Kirlenmek. |
وَسِخَ الشىءُ ـــَــ يَوْسَخ وسَخًا |
S. müş. |
فهو وَسِخُ |
Kir. |
الوَسَخ (ج) أوساخ |
Çabuk yürüdü. |
أوسَدَ فى السير |
Başının altına yastık v.b. koydu.İtimad etti, iş verdi. |
وسَّد فلانًا الشىءَ |
Yaslandı(-o):Başını yastığa koydu.Başını kendi kolu üzerine koyup uyudu. |
تَوَسَّدَ |
Yastık.Baş altına konan veya yaslanılan her şey. |
الوِسَاد (ج) وُسُدٌ |
(=) |
الوُسَادة (ج) وِسادات و وسائد |
Ortalamak, ortaya girmek.(-o,fî):Adaletle ara bulmak. |
وسَط الشىءَ ـــِــ يَسِطُه وَسْطًا وسِطَةً |
Ortasına koydu.İkiye böldü.Şerefli ve asil kıldı. |
وسَّطه |
Orta yolu tuttu.Adaletle aralarını buldu.Ortada oldu. |
تَوَسَّطَ |
Mutedil.TamNormal.Üstün. |
الأَوْسَطُ (ج) أَواسط و هى وُسْطَى (ج) وُسَط |
Kapı. |
الواسط (ج) أواسط |
Gerdanlığın ortasındaki kıymetli taş.Vasıta, vesile. |
الواسِطة |
Arabuluculuk |
الوَساطة |
Ara. |
الوَسْط |
Orta.Mutedil.Tam.Normal.Üstün. |
الوَسَط |
Orta parmak. |
الوُسْطَى (ج) وُسَطٌ |
Araya giren.Arabulucu.Orta, Mutedil. |
الوَسِيط (ج) وُسَطاء |
Genişletmek, bollaştırmak.Zenginleştirmek. |
وسَعَ اللهُ عليه رزقَه و فى رزقه ـــَــ يَوْسَع وَسْعًا |
Dar gelmemek.(-o):İçine almak, sığdırmak.(-alâ):Zengin ve müreffeh yapmak. (-o,li,alâ):İçine almak kuşatmak.-Caiz olmak.Muktedir olmak. |
وَسِعَ الشىءُ ـــَــ يَسَعُ سَعَةً |
Güç kuvvet.Zenginlik, refah. |
السَّعَة |
Bolluk.Meydan.Genişlik. |
المُتَّسَع |
Allah’ın(c.c.):her şeyi kaplayan. |
الواسع |
Güç, kuvvet. |
الوُسْع |
Hayvan gebe kalmak.(-o):Eklemek bir araya getirmek. Taşımak. Kovmak. |
وَسَقَتِ الدابةُ ـــِــ تَسِقُ وَسْقًا و وُسوقًا |
Karşı durdu. |
واسَقَه |
Toplantı düzene girdi.Tamamlandı. |
اتَّسَقَ |
Küfelilere göre 200 kg. lık bir ölçek(60sa’).At, araba ve gemi yükü. |
الوَسْق (ج) أَوسُق وأَوساق |
Arzu etmek.Yaklaşmak. |
وَسَلَ فلان إلى الله بالعمل ـــِــ يَسِلُ وَسْلاً |
(ilâ):Kendini Allah’a(c.c) yaklaştıran bir iş işledi. |
وَسَّلَ |
(=)Bir vasıta ile yaklaştı. |
تَوَسَّلَ فلان إلى الله تعالى |
Kavuşma, yaklaşma.Peygamber efendimizin (sav) cennetteki yeri. Yaklaşma ve ilgi kurma vasıtası. |
الوَسِيلة |
Dağlamak, damgalamak, nişan koymak. |
وسَمَ الشىءَ ـــِــ يَسِمُهُ وَسْمًا وسِمَةً |
Güzel olmak. |
وَسُمَ ـــُــ يَوسُمُ وَسامَةً و وَسامًا |
S. müş. |
وسيم وهى وسيمة (ج) وِسام |
Damgalandı, işaret oldu. |
اتَّسَمَ |
Damga, alâmet. |
السِّمَة |
Büyük insan topluluğu.Bir şeyin zamanı, mevsim. |
المَوْسِم |
Damga, nişan.Güzellik alâmeti.Damga âleti. |
المِيسَم (ج) مَوَاسِمُ مَياسِم |
Nişan, alâmet, madalya. |
الوِسام |
Uyku basmak.Bayılmak. |
وَسِنَ ـــَــ يَوْسَنُ وسَنًا وسِنَةً و وَسْنَةً |
S. müş. |
فهو وسِنٌ و وسْنَانُ و مِيسانٌ وهى وسِنَةٌ و وسْنَى ومِيسانٌ |
Uyku basma, dalgınlık. |
السِّنَة |
İhtiyaç. |
الوَسَنُ (ج) أَوْسان |
Kalbine kötülük getirmek.Fısıltı halinde konuşmak.Vesveseye düşmek.(-o):Gizli söz söylemek. |
وَسْوَسَ الشيطانُ إليه وله و فى صدره وسْوَسَةً و وِسْوَاسًا |
Şaşırdı, saçmaladı. |
وُسْوِسَ |
Şeytan.Karasevda. |
الوَسْوَاس |