Yükselmek, görünmek. (–min): Göçmek. (–alâ): Hücum etmek. – Hafifçe bağırmak. Haber vermek. |
äóÈóÃó ÇáÔìÁõ ÜÜÜóÜÜ äóÈúÆðÇ æ äõÈæÁðÇ |
Haber iletti. |
ÃäúÈóÃóåõ ÇáÎÈÑó æÈÇáÎÈÑ |
Haberleşti. Uzaklaştı. |
äóÇÈóÃóåõ |
Haber iletti, bildirdi. |
äóÈøóÃóåõ ÇáÎÈóÑó æ ÈÇáÎÈÑ |
Peygamberlik iddia etti. (–bi): Vukuundan önce haber verdi. |
ÊóäóÈøóÃó |
Haber verdi, bahsetti. |
ÇÓúÊóäúÈóÃó ÇáÑøóÌõáó |
Haber. |
ÇáäøóÈóÃõ (Ì) ÃäúÈÃóÁñ |
Çok şiddetli olmayan ses. |
ÇáäøóÈúÆóÇÉ |
Allah ile kullar arasında elçilik. Bir şeyi tahmin ederek vukuundan önce haber vermek. |
ÇáäøõÈæÁóÉõ |
Peygamber. Yüksek ve çıkıntılı yer. |
ÇáäøóÈöìÁõ æ ÇáäøóÈìøõ (Ì) ÃóäúÈöíÇÁ õæ ÃäúÈóÇÁñ |
Kamışın iki boğumu arasındaki kısım. Boru. Havuz suyunun boşaldığı yer. |
ÇáÃäúÈõæÈ æ ÇáÃõäÈæÈÉ |
Nebat bitmek. Yer bitkili olmak. Kızın memesi tomurcuklanmak. |
äÈÊó ÇáÒøÑúÚõ ÜÜÜõÜÜ äóÈúÊðÇ æ äóÈóÇÊðÇ |
Yer nebatlandı. Bitki gelişti. (–o): Bitirip büyüttü. |
ÃóäúÈóÊóÊ ÇáÃÑÖõ |
Ekin bitti. (–o): Ağaç dikti. Çocuğa baktı, büyüttü. |
äóÈøóÊó |
Bitti. |
ÊäóÈøóÊó |
Bitki yeri. Asıl kök. |
ÇáãóäÈöÊõ (Ì) ãäÇÈÊ |
Toy delikanlı. Yeni yetişen genç. Bitme ve yetişme durumu. |
ÇáäøóÇÈöÊóÉõ (Ì) äæÇÈöÊõ |
Bitki. |
ÇáäøóÈÇÊ æ ÇáäøóÈúÊõ |
Filiz, sürgün. Kuvvet. |
ÇáäøóÈõøæÊ (Ì) äÈÇÈöíÊõ |
Ulumak, havlamak. (–o): Birine havlamak. |
äóÈóÍ ÇáßáÈõ ÜÜÜóÜÜ äóÈúÍðÇ æ äóÈíÍðÇ æ äõÈÇÍðÇ æ äöÈÇÍðÇ |
Köpek uluması, havlaması. |
ÇáäøõÈóÇÍõ |
Damar v.b. atmak. (–o): Bir şeyi atmak. İhmal etmek. Ahdi bozmak. Şıra (nebiz) yapmak. |
äóÈóÐó ÜÜÜöÜÜ äóÈúÐðÇ æ äóÈóÐóäðÇ |
Harp ilân etti. Muhalefet etti, bozuştu. |
äÇÈóÐóåõ ÇáÍÑÈó |
Şıra (nebiz) yaptı. |
äóÈøóÐó ÇáÊãóøÑó |
Köşesine çekildi. (–an): Uzaklaştı. (–o): Nebiz yaptı. |
ÇäúÊóÈóÐó |
Bozuşup ayrıldılar. |
ÊóäóÇÈóÐó ÇáÞæãõ |
Yastık. |
ÇáãöäúÈóÐóÉõ (Ì) ÇáãäÇÈöÐõ |
Terkedilmiş çocuk. Parya |
ÇáãäÈæÐ |
Az, bir mikdar. |
ÇáäøóÈúÐõ (Ì) ÃäúÈÇÐñ |
Köşe. |
ÇáäøóÈúÐóÉ |
Köşe. Bir şeyin parçası. |
ÇáäøõÈúÐóÉ |
Terkedilmiş çocuk. Üzüm, hurma v.b. suyunun köpük atmasıyla meydana gelen bir nevi içki. |
ÇáäøóÈöíÐõ (Ì) ÃäúÈÐóÉñ |
Yükseltmek, kaldırmak. Sesini yükseltmek. Elifi hemze okumak. |
äóÈóÑó ÇáÔìÁó ÜÜÜöÜÜ äóÈúÑðÇ |
Depo. Öbek. |
ÇáÃäúÈóÇÑ (Ì) ÃóäÇÈöíÑõ |
Minber. |
ÇáãöäúÈóÑõ (Ì) ãóäóÇÈöÑõ |
Yüksek şey. Vücuttaki şiş. Üst dudak ortasındaki çukur. Okurken bir harf üzerine basmak, vurgu. |
ÇáäøóÈúÑóÉ |
Kandil, lâmba. |
ÇáäøöÈúÑÇÓõ |
Ayıplamak. (–bi): Ad (lâkap) takmak. |
äóÈóÒó å ÜÜÜöÜÜ äóÈúÒðÇ |
Birbirlerini ayıpladılar. Lâkap taktılar. |
ÊóäóÇÈÒæÇ ÈÇáÃáÞÇÈ |
Sonradan takılan kötü ad, lâkap. |
ÇáäøóÈóÒõ (Ì) ÃäúÈÇÒñ |
Eşmek, kazmak. (–o, an): Ortaya çıkarmak, ifşa etmek. (–an): Araştırmak, incelemek. |
äóÈóÔóå ÜÜÜõÜÜ äóÈúÔðÇ |
Kabirleri kazıp kefen soyan. |
ÇáäøóÈøóÇÔ |
Hafifçe parlamak. Su yükselmek, akmak. |
äóÈóÖ ÇáÔìÁ Ü äóÈúÖðÇ æäóÈúÖóÇäðÇ |
Hareket ettirdi, titretti. |
ÃäúÈóÖóå |
Nabız. |
ÇáäøóÈúÖõ |
Görünmezken ortaya çıkmak. (–o): Çıkarmak, ortaya koymak. |
äóÈóØó ÇáÔìÁõ ÜÜÜöÜÜ äóÈúØðÇ æ äõÈõæØðÇ |
(=)(–alâ): Üstü kapalı söyledi, tariz etti. |
äóÈøóØóå |
Nabatî oldu. (–o): Çalışarak ortaya çıkardı. Zorlayarak ağzından cevap aldı. |
ÇÓúÊóäúÈóØ |
M.Ö.7. asırda Filistin civarında yaşayan Sâmî ırkına bağlı bir millet. Çiftçiler. |
ÇáÃóäúÈÇØ æ ÇáäøóÈóØõ |
Su, ter v.b. çıkarmak. |
äóÈóÚó ÇáãÇÁõ æ äÍæõå ãä ÇáÃÑÖ ÜÜÜõÜÜ äóÈúÚðÇ æ äõÈõæÚðÇ |
Su azar azar çıktı. |
ÊóäóÈøóÚó |
Kaynak. |
ÇáãóäúÈóÚõ (Ì) ãóäóÇÈöÚõ |
Ter deliği. |
ÇáäóÇÈöÚóÉ (Ì) äóæóÇÈöÚõ |
Yay ve ok yapımında kullanılan dağ ağacı, kayın, akça ağaç. |
ÇáäøóÈúÚõ |
Su kaynağı. |
ÇáíóäúÈæÚ (Ì) íäÇÈíÚ |
Mahir ve mütehassıs olmak. (–min): Meydana çıkmak, beklenen olmak. (–bi): Sızdırmak, akıtmak. |
äóÈóÛ ÇáãÑÁõ Ýì ÇáÚáã æ ßá Ýäøò ÜÜÜõÜÜ äóÈúÛðÇ æ äõÈæÛðÇ |
Mütehassıs. Büyük, önemli. Güzel, seçkin. |
ÇáäøóÇÈÛ æ ÇáäÇÈÛÉ (Ì) äóæóÇÈöÛõ |
Sidr ağıcının meyvesi, Arabistan kirazı. Hurma dalının özünden çıkan un gibi tatlı nesne. |
ÇáäóøÈúÞõ |
Ok yapmak. Güzel ve sağlam yapmak. Becermek. Hedefe ok atmak. Ok yarışında üstün gelmek. |
äóÈóáó ÇáäøóÈúáó ÜÜÜõÜÜ äóÈúáÇð |
Büyümek. Şerefli olmak. Ahlâklı olmak. |
äóÈõá ÜÜÜõÜÜ äõÈúáÇð æ äóÈÇáóÉð |
S.müş. |
äÈíá æ åì äÈíáÉ (Ì) ááÐßæÑ äõÈóáÇÁ æ áááÅäóÇË äóÈóÇÆöáõ æ äóÈöíáÇÊ |
Silah ustası. Atıcı. Ok sahibi. |
ÇáäøóÇÈöá (Ì) äõÈøóáñ |
Ok yapıcılığı. |
ÇáäøöÈóÇáÉ |
Ok yapan. |
ÇáäøóÈóøÇá |
Ok. |
ÇáäøóÈúá (Ì) äöÈóÇáñ æ ÃóäúÈóÇáñ |
Şan ve şeref sahibi olmak. (–li): Dikkat etmek, anlamakç |
äóÈõå ÜÜÜõÜÜ äóÈóÇåóÉ |
S.müş. |
Ýåæ äÈíå æ åì äÈíåÉ |
Uyandırdı. |
ÃäúÈóåó ãä Çáäøóæúã |
Hâtırasını yüceltti. (–o): Meşhur etti. (–min): Uyandırdı. İkaz etti. (–alâ, li): Vâkıf ve muttali kıldı. |
äóÈøóå ÈÇÓãå |
(li): Anladı. Dikkat etti. (–min): Uyandı. (–alâ): Vâkıf ve muttali oldu. |
ÊäÈóøåó |
Zilli saat, çalar saat. |
ÇáãõäóÈöøåõ |
Şerefli, şan ve şöhret sahibi. Önemli. |
ÇáäøóÇÈöå (Ì) äõÈåÇÁõ |
(=) |
ÇáäøóÈíå (Ì) äõåÇÁõ |
Şeref, şöhret, zekâ. |
ÇáäøóÈóÇåóÉ |
Yerleşmemek, uymamak, yakışmamak. Çirkin olmak. (–an): Nefret etmek. – Kılıç isabet etmemek. Ok hedefini aşmak. |
äóÈóÇ ÇáÔìÁõ ÜÜÜõÜÜ äõÈõæðøÇ æ äõÈöíøðÇ æ äóÈæÉð |
|
ÊóäóÈøóì ÇäÙÑ : äÈà |