Katmak, karıştırmak. Bir kimseyi arkadaşı aleyhine tahrik etmek. |
مَزَجَ الشرابَ و نحوه ـــُــ مَزْجًا |
Başak sarardı. |
مَزَّجَ السُّنْبُلُ |
Katılan şey, katıntı. Mizaç, huy. |
المِزَاجُ (ج) أَمْزِجَةٌ |
Bal, acı badem. Su katılan şarap. |
المِزْج |
Acı badem. Birkaç şeyin karşımı ile meydana gelen şey. |
المَزِيجُ |
Şaka yapmak, takılmak. |
مَزَح ـــَــ مَزْحًا ومُزَاحًا |
Şakalaştı. |
مازَحَهُ |
Renklendi. Üzüm veya başak çıkardı. |
مَزَّحَ |
Fazilet. Faziletli. |
المِزُّ |
Lezzetli şarap. Bir emiş. Bir yudum kadar, az. Meze. |
المَزّةُ |
Yağ kalıntısı. Bir yudum su. |
المُزْعَة (ج) مُزَعٌ |
Pamuk et, tüy v.b. parçası. |
المِزْعَة (ج) مِزَعٌ |
Kuş terslemek. (–o): Yarmak, yırtmak. Sövmek, tecavüz etmek. |
مَزَقَ الطَائرُ بِسَلْحِهِ ـــِــ مَزْقًا |
Parçaladı. Darma dağınık etti. |
مَزَّقَ الثوبَ |
Beyaz karınca. |
المازِنُ |
Yağmurlu bulut. |
المُزْن الواحدة مُزنَة |
Kibirlenmek. |
مَزا ـــُــ مَزوًا و مَزْيًا |
Üstün tuttu. |
أمْزاه عليه |
Övdü. |
مَزّاهُ |
Tam oluş. Zarif, ince. Fazilet, üstünlük. |
المَزْوُ و المَزْىُ و المزيَّة (ج) مَزايا |