Seyahat etmek, gitmek. (–o): Silmek. Yağ, su v.b. sürmek. Uğrayıp geçmek. Taramak. Kesmek. Yarmak. (–o an): Gidermek. |
ãóÓóÍó Ýì ÇáÇÑÖö ÜÜÜóÜÜ ãõÓõæÍðÇ |
Yeri ölçmek. |
æ Ü ÇáãóÓóøÇÍõ ÇáÃÑÖó ãóÓúÍðÇ æ ãöÓóÇÍóÉð |
Yumuşattı, yatıştırdı. Tokalaştı. Antlaştı. |
ãÇÓóÍóåõ |
İyice sildi, sürdü. Sözle sıvazladı. Yordu. |
ãóÓøóÍó ÇáÔìÁó |
Yıkandı. (–li): Abdest aldı. (–bi): Teyemmüm etti. |
ÊóãóÓøóÍó ÈÇáãÇÁö æãäå |
Yürüyerek seyahat eden. Tek gözü kör. Düz arazi. Zayıf. Düz taban. |
ÇáÇóãúÓóÍõ (Ì) ÃãÇÓöÍõ æ åì ãóÓúÍÇÁõ (Ì) ãóÓóÇÍóì |
Yün elbise. Rahip elbisesi. Cadde. |
ÇáãöÓúÍõ (Ì) ÃãúÓÇÍñ æ ãõÓõæÍñ |
Bir parça, bir mikdar. |
ÇáãóÓúÍóÉõ |
Hz.İsa peygamber. Vaftiz edilmiş. Tek gözlü. Yüzden silinen ter. Kese. Mendil. |
ÇáãóÓíÍõ (Ì) ãõÓóÍóÇÁõ æãóÓúÍóì |
Hz.İsa’nın dinine bağlı. |
ÇáãóÓöíÍöìõø |
Tahta, taban silgisi. |
ÇáãöãúÓóÍóÉ |
Bir şeyin şeklini daha çirkin şekle döndürmek. İnsanı hayvana çevirmek. |
ãóÓóÎóåõ ÜÜÜóÜÜ ãóÓúÎÇð |
S.m. Tadını gidermek. Deveyi yorup yaralamak. |
Ýåæ ãöÓúÎñ (Ì) ãõÓõÎñ æ åæ ãõÓöíÎñ |
Âciz, ahmak. Çirkin, suratsız. Tatsız, kokusuz. Şekli değiştirilmiş insan. |
ÇáãóÓöíÎ |
Hurma lifi. Sağlam bükülmüş ip. Makara ekseni. |
ÇáãóÓóÏõ (Ì) ãöÓÇÏñ æÃãúÓóÇÏñ |
Eliyle dokunmak. Değmek, isabet etmek. Cinsi münasebette bulunmak. Ârız olmak, başa gelmek. |
ãóÓóø ÇáÔìÁó ÜÜÜóÜÜ ãÓðøÇ |
Delirdi. |
ãÓøó ÇáÔíØÇä |
Mecbur etti. |
æ Ü ÇáÍÇÌÉõ Åáì ßÐÇ |
Dokunmak, temas etmek. |
ãóÇÓóøåõ ãõãóÇÓóøÉð æ ãöÓóÇÓðÇ |
Birbirine dokundu. Cinsî münasebette bulundu. |
拂 |
Yakın. Önemli. |
ÇáãóÇÓõø |
Delilik. Masaj. Tesir. |
ÇáãóÓõø |
Zaruret, mecburiyet. |
ãóÓíöÓõ ÇáÍÇÌÉö |
Tutmak, sarılmak. Ateşi gömmek. (–o): misk sürmek. |
ãóÓóß ÈÇáÔìÁö ÜÜÜöÜÜ ãóÓúßðÇ |
(=)(–an): Vazgeçti, terk etti. Cimri oldu. (–o bi): yakaladı, tuttu. |
ÃãÓóßó ÈÇáÔìÁö |
Tuttu, zaptetti. |
ÊãóÇÓóß ÈÇáÔìÁö |
İdrar tutuldu. (–bi): sarıldı, yakaladı. (–an): terk etti, vazgeçti. |
ÇÓúÊóãúÓóßó ÇáÈæáõ |
Cimrilik. Oruçta yemeği, içmeği ve cinsî münasebette bulunmayı terk. Kabız. |
ÇáÅãÓÇß |
Bir nevi ceylândan elde edilen güzel koku. |
ÇáãöÓúßõ (Ì) ãöÓóßñ |
Kaparo. |
ÇáãõÓúßÇäõ (Ì) ãóÓÇßíä |
Alâka, takanak. Yiyecek, içecek gibi vücudu tutan şey. Kâmil akıl ve görüş. Kalıntı, eser, iz. |
ÇáãõÓúßóÉõ |
Cimri. |
ÇáãõÓóßóÉõ |
Akşama vâsıl oldular. Söz verdi yerine getirmedi. (–o): Yardım etti. |
ÃãúÓóì ÇáÞæãõ |
Yardım etti. |
ãÇÓÇå |
Öğleden akşama, yahut gece yarısına kadar olan vakit. |
ÇáãóÓÇÁ (Ì) ÃãúÓöíóÉñ |
Söz dinlemeyen. |
ÇáãÇÓì |
Karıştırmak, katıştırmak. |
ãóÓóÌó ÇáÔìÁó ÜÜÜõÜÜ ãóÔúÌðÇ |
İki renk veya iki neviden meydana gelen. Göbekte biriken kir. |
ÇáãóÔöÌõ æ ÇáãóÔöíÌ (Ì) ÃãúÔóÇÌñ |
Azıp sapmak, şımarmak. Ağaç filiz vermek. |
ãóÔöÑó ÝáÇä ÜÜÜóÜÜ ãóÔóÑðÇ |
Yumuşak arazi. Asıl, kök. Ruh, tabiat, huy. İnce zarif. İliksiz kemik. Hizmetçiler. |
ÇáãõÓóÇÔõ |