Karşılıksız vermek. Bağışlamak.(-o):Daha çok vermek.

æóåóÈó áå ÇáÔìÁó ÜÜÜóÜÜ íóåóÈõå æóåúÈðÇ æ æóåóÈðÇ æ åöÈóÉð

Şöyle yaptığını farz et.

åóÈúäöì ÝÚóáúÊõ ßÐÇ

Devam etti.(-li):Ele geçirebilecek durumda oldu, muktedir oldu. (-o):Saydı.

ÃóæúåóÈó

Bağışı kabul etti.

ÇÊøóåóÈó

Bulut, yağmur. Küçük göl. Su çukuru. Bağış.

ÇáãóæúåóÈóÉ (Ì) ãóæÇåÈ

Çocuk.

ÇáãóæúåõæÈ

Karşılıksız bağış. Bağışlanmış şey.

ÇáåöÈóÉõ

Yanmak, tutuşmak. Hava sıcak olmak.

æóåóÌóÊ ÇáäÇÑõ æ äÍæõåÇ ÜÜÜöÜÜ ÊóåöÌõ æóåúÌð æ æóåöíÌðÇ æ æóåóÌóÇäðÇ

Tutuşan, cayır cayır yanan.

ÇáæóåøÇÌ

Alçak arazi, çukur.

ÇáæóåúÏ (Ì) ÃóæúåõÏñ æ æõåúÏóÇä

Çıkmaz. Çıkmaza girme.

ÇáæóåúÑóÉ

Kötülük. Söz gezdirme.

ÇáæóåúÓ

Bir dürtüş, bir vuruş bir kırış. Düz arazi.

ÇáæóåúØÉ

Kilise kayyımı.

ÇáæÇåöÝ

Men’etmek. Boynuna kement atmak.

æóåóÞó ÇáÔìÁó Úäå ÜÜÜöÜÜ íóåöÞõå æóåúÞðÇ

Kement.

ÇáæóåúÞ (Ì) ÃæåÇÞ

Korkak. Gayretli.

ÇáãõÓúÊóæúåöá

İlk görüş, ilk karşılaşma.

ÇáæóåúáóÉ

Bir şey düşünürken aklı başkasına gitmek. Yanılmak. (-o):Hatırına gelmek.

æóåóãó ÝáÇäñ Ýì ÇáÔìÁ æ Åáíå íóåöãõ æóåúãðÇ æóåöãó Ü íóæúåóã æóåóãðÇ

(=)(-o):Vehim ve şüpheye düşürdü. Tamamını terk etti.

Ãæúåóãó

Zan ve töhmet altına soktu. Doğruluğundan şüphe etti.

ÇÊøóåãå ÈßÐÇ

Sandı, tahayyül etti. Hayır umdu.

Êóæóåóøãó ÇáÔìÁó

İtham etmek. İtham vesilesi.

ÇáÊøõåúãóÉõ æ ÇáÊøõåóãóÉ (Ì) Êõåóãñ æ ÊõåóãÇÊ

Töhmet altında olan.

ÇáÊøóåöíãõ

Akla gelen şey. Geniş yol.

Çáæóåúã (Ì) ÃæåÇã æ æõåõãñ æ æõåõæã

Gece yarısına girmek. İşe gevşek vücudu zayıf olmak.(-o):Zayıflatmak

æóåóäó ÜÜÜöÜÜ íóåöäõ æóåúäðÇ

Zayıflık, kuruluk. Bodur. Gece yarısı veya ondan bir miktar sonrası.

Çáæóåúä

(=)

Çáæóåóä

işçi başı.

Çáæóåöíä

Ahmak ve zayıf olmak. Yarılmak, yıkılmaya yüz tutmak. Parçalanmak. Sarkmak. Bol yağmur yağmak.

æóåóì ÇáÑÌáõ ÜÜÜöÜÜ íóåöì æóåúíðÇ ææõåöíðøÇ

“Vay anasına, amma da hoş! Vah vah!”

æÇåðÇ