Gitmek. (— an) : Bahsetmek. Araştırmak. (—o) : Delmek. Şort ve kilot yapmak.

äóÞóÈ ÝáÇäñ Ýì ÇáÃÑÖ ÜÜÜõÜÜ äóÞúÈðÇ

Dernek : ve birlik başkanı olmak, idareci olmak.

äóÞõÈ Úáì ÇáÞæã ÜÜÜõÜÜ äóÞóÇÈóÉ

Gezip tozdu. (— an): Derinliğine araştırdı.

äÞøóÈó

Kadın başına örtü bağladı.

ÊóäóÞøóÈóÊ ÇáãÑÃÉõ

Çok : dar yol. İftihara lâyık iyi iş.

ÇáãóäúÞóÈóÉ (Ì) ãäóÇÞöÈ

Araştırıcı âlim. Zeki. Baş örtüsü, yaşmak. Karın.

ÇáÊøöÞóÇÈ

İdarecilik, temsil etme. Dernek, birlik.

ÇáäøöÞóÇÈÉ

Delik.

ÇáäøóÞúÈ (Ì) ÃäúÞóÇÈñ æ äöÞóÇÈñ

Kilot, şort. Pas v.b. lekesi. Yüz. Renk.

ÇáäøõÞúÈóÉ (Ì) äõÞóÈñ

Kaval, ney, düdük v.b. Terazinin dili. Birlik ve dernek başkanı. Emniyet ve orduda bir rütbe. Bir topluluğun ileri gelen şahsı.

ÇáäøóÞöíÈ (Ì) äõÞóÈóÇÁõ

Karakter. Meşveret.

ÇáäøóÞöíÈóÉ

Ayıklamak. Kemiğin iliğini çıkarmak. Kabuğu soymak. Dalın budaklarını yontup düzeltmek. Söz ve kitabı düzene koymak.

äóÞóÍó ÇáÔìÁó ÜÜÜóÜÜ äóÝúÍðÇ

(=)

äóÞóøÍó

Tecrübe görmüş' : adam. Düzeltilmiş kitap.

ÇáãõäóÞóøÍ

Ayıklamak : için gözden geçirmek. İyisini kötüsünden ayırmak. Tenkit etmek, kusurunu söylemek. Yılan sokmak. Göz ucuyla ' bakmak. Peşin vermek.

äóÞóÏó ÇáÔìÁó ÜÜÜõÜÜ äóÞúÏðÇ

Gençlik çağına : erdi. (— o) : Avuçladı. Kalp ve değersiz olanını ayıkladı. Kusurunu gösterdi.

ÇäúÊóÞóÏó ÇáæáÏõ

Kontrolcü.

ÇáäóÇÞöÏ (Ì) äõÞøóÇÏ æ äóÞóÏóÉ

Peşin. Geçer para. Para. Tenkit.

ÇáäøóÞúÏ (Ì) äõÞõæÏñ

Kurtulmak.

äóÞöÐó ÜÜÜóÜÜ äóÞóÐðÇ

Kurtardı.

ÃäúÞóÐóåõ

(=)

äóÞøóÐóåõ æ ÊóäóÞøóÐóåõ æ ÇÓúÊóäúÞóÐóåõ

Selâmet, kurtuluş.

ÇáäøóÞúÐ

Araştırmak, incelemek. (— fî) : Üflemek. Taşa yazı yazmak. Çabuk yapmak. (—bi) : Ses-^ lenmek. (— o bi) : Bir şeyle vurmak. (— o) : Hedefe isabet etmek. Gagalamak, gagası ile almak. Parmağı ile almak. Kazmak. Delmek.

äóÞóÑó Úä ÇáÃãÑ ÜÜÜõÜÜ äóÞúÑðÇ

Gaga. : Keski, el demiri. Taş kalemi.

ÇáãöäúÞóÇÑ (Ì) ãäÇÞíÑ

Ağaçtan : oyulmuş şarap kabı. Dar kuyu. '

ÇáãõäúÞõÑ (Ì) ãóäÇÞíÑ

Boru, borazan.

ÇáäøóÇÞæÑ äóæÇÞíÑ

Çukur. : Folluk. Erimiş altın ve gümüş parçası.

ÇáäøõÇÞúÑóÉ (Ì) äõÞóÑ æäöÞÇÑ

Oyulmuş, delinmiş ağaç ve taş. Ağaçtan oyulmuş şarap kabı. .Çekirdekteki küçük oyuk. Çok az şey. Yoksul.

ÇáäøóÞöíÑ (Ì) ÃäúÞöÑóÉñ

Çan.

ÇáäøóÇÞæÓ (Ì) äóæóÇÞöíÓ

Araştırıp: çıkarmak Kıl yolmak. Temizlemek. Süslemek, nakışlamak Değirmeni dişemek.

äóÞóÔ ÇáÔìÁó ÜÜÜõÜÜ äóÞúÔðÇ

İnce hesaba çekti. Hesap sordu. Soruşturdu.

äóÇÞóÔóå

Nakışlamasını söyledi. (—o) : Çıkardı. Seçti. Bütün.hakkını aldı.

ÇäúÊóÞóÔó

Cımbız.: Nakış fırçası.

ÇáãöäúÞóÇÔó (Ì) ãóäÇÞíÔ

İz. Islatılmış hurma

ÇáäøóÞúÔ (Ì) äõÞõæÔñ

Az ve : önemsiz olmak. (— o) : Eksiltmek. Hakkını vermemek. Kusur • bulmak.': Muhtaç olmak, bulamamak.

äóÞóÕ ÇáÔìÁõ ÜÜÜõÜÜ äóÞúÕðÇ æ äõÞúÕóÇäðÇ

Eksildi, (-o): Eksiltti. Hakkını vermedi. Kusur buldu.

Ç äúÊóÞóÕ

Kusur.

ÇáãóäúÞóÕóÉõ (Ì) ãäÇÞÕ

,(=) Za'f.

ÇáäøóÞúÕ

Bir şeyden eksilen.

ÇáäøõÞúÕóÇä

Eksiklik.'Ta'n. Kötü. huy.

ÇáäøóÞöíÕóÉ

Bozmak. Yıkmak,

äóÞóÖó ÇáÔìÁó ÜÜÜõÜÜ äóÞúÖðÇ

Nebat bitti. Parmak çıtladı. Tavuk yumurtlamak için gıdakladı. (—an) : Çıkardı. (—o): Parmağını çıtlattı. Ses çıkarttı. Ağırlık çöktü, çökertti.

ÃäúÞóÖó

(f î) : Çelişmeye : düştü. (—o): Muhalefet etti, karşı çıktı.

äÇÞóÖ

Bozuldu. Çelişti.

ÊóäÇÞóÖó

Aynı durumda ve aynı zamanda ikisi birden ne var, ne yok olan iki şey. (Var ile yok, beyaz ile beyaz olmamak... gibi)

ÇáãõÊóäóÇÞöÖÇä

Bozulan, yıkılan. Zayıf.

ÇáäøöÞúÖ (Ì) ÃäúÞóÇÖñ æ äõÞõæÖñ

Muhalif, : Duymayan. Ses. Mütenakız. Dağ yolu.

ÇáäøóÞöíÖ æ ÇáäøóÞíÖÉ

Noktalamak, harekelemek.

äóÞóØó ÇáÍóÑúÝó æ Úáíå ÜÜÜõÜÜ äóÞúØðÇ

(=) (-o): Yazı ile incitmek, küfretmek. Zifafta geline bir şey vermek.

äóÞøóØ

Nokta. : Küçük parça. Gelin veya gü-veyiye verilen hediye. İş, mesele.

ÇáäøõÞúØóÉ (Ì) äõÞóØñ æ äöÞóÇØñ

Yemek hazırlamak. Çatı akmak. Su bir yerde çok kalmak. (—min, bi) : Suya kanmak. İnanmak, mutmain olmak. (— o) : Bir şeyi suya koyup tadı çıkıncaya kadar bekletmek. Devam ettirmek. .Yarmak. Susuzluğu gidermek.

äóÞóÚó ÝáÇäñ ÜÜÜóÜÜ äõÞõæÚðÇ

Bir : şeyi suda bekletti. Sudu soğuttu. Su v.b. birini kandırdı. Boğazladı. Durmadan bağırdı.

ÃäúÞóÚó ÇáÔìÁó Ýì ÇáãÇÁ æ äÍæå

Su bir yerde fazla : kalmakla bozuldu. Suya girip serinlendi.

ÇÓúÊóäúÞóÚó

Suyun aktığı yer.

ÇáÃõäúÞõæÚóÉ

Su biriken yer. Havuz.

ÇáãõÓúÊóäúÞóÚ

Suda bekletilmiş : üzüm v.b.

ÇäõøÞóÇÚóÉ

Göl ve kuyuda birikmiş su. Suyu tutan, emmeyen yer. Göğe kalkan toz.

ÇáäøóÞúÚ (Ì) äöÞóÇÚñ æ ÃäúÞõÚñ

Soğutulmuş halis süt. Suya tadı çıkıncaya kadar bekletilerek yapılan üzüm v.b. şerbeti. Bol sulu kuyu.

ÇáäøóÞöíÚ (Ì) ÃäúÞöÚÉñ

Soğutulmuş halis : süt. Ziyafet için kesilen hayvan. Seferden dönen veya evlenen kişi için hazırlanan yemek.

ÇáäøóÞöíÚóÉ

Taşımak. : İstinsah etmek. Sözü nakletmek. Sulamak. Terceme etmek. Yamamak.

äóÞóáó ÇáÔìÁó ÜÜÜõÜÜ äóÞúáÇð

Dörtnal koştu.: Engelleri aştı. İçki arkadaşı ile kadeh" değiştirdi. Karşılıklı söz nakletti.

äÇÞóá

Taşındı.

ÇäúÊóÞóáó

Açı ölçme aleti, minkale. Taşıma vasıtası.

ÇáãöäúÞóáóÉ (Ì) ãóäóÇÞöá

Hadis, lügat v.b. : rivayete dayanan ilim.

ÇáãäÞæá

Sedye.

ÇáäøóÞøóÇáÉ

Kısa : yol. Pabuç, mest.

ÇáäøóÞúá (Ì) ÃäúÞóÇáñ æ äõÞæá

Meze. Eğlencelik : (yiyecek),

ÇáäøõÞúá

Söz taşıma.

ÇáäøóÞúáóÉ (Ì) äõÞõáñ

Yama.

ÇáäøóÞíáóÉ (Ì) äóÞóÇÆöáõ

Öç almak, cezalandırmak. (—o) : Ayıplamak, yadırgamak.

äóÞóã ãäå ÜÜÜöÜÜ äóÞúÚðÇ æ äõÞæÚðÇ

Cezasını verdi,: öç aldı.

ÇäúÊóÞóã ãäå

Ceza.

ÇáäøöÞúãÉ (Ì) äöÞóãñ

Hasta iyileşmeye başlamak. (— o) : Anlamak.

äóÞöå ãä ãÑÖå ÜÜÜóÜÜ äóÞóåðÇ æ äõÞõæåðÇ

Temiz : olmak.

äóÞöìó ÇáÔìÁõ ÜÜÜóÜÜ äóÞóÇæóÉð æ äóÞóÇÁð

S. muş. Zayıflamak.

Ýåæ äóÞöìñø (Ì) äöÞóÇÁ æ äõÞóæóÇÁ æåì äÞíøÉ (Ì) äÞÇÁñ

Kemik ilikli, buğday bol unlu oldu. Ağaca su yürüdü. (—o) : Temizledi, seçti.

ÃäúÞóì

Kemik iliği.

ÇáäøöÞúìõ (Ì) ÃäúÞóÇÁñ

Halis, temiz.: İyi un.

ÇáäøóÞöìøõ