Üflemek. : Fısıldamak. : Atmak. Çıkarmak. Sihir yapmak.

äóÝóËó ÜÜÜõÜÜ äóÝúËðÇ æ äóÝóËóÇäðÇ

Bana ilham olundu ki.

äõÝöËó Ýì ÑõæÚì ßÐÇ

Üfürükçü. Jet uçağı.

ÇáäøóÝøóÇËÉ

Koku yayılmak, kokmak. Damardan kan akmak. (— o) : Defetmek, gidermek. Ayağıyle vurmak. Vermek.

äóÝóÍóÊ ÇáÑøöíÍõ ÜÜÜóÜÜ äóÝúÍðÇ æ äõÝõæÍÇð

Güzel koku. Bağış, lütuf. Sıkıntı.

ÇáäøóÝúÍóÉ

Üf ürmek. — Kendine ait olmayanı yapmaya kalkışmak. (— o) : Ağzından atmak. Körükle ate^i yakmak.

äóÝóÎó ÈÝãå ÜÜÜõÜÜ äóÝúÍðÇ

Yükseldi,- kabardı, : Kibirlendi, kızdı.

ÇäúÊóÝóÎ

Hava veren pompa, körük.

ÇáãöäúÝóÇÎ (Ì) ãäÇÝíÎ

Övünme, kibir.

ÇáäøóÝúÎ

Karnın yemek v.b. den şişmesi. Kuvvet, kemal.

ÇáäøóÝúÎóÉ

Su kabarcığı. Lâstik top.

ÇáäøõÝøÇÎóÉ

Tükenmek.

äóÝöÏó ÇáÔìÁõ ÜÜÜóÜÜ äóÝóÏðÇ æ äóÝóÇÏðÇ

Tüketti.: Bütün'gücünü sarf etti.

ÇÓúÊóäúÝóÏ ÇáÔìÁó

Fânilik, yokluk.

ÇáäøóÝóÇÏ

İş neticelenmek, bitmek. (—ilâ) : Ulaşmak. — Yol işlek olmak. (— fî, min) : Bir tarafından girip öbür tarafından çıkmak. (— fî) : Maharet kazanmak. (— an) : Geçip kurtulmak. (— o) : Geçip başkalarını arkada bırakmak.

äóÝóÐó ÇáÃãÑõ ÜÜÜõÜÜ äõÝõæÐðÇ æ äóÝÇÐðÇ

Topluluğu ': yarıp ortalarında yürüdü. Geçirdi. Gönderdi. Yerine getir-" 'difSözünde durdu.

ÃäÝÐó ÇáÞæãó

Sözünü yerine : getirdi.

äóÝóøÐ ÇáÍõßã

İnfaz.

ÇáÊøóäúÝóíÐ

Geçecek : yer.

ÇáãóäúÝóÐõ (Ì) ãóäÇÝöÐõ

Pencere.

ÇáäøóÇÝöÐÉ (Ì) äóæóÇÝöÐõ

Fors, otorite, kuvvet.

ÇáäøõÝõæÐ

Memleketinden ayrılıp seyahat etmek, bırakıp gitmek. Şişmek. (—min) : Nefret etmek, çekinmek. (— ilâ) : Hücum etmek.

äóÝóÑó ÜÜÜöÜÜ äóÝúÑðÇ æ äóÝõæÇð

Birbirine düşman : oldular. Karşılıklı övündüler.

äÇÝóÑóåõ

Ürktü. (— o): : Ürkütüp kaçırdı. Halkı harbe çağırdı. .

ÇÓúÊóäúÝóÑóÊ ÇáÏøóÇÈøÉó

Fıskiye.

ÇáäøóÇÝæÑÉ (Ì) äæÇÝíÑ

Üçten :ona kadar erkek topluluğu. İnsan topluluğu. Bir erkek.

ÇáäøóÝóÑ (Ì) ÃóäúÝóÇÑñ

Nazarlık.

ÇáäøõÝúÑÉ

Denk. Savaşa . : çıkmış topluluk.

ÇáäøóÝöíÑõ

Umumî seferberlik.

ÇáäøóÝöíÑõÇáÚÇã

Kadın doğurmak.

äóÝöÓóÊ ÇáãÑÃÉõ ÜÜÜóÜÜ äóÝóÓð æ äóÝóÇÓÉð æ äöÝÇÓðÇ

S. müş. (— o, bi):Esirgemek.Cimrilik etmek.(-o,bi): Çok görmek. Ehliyetsiz görmek.

Ýåì äõÝóÓóÇÁ (Ì) äõÝóÓóÇæÇÊ æ äöÝÇÓðÇ äöÝÇÓñ æ äõÝóÇÓñ

Kıymetli olmak.

äóÝõÓ ÇáÔìÁõ ÜÜÜõÜÜ äóÝóÇÓóÉ æ äöÝÇÓðÇ æ äõÝæÓðÇ

S. m.

Ýåæ äÝíÓ æ äÇÝöÓñ (Ì) äöÝóÇÓñ

Çok rağbet : gösterdi, aşırı gitti. (— o): Rekabet etti, yarıştı.

äÇÝóÓ Ýì ÇáÔìÁ

Ferahlandırdı, : .üzüntüsünü giderdi.

äóÝøÓ Úäå

Rekabet ettiler, yarıştılar.

äÊÇÝóÓ ÇáÞæãõ Ýì ßÐÇ

Soludu. Aydınlandı, açıldı. Rüzgâr hafif esti. (— fî) : Uzattı. — Arttı. (—o) : Sıçrattı.

ÊóäóÝøóÓó

Büyüklerin derecesine ulaşma meyli.

ÇáÊøóäóÇÝõÓ

(=)

ÇáãõäóÇÝóÓóÉ

Çocuk. Hased veya göz değmiş kimse. Kıymetli şey.

ÇáãóäúÝõæÓ

Doğumu takibeden lohusalık hali.

ÇáäøöÝóÇÓ

m. :Ruh, can. Kan. Bir şeyin kendisi. Nazar.

ÇáäøóÝúÓ (Ì) ÃóäúÝõÓñ æ äõÝõæÓñ

Öldü.

ÌÇÏ ÈäóÝúÓöå

Soluk. Hafif rüzgâr. Yudum. Ferahlık.

ÇáäøóÝóÓ (Ì) ÃóäúÝóÇÓñ

Çok mal. Kıymetli. : Hasetçi.

ÇáäøóÝöíÓ

Pamuk v.b. dağılmak. Bolluğa kavuşmak. Hayvan otlakta yayılmak. Yemeğe gelmek. (—o): Pamuk, yün v.b. ni ditmek, atmak.

äóÝóÔó ÇáÞõØúäõ äÍæõå ÜÜÜõÜÜ äóÝúÔðÇ æ äõÝõæÔðÇ

Atılmış yün. Darmadağınık eşya ve mal. Çok söz ve dava.

ÇáäøóÝóÔ

Kibirli. Kendisin- : de olmayanla övünen.

ÇáäøóÝóøÇÔ

Kumaşın rengi solmak. Ekin son başağını çıkarmak. Asma tomurcuklanmak. Hasta iyileşmek. Yiyecek tükenmek. (— o) : Silkelemek. Gözden geçirmek. Yok etmek, düşürmek.

äóÞóÖ ÇáËøóæÇÈõ Ãæ ÇáÕöøÈúÛ ÜÜÜõÜÜ äõÝõæÖðÇ

Sallandı, titredi. : (—o) : Israr etti, hepsini aldı.

ÇäúÊóÝóÖ

Ağacın : dibine düşen meyve.

ÇáÃõäúÝõæÖóÉ (Ì) ÃóäÇÝíÖ

Kum dolu sigara : söndürme tablası.

ÇáãóäúÝóÖóÉ

Halı v.b. silkmek için kullanılan alet.

ÇáãöäúÝóÖóÉ

Ağacın dibine düşen yaprak ve meyve. Üzüm taneleri.

ÇáäøóÝóÖ

Çalışmadan avuçta meydana gelen içi su dolu kabarcık. Çiçek hastalığı.

ÇáäøóÇÝöØóÉ (Ì) äóæÇÝöØ

Petrolcülük.

ÇáäøöÝóÇØóÉ

Petrolcü.

ÇáäøóÝøÇØ

içi cerahatli sivilce. Petrol kuyusu. Petrol pompası.

ÇáäøóÝøÇØóÉ

Petrol

ÇáäøóÝúÇØ

Faide vermek, işine yaramak.

äóÝóÚóå ÜÜÜóÜÜ äóÝúÚðÇ

Faydalandı.

ÇäúÊóÝóÚó Èå

Fayda. Faydalı şey.

ÇáãóäúÝóÚÉ (Ì) ãóäóÇÝöÚ

(=)

ÇáäøóÇÝöÚóÉ æ ÇáäøóÝúÚ

Tükenmek. : Fare yuvasından çıkmak. Hayvan ölmek. Yara kabuk bağlamak. Talep artmak.

äóÝóÞ ÇáÔìÁõ ÜÜÜõÜÜ äóÝúÞðÇ

Fakir düştü. İşi : yolunda oldu. (— o) : Tüketti.

ÃäúÝóÞ

Fare yuvasına girdi. Olduğundan başka türlü göründü.

äÇÝóÞ

Hayır yolunda mal sarfetmek. Fakirlik, yoksulluk.

ÇáÅäúÝóÇÞ

Köste- : bek yuvası.

ÇáäóÇÝöÞÇÁ (Ì) äóæóÇÝöÞ

Tünel.

ÇáäøÝóÞ (Ì) ÃäúÝóÇÞ

İnfak edilen şey. Azık, yiyecek. , Ev reisinin temine mecbur olduğu yiyecek, giyecek, mesken v.b.

ÇáäøóÝóÞóÉ (Ì) äóÝóÞóÇÊñ æ äöÝóÇÞñ

Yemin etmek. (— o): Bağışta bulunmak, karşılıksız vermek.

äóÝóá ÇáÑøóÌõáõ ÜÜÜõÜÜ äóÝúáÇð

(min) : Töhmeti kabul etmedi, teberri etti.(— o) : İstedi. .

ÇäúÊóÝóáó

Nafile namaz kıldı. (— âlâ): Arkadaşlarından çok ganimet aldı.

ÊóäóÝøóáó ÇáãõÕóáøöì

Hak, pay ve farzdan, başka, fazla-olan şey. Ganimet. Bağış. Torun.

ÇáäøóÇÝöáóÉ (Ì) äóæÇÝöá

Nafile ibadet. Soğuk.

ÇáäøóÝúá

Ganimet. Bağış. Tirfil. .

ÇáäøóÝóá (Ì) ÃäúÝóÇáñ

Uzaklaştırmak. Bertaraf etmek. İnkâr etmek. Olmadığını söylemek. Toz kaldırmak.

äóÝóì ÇáÔìÁó ÜÜÜöÜÜ äóÝúíðÇ

Zıd ve muarız oldu.

äóÇÝóÇå

Uzaklaştı. Sürgüne : gitti. Yok oldu. İlgisi olma-[ dığını söyledi.

ÇäúÊóÝì

Birbirine : zıd ve karşıt oldu.

ÊóäóÇÝÊ ÇáÍßÇãõ Ãæ ÇáÂÑÇÁ

Sürgün yeri.

ÇáãóäúÝóì (Ì) ãóäóÇÝò

Uzaklaştırılan, atılan. Artık. Sıçrantı.

ÇáäøõÝóÇíóÉ

.Olumsuzluk. Sürgün.

ÇáäøóÝúìõ