygısız. 

âbis

 :  عابس

(a. s.) : asık suratlı, yüzü ekşi [kimse].

âbist

 :  آبست

(f. s.) : gebe. (bkz. : âbistân, abiste, abisten).

âbistân

 :  آبستان

(f. s.) : 1) gizli, gizleme. 2) gebe.

âbiste

 :  آبسته

(f. s.) : 1) (bkz. : âyiştene). 2) gebe, hâmile.

âbisten

 :  آبستن

(f. s.) : 1) gebe. (bkz. : hâmile). 2) dişi.

âbisten - gâh

 :  اَبستن كَاه

(f. b. i.) : 1) gebelik yeri, rahim, döl yatağı. 2) Dünyâ, âlem. 

âbistenî

 :  آبستنى

(f. i.) : gebelik.

âbişhor

 :  آبشخور

(f. i.) : 1) [hayvan ve insan] sulama yeri. 2) içme kabı. 3) günlük yiyecek. 4) dinlenmek için kısa bir duraklama.

âbişten - gâh

 :  آبشتنگاه

(f. b. i.) : 1) Gizli ver, gizlenecek yer. 2) aptesâns. (bkz. : âbist - gâh, âbişt - geh).

âbişt - gâh, âbist - geh

 :  آبشتگاه ، آبشتگه

(f. b. i.) : 1) gizli yer, gizlenecek yer. 2) aptesâne.

âbiye

 :  آبيه

(a. s.) : yüzünü örtü ile örten utangaç kadın veyâ kız.

âbiye

 :  عابيه

(a. s. müen.) : güzel, zarif [kız].

âbkâme

 :  آبكامه

(f. i.) : 1) Bağdat ve Anadolu'nun bâzı Doğu illerinde yapılan turşu ve salata nevinden bir katık. 2) ekşi hamurdan pişirilip sirkeye konulan ve turşu yerine kullanılan bir yiyecek; piyaz; salata.

âbkâr

 :  اَبكار

(f. b. i.) : 1) sucu, saka. 2)sâki, kadeh sunucu. 3) şarap tüccarı. 4) şarap ayyaşı.

âbkarî

 :  عبقرى

(a. s.) : büyük bir ustalıkla işlenmiş kumaşlara sıfat olarak : ince, çok güzel mânâsına gelen bu kelime, Yemen'in bir tarafında bulunan ve cinlerin oturduğu sanılan Abkar şehrinin adından alınmıştır.

âb - kend

 :  آبكند

(f. b. i.) : 1) dere, su geçidi. 2) havuz.

âb - keş

 :  آب كش

(f. b. s.) : 1) su çeken. 2) i. delikli kevgir. 3) i. sucu, saka. 4) i. saki, kadeh sunucu. 5) i. şarap tiryakisi.

âb - kûr

 :  آب كور

(f. b. i.) : lağım çukuru, pisliğin aktığı yol ve delik.

âblîse

 :  آبليسه

(f. i.) : tarlayı tohumlayan, ekinci.

âblûc, âblûk

 :  آبلوج ، آبلوك

(f. i.) : "nöbet şekeri" denilen "nebat şekeri".

âb - nâk

 :  آبناك

(f. b. s.) : 1) sulu. 2) ıslak, nemli.

âb - nâme

 :  اَبنامه

(f. b. s.) : su münâsebetiyle yazılan şiir.

âbnûs

 :  آبنوس

(f. i.) : abanoz denilen sert ve siyah bir ağaç.

abnûsî

 :  آبنوسي

(f. b. s.) : 1) abanoz; abanozdan yapılmış. 2) abanoz gibi [siyah]. 3) i. abanozcu.

âb - râh, âb - râhe

 :  آب راه ، آب راهه

(f. b. i.) : su yolu, mecra, kanal.

âb - râne

 :  آبرانه

(f. b. i.) : su yollarına ve borularına bakan mühendis, su mühendisi.

âbrâş

 :  آبراش

(a. s.) : 1) alacalı, benekli [at]. 2) beyaz ve kırmızı alaca renk. 3) vücûdunda sam lekesi bulunan [adam].

abre

 :  عبره

(a. i. c. : aberât) : göz yaşı. (bkz. : âb - zîh2, dem').

âb - rîz

 :  آبريز

(f. b. i. ve s.) : 1) su akıtan, 2) aptesâne. 3) ibrik, çirkef çömleği, havruz, lazımlık.

âb - rûd

 :  آبرود

(f. b. i.) : sünbül; nilüfer.

absâl, âbsâlân

 :  آبسال ، آبسالان

(f. i.) : bahçe, park, koru.

âb - süvâr

 :  آبسوار

(f. b. s.) : 1) su yüzünde yüzen. 2) su yüzündeki kabarcık.

âb - süvârân

 :  آبسواران

(f. b. i. c.) : suyun veyâ şarabın üzerindeki kabarcıklar.

âb - şâr

 :  آبشار

(f. b. i.) : su şarıltısı, şelâle.

âb - şîb

 :  آبشيب

(f. b. i.) : dere gibi aşağı akan su, akıntı, akar su.

âb - şinâs

 :  آب شناس

(f. b. i.) : 1) sudan anlayan . 2) su yolcu. 3) gemi kılavuzu.

abt

 :  عبط

(a. i.) : 1) yalan. 2) şüphe uyandırıcı hareket.

âb - tâb

 :  آبتاب

(f. b. i.) : (bkz. : âb ü tâb).

âb - tâbe

 :  آبتابه

(f. b. i.) : 1) bahçıvan kovası, ibrik. 2) Güneş biçiminde yapılan mücevher, (bkz. : âftâbe 2) .

âbû

 :  آبو

(f. i.) : nilüfer çiçeği.

abûs

 :  عبوس

(a. s. ubûset'den.) : somurtkan.

abûs - ül - vech

 :   

suratı asık, asık suratlı.

âb - vend

 :  آبوند

(f. b. i.) : su kabı, maşrapa, bardak.

âb - verz

 :  آبورز

(f. b. s.) : suda meşkeden, suda yüzen, yüzgeç.

âb - yâr

 :  آبيار

(f. b. s.) : 1) sulayan, sulayıcı. 2) mec feyizlendiren, bereketlendiren. 

âb - yârî

 :  آبيارى

(f. b. i.) : 1) sulayıcılık. 2) mec. yardım.

âb - yârî - i himmet

 :   

himmet yardımı.

âbzen

 :  آبزن

(f. b. i.) : 1) küçük havuz. 2) banyo. (bkz. : âb - ı şeng).

âb - zih

 :  آب زه

(f. b. i.) : 1) su sızıntısı, su kaynağı. 2) gözyaşı, (bkz. : abre, dem').

âb - zürüft

 :  آبذرفت

(f. b. s.) : eskimiş, bozulmuş [kavun, karpuz gibi şeyler].